Haber: VEDAT ÖRÜÇ
Erzincan’ın İliç ilçesinde Çöpler Köyünde, siyanür liçi [“toprak yığınlarını siyanür kullanarak çözmek yoluyla altın madenine ulaşma tekniği” ] yöntemiyle altın üretimi gerçekleştiren Çöpler Altın Madeni, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 7 Ekim 2021 tarihinde verdiği Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı üzerine, ikinci defa kapasite artırımına gidiyor. Yaklaşık 20 yıldır altın üretimi gerçekleştiren maden, bölge ekolojisini tahrip edip yaban hayatını öldürüyor. Bölge sakinleri ise maden faaliyetleri nedeniyle sağlık sorunları yaşıyor. Astım, bronşit ve kanser yaygın hastalıklardan sadece birkaçı. Arıcılık ve hayvancılıkla geçimini sağlayan Sabırlı ve Yakuplu köylerinde artık hayvancılık yapılmıyor.
FELAKETİN İLİÇ’E UĞRAMASI MI BEKLENECEK?
18 Kasım’da Türkiye’de endişe yaratan bir olay meydana geldi. Giresun'a bağlı Şebinkarahisar ilçesinde Nesko Madencilik firmasına ait madenin cevher zenginleştirme tesisinde kullanılan siyanür, atık depolama tesisindeki patlama sonrasında tesis yakınındaki dereye karıştı. Madencilik atıkları dereyle birlikte, bölgenin tarımsal sulama ihtiyacını karşılayan Kılıçkaya Barajına ulaştı. Yaşanan felaketle birlikte çevrede bulunan tarım arazileri ve su kaynakları zehirlendi. Şirketin faaliyetleri çevreye kontrolsüz atık sızdırdığı gerekçesiyle süresiz durduruldu.
Ancak görüldü ki, şirket atık felaketinden daha birkaç gün önce dördüncü kapasite artırımı için Bakanlığa başvuru yapmıştı. Madendeki atık barajı yıkılıp kamuoyu dikkatini buraya yöneltmemiş olsa, kapasite artırımı için muhtemelen onay verilecek, ileride etkileri daha büyük bir felaket yaşanacaktı. Aynı maden ocağında 2018’de de benzeri bir felaket yaşanmış ve sekiz milyon balık ölmüştü. Şirkette cüzi bir para cezası kesilip olayın üstü kapatılmıştı.
Giresun’da yaşanan felaketler Türkiye’de ender görülen olaylar değil. 2011 yılında benzer bir olay Kütahya’daki Eti Gümüş madeninde de meydana gelmişti. Aşırı yağıştan dolayı kimyasal atıkların depolandığı havuzlar çökmüş, binlerce metreküp zehirli atık çevreye saçılmıştı. Bu felaketten sonra bölgede arsenik ve siyanürden kaynaklı zehirlenmeler ve ölümler gerçekleşti. Sağlık ve Sosyal Hizmetler Emekçileri Sendikası (SES) tarafından alınan içme suyu numunelerini inceleyen İzmir Hıfzıssıhha Bölge Müdürlüğü, içme suyunda 44.24 mg/l gibi ciddi miktarda siyanür olduğunu ortaya koydu. Bu da limit değerinin 221 kat üstünde bir orana dek geliyordu. Yaşanan felaket nedeniyle çevre örgütleri ve sendikaların suç duyurusu sonrasında açılan davada sorumlulara çok düşük cezalar verildi. Maden ocağının dört yetkilisine, bilinçli taksirle çevreyi kirletmek suçundan 1 yıl 10 ay hapis cezası verildi, sanıklardan biriyse beraat etti ve cezaların tümü ertelendi.
YENİ FELAKETLER KAPIDA
Türkiye’de denetimi sağlayacak nitelikli çevre yönetmelikleri veya mevzuatlar bulunmadığından yeni felaketler kapıda. Bu risklerden birini Avrupa ve Türkiye’nin en büyük siyanürlü maden ocağı potansiyeline sahip Çöpler Altın Madeni oluşturuyor. Maden Ocağı ülkede yaşanan felaketlere rağmen ikinci kez kapasite artırımına gidiyor.
Türkiye'de ormanlar ve mera alanları, Anayasa'nın 169. maddesi ile korunuyor. Bu maddede özetle, “...ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez...” deniliyor. Ancak 26 Nisan 2004 tarihli yasa değişikliği, Madencilik Kanunu’nda önemli dönüşümlere yol açtı. Birçoklarına göre, ülke adeta madencilere terk edildi. Ardından 2005, 2009 ve 2017 yılarında Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği değişiklikleri yoluyla yasanın kapsamı genişletildi. Orman, mera, Sit alanları, su havzaları ve mücavir alanlar maden sahalarına açıldı.
Ancak değiştirilen yönetmelikler “özel mülkiyete tâbi alanları” kapsamıyordu. Madencilik Kanununda ve yönetmeliklerdeki değişiklikler sonrasında Anagold Maden şirketi, Erzincan’ın İliç ilçesi için planlanan Çöpler Kompleks Maden İşletmesinin ilk ÇED onayını 2008’de aldı. ÇED raporuna göre proje sahası hazine, orman, mera ve tapulu arazilerden oluşuyordu. Değişen yönetmelikler sayesinde, mera arazileri ve ormanlar maden sahasına dönüşebiliyordu ama tapulu arazi sahiplerinin ikna edilmesi gerekiyordu. İliç’te işlenmeyi bekleyen tonlarca altını, yerel halkın tepkisini çekmeden çıkarmak isteyen Anagold, karşılaşabileceği sorunları daha önce görülmedik bir yöntemle çözmeyi denedi.
