16-18 Şubat 2024 tarihleri arasında Münih Güvenlik Kofneransı(MGK) toplandı. Küresel düzeyde güvenlik politikalarının tartışıldığı ve özellikle askeri alanda belirli stratejilerin oluşturulduğu en önemli zirve olarak bilinen Münih Güvenlik Konferansı(MGK)’na ev sahibi olarak Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve Dişişleri Bakanı Tony Blinken, Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AB’nin Brüksel üst düzey yöneticileri dahil olmak üzere 50 ülkeden çok sayıda diplomatik ve politik temsilci katıldı. Konferansın açılışını BM Genel Sekreteri António Guterres yaptı. Rusya, Ukrayna savaşı nedeniyle bu yıl konferansa davet edilmedi.
Uluslararası ilişkilerde "Savunmanın Davos'u" olarak adlandırılan MGK’nın gündeminde Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşı, Ortadoğu’daki gelişmeler tartışma konusunu oluşturdu. Ukrayna'daki savaşın yanı sıra Trump'ın yeniden seçilmesi halinde ABD'nin savunma taahhütlerine ilişkin kaygıların da gündeme geldiği konferansın ilk gününe, Rus muhalif lider Aleksey Navalny'nin hapishanede zehirlenerek öldürdüğü iddiası damgasını vurdu. Konferansın organizatörleri resmi programı değiştirerek eşi Yulia Navalnaya'yı konuşma yapması için kürsüye davet edildi. ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris de konferansta ; « Ne hikaye anlatırlarsa anlatsınlar, açık olalım, bundan Rusya sorumludur" açıklamasıyla Putin’i işaret etti.
Konferansta Küresel Sistemin Çok Kutuplu Yapısı
Konferansın özellikle küresel güç ilişkilerinin yeniden tanımlanmaya başlandığı, jeo stratejik gerilimlerin arttığı, bölgesel savaşların ön plana çıktığı bir zamanda yapılmasının önemine dikkat çekildi. Konferansın ana konusu, Ukrayna-Rusya, İsrail-Filistin savaşı olmakla birlikte ABD, Çin, Hİndistan. İngiltere, Almanya ve Fransa merkezli AB gibi küresel sistemin dengelerini belirleyen ülkeler ve bloklar arasındaki ilişkiler oldu.
MGK, ABD’nin ve AB’nın küresel çapta artan küresel çatışmalara karşı bütünlüklü olarak Batı dünyasının kendi hegomanya sistemini nasıl koruyacağı ve ortaya çıkan güç ilişkileri karşısında nasıl konumlanacağı konularını öncelikli olarak ele aldı. MGK, 2023 toplantısı esasen Çin ve Rusya merkezli ‘çok kutuplu ‘sisteme yeniden geçiş sağlandığını dolaylı olarak kabul etti. Bugünkü uluslararası sistem, oluşmaya başlayan ‘çok kutuplu’ dünyanın küresel kuralların yeniden belirlenmesi çok daha önem kazandığına dikkat çekildi.
Trump’ın NATO çıkışı ve AB’nın yeni arayışı
Kasım 2024’de ABD’de Başkanlık seçimleri yapılacak. Trump, ABD Başkanlığının önemli adaylarından biridir. Trump’ın yaptığı bir seçim konuşmasında ; « NATO üyeleri ekonomik olarak sorumluluklarını yerine getirmezlerse Putin’in bu ülkelerine saldırmasını teşvik edeceğim’ değerlendirmesi hem AB ve ABD’de hem de NATO içinde bir krize yol açtı. Trump’ın ikinci kez ABD Başkanı olması durumunda, AB ülkelerini doğrudan hedef alacağı ve özellikle küresel kapitalist sistemin en stratejik askeri birliği olan NATO’nun fiilen dağıtılmasına yol açabileceği kaygısı Münih Güvenlik Konferansının gündemini belirleyen önemli konulardan biri oldu. Doğal olarak İngiltere dahil bütün Avrupa Birliği üyeleri, Trump’ın ABD başkanı olmasıyla yakın gelecekte küresel çapta yeni bir askeri krizin oluşabileceğine dikkat çektiler. Bu nedenle ABD Başkan Yardımcı Harris’in açıklamaları dikkatle izlendi. Harris «kendisi ve Başkan Joe Biden'ın "NATO'ya olan kutsal bağlılığının devam ettiğini" açıklasa da, Trump’ın ABD Başkanı olması durumunda NATO bakımından ciddi bir politik ve askeri krizin ortaya çıkabileceği belirtiliyor.
