Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısını, Cumhurbaşkanı Adayı, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart sivil darbe girişimiyle tutuklanması nedeniyle Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, “Değerli milletvekillerim, kıymetli grubumuz bugüne kadar biz hep Ankara’daydık. İl başkanlarımız, ilçe başkanlarımız, belediye başkanlarımız, İstanbul’un seçilmişleri konuğumuz oluyorlar, grup toplantılarında bizleri dinliyorlardı. Ancak bugün öyle bir tarihi sürecin içindeyiz ki bugünün doğrusu, bugünün icap ettirdiği. Hep biz Ankara’da konuştuk, onlar geldiler, Ankara’dan konuştuk. Şimdi bugün biz tam kadro İstanbul’dayız, biraz Ankara dinlesin bakalım” ifadelerini kullandı. Özel, şunları söyledi:
“TÜRKİYE’YE İHANET İÇİNDE BİR AVUÇ İNSAN VAR”
“Bugün 19 Mart başarısız darbe girişimine karşı direnişimizin tam yedinci günündeyiz. Yedi gündür Türkiye kumpasa karşı meydanlarda, sokaklarda itiraz ediyor. Milyonlar tepkisini gösteriyor. Meydanlarda toplanıyoruz ama miting yapmıyoruz, bir darbeye karşı direniyoruz ve direnme hakkımızı kullanıyoruz. Karşımızda kendi siyasi çıkarları için Türkiye’nin geleceğine ihanet eden, Türkiye’ye karşı ihanet içinde olan bir avuç insan var, bir avuç. Çünkü arkalarında halk yok, millet yok, kalabalıklar yok. Arkalarında devletin tamamı da yok. ‘Devlet’ dediğiniz onu yönetmek için milletten yetki isteyen, milletin yetkisiyle başa gelen bir avuç muhteristen ibaret değildir. Bu devletin kodları, gelenekleri, bu devletin 100 yıllık hatta çok daha gerilere dayanan ve içinde vicdan olan, akıl olan, bu ülkenin geleceğini düşünen bu devletin kodları vardır. Emin olun bugün devleti yöneten bir avuç güya iktidarın yanında, bu devlet memurlarıyla, yöneticileriyle, bu ülke her zaman iyi olsun diye düşünen çok sayıda bileşeniyle birlikte bu yaşananların tamamının nasıl bir zarar verdiğini de görüyor. Devleti de karşısına almış, milleti kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Öyle sakın ha ‘Devlet aklı şunu diyor, devlet aklı bunu diyor…’ Devletin aklı şunu söyler, ‘Milletin menfaati neredeyse devletin aklı oradadır.’ Milletin menfaati demokrasidedir, darbenin karşısındadır.”
“ORGANİZE KÖTÜLÜKLE KARŞI KARŞIYA OLDUĞUMUZU BİLİYORDUK”
“Bu darbeye 19 Mart’ta kalkıştılar. 19 Mart günü bu darbeye kalkışıldığında 20 Mart sabahı şunu gördük biz hep birlikte... Duygularınız çok iyi anlıyorum ancak akşama miting yapacağız. Bu bağırışlar, çağırışlar… Burada grup toplantısını yapalım. 19 Mart gününe giderken önce hepimiz biliyorduk, bir organize kötülükle karşı karşıya olduğumuzu ve bu organize kötülük aslında 19 Mart gününü şöyle işaret ediyordu: Diplomayı iptal edecekler. O gün diploma iptalini İstanbul Üniversitesi’nin İşletme Fakültesi’nden bekliyorlar. Ama bir yanda da şunu söylüyorlar, ‘O güne bırakamayız. Bir gün öncesinden, salıdan bilmeliyiz, kaç kişi evet diyor?’ Dört kişi lazım onlara, 2,5 cevabını almışlar. ‘Üçüncü belki, dördüncüyü bulamıyoruz.’ Bunu duyunca öyle bir işe kalkıştılar ki hani iki kötülük birbirine benzetilemez, yarıştırılamaz. Ama nasıl İstanbul Sözleşmesi’ne Meclis girip sonra bir tek adam imzasıyla alakasız bir şekilde çıkıldıysa, en az onun kadar hukuksuz bir şekilde. Fakültenin verdiği ve arkasında duracağı diploma, baskıyla ikna edemedikleri, dekanını istifa ettirdikleri ama ikna edemedikleri… Fakültenin yerine bir gün önce ertesi gün toplanıp da ‘Diploma geçerli’ demesinler diye üniversite yönetim kurulunu toplayıp oradan diplomayı iptal ettirdiler. Ekrem Başkan bir iftardaydı, ben bir iftardaydım. İkimiz de bu kötülüğün ne manaya geldiğini anlattık. Sabah gözlerimizi bir açtık. Bu sefer ne kötülük planladılarsa, ellerinde ne varsa... Hani diyor ya gençler, ‘Bütün tuşlarına basarak kötülüklerin’, hem terör soruşturması açtılar, yolsuzluk soruşturması açtılar, ‘İBB’ dediler, ‘Yanındakiler, sağındakiler, solundakiler’ dediler.”
