"Basit bir kıyafet içine koca bir siyaseti, Cumhuriyet tarihini sığdırdık. Nene Hatunlara kadar uzandık hatta. Onu bunu geçtim de son 25 yıldır böylesine bir coşkulu kutlama oldu da biz mi sahneye belediye başkanı olan eşi ile beraber çıkan bir kadına ‘Sen Cumhuriyet kadını değilsin’ dedik. Peki nedir Cumhuriyet kadınlığı? Kıyafet, ideoloji yoksa…"

Bir gün Twitter’dan uzak kaldım, coşmuş yine ortalık. ‘Dilek İmamoğlu’ hastag’i tt de en üstlerde. Merak ettim okudum tweet’leri… Her şey Şevval Sam’ın ‘Dilek İmamoğlu tam bir Cumhuriyet kadını’ demesiyle başlamış. Sonrasında ise ortalık karışmış. Biraz derinlemesine düşündüğümüzde bu cümlede bir metafor kullanıldığının farkına varabiliriz; hemen gaza gelmeyip biraz düşündüğümüzde tabi. Düşünme eylemini gerçekleştiremeyenlerimiz ise kıyafete takılıp kalmış. Hatta basit bir kıyafetin içine koca bir siyaseti, Cumhuriyet tarihini hatta abartıp Kurtuluş Savaşı’nda mücadele eden kara Fatma’yı, Şerife Bacı’yı, Nene Hatun’u ve daha nicelerini sığdırmış.  Dilek İmamoğlu’nu kıyafeti üzerinden Cumhuriyet kadını diye lanse etmenin, bu kıyafete sahip olmayan bütün kadınlara yapılan bir saygısızlık olduğunu söylemiş birileri, ayrıştırmayın demiş. ‘Tesettüre karşı olanlar Dilek İmamoğlu ‘Tam bir Cumhuriyet kadını’ diyerek Cumhuriyete tesettürün yakışmadığını ifade etmeye çalışıyor’ diye yazmış biri. Bunu alaya alan başka bir tweet ise ‘Sahneye Seyit onbaşı gibi sırtında 250 kiloluk mermiyle mi çıkması lazımdı’ diye cevabı patlatmış. Kimisi Dilek İmamoğlu’nun asilliği ve zarafeti üzerine methiyeler düzmüş. Buna karşı olanlar ise 15 Temmuz gecesinden fotoğraflar paylaşmış. Yukarıda belirttiğim gibi buradaki metaforu anlamayıp kıyafete takılıp kalırsak bin bir ses çıkar her birimizden. Bu seslerden beni en çok şaşırtan Dilek İmamoğlu’nun kıyafeti ile savaşta erzak ve mühimmat taşıyan o kahraman kadınlarımızın karşılaştırılması oldu. Zamanında bu vatan için eşini, çocuğunu, abisini yeri geldiğinde ekmeğini vermiş kadınlarımızla şimdiki koşullarda yaşayan kadınları karşılaştırmak ne kadar doğru? O yiğit kadınlar o günkü mücadeleyi 50 yıl sonra ya da 96, Dilek İmamoğlu gibi kadınlar var olsun diye verdi aslında. Günümüz modern kadınlarını yaratabilmek için. Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında, erkeklere bağlı kalmadan, kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlayabilmek, kadınların da bir birey olduğunu gösterebilmek için…Merak ediyorum, Kurtuluş Savaşı’nda mücadele eden kahraman kadınlarımızın torunları acaba şu anda ninelerinin giydiği kıyafetleri mi giyiyor? Keşke Cumhuriyet gelmeseydi de biz İngilizlerin, Fransızların altında kara çarşaf giymeye devam etseydik mi diyor? O savaş olurken, ülkede bazı kadınlar Dilek İmamoğlu gibi şık giyinip balolara, konserlere mi gidiyordu 1923 öncesinde… Ya da tam tersi savaşan kadınlarımız ‘Topuzumu yapıp ardından cepheye koşuyorum’ mu diyordu. Tabii ki o zamanki koşullar, o çarşaf