KÖYLÜLERE NAKİT DESTEĞİ VE İKNA SÖZLEŞMELERİ
Anagold’un yerel tepkileri önlemek için başvurduğu yöntemlerin ilki, Türkiye’deki birçok maden ve enerji projesinin halkla ilişkiler kampanyasında rastlanan, yurtdışına düzenlenen iyi uygulama gezileriydi. Bu gezilerin, iyi uygulamaları gören yerel halkı ve yerel yöneticileri ikna etmesi bekleniyor. Örneğin bir termik santral projesi planlanıyorsa, yatırımcı şirket bölgedeki muhtarları ve bölgenin önde gelenlerini, Batı Avrupa’daki bir termik santrale götürüp, üretimin ne kadar temiz sürdüğünü gösteriyor. Gezi bölgenin turistik yerlerini de kapsıyor; güzel otellerde konaklanılıyor, iyi yerlerde yemekler yeniyor ve katılımcılar Türkiye’ye mutlu dönüyor. Bu gezilerin maden ya da enerji projelerine yönelecek direnci azaltacağı tahmin ediliyor.
İliç’teki projeye ilk kazma vurulmadan, benzer gezileri Anagold da düzenledi.
ABD’nin Colarado ve Nevada eyaletlerinde bulunan maden tesislerini ziyaret etmek için ilk etapta Çöpler, Sabırlı, Dostal ve Bağıştaş köylerinin muhtarları, bazı köylüler, İliç Kaymakamı, İliç Belediye Başkanı, siyasi parti temsilcileri ve valilik bürokratları götürüldü. Foto: A3 Haber
Bölgenin kanaat önderleri 2005’ten itibaren ABD’deki maden tesislerine götürüldü. Üç defa gerçekleştirilen gezilerin ilk etabında, madene yakın Çöpler, Sabırlı, Dostal ve Bağıştaş köylerinin muhtarları, bazı köylüler, İliç Kaymakamı, İliç Belediye Başkanı, siyasi partilerin ilçe başkanları, Erzincan Valiliği Özel Kalem ve İl Özel İdare Müdür Yardımcısının da aralarında bulunduğu 18 kişi, 15 Ekim 2005 tarihinde ABD'ye götürüldü. ABD'de 10 gün kalan heyet, Colarado ve Nevada eyaletlerinde madenlerle ilgili teknik ve turistik geziler yaptı.
Maden tesisine ikna edilmek için 2006 yılında bölgedeki köylüler, ilçe eşrafı ve Erzincan'daki bazı bürokratlar ikinci kez ABD'ye geziye götürüldü. Foto: Mynet
İkna gezilerinin ikinci etabında, AKP Erzincan Milletvekilleri ile Erzincan Belediyeler Birliği adına Mercan Belde Belediye Başkanı, Erzincan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı, İl Genel Meclisi Başkanı ve Erzincan Emniyet Müdürü ABD’ye götürüldü. Şirket son olarak 17 Eylül 2006 tarihinde düzenlediği üçüncü geziye de Erzincan ve Kemaliye Belediye Başkanları, Aras Elektrik Dağıtım Müessese Müdürü, Erzincan'daki iki yerel gazeteci ve iki madencilik uzmanını ABD’ye götürdü. Ancak görüştüğümüz bölge halkı geziye katılanların maden sahalarını dolaşmak yerine genellikle beş yıldızlı otellerde tatil yaptığını iddia ediyor. Anagold madenciliğin bir iştiraki olan Çukurdere Madencilik Genel Müdür Yardımcısı İlhan Poyraz’ın söylediğine göre, bu gezide yaklaşık 205 bin dolar harcanmış. Üç geziye katılan bu heyetler, gittikleri her yerde beş yıldızlı otellerde ağırlanmış. Heyetler Nevada ve Chicago'da turistik yerleri gezip, alışveriş yapmış.
Gezilere katılan heyetlerden birinde yer alan Süleyman Duygun, 2013’te gazeteci Özer Akdemir’e ABD gezisini şöyle anlatıyordu: “Götürüldüğümüz madenler yerleşim yerlerine çok uzaktaydı. Yerleşim yerine yakın olan yerlerde ise kimse yaşamıyordu. Yerleşim yerlerinin neden bu kadar ısız olduğunu sorduğumda beni geçiştirdiler. Geziden döndükten iki gün sonra şirketin halkla ilişikler müdürü bize teyit amacıyla bir kâğıt imzalatmaya çalıştı. ABD’ye gittiğimize dair bir kâğıttı. Kâğıtta, siyanürle ayrıştırma yapılan madenleri gördüğümüz ve siyanürün doğaya, hayvanlara ve insanlara herhangi bir zarar vermediği yazıyordu. Siyanür konusunda bir bilgim olmadığı için kâğıdı imzalamayı reddettim. Zaten geziden döndükten sonra tuhaf şeyler oldu. Burada söz sahibi olan, arazi sahibi insanlar madende işe alındı. Madene karşı çıkan siyasiler madenden taraf oldu. Hatta kaymakam bile muhtarlarla toplantı düzenleyip maden konusunda olumlu bir algı yaratmaya çalıştı.”
İkna gezileri yerel tepkileri önlemeye yetmeyince, Anagold milyonlarca doları gözden çıkardı. Köylülerin maden sahası içinde kalan tarlaları yüksek bedeller karşılığında satın alındı. O dönemde bölgedeki tarlaların dönümü yaklaşık iki bin liraya el değiştiriyordu. Şirket ortalama fiyatın birkaç katı bedeller ödeyerek, neredeyse dönümüne beş-altı bin lira ödeme yaparak tarlaları topladı. Ancak tarlaları satın almak yetmedi. Anagold, köyün boşaltılmasını istiyordu. Bunun için çöpler köyünde bulunan yaklaşık 40 hane Karasu Nehrin’in kıyısına taşındı. 230 köylü 2015 yılında bu yeni bölgeye yerleştirildi.
Sabırlı Köyü'nün eski ve yeni hali.
