ÖZEL DOSYA

ÖZEL DOSYA | Türkiye Varlık Fonu’na devir: Çaykur’un batırılma hikâyesi

Türkiye Varlık Fonu'na devredilen ÇAYKUR, bu tarihten itibaren ciddi ekonomik sorunlar yaşamaya, zarar etmeye başladı. Dört yılda toplam zarar 2,1 milyar lirayı bulurken, ÇAYKUR’da çalışan işçiler ve çay üreticileri kurumun zarara etmesinin imkânsız olduğu görüşünde. İktisatçı Mustafa Sönmez ise Türkiye Varlık Fonu'nun yapısına dikkat çekiyor.

Abone Ol
Haber: BERİVAN BİLA

Türkiye Varlık Fonu kurulduğu andan itibaren Ziraat Bankası, Halkbank, Botaş, PTT, Eti Maden, Türk Şeker gibi büyük fabrikalar ve işletmelerin sahibi oldu. ÇAYKUR ise 2017 yılında Varlık Fonu’na devredilmesinin ardından ciddi ekonomik sorunlar yaşadı, sadece dört yılda toplam zarar 2,1 milyar TL zarar etti. Hem ÇAYKUR’da çalışan işçiler, hem de çaylarını ÇAYKUR’a satan üreticiler kurumun zarara etmesinin imkânsız olduğu görüşünde. ÇAYKUR’u zarara götüren sürece bakmadan önce Varlık Fonu’nun ne olduğuna ve nasıl yapılandığına bakalım.

VARLIK FONU NEDİR?

Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketi, 2 Ağustos 2016’da yasallaştı ve ilgili karar, 26 Ağustos 2016’da Resmi Gazete’de yayınlandı. Kamuya ait şirketleri yönetmek amacıyla kurulan fonun amacı “sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurt içinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek" olarak açıklandı.

Bu tür devlet girişimli fonlar, devletlerin yıllık birikimlerini değerlendirmek üzere kullandığı bir mali yönetim tekniği. Ülkemizdeki fon ise diğer ülkelerdeki örneklerinden oldukça farklı. En önemli farklarından biri denetleme sistemi. Fon, kamuyu denetleyen Sayıştay gibi bağımsız kabul edilen bir denetim mekanizması tarafından denetlenmiyor. Cumhurbaşkanı Kararnamesi’ne göre denetim mekanizması da Cumhurbaşkanı’na bağlı. Fonun yönetim kurulu başkanı da Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan'ın bizzat kendisi. Yani, Yönetim Kurulu Başkanı ile denetleyen kurumun başındaki isim aynı.

BAŞKANVEKİLİ 4 MAAŞLI ERİŞAH ARICA

İlk Başkanvekilliği koltuğuna oturan eski Ekonomi Bakanı ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak oldu. Albayrak’ın görevden alınmasından itibaren ise görevi, 4 ayrı yerden maaş alan ve Albayrak’ın maillerinde de adı geçen Erişah Arıca oldu. Arıca aynı zamanda “Albayrak’ın tezini hazırlayan akademisyen” olarak biliniyor.

Dikkat çeken yönetim kurulu üyeleri ise, AKP ile beraber sermayesine sermaye katan figürlerinden biri olan M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve demir çelik şirketi Tosyalı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı. Tosyalı’nın en dikkat çeken konuşmalarından biri 2019 yerel seçimlerinde kardeşi İskenderun OSB Başkanı Ayhan Tosyalı ile birlikte bir mitingde AKP Belediye Başkan adayı Fatih Tosyalı için oy istemesi oldu. Tosyalı 2019'da yapılan AKP mitinginde “Eğer Fatih'i İskenderun belediye başkanı yaparsanız, ben de arkasında duracağım. Sadece ben durmayacağım, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine sonuna kadar destek sözü var. İnşallah İskenderun çok güzel günleri görecek” demişti. Bu isimler aynı zaman da denetim kurulu üyeleri, kurum içi denetleme mekanizmasında görev alıyorlar.

