EMEK DÜNYASI

ÖZEL DOSYA | Esnaf kuryelik ve performans sistemi: Motorları sefalete ve ölümlere sürüyorlar!

“Hız” ve “performans” ile her dakika sınanan motokuryeler, esnaf kuryelik ve performans sisteminin getirdiği hız baskısı ile ölüme sürükleniyor. Ağır koşullar, düşük ücretler ve güvencesizlik oldukça yaygın. "Kendi işinizin patronu olacaksınız dediler, ancak rızası alınmış kölelerden hiçbir farkımız yok" diyen motokuryeler yoğun günlerde karınlarını motor üzerinde doyuruyor, tuvaletlerini yapmaya fırsat bulamıyor.

Abone Ol

Hazırlayanlar: VEDAT ÖRÜÇ / HASAN BERK AKKOÇ

6 Kasım sabahı Kadıköy’de işe gitmek için metroya yürürken Söğütlüçeşme Caddesi trafik ışıklarında toplanmış bir kalabalığa rastladım. Biraz yaklaştığımda bir polis memurunun ikaz bandı çektiği görülüyordu. 20’li yaşlarda bir genç devrilmiş motosikletiyle yerde uzanmış tedavi edilmeyi bekliyordu. Sırtındaki monttan, siparişleri teslim etmek için yola çıkmış bir kurye olduğu anlaşılıyordu. Olayı görüp toplanan insanlar olayın nasıl yaşandığı hakkında çıkarımlarda bulunuyordu. Ancak motosikletin arka çantasında yazılı, “dakikalar içinde kapında” sloganı bir fikir veriyordu: Elindeki paketleri biran öce teslim etmek için hız sınırının üzerine çıktığı belliydi.

26 Kasım 2021’de İstanbul Söğütlüçeşme’de kaza yapan motokurye (Fotoğraf: Vedat Örüç)

Pandemiyle birlikte sokaklardaki rutinlerden biri oldu bu manzara. Online satış şirketlerinin doymak bilmeyen iştahı, her geçen gün sokakları daha fazla dolduruyor. Artık her köşe başında bir paket servis elemanını görmek mümkün. Sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle insanların adeta eli kolu oldular. Yemek, su, evrak vs.., ihtiyaç her neyse hızlıca ulaştırıyor; ancak bunun sonucu ağır şartlarda çalışmaya mecbur bırakılmak oluyor. Ne sabit bir mesai saatleri var, ne de hafta sonu tatilleri ya da yıllık izinleri...

900 BİN MOTOKURYE SOKAKLARDA

Tam sayısı bilinmiyor, ancak sendikalara göre sadece İstanbul’da 10 binden fazla motokurye olduğu tahmin ediliyor. Türkiye genelinde ise kayıt dışı motokuryelerle birlikte bu sayının 900 bine ulaştığı düşünülüyor. Özellikle pandemiden sonra sektörün hızla büyümesiyle kurye ölümleri de artıyor. Çalıştıkları firmaların “hızlı teslimat” baskısı yüzünden her gün nerdeyse onlarcası trafik kazası geçiriyor ve çoğu da hayatını kaybediyor.

Can kayıplarında bir netlik olmasa da Tüm Anadolu Motosikletleri Kurye Federasyonun tespit ettiği rakamlar, motorlu kurye ölümlerinin ciddi boyuta ulaştığını gösteriyor. Sadece Mart 2020 - Haziran 2021 Tarihleri arasında yaklaşık 227 motorlu kurye hızlı teslimat yapabilmek uğruna geçirdikleri trafik kazasında hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler genellikle 20’li yaşlarda gençler oluyor. İş Sağlığı ve Güvenliği (İSİG) Meclisi verilerine göre 2021 yılında ölen motokuryelerin yarısına yakını 20'li yaşlardaki gençlerden oluşuyor.

İSG Meclisi verilerine göre hayatını kaybeden kuryelerin kimlik bilgileri

SEKTÖR NASIL BÜYÜDÜ, KOŞULLAR NEDEN BU KADAR AĞIR?