Maden tesislerinin yapılacağı alan, Çöpler Köyü’nün bitişiğindeydi. Köyün taşınmasını isteyen maden şirketi, gerekli onayları aldıktan sonra Çöpler Köyünü maden alanının 250 metre aşağısına, Fırat Nehrinin kıyısına taşıdı. Şirket, 40 hane için 40 yeni dubleks ev inşa etti. Bu taşınma Çöpler Köyünde yaşayanların büyük çoğunluğu için aslında "ikinci hicret" anlamına geliyordu. Keban Barajı yapıldığında toprakları sular altına kalan Elazığlı Şafak Aşiretinin mensupları, 1968 yılında Erzincan'ın İliç ilçesine bağlı Çöpler köyüne yerleştirilmişti. Ancak bu kez de altın madeni nedeniyle köylerini ikinci kez taşımak zorunda kalmışlardı.
Anagold’un cömertliğinden Sabırlı Köyü sakinleri de payını aldı. Maden şirketi ve köylüler arasında, Ekonomik Yer Değiştirme ve Geçim Kaynakları Destek Protokolü adında belgeler imzalandı ve kurulacak maden ocağına rıza gösterecekleri ve dava açmayacakları taahhüdünde bulunan köylülere şirket tarafından 130’ar bin lira ödeme yapıldı.
Anagold'un köylülerle yapmış olduğu protokol.
İmzalanan protokolde, “destek alan köy sakinleri, hâlihazırda çalışan ve/veya ileriki süreçte çalışacak Anagold ve Alacer Gold Maden AŞ'ye [artık resmi adı SSR Mining] ortak olduğu grup ve bağlı şirketlerin sürdürdüğü ve sürdüreceği madencilikle bağlantılı projelere onay vermişlerdir. Yardım alanların, gerçek bir hak ihlâli dışında hiçbir türlü özel, idari ve/veya adli başvuruda bulunmaları yasaktır. Bu yasağın ihlâli durumunda, şirket verdiği 130 bin TL’lik yardım miktarını faizi ile birlikte geri isteme hakkına sahip olacaktır" deniliyor.
O dönem tek bir ons altın bile çıkarmamış Anagold’un bilançosuna yazılan tek masraf geziler değildi. Şirket bölgedeki itibarını artırmak için 2019 yılında Erzincan Üniversitesine sponsor olup, mühendislik fakültesinin laboratuvar yapımını üstlendi. Benzer bir desteği 2014 yılında Erzincanspor’a sponsor olarak verdi. Sponsorluk anlaşmaları sayesinde Erzincanspor 2014-2021 tarihleri arasında Anagold24 Erzincanspor ismiyle müsabakalara çıktı. İliç'e 16 derslikli bir ilkokul yapılması için de valilik ve kaymakamlıkla protokol imzalandı. Maden ocağının web sitesinde bu projeler için yaklaşık 5 milyon TL harcandığı belirtiliyor.
-
MADENLER “VUR-KAÇ” TAKTİĞİYLE ÇALIŞIYOR
Bölge insanı aslında madencilere aşina. Bölgede küçük çaplı madenler uzun süredir faaliyet gösteriyor. Ancak yerel halka göre, madenlerin çoğu “vur-kaç taktiğiyle” çalışıyor. Şirketler bölgeye geliyor, toprak örtüsünü kazıyıp cevheri alıyor ve çoğunlukla da geride borç bırakıp Erzincan’dan ayrılıyor. Bu yüzden de bölge halkı “madenci” denince iki kere düşünüyor.
Anagold da bölgeye ilk geldiğinde halkın onlara karşı soğuk davrandığı anlatılıyor. Ama Anagold yöneticileri bölgenin ekonomik sorunlarını fırsata çevirdi: Hayvancılık ve tarımla geçinen yerel halk, hükümetin üreticiyi borçlandırmaya dayalı politikaları nedeniyle zarar ediyordu. Birçoğu hayvancılığı bırakma noktasına gelmişti; borçlanmıştı ama hayvanlarının tamamını satsa bile borçlarını ödeyemiyordu. İthal hayvancılık kapısının açılması, bölge insanına büyük zarar vermişti. Hem ellerindeki hayvanlar hem de o hayvanlardan elde edilen süt ve peynir çok ucuza gidiyordu. Birçok besici hayvancılığı ya zar zor sürdürüyor ya da bırakmak zorunda kalıyordu. İşte böyle bir dönemde Kanadalı Anagold, ortağı Çalık'la birlikte bölgeye geldi. Önce bol bol para harcadılar. Görüştüğüm eski bir besici, “5 liralık işe 500 TL ödediler. Milletin gözünü boyadılar” diyor. “Siyanürlü altın madeni buradaki insanlar için bir çıkış yolu olarak görüldü, gösterildi.” Çok seçeneği olmayan bölge halkı, madene pek de direnemedi.
BUKALEMİN TAKTİĞİ: SAHİPLERİ BİRKAÇ YILDA BİR DEĞİŞİYOR
Rio Tinto, Anatolia Minerals, Çukurdere Madencilik, Alacer, Anagold, Lidya Madencilik, Çalık Holding, Avoca Resources ve SSR Mining… Bu isimler Çöpler Maden Ocağının resmen işletmeciliğini yapan şirketlere ait. Madende adeta bir şeyler gizlenmek isteniyormuşçasına, birkaç yılda bir ya maden işletmecisi firmanın ismi değişiyor ya da hisseler yeni tüzel kişiliklere devrediliyor. 1999 yılındaki ilk cevher arama faaliyetleri, dünya madenciliğinin en büyük şirketlerinden Rio Tinto ve ABD'nin Denver kenti merkezli Anatolia Minerals Development Limited’in Türkiye'de faaliyet gösteren alt iştiraki olan Çukurdere Madencilik ortaklığında başladı.