“YÖNETİYORSUN AMA KENTE KARŞI SUÇLAR İŞLEYEREK…”
“Ben o gün sabah uyandığımda ilk işim İstanbul’a ulaşmak, bu darbenin hedeflediği mekanı savunmaya geçmek oldu. Çünkü her darbenin bir simge mekanı vardır. Darbeler iktidara karşı yapılır ve iktidar nerede temsil ediliyorsa orayı ele geçirmeye çalışır. Nasıl her darbe millet egemenliğini sona erdirip, meclisleri kapatırsa, burada da hedefin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, onun simge binası Saraçhane olduğunu biliyorduk. Çünkü o Saraçhane, 25 yıl boyunca Tayyip Erdoğan ya da atadıkları, önerdikleri, görevlendirdikleri tarafından yönetilmiş. En sonunda millet, ‘Yahu yönetiyorsun da İstanbul’un en güzel arsalarını, bütün varlıklarını veya bu kente karşı suçlar işleyerek. Dört tane devraldığın gökdeleni 257’ye getirerek. Alıyorsun ama her geçen gün yoksulluk artıyor. İşsizlik artıyor. Sorunlar büyüyor. Şehir yaşanılamaz hale geliyor. Yeşil azalıyor şehirde ama birileri yeşil dolarları biriktiriyorlar bir başka yerlerde. Bizim sesimizi kimse duymayacak mı?’ derken, onu dediklerinde gözlerinin önüne bir alternatif geldi. Yanındaki Esenyurt’u yıllardır AK Parti yönetiyordu, nefes alacak yer kalmamıştı. Kişi başına yarım metrekare yeşil alan kalmıştı. Ama orada Beylikdüzü diye bir yer vardı. Heyecanlı, genç, dinamik, hem Cumhuriyet Halk Partisi’nden gelen ama toplumun tüm kesimlerini bilen, seven, dayanışan biri kolları sıvamış, o Esenyurt’un yanında inanılmaz, kent suçlarına karşı mücadele eden, yarım metre yeşil alana karşı kişi başına 20 metrekare yeşil alan tanımlayabilen biri, suç işlemeden, suç işletmeden, yemeden, yedirmeden, çalmadan, çaldırmadan, bir mutlu kent yaratmıştı. ‘Burayı da o yönetse ne olur?’ dediler. Düşündüler, ‘İyi olur’ dediler. 2019’da bu kenti, Saraçhane’yi Ekrem İmamoğlu’na emanet ettiler. Önce bir şaşkınlık, sonra hemen ‘Fark çok az, 13 bin oyla bunu onlara mı vereceğiz?’ Hatta Süleyman Soylu, Büyükçekmece’ye doğru yolda. Bütün oylar ortada. ‘Boşaltın orayı ben hallederim.’ Sandık başına 33 bin sandık var, fark 3 sandıkta bir oy kadar. Süleyman Soylu diyor ki, ‘Sandıkların güvenliğini polise aldırırım, ben hallederim efendim.’ 19 gün burada ön sıralarda oturan milletvekilleri ve bu görevi geçmiş dönemde, o dönemde yapan arkadaşlarımız sandık nöbeti tuttular. Çuvallar üstünde uyudular. O sayımda İstanbul’un iradesini çaldırmadılar. Ardından mazbatayı aldık, sevindik ve Saraçhane’ye gidip hep birlikte devraldık.”