Covid-19 salgınının tüm dünyada neden olduğu değişikliklerden biri de alışveriş kültürüne etkisiydi. Salgın döneminde birçok sektör küçülmeye giderken teslimat sektörü büyüyen sektörler arasında yer aldı. Türkiye’de de yeni gelişen bir sektör olmasına rağmen çok hızlı büyüdü. Kısıtlamalar sebebiyle online siparişler yaygınlaştı. Motosikletli kuryeler, e-ticaret piyasasında perakende satışların müşteriye ulaşmasını sağlayan sistemdeki en önemli çalışan grubu haline geldi.

UPS kargo şirketinin “Online Müşteri Alışkanlıkları” araştırması dünyada e-ticaretin yüzde 50’nin üzerinde büyüdüğünü gösteriyor. Türkiye’de COVID-19 salgınının başlangıcından itibaren mobil perakende satışları yüzde 200, ulusal market zincirlerine dijitaldeki talep yüzde 150 arttı. Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre 2021 yılının ilk 6 ayındaki e-ticaret hacmi, bir önceki yıla göre yüzde 75,6 oranında artarak 161 milyar TL oldu. Sipariş adetleri ise yüzde 94,4 artış ile 850,7 milyon adetten 1 milyar 654 milyon adede yükseldi.

E-ticaret sektöründe ve toplumsal ilişkilerde yaşanan bu dönüşümler yalnızca ticaret sektörünü etkilemekle kalmadı. Tüketim mallarının dağıtımında rol alan posta ve kurye hizmetlerinde yaşanan emek talebi de bu dönüşüm sürecinin bir parçası oldu. Pandeminin yaratığı sosyolojik dönüşümler ulaştırmanın alt sektörü olan kurye hizmetlerinin önem kazanmasına yol açtı. Çok uluslu şirketler, kurye hizmetlerine olan yatırımlarını arttırdı ve dünya devi şirketler ortaya çıktı. Diğer yandan Türkiye’de ulusal ölçekte faaliyet gösteren hızlı teslimat şirketleri de çok uluslu nitelik kazanmaya başladı. Yaşanan gelişmeler, bu sektördeki istihdam ilişkileri üzerinde etkili oldu. İşletmelerin emek talebi arttı ve bu talep özellikle ucuz iş gücü bulma biçiminde karşımıza çıktı. Emek maliyetlerini ucuzlatma arayışı olan işverenler çareyi, “Esnaf Kurye” gibi yeni iş modelleri geliştirmekte buldu.

ESNAF KURYE: “KENDİ İŞİNİN PATRONU OL!”

Asıl işi kargo hizmetleri olan şirketler, internet üzerinden alışveriş olanağı sunan platformlar, yemek ve gıda benzeri satış hizmeti sunan işletmelerin birçoğu dağıtım işlerini fason hale getirmenin formülü olarak “esnaf kurye” modelini kullanıyor. Söz konusu model, ilgili işlerde işçi istihdam etmek yerine, dağıtım hizmeti yerine getirmek üzere şahıs şirketi kuran kuryelerden hizmet almak üzerine kurulu. Şirketler bu model sayesinde geleneksel işçi-işveren ilişkilerinin ötesine geçerek emek maliyetlerini azaltabiliyor.

Bu sistem içerisinde kuryeler, şahıs şirketi kurarak kendi araçlarıyla ana şirket adına dağıtım yapıyor. Ana şirketler, emek taleplerini “kendi işinin patronu ol” vaadi altında açtıkları ilanlar aracılığıyla karşılıyor. Kuryeler ise herhangi bir yere bağımlı statüde çalışmak yerine bu şekilde istihdama yöneliyor. Oysa söz konusu çalışma ilişkileri içerisinde kuryeler çalışma saatleri, elde ettikleri gelir, iş güvencesi vs.. tüm konularda tam bir bağımlılık içerisinde yer alıyor. Avrupa ülkelerinde, ABD ve Kanada gibi ülkelerde de kullanılan bu istihdam modeli “sahte kendi hesabına çalışma” olarak tanımlanıyor. Zira çalışanlar iş sözleşmesinin ana unsurları olan bağımlılık, işverenin emir ve talimatlarına uyma, iş görme ve bu işin karşılığında ücret alma unsurlarının tamamını üzerinde taşıyor.