Rio Tinto sicili çokta parlak bir şirket değil. Dünyanın en büyük madeni unvanına sahip Gasberg Maden Ocağı yılda 125 bin ton zehirli attığı Ajikwa Nehrine bıraktığı için şu sıralarda Papua Yeni Gine’de korkunç bir çevre kirliliği yaşanıyor. Gasberg’deki bu faaliyeti yürütenler arasında Rio Tinto da var. Suları, balıkları, insanları ve toprağı zehirleyen maden yüzünden bölgede artık tarım yapılamıyor ve kıtlık yaşanıyor. Yaşanan bu kıtlıkta yüzlerce insan öldü ve ölmeye devam ediyor.
Çalışmalar uzun süre, işletme lisansına sahip Çukurdere Madencilik eliyle sürdürülüyor. 2009 yılında, yani siyanürlü maden çalışmaya başlamadan bir yıl önce, iktidara yakın Çalık Holding, Çöpler Madeninin yüzde 20 ortağı oluyor ve madeni işleten konsorsiyum Anagold ismini alıyor. Yani artık maden, Anatolia Minerals ve Lidya firmalarının ortaklığındaki Anagold Madencilik firmasının sahasıdır. 18 Şubat 2011’e gelindiğinde Anatolia Minerals, Avustralya’nın en büyük üçüncü altın üreticisi Avoca Resources’la birleşip Alacer Gold adını alıyor. Türkiye ve Avustralya ağırlıklı çalışan, hisseleri Avustralya ve Kanada borsalarında işlem gören Alacer Gold, Mayıs 2020’de Kanada merkezli bir başka firma olan SSR Mining’le birleşiyor ve böylece Çöpler Madeninin ortağı bir kez daha değişmiş oluyor. SSR Mining 70 yıllık bir şirket ama ismi yeni. Önceden Silver Standard Resources (SSR) adıyla uzun yıllar gümüş madenciliği yapan şirket, 1 Ağustos 2017 tarihinde adını ve logosunu değiştirip SSR Mining adını aldı.
MADEN KİMYASAL ÇUKURUNA NASIL DÖNDÜ?
Siyanür, pek çok metalle kolaylıkla birleşebilme özelliğine sahip olduğu için altın gibi metallerin cevherden ayrıştırılmasında kullanışlı bir kimyasal. Madencilik sektöründe de hem bu kullanım kolaylığı hem de düşük maliyeti sebebiyle tercih ediliyor. Çöpler Altın Madenindeki kimyasallaşma süreci, sülfürlü cevherin siyanür liçi yöntemiyle işlenmesiyle başladı. 2008 yılında sülfürlü cevherin siyanür liçi yöntemiyle işlenmesi için kurulacak sülfat tesis projesi için ÇED onayı alan Anagold, siyanür kullanma imkanına da kavuştu.
660 milyon dolar harcanarak yapımı 2014 yılına tamamlanan sülfat tesisi kurulduktan sora maden ocağı kapasite artırımı içi yeni bir ÇED raporu hazırladı. Raporun içinde maden ocağında kullanılacak kimyasalların listesi ve kullanılacak kimyasalların miktarını gösteren bir tabloya yer veriliyordu. Tabloya göre madende yılda 6,500 ton siyanür, 8,900 ton sülfürik asit, 410 ton nitrik asit ve tonlarca silika, gliserin gibi kimyasallar kullanılacaktı. Yani ÇED onayı aldığı taktirde bölge bir kimyasal cehennemine dönüşecekti. Buna rağmen ço geçmeden kapasite artışı başvurusu onaylandı.
İlk kapasite artışı öncesi ve sonrası
Nihai ÇED raporunda madendeki faaliyetlerin 16 yıl boyunca sürmesi hedeflenmişti. Yani 16 yıl sürecek proje için yaklaşık 1,720,000 ton zehirli atık doğaya salıncak. Ancak hedeflenen süre tamamlanmadan maden ocağının sahipleri değişti. 2020 yılında Alacer Gold ile Kanada merkezli SSR Mining şirketi birleşti ve yeni yönetimin aldığı ilk karar madenin kapasitesini bir kez daha artırmak oldu.
Munzur Dağları’nı eriterek altına dönüştüren şirket, bölgeyi kimyasal zehre boğmaya kararlıydı. Maden işletmesi kimyasallaşma sürecinde ardı ardına aldığı ÇED onaylarıyla bölgeyi çevreleyen açık ocakta agresif bir büyüme süreci sürdürdü. İşletme 13 yılda faaliyet alanını iki buçuk kat artırarak, yaklaşık 2,447 futbol sahası büyüklüğü alana yaydı. 7 Ekim 2021’de maden ocağı kapasite artırımı için ikinci ÇED onayını aldı. Yeni kapasite artışı için 1 milyon 162 bin 800 TL harcanması planlanan proje, ülkenin ve Avrupa’nın en büyük altın madeni unvanına aday.
7 Ekim 2021’de onaylanan ikinci kapasite artırımıyla birlikte maden, sülfürik asit kullanımını yıllık 9 bin tondan 122 bin tona çıkaracak. Siyanür kullanımı ise yıllık 11 bin tona ulaşacak. Madende siyanür ve sülfürik asit dışında, 16 çeşit çok tehlikeli kimyasal kullanacak. Halk arasında kezzap diye bilinen nitrik asitten ise yılda 1050 ton tüketilecek.
