Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TMMOB 48’inci Genel Kurulu’nda, “Bizlerin iktidarda olduğu, iktidarda bulunduğu bir süreçte, odalarınızın geçmişte sizlerden alınan onay, kayıt, belge, nasıl bir yetkiyse, üye ile bağınızı koparan hangi yetki varsa, bunları iktidarımızın ilk 100 gününde iade etmenin sözünü şimdiden sizlere veriyorum” dedi. Özel, yeni anayasa tartışmasına ilişkin olarak, “Eğer anayasayı gerçekten eşitlikçi yaptıysanız dezavantajlı grupları kapsar. Her doğana yapılan anayasa her doğana uyar ama Erdoğan’a yapılan anayasa 8 sene sonra Erdoğan’a da uymamaktadır” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TMMOB’un 48’inci Genel Kurulu’na katıldı. Özel burada yaptığı konuşmada, Gezi direnişinin 11’inci yıl dönümünü anımsatarak, “Bugün Başkent’e gelmiş olan, kendi mesleğine, mesleklerinin geleceğine, ülkenin geleceğine dair burada çok kıymetli tartışmaları sürdürecek ve bundan sonraki dönemde bu tartışmaları, bu mücadeleyi sürdürecek ekip arkadaşlarını belirleyecek olan Genel Kurulu saygı ile selamlıyorum. Sonuçlarının meslekleriniz ve ülkemiz adına başarı getirmesini diliyorum. 31 Mayıs günü hepimiz için çok anlamlı, acılarla, umutla dolu ve bir yandan yüreğimizin bir kısmını Silivri’ye hapsetmiş bir sürecin 11’inci yıldönümündeyiz. Taksim Meydanı’ndaki tek yeşil alan olan Gezi Parkı’nı bir tarihsel hesaplaşma inadıyla yıkıp, ağaçları kesip, yerine topçu kışlası yapma hevesiyle başlayan bir süreçte, pek çoğu TMMOB üyesi olan ve o dönemde Taksim ve Gezi Parkı için oluşturulmuş inisiyatiflerle karşı çıkıldı. O süreç bütün kamuoyunun gözü önünde gerçekleşti. Mesele tam olarak öncelikle çevre duyarlılığıydı. Ağaçların karşısına dikilen dozerlerin önüne mühendisler, mimarlar, çevreciler geçtiler. Siyasetçiler geçtiler. Oradaki mücadele saatlerden günlere taşınca çadırlar kuruldu. O kurulan çadırları gecenin bir yarısında, içinde insan olan ya da olma ihtimali olan çadırları yakacak kadar birileri provoke etmeye çalıştı. Süreç gitgide kalabalıklaştı. Gerginleşti. Bir büyük direnişe, bir toplumsal uyanışa, memleketin 80 ilinde destek gören ve 15 milyondan fazla kişinin katıldığı büyük toplumsal barışçıl mücadeleye dönüştü. O mücadele sırasında, hepimizin illerinde yaşadığı gibi, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin üyelerinin, odalarının yaşadığı gibi, ilinin sorununa duyarsız kalmayan kişilerin oluşturduğu inisiyatifler, o süreçte talepleri dile getirme, arabuluculuk ve mümkünse ağaçları kurtarma, hem doğaya hem yaşam biçimine, hem sonrasında toplumsal muhalefete karşı uygulanan orantısız güce karşı çıkmaya çalıştılar” dedi.

“YEDİ TALEPTEN BİR DARBE İDDİANAMESİ ÇIKMAZDI”