NATO üyelerinin çok önemli bir kısmının AB üyeleri olması nedeniyle AB’nin kendisine özgü yeni bir askeri strateji oluşturması görüş açısının giderek kabul gördüğü ve bunun Konferansta ön plana çıktığı söylenebilir. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ise şunları belirtti: “Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya, savunmaya yönelik harcamalarını milli gelirin yüzde 2’sine yükseltti ve NATO’nun koyduğu bu hedefe ulaşmaya devam edecek. Ayrıca caydırıcılık stratejisinin gelişmiş kalmasını sağlamak amacıyla, müttefikleri Fransa ve Birleşik Krallık ile uzun mesafelere ulaşabilen hassas silahlar geliştirme meselesini de görüşüyor.”
HARRİS ; ABD’nin Çıkarları Herşeyin Üstündedir.
30 dakikalık konuşmasının ana başlığını “Amerika’nın çıkarı her şeyin üstünde” olarak belirleyen Harris : “ABD’nin yaklaşımı, hayır işlerinin erdemlerine dayanmıyor. Biz mevcut yaklaşımımızı, stratejik çıkarlarımıza uygun olduğu için benimsiyoruz. Biz netiz: Yurt içinde güçlü değilsek, yurt dışında da olamayız.” İlk kez bir ABD Başkanı veya yardımcı, küresel çapta etkili olan bir toplantıda ABD’nin ‘yurt içinde güçlü olması gerektiğine vurgu yaptı. Bu mesajın esasen seçimleri kaybettiği için taraflarına kongreyi basması için açıklamalar yapan bu nedenle fiilen darbe girişiminde bulunan Trump’a karşı verildiği çok açıktır.
Harris, özellikle Çin ile ilişkilere dikkat çekti : “Çin ile sorumlu bir rekabet, gerektiğinde çatışma ve Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğinde de ortak eylem var. Pasifik ve Hint okyanuslarında barışı, güvenliği ve serbest ticaret akışını sağlamak için ortaklıklar ve ittifaklar kuruluyor. Afrika’da ise şu an yaşananların dünyanın geleceğini şekillendireceğine güveniliyor.” ABD’nin küresel stratejisini kısa cümlelerle ama çok net olarak anlatan Harris, özellikle Çin ile ilişkilerinin karmaşıklığına vurgu yapması, karşılıklı çıkar ilişkilerine göre dengelerin değişebileceğinin altını çizdi.
Hindistan ve Çin’in Küresel Sisteme Uyarıları
Washington ile ilişkileri belirli bir denge içerisinde yürüten Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar : “Hindistan’ın gaz ve silah alımları konusunda Rusya’ya iş birliğini sürdürmesi, Batılı müttefikler için bir sorun teşkil etmemelidir.” Hindistan, küresel dünyanın geleceğini şekillendirecek bir kaç ülkeden biri olması nedeniyle Rusya ile olan ilişkilere karşısında ABD üzerinden bütünlüklü olarak Batıya bir uyarı yapma gereği duydu. Hindistan’ın askeri gücü çok çeşitlilik oluşturmakla birlikte ağırlıklı olarak Rusya merkezlidir. Bu nedenle Hindistan’ın Rusya ile olan ilişkilerinin masaya yatırılmaması uyarısını yaptı.
Harris’in konuşmasından sonra söz alan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de Washington’la ilişkilerde özellikle pozitif mesajlar verdi : “Çin ile ABD birlikte çalışırsa hem iki ülke hem de tüm dünya için güzel şeyler olabilir. Çatışma hem iki tarafa hem de dünyaya zarar veriyor.” Yi, ABD’ye açıktan pozitif bir mesaj vermesi, küresel ekonomik çıkarları bakımından önemli bir politikadır. Çin’in dünya genelinde artan ekonomik gücüne paralel olarak askeri alanda artan ağırlığı, ABD ile aşamalı olarak bir denge oluşturmaya başladığını gösteriyor. Dengenin bütünlüklü sağlanması için Çin’in sabırlı ve sakin bir şekilde yürüttüğü geçici ‘çatışmasız’ dış politika devam edecek. Ancak Tayvan bölgesinde olduğu gibi Çin’in belirlediği sınırların yani kırmızı çizgilerin zorlanması, çatışmaları kaçınılmaz olarak gündeme getirebilir. ABD’nin Çin karşıtı Pasifikler politikasının bugünkü koşullar içerisinde başarılı olmasının oldukça zor olacağına dair çok sayıda veri bulunuyor.