197 futbol sahası büyüklüğünde atık depolama havuzu
Kimyasal kullanımındaki artışla birlikte, ortaya çıkacak atık miktarı da yükselecek. ÇED dosyasında yer alan bilgilere göre şirket, 10 adet evaporatör (buharlaştırıcı) inşa edecek. Bu evaportörler aracılığıyla atık havuzlarında biriken zehirli maddeler buharlaştırılarak atmosfere salınacak. Ayrıca kapasite artırımı kapsamında madenin faaliyet alanı genişletilecek ve bir flotasyon (cevher zenginleştirme) tesisi kurulacak. Maden yerleşkesine bir atık depolama tesisi (ADT) daha inşa edilecek. İlk kapasite artırımı kapsamında inşa edilen 197 futbol sahası büyüklüğündeki atık depolama tesisi, madenden çıkan günlük 6 bin tonluk işletme atığı yüzünden, öngörülen tarihten daha önce dolduğu için, kapasite artırımıyla birlikte ikinci bir atık havuzu inşa edilecek.
Çöpler Köyü’nün eski yerleşim yerine inşa edilen madenin sınırları 1,747 hektarlık bir alana yayılacak. Bunun 783.72 hektarı orman, 95.93 hektarı ise mera alanlarından oluşuyor. Maden, Erzincan iline karayoluyla 120 kilometrelik mesafede ve il merkezinin batısında, İliç ilçesinin 850 metre mesafeye, Bahçe, Çöpler ve Sabırlı köyleri civarına konumlanacak. Kapasite artışıyla birlikte maden ile Fırat Nehri arasındaki mesafe 300 metreye düşecek. Madenin en yakın yerleşim merkeziyle arasındaki uzaklıksa 250 metre olacak. Genişlemiş maden yerleşkesi hem Sabırlı Köyüne hem de Çöpler Köyünün taşındığı yeni mahalleye 250 metre uzaklıkta olacak.
TESİS KAZAYA VE TOPLU ÖLÜMLERE AÇIK
Sabırlı köyünden Sedat Cezayirlioğlu’nun talebi üzerine kapasite artışı için hazırlanan ÇED Raporunu inceleyen Türk Toraks Derneği (Uzmanlık alanları, vücudun boyun ile karın arasında kalan organlar olan doktorların oluşturduğu dernek) Prof. Dr. Metin Akgün imzasıyla bir rapor yayınladı. Hazırlanan raporda, madende kullanılan asitler ve kimyasalların insan ve çevre sağlı üzerine olumsuz etkileri hakkında çarpıcı tespitlere yer veriliyor. Rapor, madende kullanılacak maddelerin hemen hepsinin insan sağlığı ve ekoloji açısından riskli olduğunu söylüyor. Madende kullanılan çoğu maddeyle temas sonucu ciltte, gözde, sindirim sisteminde zararlar oluşabileceği, maddelerin solunması halindeyse akciğerlerde hasar oluşabileceği ifade edilerek sülfürik asidin solunum sisteminde, göz ve deride ciddi yanıklara sebep olabileceği aktarılıyor. Benzer sorunların sodyum siyanür, nitrik asit, sodyum hidroksit ve diğer kimyasallara maruz kalınması halinde de ortaya çıkabileceği belirtiliyor.
Prof. Dr. Akgün raporda, havuzlarda biriken atıkların risklerine de değiniyor. “Atık alanlarında sızıntı veya yıkılma riski olması ya da yağmur sularıyla içeriklerinin yer üstü sularına karışması riski bulunduğu” belirtiliyor. Ayrıca “patlama sırasında ortaya çıkan toz da solunum yolları ve akciğerler açısından tehdit oluşturmaktadır” deniliyor. Raporun devamında şu görüşlere yer veriliyor: “İşletme çalışma süresince hiçbir risk olmayacağı gibi bir varsayımda bulunulsa bile maden işletmeciliği sona erdikten sonra bu atıklar ortadan kaldırılamadıkları için mevcut tehlike varlığını ilelebet sürdürecektir. Tesisin atık depolama alanı 788.386 metrekaredir. Yani atık alanı, bir metre genişlikte bir yolun Ankara-İstanbul arası gidiş-dönüş mesafesine eşittir. Bölgenin Fırat Nehrine yakınlığı ele alındığında olası bir sızıntı ve yıkımın yol açabileceği çevresel felaketin ne boyutlara ulaşabileceğini öngörmek mümkün değildir. Kullanılacak maddelerin toprak-su-hava kirliliği yaratması kaçınılmazdır Bölgenin aktif fay hatlarına ve Fırat Nehrini besleyen su kaynaklarına yakın olması nedeniyle oluşabilecek bir kaza/afet durumunda olumsuz etkilerin Fırat Nehri Havzasındaki tüm coğrafyayı ve ekosistemini etkileyebilecek potansiyele sahip olduğu görülmektedir.” Prof. Dr. Akgün, asitler ile siyanürlü çözeltilerin birbirlerine çok yakın ve temas halinde kullanıldığını ekleyip uyarıyor: “En ufak bir dalgınlık ve acemilik telafi edilemeyecek felaketlere yol açabilir.”
Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi’nin 1996 yılında hazırladığı Türkiye Deprem Bölgeleri ve Erzincan İli Deprem Haritasına göre, madenin kurulu olduğu alan 2. Derece Deprem Bölgesinde yer alıyor. Bölgede meydana gelebilecek depremler, Türkiye’deki diğer maden felaketlerindeki gibi, atık havuzlarındaki kimyasalların, madenin 300 metre yakınındaki Fırat Nehrine karışmasına yol açabilir. Ya da iklim değişikliği kaynaklı aşırı iklim olaylarının yol açabileceği bir sel, atık havuzlarındaki maddeleri Fırat Nehrine taşıyabilir. Atık havuzlarında Şebinkarahisar’dakine benzer bir sorun yaşanırsa, Fırat Nehrinin erişimi de düşünüldüğünde, felaketin büyük bir bölgeye yayılması ihtimali İliç’te yaşayanları korkutuyor.
PEKİ YÜZLERCE TON SÜLFÜRİK ASİT NEREDEN GELİYOR?