Özel, “O süreçte verilen talimatlarla, yakılan çadırlarla başlayan gerginlik, daha sonra gaz bombalarının silah gibi kullanılmasıyla, birtakım süreçlerin kötü yönetilmesiyle, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Abdullah Cömert’i, Mustafa Sarı’yı, İrfan Tuna’yı, Ethem Sarısülük’ü, Selim Önder’i, Zeynep Eryaşar’ı, Ali İsmail Korkmaz’ı, Berkin Elvan’ı, Mehmet İstif’i ve Ahmet Atakan’ı aramızdan aldı. Bugün onların hatırası önünde saygı ile eğiliyorum. Yaşanan olaylar sırasında 91 kişi kafa travması geçirdi, 10 kişi gözünü kaybetti. Binlerce kişi acil servislerde ya da hastanelerde yatarak tedavi görmek durumunda kaldı. O günlerde, bugün eğer Silivri’de olmasa aramızda olacak, yarın kızının kreşten mezuniyet töreninde olacak Şehir Plancıları Odası’nın Şube Başkanı Tayfun Kahraman, yine uzun süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Mimarlar Odası İstanbul Şube Danışma Kurulu Üyesi Mücella Yapıcı’nın içinde bulunduğu heyetler önce devrin Başbakan Yardımcısıyla, devrin Başbakanı yurtdışındayken görüşme gerçekleştirdiler. Bu görüşmede talepler iletildi. Talepler Başbakan yurda dönmesin, bakanlar istifa etsin, hükümet düşsün ve yönetimi biz devralalım değildi. Öyle olsaydı, Gezi’den darbe iddianamesi çıkardı. Talepler açık ve netti. Ağaçlar kesilmesin, topçu kışlası yapımasın, AKM yıkımasın, yerine AVM yapılmasın, gaz bombası silah gibi kullanılmasın, o an itibariyle ölen iki arkadaşımızın ölümünden sorumlu olanlar hesap versin. Hatay, İstanbul ve Ankara emniyet müdürleri istifa etsin. Talepler buydu. Bu yedi talepten bir darbe, bir darbe iddianamesi çıkmazdı. Ama çıkardılar. Zaman bazılarımızı haklı, bazılarımızı haksız çıkarırken, maalesef gücü elinde tutanlar kendileri için elverişli bir tarih yazdılar. Ona bütün Türkiye’yi inandırmaya çalıştılar. Halen daha çalışıyorlar. O gün istifa etsin denen üç emniyet müdürünün üçü de şu anda müdür değil. Çünkü üçü de FETÖ’cüydü, darbeye karıştı, tutuklandı, üçü de cezaya çarptırıldı. Oradaki çadırları yakarak gerilimi başlatanlar ilk şiddet emrini verenler, Gezi’yi terörize edenler zaten bir terör örgütü mensubuymuşlar. Şimdi ceza çekiyorlar” diye konuştu.

“TAYFUN KAHRAMAN HEPİMİZ YERİNE ORADA YATIYOR”

Özel, “Devrin Başbakanı Erdoğan İstanbul’a geldiğinde, görüşme çıkışında açıklamayı Tayfun Kahraman yaptı. Kahraman bu görüşme sonrasında üç kez Sayın Başbakanımız diye hitap ettiği Erdoğan’ın artık ağaçların kesilmeyeceğini, mahkeme kararının bekleneceğini, karar lehlerine de olsa İstanbul’da referandum yapılacağını, istenmiyorsa eğer asla ve asla oraya topçu kışlası yapılmayacağını karara bağladıklarını söyledi ve Gezi’ye seslendi. Bugün eğer orada o ağaçlar duruyorsa Tayfun sayesindedir. Mücella Abla sayesindedir. Can Atalay sayesindedir. Mine Özerden sayesindedir. Çiğdem Mater sayesindedir. Osman Kavala sayesindedir. Bugün içeride yatan her arkadaşımız. Bu salon isimleri anıldığında alkışlıyorsa, Türkiye’de 15 milyon kişi Gezi için sokağa çıktıysa, o gün mesleğinin gereği, görevinin gereği, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütü kendi üyesinin hak ve menfaatiyle kamunun hak ve menfaatini birlikte telife mecburdur. Çevre duyarlılığı görevinin gereğidir. Bunu yaptıysa ve bir şehir plancısı Taksim’in ortasındaki tek park yerine kışla istemedi diye içeride tutuluyorsa Tayfun Kahraman hepimiz yerine orada yatıyordur. Türkiye’deki herkesin onları sahiplenmesi gerekir” diye konuştu. Özel, “Gücünü Anayasa’nın 135’inci maddesinden alan kamu kurumu niteliğindeki bir meslek örgütünün 70’inci yaşında, 48’inci Genel Kurulunda sizlerle birlikteyim. Bir kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütünden geliyorum. Manisa Eczacı Odası Başkanlığından, Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreterliğinden geliyorum. Oradan siyasete geçtim. Eczacılar için yaptığım mücadelenin sonunda siyasete davet edildim. Sonra parti içi demokrasi şartlarındaki ön seçimlerle siyasete tutundum. Bugün buradaysam TMMOB’un, DİSK’in, TTB’nin ve bütün meslek örgütlerinin katkılarıyla, destekleriyle, yüreklendirmeleri ile bu göreve gelmiş bir Genel Başkan olarak, böylesi bir Genel Kurulda sizlere hitap etmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Başta Maden Mühendisleri Odası olmak üzere hayatımın pek çok yerinde birliğin pek çok odasıyla yolumuz kesişti. Kesişmeye devam ediyor. Hayatımda en gurur duyduğum ve en duygulandığım ödül, şüphesiz Maden Mühendisleri Odasının Yönetim Kurulu kararı ile organları ile oylatarak, 40 yıllık maden mühendisleri dışında tek maden mühendisi olmayan kişi olarak bana layık gördükleri madenci bastonunu TBMM’deki makam odamda en gurur duyduğum ödül olarak saklıyorum. Ömrümün sonuna kadar saklayacağım. Esas ödül alması gereken Soma faciası gerçekleşmeden önce gerçekleştiği anda bütün yargılama sürecinde hem hayatını yitiren meslektaşlarına, hem yargılanan meslektaşlarına, hem yargılanan cinayetin asli sorumlularının karşısında haklarını arayan 301 maden şehidinin bütün ailelerine birden sahip çıkan başta Maden Mühendisleri Odası olmak üzere TMMOB’un bütün üyeleridir. Hepinize yürekten teşekkür ediyorum” dedi.

