Kadınların öfkesi Meksika’yı yakıp yıkıyor. Aslına bakarsanız oradaki kadınların yaşadıkları bizlere çok tanıdık geliyor. Ne de olsa bizler de Meksikalılar gibi ‘Maçoluk kültürünü’ benimsemiş durumdayız. Benimserken, bu maçoluk kültürünün kadın cinayetlerini beslediğinin farkında mıyız? Okuyalım.

Eminim bir çoğunuz için ‘María de Jesús Jaime Zamudio’ ismi pek bir şey ifade etmiyordur. Biraz ipucu versem… Kadınların ‘haklı’ öfkesinin simgesi olan bir videodan bahsetsem... Üzerine bir de videoda “Ben kızı öldürülen anneyim. Her şeyi yakıp yıkmaya hakkım var benim. Kimseden de izin istemiyorum. Bizle beraber mücadele etmeyenler yolumuzdan çekilsin. Benim kızımı öldürmeden önce, daha birçok kadını öldürdüler. Peki biz ne yapıyorduk? Ağlayıp dikiş dikiyorduk. Artık bu sona erdi! Sessizliği çoktan bozduk! Ailem, kendim ve kızım için adalet talep ediyorum! Ve ismi söylenmeyen kadınlar için de adalet talep ediyorum! Çünkü her gün bir kadın daha öldürülüyor.” diyor desem. Hayır, hayır bu kadın Türkiye’de yaşamıyor. Bizden binlerce kilometre uzakta, Meksika’da yaşıyor. Çok şaşıracaksınız belki ama Meksika’da da ülkemizde olduğu gibi yüzlerce hatta binlerce kadın öldürülüyor. Ve ne tesadüftür ki Meksika da ülkemizde olduğu gibi artan erkek şiddeti karşısında devlet politikaları yetersiz kalıyor. Devlet kadını koruyamıyor. Sonuç olarak, erkek kadını öldürüyor. Aralık ayında Peru’nun başkenti Lima’da iken bir geziye katıldık. Lima’nın ara sokaklarını heyecanla gezerken rehberimiz büyük bir köprünün altında durdurdu bizi. Oradaki kadın figürlü graffitilerin hikayesini anlatmaya başladı uzun uzun. Peru, Meksika gibi birçok Latin ülkesinde ‘Maçoluğun’ baskın olduğunu, kısa zaman öncesine kadar erkek şiddetinin toplumda neredeyse kabul gördüğünü, kadının yerinin evi, sorumluluğunun ise çocuk olduğunu, hatta çocuk yaşta evliliklerin yaygın olduğundan bahsetti. Tabi ben bunları dinlerken, ağzım bir karış açık kaldı. Eskiden maçoluğun doğu kıtalarında ya da Arap ülkelerinde baskın olduğunu sanırdım. Ta ki Latin ülkelerine kadar bu zihniyetin uzanıyor olması tüm bildiklerimi unutturdu neredeyse. Rehber anlatmaya devam etti sonra. Son zamanlarda kadınların bu yaygın maço kültürüne karşı direndiklerinden, bir şeyler değiştirmek istediklerinden bahsetti. Keza, graffitilerin çoğu toplumdaki ev kadını rolüne baş kaldıran, erkek şiddetinden bıkıp haklarını arayan ve güçlü kadın kimliğini ön plana çıkaran görsellerdi. Maçoluk Türk Dil Kurumu’na göre, ‘sert karakterli, kaba erkek’ anlamına geliyor. Maçoluk kültürü dediğimizde ise daha çok erkeğin toplumsal ya da cinsi bakımdan kadına egemen olduğu ve bu nedenle ‘ayrıcalıklı’ olduklarını sandıkları bir durum ortaya çıkıyor. Nedir efendim bu erkek egemenliğine ait davranışlar? Mesela, “Heyt, o eteği giyemezsin! Heyt, bensiz dışarı adımını atamazsın! Heyt, Benim sözüm üzerine söz edemezsin! Yoksa dayak yersin”. Eminim tanıdık gelmiştir bu örnekler size. Çünkü maçoluk Meksika’da olduğu gibi birçok ülkede, hatta Türkiye’de doğduğumuz, büyüdüğümüz ve yaşadığımız çevreye paralel olarak algıyla gelişen; kendiliğinden normalleşen ve ekstra bir çaba gerektirmeyen bir süreç ürünü. Toplumun beslediği bu maço erkekler, istenmemeyi kabul edemedikleri, kaybetmeyi sindiremedikleri ve kendilerini biz kadınlardan üstün gördükleri için ‘Hayır’ dediğimizde bizleri dövüyorlar; ‘Seni istemiyorum’ dediğimizde bizleri acımasızca öldürüyor. Kültür, din, dil, ırk ne olursa olsun maço kültürün ağır bastığı ülkeler, bakınız Meksika ve Türkiye, kadın cinayetlerini önleyici politikalar üretemiyor. Muhtemelen o politika üretmeyen meclislerde kadın sayısı bir avucu geçmiyor. Bakınız mecliste bile maçoluk kaderimiz oluyor.