Öcalan Neden Sürece Dahil Edildi?

Abone Ol

DEVLETİN ÖCALAN İLE GÖRÜŞMESİ VE YENİ ORTADOĞU’DA KÜRTLERİN ARTAN JEOPOLİTİK ROLÜ

Ortadoğu'daki gelişmeler Türkiye'nin iç dinamiklerini çok açık bir şekilde etkiledi ve etkilemeye devam edecek. Devlet ya da iktidar gücü sahibi olan kesim, Ortadoğu'daki gelişmelerin Türkiye’ye mutlak bir şekilde yansıyacağını görüyor. Bu nedenle hızlı bir şekilde önlem almak ve kendi iç dinamiklerinde ortak çıkabilecek olası sorunları şimdiden engellemek istiyor. Hiç şüphesiz ki, bu çatışma alanının merkezinde Kürt sorunu bulunuyor. Böylelikle devlet, Kürt sorununun aynı zamanda bölgesel bir sorun haline geldiğini bunun da kaçınılmaz olarak iç dinamikleri çok ciddi oranda etkileyeceğini fark etmiş durumda.

Bahçeli, Devletin iktidar gücü adına konuşuyor

Sisteme egemen olan devlet aklı tarafından politik temsilci olarak atanan Devlet Bahçeli'ye yaptırılan açıklamalar sıradan, anlık ve reaksiyonel olmayıp bütünüyle üzerine konuşulmuş ve tartışılmış değerlendirmeler olduğu çok açıktır. Bu açıklamalar Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafında yapılmış olsaydı, bu düzeyde bir etki yaratmayacağı herkesin tahmin ettiği bir durum. Bahçeli'nin Kürtlerin askeri, politik ve toplumsal tasfiyesi konusunda ısrarla izlediği politikaların tersine Öcalan üzerinden Kürt sorunun çözümüne ilişkin yaptığı değerlendirmeler ve açıklamalar yeni bir süreci ifade ediyor. Daha önce belirttiğim üzere Bahçeli'nin belli bir plan dahilinde aşamalı bir şekilde kamuoyuna yaptığı açıklamalar önümüzdeki dönemde çok daha önemli sürprizlerle karşımıza çıkacaktır. Örneğin Öcalan’ın parlamentoda DEM Parti Grubunda açıklama yapması gibi bir öneri herkes tarafından şaşkınlıkla izlendi. Bu açıklama hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bilgisi hem de Milli Güvenlik Kurulu(MGK)’nun onayı hem de devlet aklının tercihine göre yapılmıştır.

İsrail’in Türkiye’ye saldırmayacağını herkes biliyor

Yapılan ve yapılacak olan  açıklamalar Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunun ciddiyetini ve önemini ortaya koymaktadır. Ankara'da İsrail, Türkiye'ye saldıracak Anadolu işgal edecek gibi uç noktadaki değerlendirmelerin arka planının çok doğru okunması lazım. İsrail'in Türkiye'ye saldırmayacağı, Ankara ile hiçbir şekilde askeri bir çatışma alanı yaratmayacağı, bir NATO ülkesi olarak Türkiye ile stratejik bir askeri ve politik krize girmeyeceğini herkes biliyor ve görüyor. Cumhurbaşkanının ısrarla İsrail'in Anadolu'ya saldıracağı  iddiasının arka planında, ortaya çıkan bölgesel denklem içerisinde İsrail'in önümüzdeki süreçte Kürtlerle kuracağı dahası kurmaya başladığı askeri ve politik ilişkinin yaratabileceği sonuçlardır.  

Yeni Ortadoğu’da Kürtlerin Jeopolitik etkisi artıyor

Radikal İslamcı hareketlerin askeri ve politik olarak bölgedeki etki gücünün önemli ölçüde sıfırlanması ve bölge ülkeleri için bir tehlike olmaktan çıkartılmasına paralel olarak Ortadoğu'da İran'ı ve Türkiye’yi kapsayan yeni bir dizayn sürecinin başlayacağı hesaplanmaktadır. Bütün bu bölgesel denklem içerisinde, ‘YENİ’ Ortadoğu tanımlaması yapılırken Kürtlerin  jeostratejik olarak ön plana çıkartılması planı, pratikte uygulanabilir bir konuma gelmeye başladı. Irak Kürdistan Bölge Yönetiminin kendi iç sorunlarına rağmen kurumsallaşmış ve fiili bir devlete dönüşmüş olması, Kuzeydoğu Suriye'de Rojava merkezli Özerk bir statünün kurulmuş olması. Ortadoğu haritasının fiilen değişmeye başladığını ortaya koymaktadır. Önümüzdeki yıllarda İran'da benzeri bir durumu ortaya çıkması, en azından İran'ın mevcut gelişmeleri okuyarak Kürdistan Eyaletine  ‘Özerklik’ statüsünü vermesi   hiç kimseye sürpriz gelmemesi gerekir. Ankara, küresel güçlerin desteğiyle İsrail'in başlattığı değişim politikasından kaçınılmaz olarak etkileneceğini görüyor. Burada bir kaçış yolunun olmadığının farkındadır. Bu nedenle uluslararası güçlerinin müdahalesi olmadan bu sürecin aşılabilmesi, kendi iç politik denklemi içerisinde bir çözüm bulabilmesi için bir arayışa girdiği yeni bir planlama yaptığı anlaşılmaktadır.

