Instagram'da bir sosyal medya fenomeninin, birkaç gün önce yayınladığı bir videosu birçok ünlü ünsüz kişi gibi beni de çok hüzünlendirdi. Videoda kendisine, “Neden çocuk yapmıyorsunuz?” diye gelen olumsuz eleştirilere isyan ediyordu. Kendinde ‘doğuştan bir problem olduğunu’ ve çocuk sahibi olamayacağını belirtiyordu. Bu kadar özelini paylaşması rahatsız ediciydi. Ancak bu kadını bu raddeye getiren neydi? Gelin, bu kızcağız üzerinden kadının kadına yaptığı şiddeti ele alalım.

Doksanlı yıllara şöyle bir döndüğümüzde, bir ünlüye kartpostalını imzalatabilmek için konser öncesi ya da sonrası bir fırsat kollar, onları uzaktan görmenin heyecanını yaşardık günlerce. Sosyal medyanın hayatımıza balıklama girmesiyle beraber artık ünlüler bir tık uzağımızda. Canımız sıkkınken, onların profillerine istediğimiz olumsuz eleştiriyi, hatta küfrü yazabilir; mutluysak yorum köşesine istediğimiz kadar kalp bırakabilir, hatta DM üzerinden tacizlerde bulunabiliriz. Ne de olsa bir klavye kadar uzağız onlara ve her şeyi yazma hakkını kendimizde bulmaktayız aklımızca. Ünlü ünsüz aslında çoğumuz, özellikle hemcinslerimiz tarafından zorbalığa uğruyor; sorular zaman zaman iyi niyet barındırsa da inciniyoruz. Daha sevgilimiz yokken gelen, ‘Sevgilin var mı?’ sorusunu, sevgilimizle beraber olduğumuz an ‘Ne zaman evleneceksiniz?’ sorusuyla değiştirirler. Tabi arada birbirlerini tanımak için beraber yaşayan çiftler, toplum tarafından mimlenir bir de. Evlenir evlenmez, ‘Ne zaman çocuk yapacaksınız? sorusu dillerde dolanır. Akrabasından arkadaşına kuaföründen komşusuna kadar herkes bir merak içindedir ve sevişme hayatlarımızla bizden çok ilgilenmektedir. Çocuk sahibi olmaya karar verdiğimizde, ‘Çatır çatır normal doğuracaksın deme, sezaryen tüh kaka’ denir. Çocuk doğar, ‘Emziriyorsundur inşallah’ diye bilgiçlik taslanır lohusalı kadına. Çocuk büyür, ‘Buna bir kardeş lazım, tek başına çocuk olmaz’ diye devam edilir.  Bir yetmez, iki yetmez, üç çocuğa anca tamam denilir; o çocuklara güzel bir hayat sunup sunamayacağımız önemsenmeden. Ya da bambaşka bir senaryoda çiftimiz çocuk sahibi olmamaya karar verir. Sonrasında gelsin dedikodular, ‘Çocukları mı olmuyormuş; kadında kusur mu varmış? Bir tane çocuğu yapamazlar mıymış? Tüp bebek denesinlermiş…’ Anlayacağınız, o arsız ve hadsiz isteklere maruz kalan zavallı kadının çilesi hiç bitmez; hiçbir zaman da kimseyi memnun edemez. Hani kız kardeşlik, kadın dayanışması falan diyoruz ya. O bir yere kadar… Tabi ki yeri geldiğinde, kocası, sevgilisi, ailesi ya da yaşadığı toplumun herhangi bir bireyi tarafından zarar görmüş kadının sesi oluyoruz, bir Şule Çet ya da Özgecan Aslan gibi… Ama arta kalan vakitlerde bizler de hemcinslerimize zaman zaman baskılar, karalamalar, dedikodular, o kadını yetersiz ve değersiz hissettirecek yorumlar yapmıyor muyuz? İki laf arasında gülerek bir şeyler demiyor muyuz? Bazen yaptığımızın farkına varıp ‘iyi niyettendir canım’ diye savunmaya geçmiyor muyuz? Eskiden mahalle baskısı vardı, şimdi ise yerini sosyal medya baskısı aldı. Çocuk yapmaktan tutun da tayt giyip fotoğraf çektirmeye, başörtüsü takıp takmamaktan tutun da kürtaj yaptırıp yaptırmamaya kadar herkesin herkes üzerinde acımasız bir baskısı var, haddini aşan. Oysa ki bu sorulara ve baskılara maruz kalan kadının iç dünyasında neler olduğunu bilmeyiz. Belki o kadın erkeklerden değil de kadınlardan hoşlanıyordur. Belki o kadın anne olmayı tercih etmiyordur; kedisiyle, bahçesiyle, doğayla vakit geçirmeyi daha anlamlı buluyordur. Belki o kadının sağlık problemleri vardır, istese de hamile kalamıyordur. Belki o kadın doğursa bile çocuğunu sevemeyeceğinden korkuyordur. Belki o kadının hayattaki önceliği bambaşkadır, bir çocuğa vereceği emeği onlarca çocuğa vermek istiyordur. Belki maddi zorluk çekiyordur, belki de küçüklükten kalan travmaları geleceğini ve kararlarını etkiliyordur. Ne biliyoruz ki? Keşke işimiz gücümüz zorbalık yapmak yerine anlayış göstermek olsaydı. Keşke işimiz gücümüz boş keseden atmak yerine başkalarının özeline karışmamak olsaydı. İnsanları rahat bırakmak, tercihlerini sorgulamamak çok kolay aslında. Denemesi de bedava.