Şirketin ÇED raporlarında sülfürik asitin Bursa'dan TEKKİM Kimya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'nden alındığı belirtiliyor. Tekkim, Suriye İç Savaşı sırasında Esad karşıtı güçlerin patlayıcı yapımında Tekkim ürünlerini kullandığı iddialarıyla gündeme gelmişti. Sülfürik asitin ayrıca Cengiz Holding'e ait Samsun'daki Eti Bakır'dan da alındığı söyleniyor. Eti Bakır'ın Samsun tesislerinde yılda 420 bin ton sülfürik asit üretiliyor. Bunun büyük bir kısmı da Çöpler’de bulunan kimyasal kuyularına taşınıyor.
Madenin ÇED Raporları’ndaki yıllık kimyasal madde tüketim beklentilerinden hareket ederek aylık ve günlük tüketimleri hesapladığımızda, Çöpler Madeninde günde ortalama 30 bin ton sülfürik asit kullanıldığı tahmini yapılabilir. Yani 30 ton sülfürik asit her gün Bursa'dan veya Samsun'dan Erzincan’a doğru yol alıyor. Bursa'dan 1087 kilometre, Samsun'dan 451 kilometre yol kat eden tehlikeli kimyasallar İliç’e geliyor. Siyanür ve sülfürik asit çok tehlikeli kimyasallar olması nedeniyle, çok dikkatli ve özenle, eskortlarla taşınıyor ve nakliye işlemi sırasında yol güzergâhındaki trafik ekiplerine haber verilmesi gerekiyor. Ancak denetime tabi olsa bile, tanker kazaları hem İliç hem de tüm nakliye güzergahı için ciddi bir tehdit.
2018 tarihinde Çöpler Maden Ocağına sülfürik asit taşıyan tankerlerden biri, İliç Meydanı’nda bulunan doğal kaynak suyu çeşmesinin bitişiğinde devrildi.
24 Ekim 2018 tarihinde Çöpler Maden Ocağı’na sülfürik asit taşıyan tankerlerden biri, şehir merkezindeki yolu kullanması yasak olmasına rağmen İliç ilçe merkezinden geçti. Kasabanın ortasındayken boşaltım hortumu patladı ve tankerin içindeki sülfürik asit İliç sokaklarına döküldü. Asitin döküldüğü yere beş metre mesafede, kentin içme suyu şebekesi bulunuyordu. Büyük bir felakete neden olabilecek bu kazaya, uzman ekipler tarafında hassasiyetle anında müdahale edilmesi gerekiyordu. Ancak ilçe sakinleri, kazadan saatler sonra olay yerine gelen belediye ekiplerinin etrafı hortumlarla yıkamakla yetindiğini anlatıyor.
İliç kent merkezinde yaşanan ne yazık ki tek kaza değil. 6 Haziran 2019 tarihinde, İliç yakınlarında Kuruçay-Kemah yol ayrımında Çöpler Madenine sülfürik asit taşıyan tankerlerden birisi devrildi. Tankerin içindeki 30 ton sülfürik asit çevreye saçıldı. Bölge karantinaya alınması gerekirken, çevreye saçılan sülfürik asitin üzerine toprak serilerek olayın üstü örtüldü.
Çok geçmeden 26 Haziran 2019 tarihinde Çöpler Madeni, medyaya yansıyan benzer bir olayla daha gündeme geldi. Ayağına sülfürik asit dökülen Mehmet Can isminde bir işçi ağır yaralanmıştı. İddiaya göre, sülfürik aside maruz kalarak yaralanan Can, krem sürülerek iyileştirilmeye çalışıldı. Durumu beş gün sonra daha da kötüleşince doktora gönderildi. Bir süre sonra da işten çıkarıldı.
“ASTIM, BRONŞİT VE KANSERLER ARTMIŞ DURUMDA”
Eşref Demir, Sedat Cezayirlioğlu ve Nuri Uyar. Bu üç isim yaklaşık 20 yıldır maden projesine direnen köylüler. Eşref Demir ve Sedat Ceyairlioğlu zehirli atık havuzuna 250 metre mesafede bulunan Sabırlı Köyü’nden, Nuri Uyar ise madenin cevher deposunun bulunduğu Çakmaktepe Maden Ocağı’nın bitişiğindeki Yakuplu Köyü’nden. Maden ocağının kurulmasından bu yana direnen isimler, bölgenin maden kıskacında olduğunu söylüyorlar: Bu üçlüye göre, maden şirketleri hukuksuz dayatmalarda bulunuyor ve köylüleri göçe zorluyor. Madenin yaratığı ekolojik tahribat sağlığı olumsuz etkiliyor.
Köyde özelikle astım ve akciğer kanserinde artış olduğunu belirten Sedat Cezayirlioğlu, şunları söylüyor: “Verdiği zarar itibariyle dünyada eşi benzeri olmayan bir maden burası. Burada siyanürden yüzlerce kat daha zararlı kimyasallar kullanılıyor. Astım, akciğer ve bağırsak kanseri vakaları artmış durumda. Çocuklar sakat doğuyor. İnsanlar siyanürden zehirlenerek ölüyor. Madende çalışan işçilerde astım görülüyor. Arıcılık yapılamıyor, kovanlar sönüyor. İlçede tarım bitmiş durumda. Hayvancılık desen, değneğini bırakan madene koşuyor. Maden her geçen gün büyüyor ve tüm bölgeyi adeta yutuyor. 25 yılda dolması gereken kimyasal atık barajı iki yılda doldu ve kapasite artırımına gittiler. Atık barajı, 650 futbol sahası büyüklüğüne çıkacak. 350 metre aşağısında Fırat Nehri var. En ufak bir aksilikte buradaki kimyasallar çevreye saçılacak tüm ülkeyi etkileyecek, önü alınamaz bir felakete neden olacak. Atık barajını aktif fay hattı üzerine kurdular. Atık barajında bulunan sülfürik asit ve siyanür kimyasallarını atmosfere verecekler. Çocuklarımız geleceğini ABD’ye peşkeş çekiyoruz. Bölge Çernobil’e dönmüş durumda.”
