"Mucize doktor, bizim belleğimizi canlandırıyor esasında. Çoğu cümlesiyle bize bizim yakın geçmişimizi anımsatıyor. İnsan kelimesinin iki kökeninden biri olan nisyan yani unutmaktan şekillendiğini gösteriyor televizyonlarda."

Hadi gelin birlikte koltuğumuza sere serpe yayılıp biraz televizyon izleyelim, hak ettik neticede… Tüm gün çalıştık, tüm gün alın teri sarf ettik. Kiminin önünde el pençe divan durduk onurumuzun vergisini verdik, kiminin çantasını taşıdık gururumuzun vergisini ödedik; yetmedi Ensar ül Hilâl-i Ahmer için de vergi tazmin ettik, akçe tediye ettik, kan akıttık, kan bağışladık, kan! Biz televizyon izlemeyeceğiz de kim izleyecek? Bir iki saat aptal kutusu keyfi de yaptırmıyorlar insana. Her kanalda hep aynı adama rastlıyoruz bu aralar, saçı da sakalı da aynı renk kuvveti Lokman Hekim’e denk! Yeryüzündeki doktorların en vazgeçilmezi, en saf değiştirmezi, dünyanın dört bir yanını dolaşarak elindeki kutsal maden suyuyla insanlara şifa dağıtan, Kınık Boyu’nun varisi, keremiyle saç baş yoldurtan doktoru: “Mucize Doktor” Televizyonda herkes meşrebince methiyeler düzerken bu maliye dostu kuruluşa ve adama, sanıyorum ki övgülerin eksik kaldığı bir husus daha var bu adam hakkında. Mucize doktor, bizim belleğimizi canlandırıyor esasında. Çoğu cümlesiyle bize bizim yakın geçmişimizi anımsatıyor. İnsan kelimesinin iki kökeninden biri olan nisyan yani unutmaktan şekillendiğini gösteriyor televizyonlarda. Her zaman unutmak nimetten sayılacak değil ya biraz da hatırlamanın ne büyük nimet olduğunun farkına varalım. Mucize doktorun söyleşisini izlerken 1996’nın 3 Kasım’ında tostuyla ayranıyla meşhur dinlenme tesislerinin bulunduğu güzide bir kazamızı hatırlıyoruz hep birlikte. Bir emniyet mensubu, bir meclis mebusu, bir mafya lideri ve onun sevgilisi bir gün bir arabaya binerler ve araba devrilir. Kimine göre fıkra kimine göre facia. Aynı fıkranın yeni sezonda yeni bir uyarlamasıyla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatıyor bizlere, Mucize Doktor. Bu kez ortaya çıkan mide bulandıran gerçek aynıyken yeni sezonda yeni oyuncularla seyirciyi selamlıyor bu 8 milyon dolarlık müthiş yapım. Araba yerine yardım tırını uygun görmüş yapımcı. Yardım tırındaysa bir doğalgaz şirketi, istismarcı bir vakıf ve vergiden kaçınmanın en güzel 100 yolu kitabının yazarı kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu bulunuyor. Spoiler gibi olacak ama bölümün sonunda yine araç devriliyor. Sıcak duble yol asfaltı üzerine istiridye kabuklarıyla dolu kolon çatlatan güzelliğiyle deniz kumu, ufalanmak için karılmış ucuz çimento, bir miktar göçük tozu ve çok da önemli olmayan (!) onlarca ölü beden onlarca gerçekleşmeyecek hayal saçılıyor. Unutmadan bir de kaza ve kaderin baştan sona yanlış tasavvurunun tadı korku dimağlarımızda nahoş bir tat bırakıyor. Yine de müptelasıyız böyle entrikası bol, boğaza nazır yalı bozması havuzlu sivil toplum şubelerinde geçen hikâyeleri televizyondan izlemeye. Seyirci kalmak da yetmez sanki ayakta da alkışlamalı, telefonlarımızdan kısa mesaj da atmalı, Ukrayna’ya vekalet verip kurban da kestirmeli. Merak edenler için kısa mesajların ücretlendirmesi 10 lirayken ayakta alkışlamanın bedeli ise Karaman’da yaşandığı üzere 10 istismar vakası. İyi Seyirler…