ESNAF KURYELİK ÇALIŞANLAR İÇİN NE ANLAMA GELİYOR?

Öu istihdam modelinde kuryelerin çalışabildiği sabit bir alan veya depo bulunmuyor. Kuryeler motosikletlerini bir park alanına çekip teslimat firmalarının denetimi altında olan uygulamalardan gelecek komutlara göre hareket ediyorlar. Uygulama, abonelerinden online olarak gelen teslimat talepleri en yakın kuryelere yönlendirilerek teslimatın gerçekleşmesi sağlanıyor. Firmalar burada sadece aracı rolü üstleniyor ve komisyon alıyor. Kuryeler ise firmaların belirlediği koşullar altında çalışmak zorunda. Paket başı veya saatlik ücretler karşılığında mesai yapıyorlar. Hukuki statü açısından kendi hesabına çalışan gibi görünse de kuryeler, gerçekte tam anlamıyla ‘işçi’ niteliği taşıyor. Kendilerine sunulan “kendi işinin patronu ol” sloganı ise sınıfsal yabancılaşmanın bir boyutunu oluşturuyor.

Esnaf kurye modelinde performansa dayalı bir denetim mekanizması işliyor. Kuryeler dağıttıkları paket sayısıyla orantılı bir performans ödemesi alıyor. Ne kadar çok paket dağıtımı, o kadar iyi ücret demek. Dolayısıyla çoğu, yemek arası ya da dinlenme süresini kullanmıyor. Kendilerini görmeyen sürücülerden oluşan bir trafik akışının içerisinde düşük koruma sağlayan ucuz kıyafetler ve ekipmanlarla hayatları pahasına dağıtıma devam ediyorlar. Olabildiğince hızlı. Ve malını dağıttıkları iş yeri ile hukuki bağlantıları sürekli inkâr edildiğinden, olabildiğince güvencesiz.

“RIZASI ALINMIŞ KÖLELERDEN FARKIMIZ YOK”

Görüştüğümüz birçok kurye işçisi esnaf kurye modelinin temel noksanlığının denetimsizlik ve güvencesizlik olduğunu söylüyor. 27 yaşındaki Emre de bu görüşte olan kuryelerden biri. Esnaf kurye modelini “patronluk kıskacı” olarak tanımlıyor ve hızlı teslimat şirketlerinin emek maliyetini düşürmek için böyle bit sistem geliştirdiğini düşünüyor. Emre’nin asıl mesleği bankacılık. ancak pandemi koşulları ve yoğun mobing nedeniyle çalıştığı finans merkezinden ayrılmak zorunda kalıyor. Bir süre işsizlikle sınandıktan sonra da çoğu motokurye gibi derinleşen ekonomik kriz onu da kurye olmaya itiyor.

İlk olarak Trendyol Go’da Esnaf Kurye olarak işe başlayan Emre, ağır koşullara itiraz edince teslimat siparişi aldığı sistem kapatılıyor ve Trendyol Go bünyesinden kovuluyor. Kendi işinin patronu olmak cazip gelse de esnaf kuryelik onun için bir hüsrandan öteye gitmiyor. Emre’ye esnaf kurye modelini sorduğumuzda öfkeyle ve kabullenmişlikle, çalışma koşullarını anlatmaya koyuluyor:Güya kendi işimizin patronuyuz ama kullandığınız motordan, duracağınız bölgeye kadar her şeye bünyesinde çalıştığımız şirket karar veriyor. Bütün yük kuryelerin sırtına yüklenmiş, ancak her şeye onlar karar veriyor. En ufak bir sorunda da sorumlu kuryeler oluyor. Bu işe başladığımızda kendi işinizin patronu olacaksınız dediler, biz de öyle zannediyorduk ancak rızası alınmış kölelerden hiçbir farkımız yok.”