“MİMAR VE MÜHENDİSLERİ DİNLEMEKLE OLUR”

Özel, Türkiye’de artan iş cinayetlerinin mimar ve mühendisleri dinleyerek önlenebileceğini ifade ederek, “Asansör kazalarında makine mühendislerinin, deprem felaketlerinde inşaat mühendislerinin, jeoloji mühendislerinin, çevre felaketlerinde çevre mühendislerinin, daha önceden söylediklerinin, yaptıklarının ya da mevcut olmamalarının, onlardan yararlanılmamış olmasının nasıl felaketlere yol açtığını hep birlikte her gün takip ediyoruz. Depremlerde bu kadar insanı yitirmemenin yolu mühendisleri dinlemekti. Daha az iş cinayetinin tek çaresi mühendisleri dinlemektir. Maden kazalarının sayısının azaltılması, durdurulması, can kayıplarının sıfırlanması ancak sizin afişinizde de yazan, bilim ve teknik için bilimsel yöntemlerle yetişmiş, teknik donanımları yüksek, mesleki yetkinlikleri tam ve meslek örgütü disiplinine sahip ve tabi mühendisleri, mimarları dinlemekle olur. Maalesef bugün Türkiye iş cinayetlerinde en çok can kaybeden ülkedir. 100 bin kişiye vurulduğunda sadece Malezya’nın gerisindedir. Öyle ki iş kazaları meselesinde 100 bin kişide Malezya ve ondan sonra Türkiye gelmektedir. Eritre, Çad, Sudan’dan daha fazla iş kazasında insanını kaybeden, iş cinayetlerine kurban veren bir ülkede yaşıyoruz. Bunun tek çaresi bu salonun temsil ettiği iradeye, bu salonun temsil ettiği yaklaşıma ve bu salonun üyelerine yakın olmak, kulak vermek, işbirliği içinde olmak ve çalışmaktır” diye konuştu.

“İKTİDARIN TMMOB’UN SESİNİ KESMEYE ÇALIŞMASI ŞÜPHESİZ TESADÜFİ DEĞİL”