Devlet’in bu sürecin birinci derecede aktörünün Öcalan olduğu konusunda hiçbir kuşkusu ve kaygısı yok. Ankara bu süreci başlatırken yine kendi politik çıkarlarına uygun olarak Kürtlerin politik, toplumsal ve kültürel taleplerini minimum düzeyine tutarak ‘çözmek’ istiyor. Bunu yaparken de sadece Öcalan üzerinden bir çözüm üzerine yoğunlaşıp özellikle Kandil'i yani silahı güç olan PKK'yı sürecin dışında tutmak istiyor. Aynı şekilde politik aktörler olarak legal siyasette yer alan DEM Parti'nin de sürece dahil olması konusunda oldukça isteksiz duruyor. Demirtaş’ı aktör olarak görmek istemiyor. Bu nedenle devlet, Öcalan'ın Kürt politik güçleri üzerindeki etkisini ve saygınlığını bildiğinden bu süreci kısayola çözme arayışında olduğunu  görebiliyoruz.  Hiç şüphesiz ki,Türkiye'nin bu süreçteki bir başka amacı da Kuzeydoğu Suriye'de kurulan Özerk yapının tasfiye edilmesini sağlamaktır. Yine bunu sağlamaya çalışırken Öcalan'ın Rojava'daki politik ve kişisel insiyatifinden ve gücününden yaralanmak istediği görülüyor.

Öcalan nasıl bir rol oynayabilir?

Özellikle Devlet Bahçeli'nin Öcalan'ın DEM Parti parlamento grubunda gelip konuşmasına yönelik yaptığı açıklama kafaları karıştırdı denebilir. Yani “Öcalan ile önceden bir anlaşma yapıldığı, görüşme çerçevesinin belirlendiği, Öcalan'ın bunun üzerine gelip bir konuşma yapacağı” biçiminde kamuoyuna yansıyan bir kısım spekülatif haberler yoğunluk kazandı. Hatta Öcalan'ın ‘Kandil ile görüştüğü, PKK üst düzey yönetiminin Avrupa'nın bir ülkesine gönderilmesi konusunda bir anlaşma yapıldığı ancak Kandil’dekilerin bu süreci ihanet olarak değerlendirip kabul etmediği” biçiminde ortaya atılan iddialardan sonra Öcalan'ın nasıl bir pozisyon alacağı konusu merak edilmeye başlandı.

Öcalan'ın 40 yıldır yönettiği ve bölgesel bir güç haline getirdiği Kürt Politik Hareketini,   hiçbir politik çözüme dayanmayan sıradan taleplerle sürecin dışına iteceğini beklemenin de gerçekçi olmadığını görülmesi gerekir.  Öcalan'ın en zor politik koşuları içerisinde dahi PKK'nin politik rolünü bir kenara atmadığı bir durumda, bölgesel ve uluslararası ilişkilerin Kürtlerin lehine olduğu bir koşulda bu yapmayacağının yada yapamayacağının görülmesi ve anlaşılması lazım. Kürt Politik Hareketin askeri ve politik olarak tasfiye edilmesi, Öcalan'ın kendi politik geleceğini bitirmesi anlamına geldiğini en iyi bilecek kişi yine Öcalan’ın kendisidrir.

Öcalan'ın İmralı'da başlayan savunmalarından günümüze kadar geçen bütün süreç içerisinde kendisine yüklediği misyon: Silahlı çatışma sürecine dahil olmayacağını, barış ve demokratik çözümde rol alacağını ısrarla dile getirmektedir. Öcalan ‘Devlet, savaş istiyorsa PKK ile gitsin sorunu çözsün’ diyor. Ancak politik barış ve demokratik çözüm isteniyorsa, rol alacağını ve çözümde  politik ve liderlik gücünü ortaya koyacağını ısrarla dile getiriyor. Bu nedenle bugün ortaya çıkan tabloda Öcalan'ın siyasal çözümde rol alacağını ve bu konuda da etkili olabileceğini en iyi devletin kendisi biliyor.