Tarihinde düşürülen primler ve ağır çalışma koşullarına karşı motokuryeler kontak kapatarak eylem yaptı.

MASRAF VE SORUMLULUKTAN KAÇMA SİSTEMİ

Kuryelerin hızlı teslimat şirketleriyle yaptıkları sözleşmelerde “şirket ile kurye arasında emir-talimat ilişkisinin söz konusu olmayıp, kurye tamamen kendi vergi levhası olan, uzmanlık alanı olan taşımacılık hizmetini tamamen bağımsız yöneten bir serbest meslek erbabıdır” maddesi yer alıyor. Firmalar, kuryenin kendi hesabına çalışan bir esnaf olduğuna dayanak olarak bu maddeyi gösteriyor. Ancak kuryeler firmalarla aynı fikirde değil, pratikte işlerin tam tersi olduğuna inanıyor.

Bir esnaf kurye olan İbrahim de (34), esnaf modelinin “masraftan ve sorumluluktan kaçma yöntemi” olduğunu söylüyor. İbrahim, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilmiş bir akademisyen. KHK’lı olduğu için iş bulamamış ve geçinebilmek için o da Emre gibi kuryelik yapmak zorunda kalmış. İbrahim, Esnaf kuryelik benim için kuryelerin başına gelmiş en büyük belalardan biri, en büyük talihsizliktir yani. Bir kuryeyi patron sıfatında gösterip aslında hiçbir patron vasfı olmadan cebindeki alma sistemidir” diyor.

“PATRONLUK DEĞİL, PATRONLARIN YÜKÜ ÜZERİNE ATMASI”

Yemeksepeti’nde esnaf kurye olarak çalışan Mehmet ise 16 yaşından beridir bu sektörde. Kuryelik onun için artık emekli olacağı bir meslek haline gelmiş. O kadar çok motosiklet kazası geçirmiş ki neredeyse vücudunda kırılmadık kemik kalmamış. Mehmet, kurye sektöründe yaşanan bu dönüşüme isyan ediyor ve esnaf kurye modelinin “bir kandırmaca” olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:Bu sektörde bütün firmalar aynı, değişen tek şey çalışma koşullarının ağırlığı. Esnaf kurye sistemini ‘patron kurye’ olarak adlandırıyorlar ama bizim patronlukla hiçbir alakamız yok. Senin ağzına önce bir parmak bal sürüyorlar sen de diyorsun ki ‘Aa kendi işimin patronu olucam' insanları bu şekilde kandırıyorlar. Kendi vardiyamızı belirleyemiyoruz. İşim çıktı bir gün işe gelmedim, iki gün vardiyamı kapatıyorlar. Neymiş efendim işe gelmemişsin. Hangi patron işine gelmedi diye iki gün dükkanına alınmıyor? Rapor almadığım hiçbir hastalığı mazeret olarak görmüyorlar. Bu aslında patronluk değil; patronların yükü omzundan alıp senin üzerine atması...”

MOTOKURYE ÖLÜMLERİNİN ARKASINDA HIZ BASKISI VAR

Yemeksepeti, Trendyol Go ve benzeri sipariş firmaları değer üretimini sürekli kılabilmek için hıza ve performansa dayalı bir çalışma rejimiyle işliyor. Hız ve performansa dayanan çalışma rejimi, aslında hem motokuryelerin hem de depo işçilerinin vahim iş kazalarına hatta genel olarak ölümlere sebep oluyor. Zira konuştuğumuz bütün kuryeler aynı şeyleri söylüyor ve çalıştıkları firmaların hız baskısından söz ediyor. Onlara göre kazaların arkasında yatan temel neden firmaların ‘hız baskısı’ ve daha fazla kar etme güdüsü birlikte gelen ‘hıza teşvik’ yöntemleri.

“Neden hızlı olmanız gerekiyor?” diye sorulduğunda Trendyol Go’nun bir kuryesi şu yanıtı veriyor: Performansa dayalı ücret tarifesinde kazanmak için hızlı olmamız gerekiyor. Bu yüzden zamanla yarışmak zorundayız. Bir paket daha atmak için gerektiği zaman koruyucu ekipmanlarımızdan bile vazgeçebiliyoruz.”