Madende çalışan işçilerle konuştuğumuzda Cezayirlioğlu’nun anlattıklarını destekleyen bulgularla karşılaştık. Madenin altın döküm ve sıyırma alanında çalışan bir işçi, farkında olmadan üç yıl boyunca yoğun amonyak gazı sızıntısına maruz kaldığını anlatıyor. İşçi, çalıştığı alanda fenalaşıp hastaneye kaldırılıyor. Daha önce hiçbir kronik rahatsızlığı bulunmayan işçinin yapılan testler sonucu astım hastası olduğu ortaya çıkıyor. Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları Hastanesi Meslek Kliniği biriminden raporu olmasına rağmen çalıştığı bölüm değiştirilmeyen işçi aynı ortamda çalıştırılmaya zorlanıyor ve gaz sızıntısına maruz bırakılmaya devam ediliyor. Daha sonra işçi tekrar fenalaşıp tedavi altına alındığı sırada işten atılıyor. Buna karşılık işçi işe iade davası açıyor ve bilirkişilerin çalıştığı ortamı incelemesi sonucunda, çalışırken amonyak gazına maruz kaldığı ortaya çıkıyor.
Konuştuğumuz bir başka işçi de çalıştıkları ortamın iş güvenliğine uygun olmadığını ve yetersiz ekipman nedeniyle sık sık rahatsızlandıklarını söylüyor. Özellikle cevher kazıma alanında çalışan kepçe operatörleri, toza karşı alınması gereken önlemler olmadan çalıştırıldıkları için sürekli mineralli toz soluyor ve genç yaşta solunum yolu hastalıklarına yakalanıyor. Çöpler Madeni işçilerine göre, sağlık sorunlarının başında toz solunması sebebiyle oluşan astım gibi akciğer rahatsızlıkları geliyor. Yoğun gürültüden kaynaklı kulaktaki işitme kayıpları bunları izliyor. Ayrıca işçiler rahatsızlanmadıkları sürece sağlık taramasından geçirilmedikleri için kronik hastalardan çok geç haberdar oluyor. Dolayısıyla tozlu ortamda çalışmaya devam ettikleri için adım adım ölüme gidiyorlar.
TARIM VE HAYVANCILIĞI BİTİRİYOR, YABAN HAYATINI ÖLDÜRÜYOR
Çöpler Kompleks Madeni ikinci kapasite artışı proje alanının 80.32 hektarlık kısmı tarım arazilerinden oluşmakta. Tarım arazilerinin büyük bir kısmı Anagold tarafından satın alındı. Üstelik Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik gereği, tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanımına olanak sağlayan izilnler de alınmış durumda. Bölgenin sarp yamaçları ve engebeli coğrafyası, ekilebilir alanların zaten oldukça sınırlı olmasına yol açıyor. Yani maden, tarım arazilerinin büyük bir kısmını işgal etmiş durumda.
Tarım, hayvancılık ve arıcılık yıllardır bölgenin en önemli geçim kaynakları. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2019 yılında yaklaşık 130 ton doğal bal üretimi gerçekleşti. Diğer geçim kaynağı çiftçilikte ise yılda 120 ton üzüm, yaklaşık 600 ton elma, 234 ton ise armut üretimi yapılıyor. Hayvancılık üretimiyse daha geride. 2020 TÜİK verilerine göre, bölgede kayıtlı 2,387 büyükbaş, 572,600 küçükbaş hayvan bulunuyor. 2004 yılı verileriyle karşılaştırdığımızda, bölgedeki hayvan sayısının mesafe kat etmediğini görüyoruz. 2004 yılında da bölgede 2,308 büyükbaş, 552,600 küçükbaş hayvan bulunuyordu.
Tarım ve hayvancılık hala bölgenin en büyük geçim kaynağı ancak Çöpler Maden Ocağı bu olanağı tehdit ediyor. Her ne kadar bölgenin en büyük istihdam kaynağı maden olduğu iddia edilse de madenin istihdam kapasitesi ilçe nüfusunun küçük bir bölümüne yetiyor. Mart 2019 itibarıyla, 2,168 kişi (668 kişi Anagold’da doğrudan, 1,500 kişi taşeron firmalarda) istihdam ediliyor. Çalışan 2,168 kişinin 715’i İliç ve köylerinden geliyor. Yani yaklaşık 9 bin kişilik nüfusa sahip ilçede, istihdamda hala tarım ve hayvancılık ciddi bir ağırlığa sahip.
Sabırlı Köyünün eski muhtarı, madenin bölgenin geçim kaynaklarını tehdit ettiğini söylüyor. Eski muhtar Hüseyin Yıldırım’a göre maden geldikten sonra köylüler bir dönüşüm yaşamış: “Maden gelmeden önce köylü hayvancılıkla uğraşır çiftçilik yapardı. Ancak maden gelince değneğini atan madene koştu, hayvancılık yapılmaz oldu. Üç-beş koyunu olan da artık Afgan çoban getiriyor. Bölgede çiftçilik eskisi gibi yapılmadığı için arpasıydı, samanıydı artık dışardan ithal ediliyor. O da çok maliyetli olunca köylü hayvancılığı hepten bıraktı. Artık yoğurt yemez olduk. Zaten yarın maden kapatılsa, bugün lüks içinde yaşayanlar aç kalacak. Yani bu maden kapansa her şey çöker. Köylü madene bağımlı hale getirildi maalesef.” Muhtarın anlattıkları daha önce başka bölgede duyduğumuz madencilik hikâyelerine benziyor: Maden gelir, köylüyü dönüştürür ve arkasında bir enkaz bırakarak çeker gider.
