Ortadoğu’ya barış, huzur ve güvenlik gelmesi için mücadele söylemi altında bölge yıllarca şiddet altında kavruldu. Gelinen noktada ise bugün özellikle Afganistan özelinde ne barıştan, ne huzurdan, ne de güvenlikten bahsetmek mümkün görünüyor. ABD’nin Afganistan’dan tam teşekküllü çekilmesinin doğru bir politika olup olmadığı tartışıladursun, bunun hem Afgan halkına hem de Afganistan'da Taliban’a karşı mücadele içinde olanlara karşı bir ihanet olduğu fikri büyüyor.
Ancak görünen köy kılavuz istemez. Afganistan’da savaşı ABD’nin kaybettiğini ve artık daha fazla maliyeti yüklenmek istemediği için ülkeden çekildiğini düşünürsek, bu kayıp son bir-iki yılda yaşanan gelişmelerden değil, ABD askerlerinin orada bulunduğu tüm 20 yılı kapsayan üzücü bir serüven olduğu gerçeğini görebiliriz. Hala kendi ulus devletini inşa edememiş, kabileler arası mücadeleleri yalnızca silahlarla yöneten, insan hakları konusunda ortaçağı anımsatan bir ülkedir Afganistan. ABD tarafından kurulan Afgan Ulusal Ordusu, çeşitli etnik, mezhep ve tarikat gruplarının oluşturduğu, ulusal bütünlükten oldukça uzak insan topluluğu olmaktan kurtulamadı. ABD’nin inşa etmeye çalıştığı Afgan devlet sistemi ise, halkı önceleyen bir sistemden ziyade elit kesimin çıkarlarına harcanan emekten öteye geçemedi. Bununla birlikte, Afgan Ulusal Ordusunun askeri, teknik ve istihbarat konusunda tek kaynağı ABD birlikleriydi. ABD’nin tam çekilme kararını gerçekleştirmesiyle Afgan ordusunun artık kim için ve nasıl mücadele edeceklerine yönelik kaynak, askeri beceri ve ciddi motivasyon eksikliği, bugün Taliban karşısında güçsüzlüğü getirdi.
Bu da ABD’nin Afganistan misyonunda başından beri süreci iyi yönetemediğinin göstergesi. Taliban’ın gücü eline alması "teröre karşı savaş" söylemine de büyük bir darbe vurdu. ABD’nin çekilmesi, demokrasi ve otoriterlik arasındaki mücadelede bir gerileme gibi okunuyor. Öyle ki, Batı tarzı liberal müdahalecilik modeli Afganistan’da ters köşe oldu. Bundan sonra benzer girişimlere müttefikler açısından destek verilmesi zor gözüküyor. Ancak bu durum Biden'ın göreve başlarken vurguladığı "Amerika geri döndü" söylemiyle çelişmiyor mu?
AMERİKA GERİ DÖNDÜ!
Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde NATO’ya güveni kaybeden ve NATO’nun işlevselliğini sorgular noktaya gelen üye devletler, yeni Başkan Joe Biden ile yeniden hizaya gelmişti. Geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleşen NATO zirvesinde yeniden ortak tehdit unsurları masaya yatırılmış, müttefikler arası sıkı bir çalışma ortamının yeniden başlayacağı inancı uyanmıştı. "Amerika geri döndü" söylemi dış politikada en çok kullanılan ifadeye dönüşmüştü. Şimdi ise ne olduğu belirsiz bir anlam karmaşası. Nitekim ABD’nin Afganistan’dan Taliban’ı ödüllendirircesine çekilmesi, müttefik devletlerin de Washington’un aldığı kararları ne doğrultuda aldığı konusunda yeniden düşünmeye sevk etti.