SERMAYESİZ-VARLIKSIZ TVF”

İktisatçı yazar Mustafa Sönmez, Türkiye Varlık Fonu’na ilişkin görüşlerini “Sermayesiz-varlıksız TVF, kurulduğu günden bu yana bir sorunlu bir mekanizma. En önemli sorunlar ise yasalarla çelişiyor oluşu, ama kamu varlıkları üstünden yapılan işler Sayıştay gibi bağımsız bir kurum tarafından denetlenmiyor” diye özetledi. Sönmez sözlerini şöyle sürdürdü: “TVF bünyesinde 20 kamu kuruluşunu, bazı lisansları, bir dizi gayrimenkulü çatısı altında bulunduruyor gibi görünüyor. Fakat gerçek tam tersi. Çatısı altındaki kuruluşların çoğu Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ya da farklı bakanlıklara bağlı. Elde edilen gelirler merkezi bütçeye gidiyor. Farz edelim bu kurumların sermayeleri azaldı veya 'görev gereği' zarar etti. Zararları yasa gereği merkezi bütçeden karşılanıyor.”

İKTİSATÇI SÖNMEZ: AKP’NİN AMACI FARKLI

Sönmez, farklı ülkelerde kurulan bu tür fonların, daha çok petrol zengini ülkelerin cari fazlalarını değerlendirmek üzere oluşturulduğunu, ancak Türkiye’de AKP tarafından kurulan Türkiye Varlık Fonu'nun ismi dışında pek benzerlik göstermediğini ifade etti. Cari açığı kronikleşmiş ve dış kaynaklarla ekonomiyi döndürmeye çalışan AKP iktidarının, bir varlık fonu kuruluşuna çağdaşlarından özenerek farklı amaçlarla yöneldiğini dile getiren Sönmez, şöyle devam etti: “TVF’ye devredilen BOTAŞ, TPAO, TDİ, ÇAYKUR, gibi kamu kuruluşları, Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) statüsündeler. Bu yüzden 233 sayılı KİT kararnamesi çerçevesinde faaliyet gösteriyorlar. İlgili yasaya göre TVF, bu kuruluşlar üzerinde tasarrufta bulunamıyor. Bulunması için bu yasal çerçeveden çıkması gerekli. Bu sebepten bu fon bizlere aktarıldığı gibi birikim yapmıyor, gelir fona aktarılmıyor. Devredilen kuruluşların bütçeleri Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca hazırlanıyor, kârları Hazine’ye aktarılıyor. Örnek vermek gerekirse 2019 yılında Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın zayıflayan sermayelerini güçlendiren TVF değil Hazine oldu. 28 milyar TL’lik (22 Nisan 2019’un kuruyla 3,7 milyar Avro) kaynak, Hazine’den bankalara aktarıldı. Fon, batmış durumda olan İstanbul Finans Merkezi projesinin üstlenici inşaat firmalarından 1,7 milyar TL’ye yakın bir meblağ tutarında yükümlülük satın aldı. Satın alınan bu yükümlülüklerle beraber, AKP dönemi hızla palazlandırılan Ağaoğlu İnşaat ile İntaş ve YDA tabiri caiz ise batmaktan kurtarıldı.”

BİR KAMU FABRİKASININ BATIRILMA HİKAYESİ: ÇAYKUR

Ziraat Bankası, Halkbank, Botaş, PTT, Eti Maden, Türk Şeker gibi kamuya ait fabrikaların tüm hisselerine sahip olan Türkiye Varlık Fonu, hisselerin devredildiği yıldan itibaren önemli zararlara sebep oldu. Bu zararların dikkat çekenlerinden biri ise ÇAYKUR’da yaşandı. 1983 yılında kurulan ve 2017 yılında ise tamamı Varlık Fonu’na devredilen ÇAYKUR, Türkiye'de çay üretimini sağlıyor. Kurum, fona devredilmeden önceki son iki yılda kar ederken, fona geçirilmesi ile beraber zarar etmeye başlıyor. Faaliyet raporlarına göre, 2014, 2015 ve 2016’da kâr eden işletme, 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarını ise zararla kapattı. Bu dört yıldaki toplam zarar 2,1 milyar TL’yi buluyor. (https://www.caykur.gov.tr/Pages/Yayinlar/FaaliyetRaporlari.aspx)

Raporlarda dikkat çeken bir diğer durum ise fabrikanın 2017'de yaş çay alımını diğer yıllara göre düşürmüş olması. Yaş çay alımının illere göre dağılımı raporunda %-23.59 oranında alım yapıldığı gözleniyor.