Trendyol Go firmasında sabit bir ücretlendirme sistemi ya da sabit bir mesai saati yok, kuryeler minimum 10 saat çalışmak zorunda. Firma, Kuryelerden maksimum performans almak ve emek maliyetlerini daha da azaltmak için ücret ve mesai tarifeleri sürekli güncelliyor. İlk etapta saatlik ücret tarifesiyle çalışırken daha fazla kazanç vaat edilerek performansa dayalı paket başı ücret tarifesine geçiliyor. Yeni tarifeye göre bir kurye ne kadar çok paket teslimatı gerçekleştirirse kazanacağı ücrette o ölçüde artıyor: “Güncellenen yeni tarifeler kuryeden ziyade Trendyol Go’nun lehine olan bir sistem. Burada amaç, kuryeyi daha fazla paket atmaya ve daha fazla mesaiye teşvik etmek. Kuryenin daha çok paket atması için zamandan kazanması gerekiyor. Eski tarifeye göre bir sipariş 30 dakikada teslim edilirken yeni tarifeyle birlikte bu süre en az 15 dakikaya kadar düşebiliyor. Dolayısıyla kurye paketini erken teslim ettiği için hızla dönüp yeni bir paket atma fırsatı yakalıyor. Bu da kaza riskini artırıyor.’

ÜCRETLENDİRME SİSTEMİ DENETİM MEKANİZMASINA DÖNÜŞTÜ

Trendyol Go firmasının başka bir çalışanı olan Murat (24), performansa dayalı ücretlendirme tarifesinin kuryeler üzerinde bir denetim mekanizması oluşturduğunu ve kuryelerin psikolojik olarak daha fazla kazanma hırsıyla dolduğunu söylüyor. Murat, kuryeler sırf daha hızlı olup, daha fazla kazanmak için trafik kuralarını bile artık tanımadığını belirtiyor. Esnaf kuryeliğin vahşi bir sistem olduğunu ifade ederek firma yöneticilerin kuryeleri hiçe sayarak bu yöntemleri geliştirdiğini anlatıyor: “Trendyol Go yöneticilerinin bu yöntemleri hayata geçirirken kendi aralarında nasıl hesaplar yaptıklarını tahayyül edebiliyorum. Sektördeki rakiplerinden daha çok tercih edilmek için sistemi daha da vahşileştiriyorlar. Abonelerine rakip firmalardan farklı bir avantaj olarak daha hızlı teslimat garantisini veriyorlar. Daha çok kazanç için, daha büyük sermayelere erişmek için kuryeleri trafikte ölüme terk ediyorlar. Kuryelere daha fazlası vaat edildiği için daha fazla paket atma hırsıyla her gün ölüme daha da yaklaşıyorlar. Her gün yeni bir haber geliyor, biri duvara çarptı, biri aracın altında kaldı biri takla attı diye. Düşünün ki insanları nasıl bir yarışın içine sürüklüyorlar. Bir paket atma uğruna ölüme davetiye çıkarılıyor.”

FİRMALAR DEĞİŞİYOR, KOŞULLARIN AĞIRLIĞI DEĞİŞMİYOR

Trendyol Go firmasında işleyen mekanizmanın bir benzeri Yemeksepeti firmasında da karşımıza çıkıyor. Ancak çalışma koşulları daha ağır. Kuryelerin aktardığına göre Yemeksepeti’nde mesai saatleri keyfi bir şekilde uzatılıyor. Mesailer 12 saat ile zorunlu tutuluyor. Bu saatlere uyulmadığı taktirde kazanılan primlerin ya da bahşişlerin bir kısmı ödenmiyor. Benzer şekilde bir kurye hastalanıp, 2 günlük rapor aldığında o hafta yaptığı fazla mesai, bu rapora dayandırılarak ödenmiyor. Çok fazla hız baskısı ve mobbing var, sürgünler var. Koşullara itiraz edenler gerekçesiz işten çıkarılıyor.