Öyle ki, ABD’nin Afganistan’dan tam çekilişi ile birlikte Taliban’ın hükümeti devralma faaliyetleri, Amerikan İstihbarat Teşkilatı raporuna göre 6 ila 2 sene arasında gerçekleşebilecekti. Ancak Taliban, ABD henüz askerlerini çekmemişken ve diğer yabancı misyonlar hala ülkede bulunurken çatışmalarla ele geçirdiği bölgelerde gücünü arttırdı. Sonunda da adeta anahtar teslim alır gibi Kabil’e girdi. Ülkenin Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin de ülkeden ayrılmasıyla birlikte yeni Afgan Hükümeti koltuğuna Taliban yerleşti. Şimdi Afganistan’daki gelişmeleri endişeyle izleyen NATO müttefikleri ABD’nin ne yapmak istediğini net bir şekilde anlamadan ve Başkan Joe Biden’ın politikaları arkasında müttefik edasıyla durmadan bir kez daha düşünmeleri gerektiğini fark ettiler. Avrupa devletlerinin ardı arkası kesilmeyen görüşme trafiği, Kabil'in hızlı bir şekilde düşüşü karşısında yaşadıkları endişeyi fazlasıyla yansıttı.
RUSYA VE ÇİN’DEN YANSIMALAR
Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi ile gidişatın ne yönde olacağına dair endişe, sadece Batı’nın değil, bölgede ABD müttefikleri için de önemli görünüyor. ABD’nin bir süredir Ortadoğu’dan çekilme ve odak noktasını Asya’ya verme söylemleri bölgede ABD ile hareket eden güçleri kaygılandırıyordu. 20 yıl süren mücadeleden sonra ABD’nin Taliban’ı ödüllendirir gibi tam anlamıyla Afganistan’dan çekilmesi, Ortadoğu’da ittifak gruplarının yeniden düşünmesini gerektirecek. Bu noktada Türkiye’yi ilgilendiren en önemli unsurlardan biri ise, Suriye’nin kuzeyinde konuşlanmış PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG adlı devlet dışı silahlı örgütün ABD ile ilişkilerinin seyri; ikincisi ise bölgede artması çok muhtemel olan Rus ve hatta Çin etkisi olacaktır.
Yeni Taliban yönetimi ile uluslararası terörizm Afganistan'da kendine bir yer bulursa, bu durum kendisine destek veren Pakistan dahil tüm bölgeyi, hatta Rusya’yı ve Çin’i ilgilendirir vaziyete gelecektir. İlk etapta Rusya ve Çin, ABD’nin çekilmesinden memnun görünüyor. Özellikle Çin, ABD’nin bu hamlesiyle Afganistan'ı ve bölgeyi daha fazla etkileme fırsatına sahip olabilir. Ancak Çin’deki Müslüman azınlıklardan Pekin’e karşı olanların mevcut sınırdan Afganistan’a geçip Taliban ile işbirliği yapması Çin’i rahatsız edebilir. Rusya da Sovyet döneminde bozguna uğradığı topraklarda şimdi ABD’nin aynı kaderi paylaşmasına memnun görünüyor. Ancak bölgede istikrarsızlığın ve şiddetin muhtemel artışı, Afganistan’a komşu ülkelere sıçraması sonucunu doğurabilir. Bu da Rusya açısından kaygı besleyen bir durum. Çin ve Rusya’nın bugün Taliban ile yakın ilişkiler kurma arayışı da bu sebeptendir.
AMERİKA’NIN YÜKSEK ÖNGÖRÜSÜ !
Görülüyor ki, Taliban bir devlet dışı silahlı örgüt iken bugün gelinen noktada uluslararası topluma bir aktör olarak girmeye aday. Rusya ve Çin ile birlikte Türkiye de Taliban’ı Afganistan’ın resmi hükümeti olarak tanıyacaktır. Nitekim ABD bile, Taliban ile diyalog kanallarının açık olduğunu söyleyerek gitti. Avrupa devletleri de benzer tutumu alacak yönde sinyaller veriyor. “Afganistan'da hiçbir şekilde demokratik bir sistem olmayacak” diyen Taliban’a karşı olarak Afganistan’la ilişkiyi kesip Taliban’ı izole etme arayışının sadece daha fazla kaos getireceği anlayışı hakim gibi görünüyor.
Sahi ABD’nin yapmak istediği nedir? 20 yıllık mücadele, harcanan milyar dolarlar, gönderilen yığınla asker, binlerce can kaybı… Taliban’a tek bir kurşun sıktırmadan anahtar teslim eder gibi Kabil’i vermek, ABD’nin bundan sonra olacaklara dair yüksek öngörüsünden kaynaklanıyor olmalı(!). Bu öngörü ülkesinin kaynaklarını başka topraklarda heba etmek yerine yükselen Çin'e karşı kullanmak olabilir mi?