Özel, AKP iktidarının TMMOB’un sesini kısmaya çalıştığını kaydederek, “Maalesef, üzülerek görüyoruz ki bu iktidarın gecikmiş pratikleri, bu birlikteliğin gücünü kırmak için ki onun gördüğü güç şudur. Sivil toplum örgütlenmesinin çok düşük olduğu bir ülkedeyiz. Şüphesiz, bu salondakiler bir STK üyesi değil. Üyelik kaydının zorunlu olduğu ve kanunla kurulmuş bir meslek örgütünü sivilliğinden bahsedilemez. Ancak bu salonun sivil toplum refleksleri göstermesi gelişmemiş demokrasilerin en büyük zorunluluğudur. Gücünü kanunlardan ve anayasadan alanların memleketin tüm meselelerini kendi meslek meseleleri kadar içselleştirmeleri kadar doğal bir şey yoktur. Bu yükümlülüktür. Bunu yapmak demokrasidir. Bu alana daraltmaya çalışmak, sizin ne kadar demokrat olduğunuzu gösterir. Bu alanı daraltmaya çalışmak, bu iktidarın TMMOB’un sesini kesmeye çalışması şüphesiz tesadüfi ya da kişisel hırslarla değil. Taktiksel bir yaklaşımdır. Gücünü mutlaklaştıran, muhalefeti her yönüyle, siyasi ve toplumsal yönüyle sindirmeye çalışan anlayış, mühendis ve mimar odalarının üyesi ile bağını koparmaya, bu sayede ekonomik gücünü kırmaya, örgütlü gücünü kırmaya niyetlenmiş, bunu maalesef belli ölçüde başarabilmiştir. Bunların tamamen geri kazanılacağı bir süreci hep birlikte örgütleme durumundayız” ifadelerini kullandı.

“100 GÜNDE İADE ETMENİN SÖZÜNÜ VERİYORUM”

Özel, “Ben Genel Başkan olduğumda beni ilk ziyarete gelen odalardan bir tanesi Makina Mühendisleri Odasıydı. Onlar AKP’nin, kendilerinin tek elinde olması gereken asansör denetim işini, şirketlere açmasının nasıl sorunlar yarattığını anlattılar. CHP’li belediyelerden yakındılar. İlk verdiğim talimat. CHP’li belediyelerin herhangi birinde makina mühendisleri dışında hiçbir yapıyla anlaşma yapılmaması. Var olanların derhal feshedilmesi. Ağır cezai şartlar varsa, sözleşme sonu geldiğinde yeniden uzatılmaması ama süreç boyunca oraya ayrıca makina mühendislerinin denetiminin mutlaka alınması yönündeydi. 20’den fazla sözleşme feshedilmişken, bazı yerlerden çıkan sorunlar bildirildikçe bizzat ilgilenerek çözmekteyim. Bizlerin iktidarda olduğu, iktidarda bulunduğu bir süreçte, odalarınızın geçmişte sizlerden alınan onay, kayıt, belge, nasıl bir yetkiyse, üye ile bağınızı koparan hangi yetki varsa, bunları iktidarımızın ilk 100 gününde iade etmenin sözünü şimdiden sizlere veriyorum” dedi.

“HER BEŞ İNŞAAT MÜHENDİSİNDEN İKİSİ İŞSİZ”

Özel, “Tabi ki mesleğin inanılmaz sorunlarından bir tanesi işsizlik. İktidarın kontrolüne girmediği için ideolojik düşmanlık güdülen TMMOB’un mühendislerinin ve mimarlarının çokça sorunu var. Bağlı odalar tarafından yapılan çalışmalara bakıldığında, her beş inşaat mühendisinden ikisi, her dört makina mühendisinden biri, her iki şehir plancısından biri işsiz. Yeni mezunların iş bulma süre ortalaması 18 ayın üzerine çıkıyor. Bu raporlardan görülüyor. Bunlar son derece kritik, son derece sürdürülemez, katlanılamaz rakamlar. Ülkemizde yaklaşık 70 bin kamu mühendisi var. Meclis’te görev yaptığım süre boyunca hep kendilerinin sorunlarına dikkat çekmeye çalıştım. Geçtiğimiz haftalarda buraya gelmeden önce kendileri ile temasım oldu. Son yıllarda sağlık, yargı, eğitim, güvenlik ve diğer alanlardaki meslek dalında çalışan kamu personelleri için koruyucu ve düzenleyici pek çok mevzuat çıkarılmışken, kamuda görev yapan mühendislere yönelik herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Bu durum kamuda görev yapan diğer meslek grupları ile mühendisler arasında, 15 yıl önce neredeyse eşit olan özlük hakları, maaş ve diğer ödemelerle arada büyük bir uçurum çıkarmıştır. 20 yıl önce, 15 yıl önce aynı maaş alınan benzer kıdemdeki savcılarla, benzer kıdemdeki hekimlerle, hekimlere ve savcılara yapılan iyileştirmeleri çok görmüyoruz. Ancak geçmişte aynı maaş alınan hekimin toplamda aldığı maaşın üçte birini alan kamu mühendisleri, savcının aldığı maaşın 2,5’ta birini alan kamu mühendislerinin olduğu bir gerçektir. Burası üzerinde durulması gereken çok önemli bir noktadır” dedi. Özel, şunları kaydetti:

“KAMU MÜHENDİSLERİNİN GELİRLERİ ARTIRILMALI”

“Kamu mühendislerinin gelirleri artırılmalı. Kamudaki mühendis sayısı artırılmalıdır. Tüm kazanımlar emekliye yansıtılmalı, emekli mühendisler için de düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır. Özellikle 6 Şubat depremlerinde görüldüğü gibi mühendislik, mimarlık, şehir planlama faaliyetleri hayati öneme sahiptir. Siz onların serbest çalışanlarını ve odalarını dışlarsanız. Kamuda çalışmayı da iki asgari ücret düzeyine indirirseniz. Kamuya kaliteli, yetkin, kalıcı mühendis bulamazsınız. Dışarıdaki dışlayıcı, hor görün tavrınız da işte böyle felaketleri doğurur. TMMOB ve bağlı tüm odalar yaşanması muhtemel afetlere karşı bilim ve tekniğin gereklerine uygun, yaptığı hazırlıkları paylaşmayı sürdürürken, kamunun bir önce bu sesi duyması gerekmektedir.”

“RANT İÇİN AYRILAN REZERVE BİR ALAN MIDIR?”

Özel, “Sayın Eş Genel Başkanın ifade ettiği rezerv alan sorunu. Aslında bazen çok haklı. Bazen çok haksız itirazlara konudur. Haklıyı, haksızı ayıracak, vatandaşın içini rahatlatacak, siyasete güvence verecek olan mühendis ve mimarların özgür çalışmalarına alan açmaktır. Bir arsa vardır. Oradaki ev yıkılmıştır. Hak sahibine, burası rezerv alan oldu, sen şuraya gideceksin denmektedir. Yerinde, o yerin gerçekten rezerv alan olmasını, jeoloji mühendisi söylüyorsa, bu zemin rezerv alan olmalı. Bu zemin yeşil alan olarak bırakılmalı diyorsa, oraya git ki bir daha yıkılmasın diyorsa biz ona inanırız. Halk ona inanır. Ama meslek örgütlerini dışlayıp, şeytanlaştırıp, kamudaki mühendis, mimarları da tuhaf bir kamu yönetimi anlayışı içinde bezdirip, yıldırıp, yararlanmayıp ya da baskı altına aldığınızda, o rezerv alan insanların hayatını korumak için mi, yoksa rant için ayrılan rezerve bir alan mıdır? Yarın geçmişin o yoksul mahallesi şimdinin en gözde mekanıysa, oranın çilesini çekmiş, yakınlarının canı ile ödemiş birilerine sen yine kenara. Burayı biz rezerve ettik. Zenginlere, varsıllara diyorsanız isyan son derece haklıdır. Meşrudur. O yüzden bilimin gereğini dinlemek. Bu rezerv alan şüphesini haklı itirazlara kulak vermek. Bu konuda bağımsız kuruluşlardan, sizlerden yardım alınması kaçınılmazdır. Ayrıca bilim ve tekniğe uygun mühendisliğin ne olduğunu görmek isteyenler için bence asrın fotoğrafı, hani asrın felaketi diyerek kendi sorumlulukların küçültmeye çalışıyorlar. Asrın fotoğrafı Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri Odasının tek başına ayakta kalan binasıdır” ifadesini kullandı. Özel, “İş kazalarından bahsettim. Ben Soma faciasından altı ay önce buralarda bir şey oluyor. Diğer denetim yolları etkili değil. Meclis buna el koysun diyen, maalesef faciadan 22 gün önce bunu kürsüden söyleyen, önergesi AKP oylarıyla, o dönem MHP muhalefetteydi, reddedilmişti. 301 canını kendi memleketinde kaybetmiş, neredeyse elleri ile teker teker çıkarmış, o sahnenin tamamına tanık olmuş birisi olarak, şu iş cinayetleri meselesinde halen daha aynı yaklaşımda olunduğunu üzülerek takip ediyorum. Nasıl acı bir tesadüftür. Nasıl acı bir tarih tekerrürüdür ki o 301 madencinin hayatını kaybettiği kentte, geçen hafta 17 yaşında Alperen kardeşim bir inşaatta tesisat borusu döşetilirken hayatını kaybetti. O inşaatta 18 yaşından küçük işçi MESEM kapsamında çalıştırılıyordu. Bu yüzden MESEM çalışmasının bir çocuk işçi istihdamına, çocuk emeği sömürüsüne ve çocukların hayatına mal olduğuna bir kez daha buradan dikkat çekmek istiyorum. Hem emekçilerin örgütlenme haklarını hem emekçilerin içinde bulundukları şartların düzeltilmesini, iş cinayetlerinin önlenmesini, hem de iki şeyin rengi olmaz diye ifade ettiğim, birisi annenin gözyaşıdır, rengi olmaz… Bütün annelerin gözyaşını hep beraber durdurmalıyız. İkincisi emekçinin alın terinin rengi olmaz. O hakkı alana kadar hep birlikte emek dostları olarak mücadele etmeliyiz. Buradan örgütlülüğünüzü, mücadelenizi, direnciniz saygı ile selamlıyorum. Emeğinizin karşılığını almanız için bir büyük mücadeleyi sizlerle birlikte verme kararlılığında olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Sizlerle birlikte Türkiye’de emekçilerin mücadelesini hep birlikte yükseltmenin umudu içindeyim” ifadelerini kullandı.