2017 yılında yapılan borçlar ise şöyle:

Ortaklara olan borçlar: 49.721,49 TL

Personele Borçlar: 132.502,63 TL,

Diğer Çeşitli Borçlar: 31.109,02 TL

Her 3 kısımda da 2016 yılını katladığı raporlarda görünüyor. Diğer yılların kârları ise şöyle:

2016'da gerçekleşen kâr: 82.1 Milyon TL
2017'de gerçekleşen zarar: -267.7 Milyon TL
2018'de gerçekleşen zarar: -657.1 Milyon TL
2019'da gerçekleşen zarar: -635.1 Milyon TL
2020'de gerçekleşen zarar: -547.2 Milyon TL

ÇAYKUR, üreticiden iyileştirme ile yaş çayı 4 TL üzerinden satın alıyor. Üstelik bu satın almayı gerçekleştirirken hem kota ve kontenjan uyguluyor, hem de üreticiye ödeyeceği parayı taksite bölerek yapıyor. 5 kilo yaş çay kaba hesapla 20 TL'den alınıyor. İşlenmiş bir kilo kuru çayı ise en düşük 42 TL'den satıyor.

ÇAYKUR’UN ZARAR ETMESİ MÜMKÜN DEĞİL”

Fona devredildikten sonra “battığı” ifade edilen ÇAYKUR’u kurumun işçilerine ve çay üreticilerine sorduk. Kemalpaşa ÇAYKUR’da çalışan işçi kurumun fona devri sonrası hızla zarar etmeye başladığı düşüncesinde. ÇAYKUR’un batmasının imkânsız olduğunu dile getiren ÇAYKUR işçisi, “Düşük fiyata alıp, işledikten sonra yüksek fiyata çayın kilosunu satmasına rağmen zarar etmesi normalde mümkün değil. İç pazar ve kaçak çayın bölgeye sokulması nedeniyle bilinçli yapılan bir şey bu. Yaklaşık 2 yıl önce Rize'de bir araç kazası yaşandı. Kazada devrilen tırlardan kuru çay çıktı. Ve bu tırların İran'dan ülkeye sokulduğu da ortaya çıktı. Fakat üzeri kapatıldı. Devlet denetimi zaten yok. Devamında ise çay yüklü tırlar gelmeye devam etti. Ülkeye dışarıdan kaçak kuru çay sokulurken, ÇAYKUR'un depolarında işlenmiş kuru çaylar çürümeye bırakılıyor. Sırf bu sene 300 tonun üzerinde çay nemlenip küflendi. Bozulan, nemle küflenen çaylar denize dökülüyor.” dedi. Fabrikaya yeni denilerek alınan cihazların 2. el olduğunu da savunan ÇAYKUR işçisi sözlerine şöyle devam etti: “Batırılma hikayesinin bir ayağı ise fabrika içindeki cihazlar. Devlet buraya uzun süredir bilinçli olarak yatırım yapmıyor. Kullandığımız makineler çok eski. Bu da üretim kalite ve kapasitesini büyük oranda etkiliyor. Makinelerin eski oluşu yüzünden sıklıkla arıza çıkıyor. Arıza da bütün üretimin, sorun çözülene kadar durması demek. Yakın zamanda yenileme yapıldı, ama yenilenen cihazlar bile aslında 2. el. Kıvırma malzemeleri daha önce kullanılmış. 10 tane fırınlama makinesi var, ama çok eski oldukları için faydadan çok zarar sebep oluyor. Normal şartlarda böyle bir fabrikanın zarar etmek gibi bir şansı yok ama söylediğim sebeplerle, Varlık Fonu ile beraber bilinçli yapılan bir şey bu.”

"ÇAYKUR ÖZELLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR”

Karadeniz özellikle tarımsal üretimde kadın emeği ile öne çıkan bir bölge. ÇAYKUR ve üretici ilişkisinin nasıl olduğunu sorduğumuz kadın çay üreticisi, “Biz üreticilerin çayı değerinden daha düşük bir paraya devlet tarafından satın alınıyor. Bana göre bunun en temel sebebi devletin, özel sektörün önünü açmak istemesi ve bir sonraki süreçte ise devlet elindeki fabrikanın yani ÇAYKUR'un özelleştirilmeye çalışılması" dedi. Adını vermek istemeyen çay üreticisi şöyle devam etti: “Devlet, özelleştirme sürecini hızlandırmak için var olan çay politikasını uyguluyor. Bize uyguladığı kota ve kontenjan yöntemi ile bizleri bölgede bulunan özel şirketlere mecbur bırakıyor. Özel şirketler ise yaş çayı bizden iki yıl öncesinin fiyatından alıyor. Özel şirketler, çayın kilosunu 2 buçuk liradan alıyorken ÇAYKUR iyileştirme ile beraber yaklaşık 4 tl gibi bir fiyata alım yapıyor ama sorun şu ki biz elimizdeki çayı onlara veremiyoruz.”