Yemeksepeti kuryelerinin haftalık çalışma programı

Yemeksepeti firması kuryelerin telefonlarına yüklediği uygulamalar üzerinden kuryelerin performansını denetliyor. Kuryelerin siparişleri ne zaman teslim aldığını, yolu kaç dakikada gittiklerini, teslimatı ne kadar zamanda gerçekleştirdikleri ve kaç paket taşıdıkları takip ediliyor. Uygulama üzerinden elde edilen verilere göre dönemsel performans raporları hazırlanıyor. Performans raporlarına göre kuryenin paket başı alacağı ücretler hesaplanıyor. Ancak firmanın yeşil ve kırmızı renkte belirlediği kodlara göre kuryenin ne kadar alacağı belirleniyor. Buna göre kuryenin performansı kırmızı koddaysa eğer, kurye firmanın belirlediği sınırın altında bir hızda siparişleri teslim etmiş demek oluyor. Bu nedenle kuryeye ödenecek olan paradan kesinti uygulanıyor. Sonraki haftalarda da aynı performansla karşılaşıldığı taktirde ya kurye başka bölgeye sürgün ediliyor ya da kuryenin işine son veriliyor.

Kuryelerin haftalık performans tabloları

HIZ KONUSUNDA SÜREKLİ MOBİNG

“Performansa dayalı ücret tarifesi canımıza mal oluyor” diyen İlyas (24), Yemeksepeti firmasında yaşadıkları hız baskı ve mobingi şöyle anlatıyor: “Çok fazla zaman baskısı uygulanıyor. Çalıştığımız depoda yaklaşık 3 kilometre kadar bir mesafe kısıtlaması var. Ve bu mesafeye paket hazırlandıktan sonra ortalama 5 dakika içinde teslim edilmesi gerekiyor. Bu zaman aralığında teslim edilmediği taktirde performansımız düşüyor. Performansımız düştüğündeyse bunu kazancımıza yansıtıyorlar. Süpervizörler (bölge denetçileri) tarafından geç teslim yapıldığında sürekli uyarılıyoruz. Bu konuda sürekli bir mobing uygulanıyor. Yani düşünün ki hiç bir insanı koşul hesaba katılmadan bu süre kısıtlaması koyuluyor. Örneğin trafik yoğunluğu veya gideceğiniz yerin ne konumda olduğu, kaçıncı katta olduğu hiç hesaplanmıyor. İnsani koşullar hesaplanmadığı için bazı durumlarda trafik kurallarını ihlal etmek zorunda kalıyoruz. Bunun sonucunda hayatımızı riske atmış oluyoruz.”

Yemeksepeti WhatsApp guruplarında kuryelere hızlı olmaları konusunda sürekli baskı yapılıyor.

KURYELERİN YÜZDE 75’İ HIZ BASKISINA MARUZ KALIYOR

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi, “Teslimat Sektörü Çalışanlarında Psikososyal Risk Analizi-Motosikletli Kuryeler Odağında” başlığıyla 10 Aralık’ta yayınladığı raporda, kuryelerin artan iş yükü, çalışma saatlerindeki ve yoğunluğundaki artış, çalışma temposuna oranla yetersiz molalar kuryeleri etkileyen psikososyal risklerin başında geldiği tespiti yapılıyor. Raporda yöneticisi tarafından psikolojik şiddete maruz kalan motokuryelerin yüzde 75’i hız baskısı yaşadığını belirtiyor.

Çalışma programları ve vardiya risklerine dair ise motokuryelerin yüzde 48,6’sı mesai saatlerinin 12 saat ile zorunlu tutulmasından şikâyetçi. Ayrıca raporda motokuryelerin çalışma ortamlarına dair psikososyal risklere de dikkat çekiliyor. Raporda kuryelerin yüzde 84’ünün yağmur, aşırı sıcak, aşırı soğuk gibi olumsuz hava koşullarında çalışmaktan dolayı zorluk yaşadıkları vurgulanırken yüzde 77,3’ünün belirli bir dinlenme alanı olmadığı için mola ihtiyaçlarını karşılamakta sorun yaşadıkları ifade ediliyor.