Erzincan bölgesi meşe balıyla meşhur. Dolayısıyla hayvancılıkla uğraşan her üç insandan biri mutlaka arı yetiştiriciliği de yapıyor. İliç’in Yakuplu Köyünden Nuri Uyar da 13 yaşından beri arıcılıkla uğraşıyor. Uyar bir yandan da madenin yaratığı tahribata karşı mücadele ediyor. Madenin yaratığı çevresel koşullardan Uyar’ın arıları da nasibini alıyor. 150 kovan arıya sahip olan Uyar, bir sabah uyandığında tüm arılarının öldüğünü gördü. İlk defa böyle bir olayla karşılaşan Uyar, arıların maden ocağının yarattığı tozdan dolayı öldüğünden şüpheleniyor: “Madende kullanılan kimyasalların buharlaşması ve madenin yarattığı toz arılarımı kaybetmeme neden oldu. 13 yaşımdan beridir arıcılık yapıyorum ve ilk defa arıların tozdan öldüğünü gördüm. Aslında arılar tozdan ölmez, normalde toz arttıkça arıların verimi düşer. Arılar kimyasaldan ölür. Genelde de dışarda ölür hepsi, hepsi birden kovanın içinde ölmez. 150 kovanın tamamındaki arıların, kovanlarının içinde ölü halde olduğunu buldum. Yani düşünün, arıların yaşamadığı bir yerde insanlar nasıl yaşasın?”
MADEN OCAĞI ADIM ADIM TÜM FIRAT HAVZASI’NI YUTUYOR
Bırakın orman, mera ve tarım alanlarını, üzerinde yerleşim yeri bulunan toprakların bile maden projeleri için rahatlıkla ruhsatlandırılması ve ekonomik kriz derinleştikçe doğal kaynaklara olan yönelimi artması, Fırat Havzasının geleceğine dair karamsarlığı artırıyor.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 27 Temmuz 2019 tarihinde yaptığı bir açıklamayla, 60 kilometrelik uzunluğa sahip Munzur Dağlarının tamamının maden sahası ilan edildiğini duyurdu. Tunceli için hâlihazırda planlanan 145 maden projesi bulunuyor. Kemaliye, Keban ve Divriği için de hazırlanmış maden projeleri var. Çöpler'in işte bu noktada bölgeye giriş ve madenciliğin yayılması için atılmış ilk adım olduğu ileri sürülüyor. Hatta Tunceli-Ovacık yakınlarında Cevizlidere'den Çöpler'e cevher taşınacağı bile iddia ediliyor.
Maden ocağının 13 yıldaki agresif büyümesini dikkate aldığımızda iddialar, maden şirketlerinin bölgeyi kısa sürede terk etmeyebileceğini akla getiriyor. Anagold’un kendisine bağlı iştirakleri aracılığıyla yürüttüğü faaliyetlerinden tespit ettiğimiz kadarıyla, şirket 23 farklı bölgede maden arama ruhsatına sahip. Ruhsatların çoğu ya kireç madeni kurmak ya da taş ocağı oluşturmak için alınmış gibi gözüküyor.
Anagold’un (artık SSR Mining) iştiraki şirketlerinden olan Tunçpınar Maden Şirketinin işlettiği Çakmaktepe Kompleksinden çıkarılan cevherin, Çöpler Maden Ocağına taşınarak işletildiği sır değil. Bu bilgi Tunçpınar’ın internet sitesinde açıkça belirtiliyor. Ayrıca Çakmaktepe Kompleksinin kullanım ruhsatı taş ocağı statüsünde olmasına rağmen altın üretimi kapsamında kullanılıyor.
SSR Mining resmi internet sitesinde, Çöpler Madeninin çevresinde 11 altın madeni cevher bölgesi daha işaretlenmiş durumda. Bölgede 25 km genişliğinde, 17 km uzunluğunda bir alan Anagold'un ruhsat alanı olarak işaretlenmiş. Yani sadece Çöpler Köyü değil, İliç ilçesi dahil çevredeki bütün köyler madenin ruhsat alanı içinde. Yapılan yatırımlara ve Enerji Bakanlığının bölgede habire yeni maden sahaları açıklamasına bakılırsa, madencilik bölgede kolay kolay biteceğe benzemiyor. Madenin sınırları batıda Ortatepe, Bağıştaş, doğuda Sabırlı, Yakuplu, Çaltı ve İliç ilçesinin tepeleri ve güneyde Kabataş Köyüne kadar çoktan genişlemiş bile. Hatta İliç ilçesinin taşınması bile gündemde.
Madenin Kemaliye ve Ovacık’a kadar uzanan çevresinde, dağlar sondajlarla delik deşik edildi ve edilmeye devam ediliyor. Bölgeye iyice yerleşen ve madeni her geçen ay büyüten SSR Mining, şimdi de gözünü Kemaliye ve Ovacık’a dikmiş durumda. Şirketler istediği yerde sondaj yapıyor, istediği yerde istediğini arıyor.
Fırat Havzasındaki atık havuzlarının, siyanür liçiyle işlenen cevherden kalanları Fırat’a 300 metre mesafede muhafaza etmesi yeterince kötüydü. Ama şimdi bölgedeki yeni madenlerden getirilecek cevherin de Çöpler’de işlenmesi ve atık havuzlarının daha da hızlı dolması gündemde. Yani felaketin hem ihtimali hem de olası sonuçları gün geçtikçe büyüyor.
* Bu haber Medya Araştırmaları Derneği'nin ICFJ (International Center for Journalists-Uluslararası Gazeteciler Merkezi) işbirliğiyle yürüttüğü "Yeni Nesil Araştırmacı Gazetecilik Eğitimleri Projesi" kapsamında hazırlanmıştır.