“ERDOĞAN’A YAPILAN ANAYASA 8 SENE SONRA ERDOĞAN’A UYMAMAKTADIR”

Özel “Sayın Başkanın haklı uyarısı, tarih önünde herkesin böyle görevleri var. Bugün arkadaşlarımız AİHM, Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen hapiste tutuluyorlarsa, bugün Taksim DİSK’in kazandığı Anayasa Mahkemesi kararına rağmen emekçilere kapalı tutuluyorsa, bininci hafta hariç Cumartesi Annelerine İstiklal kapalı tutuluyorsa, bugün Ankara’da bir eylem yapmaya kalktığınızda, eylemi yapan kişinin bulunduğu yerdeki anıtlar gözaltına alınacak kadar insanlar artık gözü dönmüş anlayışla kanunsuz emirlere sürükleniyorlarsa, bundan sonra gelin yeni anayasa yapalım diyene, biz şunu söylüyoruz. Elbette bu ülkenin sivil, demokratik, katılımcı, özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı var ama önce bir mevcuda ne yaptın diye bakarlar. Anayasalar aşkın zamanlı metinlerdir. Kuşatıcı metinlerdir. Mucizevi kıyafetlerdir topluma dikilmiş. Kim giyse üstüne uyar. Siz eğer anayasayı her doğana göre yaparsanız, o her doğanı kapsar. Herkese uyar. Alevi, Sünni’ye de uyar. Çünkü mezhep ayrımı yapmaz. Kürt, Türk, Laz, Çerkes’e de uyar. Çünkü etnik ayrımcılıklara karşı mücadele eder. Eğer anayasayı gerçekten eşitlikçi yaptıysanız dezavantajlı grupları kapsar. Her doğana yapılan anayasa her doğana uyar ama Erdoğan’a yapılan anayasa sekiz sene sonra Erdoğan’a da uymamaktadır. Zaten tüm toplumu değil bir kişiye dikilen kıyafetin tüm topluma uymadığı gibi o kişiye de uymayacağı, zaten çok da kıyafeti anayasayı kuşatmasını istemediği ortada. O zaman yenisine ne gerek var deniyor. Ben bu haklı serzenişi, haklı korkuyu anlıyorum” ifadesini kullandı.