MGK’nın Önemli Gündem Maddesi ; İsrail-Filistin Savaşı
Konferansta en çok tartışılan konulardan biri de İsrail-Filistin savaşının ortaya çıkarttığı sorunlar ve sonuçlardı. ABD, ilk kez bu sorunu küresel güçleri muhatap etmeden özellikle Arap dünyası ile birlikte çözmeye yöneldi. Ak Deniz’e çok önemli düzeyde askeri güç konuşlandırarak İran ve başta Hizbullah olmak üzere İran destekli devlet dışı güçlerin savaşa dahil olmalarını engelledi. ABD, hem İsrail güvenliğini garantilemek hem Arap devletlerinin de desteklediği Hamas’ın askeri gücünü çok önemli oranda kırmak hem de silahsız bir Filistin devletini İsrail’e kabul ettirmek gibi bir politika izledi. ABD, MGK’da bu görüşlerini yenileyerek küresel bir kabul sağladı denebilir.
Blinken, Konferansta yaptığı konuşmada“Neredeyse tüm Arap ülkeleri artık ilişkileri normalleştirmek için İsrail’i entegre etmeyi ve İsrail’in kendini daha güvende hissetmesi için güvenlik taahhütleri ve teminatları sunmayı samimi bir şekilde arzuluyor. Ben de İsrail’in güvenliğini de temin edecek bir Filistin devletinin kurulması yönünde ilerlemeye her zamankinden daha acil bir ihtiyacın olduğunu düşünüyorum.” Blinken, Körfez Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki ilişkilerin geldiği boyutunu ve Hamas ile başlayan savaşın bu süreci etkilemediğini belirtirken Filistin devletinin kurulmasının zorunluluğuna da dikkat çekmesi aynı zamanda Arap ülkelerinin desteğini de alması anlamına geliyor.
ABD Başkan Yardımcısı Harris de : “Filistin Yönetimi’nde iyileştirmeler yapılması ve Yönetim’in orada iktidar olması gerektiğine dair inancımızı çok açık bir şekilde ifade ettik. Kanaatimce iki devletli çözüm olmadan o bölgede ne İsrail halkı ne de Filistinliler ve Gazze halkı için barış ve güvenlik söz konusu olabilir. Bundan vazgeçemeyiz… Biz, İran’ın ve onun vekillerinin saldırganlığına karşı koymak, gerilimi önlemek ve bölgesel bütünleşmeyi artırmak için de çaba gösteriyoruz.” Harris ve Blinken, konferansta yaptıkları konuşmalarının özeti : «’İsrail’in güvenliğinin öncelikli olarak sağlanması, silahsız bir filistin devletinin kurulması, Hamas’ın askeri olarak tasfiyesi, politik olarak FKÖ’ye dahil olması ve İsrail’i tanıması, Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki diplomatik ve politik ilişkilerin daha güçlü bir şekilde tesis edilmesi ve İran’ın denklemin dışında tutulması » olarak yorumlanabilir. ABD yöneticilerin bu yönlü açıklamaları AB üyeleri tarafından doğrudan kabul görmesi, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin de doğrudan karşı durmayacak bir pozisyonda olmaları. MGK’de ABD’nin Filistin-İsrail politikasının kabulü olarak yorumlanabilir.
Konferansta Ukrayna-Rusya savaşının geleceği
Biden Yönetimi, Ukrayna’ya verilen askeri, politik ve ekonomik desteği sıklıkla dile getirmekle birlikte Cumhuriyetçilerin güçlü olduğu Kongre’de önemli engellerin olduğu biliniyor. ABD’de seçimler yaklaşırken. Ukrayna’ya askeri yardım sorunu çok daha fazla gündemi meşgul edecek. Konferansa katılan Harris ve Blinken, Washington’un Ukrayna’ya askeri desteğin devam edeceğine verdiği güvenceyi tekrarlamakla birlikte, Kasım 2024 seçimlerinin belirsizliği, Biden yönetiminin Ukrayna politikasını etkileyecektir.