“BAZEN TUVALET İHTİYACIMIZI BİLE KARŞILAYAMIYORUZ”

Hız baskısından dolayı temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını belirten Ferhat, Yemeksepeti’nde yaşadıkları mobing ve baskıyı şöyle özetliyor: Başka imkanım olsa burada durmazdım, bu işi de zaten yapmazdım. Ne sabit bir mesai saatimiz var, ne de hafta sonu tatilleri ya da yıllık izinlerimiz. Günde 11, 12 saat hatta bazen 15 saat çalıştığımız oluyor. Artık ailemizi bile göremiyoruz. Ne uğruna? Üç kuruş daha fazla kazanıp geçinebilmek için. Bu kadar yoğun çalışmamıza rağmen bir de üzerine sürekli baskı altındayız sürekli hıza teşvik ediliyoruz. İnanın yeri geliyor bazen karnımızı, sipariş götürürken motosikletin üzerinde doyuruyoruz. Öyle yoğun günler oluyor ki tuvaletimizi bile yapmaya fırsatımız olmuyor. Hatta bir keresinde çok sıkıştığım için motosikleti yolun kenarına çekip ücra bir köşede ihtiyacımı karşılamak zorunda kaldım.”


Siparişlerin yoğun olduğu günlerde kuryelerin molaları geciktiriliyor ya da mola izni verilmiyor. Kuryeler, tuvalet ihtiyacını bile karşılayamadığı zamanlar oluyor.

GÜNDE EN FAZLA 8 SAAT MOTOSİKLET KULLANILMALI

TURİNG Güvenli Sürüş Eğitmeni Tuğrul Katkak, kuryelerin uzun mesai saatlerinde çalışması kaza yapma risklerini artırdığını söylüyor. Katkat’a göre bir kuryenin günde maksimum 8 saat çalışması gerekiyor. Ayrıca 45 dakikada bir mola yapılması zorunlu. Neredeyse haftanın tamamında çalışan bir kurye için çok fazla yorgunluk biriktiğini belirten Katkat, kuryelerin uzun mesai saatlerini şöyle yorumluyor: “İnsan hiç dinlenmeden 5-6 gün üst üste motora binerse yorgunluk, motora haftada bir binen insandan daha çok yorar insanı. Yorulan insan da kazaya daha eğilimli olur.”

MOTOKURYELER NE KADAR KAZANIYOR?

Toplumda kuryelerin çok kazandığı yönünde yaygın görüşler olsa da çalışma koşullarına oranla sefalet ücretleri karşılığını alıyorlar. ILO’nun yaptığı araştırmada dikkat çektiği bir diğer önemli nokta da kuryelerin ağır koşular karşılığında ne kadar kazandığı. Araştırmaya katılan motokuryelerin aylık gelir ortalamalarına ve dağılımlarına göre aylık gelir ortalamasının 5.117 TL olduğu tespiti yapılıyor.

Bu makale için görüştüğümüz kuryeler ILO’nun tespit ettiği rakamlara yakın rakamlar zikrediyor. Teslim ettikleri paketlerin başına aldıkları pay oranı yaklaşık 10’da 1 dolaylarında. Aylık performansına göre kimisi 6 bin TL kazandığını söylüyor kimisi 7-8 bin... Ancak hepsinin ortaklaştığı nokta esnaf kuryeliğin sırtlarına yüklediği giderler.

Ayda 8 bin TL kazandığını belirten Hikmet, gider ve vergiler düştüğünde elinde asgari ücrete yakın bir meblağ kaldığını söylüyor: Günlük iş masraflarımızı çıkardığınızda yani yakıt, bağ kur, muhasebe, vergi ve araç tamiratı gibi gider kalemlerini çıkardığımızda ayda 10 bin lira kazansanız da elinizde hiçbir şey kalmıyor. Düşünün ki paraya ihtiyacı olan birisiniz sabah 9’dan akşam 12’ye kadar zombi gibi çalışıyorsunuz, hayatını riske ediyor, sosyal yaşantınızdan, ailenizden feragat ediyorsunuz ve karşılığında neredeyse hiçbir şey almıyorsunuz... Yani 12 saat kelle koltukta çalışmanın karşılığı sefalet.”