çarşaf, paylaştığınız fotoğraflardaki giyim kuşam tarzını gerekiyordu. Çarıksa çarık, şalvarsa şalvar, tülbentse tülbent. Farkı zaman dilimleri ve daha Türkiye Cumhuriyeti doğmadan önceki kadınlarımızın kıyafetlerini karşılaştırmak yerine, o cephedeki kadınlar ve Dilek İmamoğlu arasındaki benzerliklere odaklanmamız gerekmez mi? Mesela hepsinin ne kadar güçlü olduğuna. Yoksulken ve işgal altındayken o kadınlar canları pahasına bu ülkeyi kurtarmak için mücadele vermedi mi? Ülkesine yapılan haksızlığı ‘Kabul etmiyoruz’ demedi mi? Aynı şekilde Dilek İmamoğlu da 30 Mart 2019 İstanbul seçimleri sonrasında hakkı yenen, seçilmiş olmasına rağmen makamı işgal edilen, her türlü karalama kampanyasına maruz kalan eşinin yanında dimdik durmadı mı? Demek ki Türk kadını ezelden beri güçlü, ezelden beri her türlü haksızlıklara ses çıkarabiliyor, tarih ve koşullar ne olursa olsun. Şu an tarlasında baş örtüsü ve şalvarı ile ekinini biçen, evinde rahatça namazını kılıp çocuklarının okuldan dönüşünü bekleyen diğer Türk kadınları gibi… Hepsi güçlü, hepimiz güçlüyüz. Bunu göstermek için de illaki savaş olması gerekmez. Bir kısım da demiş ki ‘Dilek İmamoğlu’ HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş ile nasıl kahvaltı eder? Bu muymuş Türk kadınlığı? Yahu 6 milyonun oy verdiği ‘legal’ yani kanuni bir siyasi partinin liderinin eşi ile sohbet etmenin neresi yanlış. O kahvaltı da dinimize mi sövdüler; ülkeyi mi böldüler? Kadın kadına sohbet etmenin neresi kötü? Sizler hep aynı görüşte olduğunuz insanlarla mı vakit geçirirsiniz? Fanusta mı yaşarsınız? İşyerinizde toplantı yaptığınız her bir birey sizlerle aynı hayat görüşüne mi sahip? Yoksa görüşleriniz ne kadar farklı olursa olsun makul düzeyde iletişim kurmuyor musunuz diğerleri ile? O giysi metafordur dedim ya. O giysi ve Ekrem ve Dilek İmamoğlu’nun sahneye el ele gelmeleri özgürlüğü ifade ediyordu esasında. Özellikle, çirkin yorumlarda bulunan hem cinslerim sizlere sesleniyorum. O giysi, seçme ve seçilme hakkımızı temsil ediyordu. O giysi, medeni hukuku; mirasta ya da boşanmada eşit hakları olan kadını savunuyordu. O giysi, bizi eş olan seçen kocalarımızın aynı anda başka bir kadınla evlenemeyeceğini vurguluyordu. O giysi, bize okuma hakkımızı, çalışma hayatında yer alacağımızı, toplumda her daim var olacağımızı ve ekonomik bağımsızlığımızı elde etmeyi gösteriyordu. Hani kimilerinin iddia ettiği gibi elitiz dediğimiz insanları ve hayat tarzlarını değil. Evet Dilek İmamoğlu ışıl ışıl parlayan, zarif bir Cumhuriyet kadınıdır. Çünkü kendisi Arap gelenek ve görenekleri ile yaşamayan; eşinin ağzına bakmayan; evlendim yada anne oldum ben diye kendini toplumdan soyutlamayıp, eğitimini tamamlamaya uğraşan; ezilmeyen, susturulmayan, arka plana atılmayan bir Cumhuriyet kadınıdır. Tesettürlü olsun, şalvarlı olsun, dış görünüşünü ya da tercihleri ne olursa olsun. Bu değerlere sahip çıkan her bir kadın benim için pırıl pırıl bir Cumhuriyet kadınıdır.