“KIZIM BİLE ‘BABA ORADA NE İŞİN VAR’ DER”

Özel, “Ben 31 Mart seçimlerinde, 47 yıl sonra birinci parti olmuş CHP’nin Genel Başkanıyım. Sırtımda 17,5 milyon oyun yükü, 83 milyonun sorumluluğu var. Ben çağrıldığım bir masaya bugün gider oturursam. Bir başıma otururum. 17 milyon 499 bin 499 kişi ayakta kalır. Bırakın başkanı, kızım bile ‘Baba orada ne işin var’ der. Ama 17 milyon 499 bin 499 kişiyi o masaya oturtabilirseniz, ne işin var otur buraya dersiniz. O 17 milyon 499 bin 499 kişinin, sadece bize oy veren, muhalefete oy veren her bir bireyin, rızasını bir yeni anayasada oluşturmak, mevcut anayasaya tam uyum gerektirir. Mevcut anayasaya uyuyorsanız, arkadaşlarınız içeride değil demektir. Uyuyorsanız, İstanbul Sözleşmesinden tek imza ile çıkılamıyor demektir. Uyuyorsanız, anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı fiilen ilga değil demektir. ODTÜ’deki Devrim Stadı öğrencilere kapalı olduğu müddetçe, Boğaziçi’nde kayyum görev yaptığı müddetçe, Manisa, Osmaniye, Rize’de hemşerilerimiz, Erdoğan, Bahçeli’nin, benim, İzmir’de İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu’nun hemşerileri belediye başkanı seçebiliyorken, eş genel başkanın kentinde ya da Selahattin Demirtaş’ın Diyarbakır’ında seçilen belediye başkanına kayyum atıyorsanız, anayasaya uymuyorsunuz demektir” ifadesini kullandı.

“BAZILARININ BELEDİYE BAŞKANI SEÇEBİLDİĞİ, BAZILARININ SEÇEMEDİĞİ YER”

Özel, “Bazılarının belediye başkanı seçebildiği, bazılarının belediye başkanı seçemediği yerde anayasada eşitlik ilkesi varsa da uyulmuyor demektir. O yüzden bunların bir bütün halinde, ben anayasa masasına oturmak için sabırsızlanıyorum ama önce oturması gereken 17 milyon 499 bin 499 seçmenim ve toplam bütün muhalefet seçmenleri vardır. Muhalefete bu güvenceyi verecek bir yönetim anlayışına dönülebilirse, ayaktaki antidemokratik prangalardan kurtulabilirse, bütün bir süreç tam anlamıyla anayasaya, kurumlara, Anayasa Mahkemesine bile karşı çıkan bir müttefiklik ilişkisi yaklaşımından uzaklaşabilirse, CHP sivil bir anayasa yapar. Aşkın zamanlı bir anayasa yapar. Her doğan için anayasaya herkesle konuşuruz ama her doğana anayasa yaparız. Erdoğan’a anayasa yapmayız. Bu salonlar geçmişte çok büyük hatıralarla. Çok büyük mücadelelerle. Son zamanlarda biraz yürek buruklarıyla, üzüntülerle, duygusal kopuşlarla, birazcık ümidi kaybedişlerle hemhal olmuş bir salondur. Bu salonlarda umudu yeniden yükseltmeliyiz. 31 Mart seçimleri göstermiştir ki gençlere, kadınlara alan açıldığında, 31 Mart seçimleri göstermiştir ki bilime saygılı, iyi yönetim anlayışı uygulandığında, 31 Mart seçimleri göstermiştir ki ben değil biz dendiğinde, kavga değil diyalog, muhalefette itişme kakışma değil birleşme ve ittifaksa o ittifak için bütün Türkiye kucaklanmaya kalktığında, kimse itilmediğinde, kakılmadığında muhalefet moral bulduğunda başarı gerçekleşiyordur. Biz buna inanıyoruz. Bu salona çok inanıyorum. Bu salona çok güveniyorum. TMMOB’un 70 yıllık tarihi bu ülkeye çok yerli ve milli olanlardan, çok daha yerli ve milli kazanımlar elde ettirmiştir. Çok daha demokratik ve çok daha evrensel bir bakış açısıyla bu ülkeye çok seviyorum diyenlerden, her seferinde bir tek onu söyleyenlerden daha çok sözünüz var. TMMOB’un sözünü özgüce kuracağı. Özgürce çalışacağı, anayasal haklarını geri kazanacağı yarınların umuduyla hepinizi ayrı ayrı saygı ile selamlıyorum” ifadesini kullandı.