"ÇAYKUR ÖDEMELERİ TAKSİTLE YAPIYOR”

ÇAYKUR'un satın aldığı yaş çayın parasını toptan vermediğini ifade eden üretici, şunları söyledi: “Bizim elimizdeki çayı vermek için başka bir seçeneğimiz kalmadığından yarı yarıya olan fiyata satıyoruz. Kota ve kontenjanı kısaca açıklayayım. Mesela 6 ton çayınız var, ÇAYKUR size 3 ton kota belirliyor. Bu belirlediği kotayı da 3 aya bölerek yani kontenjan usulü alırım diyor. Örneğin günlük 100 kilo kontenjanın var diyor. Bu hesap tarlanın dönümüne göre yapılıyor. Üstelik paranın tamamını da alamıyorsunuz. Belli bir yüzdesini yaklaşık yüzde 25'ni ÇAYKUR size taksitle ödüyor. Bu ödemeleri Mart ve Nisan ayında alıyorsunuz. Bu yöntemle hem devlet yanı ÇAYKUR kaybediyor, hem de üretici mağdur olmuş ve zarara uğramış oluyor. Son sürümde yanı 3. hasatta ise sadece kota ve kontenjan sorunu yaşamıyoruz. Özel şirketler şuan onlara muhtaç olduğumuzu bildiği için alım fiyatını 2 lira 40 kuruşa çekmiş durumda. Bakın ektiğiniz çaydan hasat alabilmeniz için en az 4-5 yıl beklemeniz gerekiyor. Bekleme süresince herhangi bir gelir elde etmeniz mümkün değil. Çayın toplanması için işçi tutmanız gerektiği durumlar oluyor. İşçilerin günlük ücretleri yaklaşık 250 TL'den başlıyor. Senede en az 2 kere temizlenmesi ve bakım yapılması gerekiyor. Çaylık arazilerin zaten biçilmesi kadar temizlenmesi de ayrı bir zorluk ve maliyet içeriyor. Gübre fiyatları dolar üzerinden artıyor. Üretici bu giderleri karşılamakta zorluk yaşıyor. Çünkü sattığı üründen hakkını alamıyor" dedi.

AMAÇ ÖZELLEŞTİRMENİN ÖNÜNÜ AÇMAK”

Artvin Kemalpaşalı bir başka çay üreticisi de ÇAYKUR’un izlenen politika ile batırıldığı fikrinde. Varlık Fonu ile özelleştirme sürecinin hızlandırıldığını söyleyen üretici, şunları söyledi: “ÇAYKUR aslında sermayesi ve kar oranı güçlü bir devlet fabrikası. Ama şu an battığı söyleniyor. Bence bu işletme batmıyor, batırılıyor. İçi boşaltılıyor. Bence Varlık Fonu'nun esas amacı da Türkiye için söylüyorum devlet eliyle, özelleştirmek istediği kuruluşların içini boşaltmak. ÇAYKUR'u doğrudan özelleştirme kapsamına aldığınızda toplumun geniş tepkisini alacağının mevcut iktidar farkında Bu yüzden bence böyle bir yöntem tercih ediyor ve araç olarak da yine kendi kararname ile kurduğu Varlık Fonu’nu kullanıyor. ÇAYKUR'un kullanıldığı bir diğer alan ise ipotek edilmeye müsait oluşu. Uluslararası bankalardan kredi çekilmek istediğinde bu fabrikalar ipotek edilmeye oldukça müsait yerler. Devlet kendi bankasından kredi çekmek yerine özel bankaları tercih ediyor. ÇAYKUR'u borçlandırma yaparak da batırıyorlar. Kredi gerekçesi ise, üreticiden alınan yaş çay ödemelerini yapmak. İşçi ve üreticilere kredili ödeme yapıyor yani. ÇAYKUR aynı zamanda küçülmeye de gitti. 2000'li yıllarda çalıştırdığı işçi sayısıyla bugün işçi sayısı arasında büyük bir fark var. Sebebi ise makineleşme değil, kurum zarar ettiği gerekçesiyle emek anlamında küçülmeye gitti ve çokça işçi çıkardı.”