Avrupa Birliği’nin Ukrayna kararlılığı
Avrupa Birliği'nin (AB) Üst yönetim bürokrasisinin Konferanstaki açıklamaları AB’nin güvenlik stratejisinin geleceği bakımından dikkat çekti. Almanya Başbakanı Solhz’un Fransa ve İngiltere ile birlikte Avrupanın Güvenlik stratejisini yeniden tanımladıkları ve buna uygun adımlar atmaya başladıklarını açıklaması oldukça dikkat çekicidir. Özellikle Londra ile askeri güvenlik stratejisinin oluşturulması önem arz ediyor. Aynı şekilde AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada ‘AB'nin bugün karşı karşıya olduğu en önemli jeopolitik sorunun Ukrayna, Gazze ve küresel Güneylie ilgili olduğuna » dikkat çekti. Borrell ayrıca « Ukrayna'nın galip gelmesi için ne gerekiyorsa yapmanın zamanı gelmiştir. Daha fazlasını ve daha hızlısını yapmalıyız." dedi ve Ukrayna için en güvenli yolun AB üyeliği olduğunu belirtmesi önümüzdeki süreçte, Ukrayna’nın AB yolunun açılacağı anlamına geliyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de yaptığı konuşmada ; "Her canın önemli olduğu Ukrayna'nın artık çok akıllı hale geldiğini görüyorsunuz, örneğin eski silah sistemlerimizi alıp onları yapay zeka ile modernize ederek daha hassas ve daha akıllı hale getiriyor. Dolayısıyla insansız hava aracı üretiminin gelişimini görmek çok etkileyici. İşte bu nedenle artık Ukrayna'yı da savunma programlarımıza dahil edeceğiz." Böylelikle Ukrayna’nın doğrudan NATO üyesi olmasa bile politik, ekonomik ve askeri olarak AB sürecine dahil edilmesine yönelik bir kararlılığın oluştuğu görülüyor.
Ukrayna Genel Kurmay Başkanı : Ukrayna Askeri Olarak Zorda
ABD ve AB’nin askeri destek sözlerine rağmen Konferansta Ukrayna Askeri Kuvvetlerinin kötüleşen dururum değerlendirme konusu oldu. Ukrayna’da Zelenzski ile Genel Kurmay Başkanı arasındaki tartışmadan sonra Genel Kurmay Başkanı görevden alındı ve yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Aleksandr Sırskiy atandı. Yeni Genel Kurmay Başkanının Konferansta yaptığı konuşmada : ‘Kentte birkaç aydır yaşanan şiddetli çatışmaların ardından geçen hafta sonu Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rus güçleri tarafından kuşatılmamak için ülkenin doğusundaki Avdiivka kentinden çekildiğini’ belirtti. Sırskiy ayrıca topçu ve havacılık bakımından üstün olan Rus güçlerinin çok sayıda askeri esir aldığını’ vurguladı. Ukrayn askeri güçlerinin durumunun pek parlak olmadığı bu nedenle çok acil olarak modern askeri techisata ihtiyaç olduğu vurgulandı. Konferanstaki konuşmacılar, Ukrayna’nın askeri ihtiyacının karşılanması için gerekli çalışmanın yürütülmesi konusunda hem fikir olmakla birlikte, Rusya’nın yeniden ilerleme sürecine girmesinin ciddi bir risk oluşturduğuna da dikkat çekildi.
Münih Güvenlik Konferansında Washington’un küresel stratejisi bakımından bütün katılımcılara açık bir uyarı niteliği taşıdığı ve çok yönlü tehditlere karşı açıktan mücadele edebilecek bir küresel liderliğe sahip olduğu mesajı verildiği belirtilse de, güç ilişkilerinin ve dengelerin hiç bir şekilde ABD’nin belirlediği stratejiye göre yürümediğine dikkat çekildi. Bu nedenle küresel sistem içerisinde Çin merkezli bir kutuplaşmanın var olduğu ve bunun giderek etkinlik alanı oluşturduğu da kabul görüyor. MGK, küresel sistemin karşı karşıya olduğu çok yönlü sorunların çözümüne ilişkin stratejilerin geliştirilmesi için küresel güç merkezlerinin birlikte hareket edilmesine vurgu yapıldı.
Türkiye’yi temsilen Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın Münih Güvenlik Konferansına katılmakla birlikte, ikili diplomatik görüşmeler dışında küresel stratejilerin oluşturulmasında beklenilen düzeyde etkili olduklarına dair somut bir analiz yapmak oldukça zor görünüyor