Devlet adına konuşan Bahçeli, neden Öcalan’dan  ısrar ediyor

  Bahçeli kendisine verilen misyonu yerine getiriyor. Burada hiç şüphesiz ki ince planlar da devreye sokuluyor. ‘Öcalan dışında başkası olmaz’ darken aslında bir realiteyi ifade ediyor ama aynı zamanda ısrarında hileler var; Birincisi, Kürt Politik Hareketinin farklı aktörlerini birbirinden ayrıştırmak istiyor. İkincisi, Öcalan hakkında bir kuşku ve güvensizlik yaratmak istiyor. Üçüncüsü sadece Öcalan'la konuşarak pazarlığı dar bir alana sıkıştırmak istiyor. Bir bakıma Öcalan'ın cezaevinde çıkartılması ya da ev hapsine alınması gibi basit bir yöntemlerla sorunu çözmek istiyor. Dördüncüsü, sorunun toplumsal boyutunu arka planda tutmak istiyor. Böylelikle hem meselenin toplumsallaşmasını engellemek hem de Kürt sorunun politik dinamiklerini ortadan kaldırmak istiyor. Beşincisi, Kürt sorunun bölgesel gelişmeleri ile olan bağını yok etmek sadece iç dinamikler içerisinde tutarak stratejik olmayan taleplerle geçiştirmek istiyorlar. Peki bunlardan başarılı olabilir mi? Deneyim sahibi olan bütün Kürt aktörleri bu tarz politik hilelere gelmez.

DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan'ın PKK Lideri Abdullah Öcalan'la görüşmesi

Bütün bu olasılık ve denklemler içerisinde devlet 43 aydan sonra, Dem Milletvekili Ömer Öcalan'ın adaya gitmesine o onay verdi. Öncelik olarak  bazı hususları hatırlatmaktan yarar var: Türkiye'de birçok seçim oldu. Öcalan ile aile ve avukat görüşmesi gerçekleştirilmedi. Peki, bu döneme kadar devlet, Öcalan ile görüşmedi mi? Öcalan ile birçok defa görüşüldüğü bilinmektedir. Seçimler üzerine de pazırlıkların yapıldığı biliniyor. Öcalan ile  devlet arasında politik bir uzlaşama veya anlaşma olamadığı için Öcalan'ın üzerindeki tecrit devam etti.  Eğer Öcalan, devletin yada iktidarın istediği talepleri kabul etmiş olsaydı tecrit çok önceden kalkardı. Demek ki İmralı ile Ankara arasında politik anlaşmazlık devam ediyor. Gelinen noktada devletin hızlı bir şekilde adım atması, Öcalan'ın yeniden ön plana çıkartılmış olması belirtildiği üzere bölgedeki ani ve çok yönlü gelişmelerden kaynaklanıyor. Ömer Öcalan'ın PKK lideri Abdullah Öcalan'dan getirdiği mesaj:  “Koşuları oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve para pratik güce sahibim." Yani Öcalan diyor ki, hukuki ve siyasal bir zemin oluşturulursa ben çözüm sürecinde rolümü oynarım. Savaş devam edecekse ben yokum kiminle savaşıyorsanız gidin onunla görüşün. Ortaya çıkan yeni denklemde Öcalan'ın aynı zamanda, hem PKK hem de Türkiye'nin toplumsal dinamikleri sürece dahil olmadan beklenen bir çözümün olamayacağını böylelikle yeniden ifade etmiş oldu.

Tüsaş saldırısı nasıl okunmalıdır?

Tüsaş saldırısı kimin tarafından ve nasıl yapıldığına bakılmaksızın oluşan politik atmosferi olumsuz yönde etkilemeye hizmet ettiğini söylemek yanlış değil. Bu eylemi yapanların ve gerçekleştirenlerin niyetlerini, amaçlarını bilemeyiz. Ancak milletvekili Ömer Öcalan'ın İmranlı'ya gönderildiği bir  günden böyle bir saldırının politik amacının ne olabileceği ya da ne olduğunu hiç şüphesiz ki sorgulamak gerekir.  Tartışılmaya başlayan yeni politik iklimi başından itibaren olumsuz bir zemine çekmeye hizmet etti.  Bu saldırı PKK tarafından yapılmışsa, bunu kamuoyuna açıklamalı ve süreci olumsuz yönde etkileyecek bu tür eylemlerden uzak durulacağını da deklara etmelidir.

Tarafların süreci objektif değerlendirmeleri, duygusal yaklaşmamaları, devletin, Kürtlerin, demokratik güçlerin politik çıkarlarının buluştuğu noktaların tespit edilerek ilerlemek gerektiği bilinmelidir.

Güven ortamının oluşturulması gerekir. Bunun için devlet bazı somut adımlar atabilir: Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması, Kobani davasının hukuksal bir zeminde çözümlenmesi, AHİM Kararlarının uygulanması, hasta tutsakların serbest bırakılması,  infaz rejiminin yeniden düzenlenmesi ve buna karşılık olarak PKK’nin tek taraflı da olsa ateşkes ilan etmesi, politik ve toplumsal zeminin hızla olgunlaşlamasına hizmet eder. Sürecin sert ve sancılı gececeği dikkate alınarak tarafların provakasyonlardan uzak durması son derece önemlidir.