Bir kuryenin İki farklı aydan günlük teslim ettiği paket sayıları

ESNAF KURYELİK GÜVENCESİZ BİR MESLEK KOLU MU?

Geleneksel hızlı teslimat sektöründe çalışan kuryeler ile şirketler arasında süresiz iş sözleşmeleri yaygın durumda. Bu sözleşmelerle kuryeler göreli olarak bir güvenceye sahip ve karşılaştıkları haksızlık ve hukuksuzluk karşısında yargıya başvurma hakkına sahip. Ücret, fazla çalışma ücreti, dinlenme, işveren tarafından korunma ve gözetilme, yıllık izin, zorla çalıştırma yasağı ve benzeri haklar işçinin İş Kanunu kapsamında sahip olduğu haklardan bazıları. Diğer yandan işveren, işçinin sosyal güvenlik primini ödeyerek karşılaşacağı kısa ve uzun vadeli risklere karşı da güvence sağlamakla yükümlü. Ancak esnaf kurye modeli aracılığıyla, şirketler kuryelere karşı yükümlülüklerini rahatlıkla ortadan kaldırabiliyor.

Kendi hesabına çalıştıkları için 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndan faydalanamıyorlar. Sosyal güvenlik hakkına ise diğer kendi hesabına çalışanlar gibi 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-b maddesi kapsamında erişebiliyor. 5510 sayılı Kanun öncesinde Bağ-Kur olarak tanımlanan bu sigorta çatısı altında kendi hesabına çalışanlar yer alıyor. Kuryeler de kendi hesabına çalışan olarak kanun kapsamında yer almaları nedeniyle sosyal riskler karşısında işçilerin sahip olduğu olanaklara erişmekten yoksun kalıyor.

Her şeyden önce sağlık hakkına erişim açısından sorun yaşıyorlar. İşçi statüsünde istihdam edilenler Genel Sağlık Sigortası hükümlerinden koşulsuz faydalanabiliyorken, kuryeler Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında işlem gördükleri için GSS’den prim borçları olmaması karşılığında yararlanabiliyor. Araştırmacı Erkan Kıdak’ın 2021 yılında yaptığı araştırmaya göre kuryelerin büyük çoğunluğunun prim borçları nedeniyle sağlık hizmetlerine erişemiyor.

İş hukuku kapsamında işçi statüsünde sayılmamak esnaf kuryenin çalışma koşullarına olumsuz etkide bulunuyor. Sağlık haklarından tamamıyla faydalanılmadığı gibi fazla çalışma ücreti, dinlenme hakkı, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışma karşılığında ödenmesi gereken zamlı ücret gibi birçok haktan mahrum kalıyor: “Esnaf kuryeliğin olumsuz özelliği çok. Örneğin SSK yok, özel sağlık sigortası da yaptıramıyorsun, yıpranma tazminatı yok, yeme içme yok, motoru karşılamıyorlar, kılık kıyafetini karşılamıyor, benzini karşılamıyor, senelik iznin yok. Kaza yaptın karşında sorumlu yok. Ben bir seferinde kaza yaptım mesela, ayağımı alçıya aldılar, çalışamadığım her günü cebimden ödedim bütün masrafları kendim karşıladım.”

* Bu haber Medya Araştırmaları Derneği'nin ICFJ (International Center for Journalists-Uluslararası Gazeteciler Merkezi) işbirliğiyle yürüttüğü "Yeni Nesil Araştırmacı Gazetecilik Eğitimleri Projesi" kapsamında hazırlanmıştır.

** Bu makalede bahsedilen, kuryelerin isimleri ve öykülerindeki tarihler değiştirilmiştir.