SERMAYE KALİTELİ ÇAYA TALİP”

Üretilen çayın, özel sermaye tarafından satılmak istediğine dikkat çeken üretici sözlerini şöyle sürdürdü: "Sermaye ise şunu tercih ediyor. Biz üretilen kaliteli çaya talibiz. Üretilen çayın satışını biz yapalım diyor. Çünkü çayın kendisi üretim aşamasından daha karlı. Bunu da şöyle yapıyor. Rize'de bir çay borsası var. Bu ticaret borsasını oluşturan ise özel sektör. Bunun içerisinde ÇAYKUR da var tabi ama asıl pasta payı özel şirketlere ait. ÇAYKUR bu oluşumda fazla söz sahibi değil. Hatta bir toplantısına 2019 yılında katıldım. Hopa çay kooperatifindeydim o zaman, o yüzden ordaydım. Üretici olduğumuz için oluşumun bileşenlerinden biriyiz. Ve o toplantıda, Rize ticaret borsasının yöneticileri ÇAYKUR'u yani devleti temsil eden yöneticiyi susturdular. Senin konuşmaya hakkın yok ürettiğin çayı biz satacağız diyorlar.

Oradaki firmalar da Of Çay, Karali, Özgür Çay, Doğuş Çay, Lipton yani yerli ve yabancı özel sermaye. Of Çay hatta yabancı sermaye ile ortak oldu. Mesela o özel ve torpilli şirketlerden biri de Or Çay (Ortaköy Çay A.Ş). Rize ticaret borsası başkanı, Tayyib Erdoğan'ın köylüsü ve çok samimi arkadaşının şirketi. Erdoğan'ın mitinglerde ve afet bölgelerinde insanların kafasına attığı çay aynı zamanda. Bu firma yerel olmasına rağmen halka arz ile sermayesini 10'na 20'ye katladı. Demin dediğim gibi bu şirketin sahibi aynı zamanda ticaret borsasının yöneticisi ve ÇAYKUR temsilcisine söz vermeme gücüne sahip hale getirildi. Uluslararası sermaye artık ülkedeki çay pazarına doğrudan veya dolaylı girmeye başladı ve bu da Varlık Fonu üzerinden bahsettiğimiz yöntemler ile yapıyor. Varlık Fonu aracılığıyla devletin fabrikasının çay pazarından elenmesi sağlanıyor. Fondan önce uluslararası sermaye yok muydu tabi ki vardı. Lipton 1985 yılından beri var buralarda. Ama fon ile beraber etki alanı genişledi ve pazarda daha güçlü söz sahibi olmaya başladı. Şimdi gümrük vergileri de neredeyse sıfırlandı. Yakında kaçak giren çay doğrudan girebilecek gibi görünüyor. Bir de kaçak çay getirilmesi hikayesini duymuşsunuzdur. Denetim yok, gümrükten rahatlıkla geçiriliyor. Bu işin içinde de yerli-yabancı özel çay şirketleri var. Az önce saydığımız bütün şirketler bu kaçak çay işinin içinde ve devlet buna göz yumuyor."

NİTELİKSİZ YÖNETİCİLER AYRI SORUN”

Devlet tarafından atanın yöneticilerin yetenekleri ve birikimlerinde ziyade AKP ile yakınlıklarının önemli olduğunu vurgulayan üretici şöyle devam etti: “İşin içine bir de liyakatsiz yöneticiler girince sorun daha çok büyüyor. Mesela ÇAYKUR Genel Müdürü Rize AKP İl Başkanının kardeşi. Çay hakkında bileceği en fazla, kendi üreticilik yapmıştır zamanında bilgisinin bunun ötesinde değil. Eğer yönetici seçimi böyle yapılıyorsa burada sokakta yürüyen herkes ÇAYKUR Genel Müdürü olabilir değil mi ? Tarlada çay toplamak fabrikada yönetici olmak için yeterli olamaz. İşi bilen nitelikli insanlar olmayı böyle bir kurumun başında. Bakın çay paketleme işini de mesela taşeron aracı şirketlere yaptırdığı oluyor ÇAYKUR'un. Fabrika bu şekilde bile zarar ettiriliyor.”

* Bu haber Medya Araştırmaları Derneği'nin ICFJ (International Center for Journalists-Uluslararası Gazeteciler Merkezi) işbirliğiyle yürüttüğü "Yeni Nesil Araştırmacı Gazetecilik Eğitimleri Projesi" kapsamında hazırlanmıştır.