“HAZMEDEMEDİLER, HER YOLA BAŞVURDULAR”
“O andan beri de ne yaptılarsa… O seçimi hazmedemeyip seçimi iptal ettiler. 13 bin 600 fark, 806 bin oldu. Beş yıl boyunca çalıştırmamak için her yolu denediler. Otobüsleri yalandan yaktılar. Yürüyen merdivenlerin arasına taş sıkıştırdılar. Her türlü hizmeti aksatmak için her yola başvurdular. Yurtdışından bulduğumuz parayı imzalamadılar, projelerimizi onaylamadılar ama durduramadılar. Son seçimlerde onu yenecek rakip bulmakta da zorlandılar. Kendilerini ortaya attılar. Bir Cumhurbaşkanı, birden çok Genel Başkan, 18 Bakan, devletin bütün gücü, ilçe başkanı hükmünde kaymakamlar, il başkanlığını aşan valilerle yüklendikleri seçimde çok uğraştılar ama Ekrem Başkan’ın bileğini bükemediler. Çünkü İstanbullular o bileğin gücünü de o yüreğin gücünü de gayet iyi biliyorlardı.”
“DARBEYİ PÜSKÜRTTÜĞÜNÜZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUZ”
İşte o Ekrem Başkan’ı biraz önce FETÖ’cülerin, kahraman ordumuzun Atatürkçü subaylarını tıkmak için yaptıkları Silivri Cezaevi’nde, FETÖ’cülerin nerede bir vatansever, FETÖ’cülerin nerede bir yurtsever, nerede bir milliyetçi, nerede bu ülkesi için çalışan biri varsa, onların kumpaslarını gören, buna direnenler varsa, onları içeri tıkmak için yaptıkları hapishanede, Ekrem Başkan’ı, Murat Başkan’ı, Resul Emrah Şahan Başkan’ı gördüm. Diğer başkanlara da selamlarımı bırakıp geldim. Ekrem Başkan’ın, o bir meşhur sarılması var ya… O şehit anasına sarılması, o şehit evladına sarılması, o en sevdiğine sarılması. Bana emanet ettiği. Öyle sarılıyor hepinize, öyle sarılıyor. Hepimiz biliyoruz ki 300’ün üzerinde müfettişin konuşlandığı, yıllarca didik didik yaptığı ve bir kusur bulamadığı, ama bizim müfettişlerimizin geçmişe dönük çuval çuval bulduğu yolsuzlukları da Süleyman Soylu’nun alıp, el koyup, üstünü örttüğü o İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde. Şimdi birkaç gizli tanık bulup, yalancı şahitliklerle Ekrem Başkan’ın yaptıklarını karalamaya, esas olarak seçilemedikleri bir belediyeye bir kayyım atamak suretiyle çökmeye niyetlendiler. Bütün darbeler seçilmişe karşı seçilmemişi getirmek üzere yapılır. 19 Mart darbe girişimi de seçilmiş İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı’na karşı onu yenememiş, hazımsız bir darbecinin atadığı bir kayyımı getirmek içindi. Hesaba katamadıkları 10 milyonlara, İstanbul’un iradesine sahip çıktıkları ve darbeyi püskürttükleri için yürekten teşekkür ediyoruz.”
“DOĞRUSUNU HERKES BİLSİN”
“Bir diğer meselemiz, terör suçlaması. Çünkü bu terör suçlamasında üzerine basa basa söyledikleri bir şey var. Diyorlar ki, ‘Cumhuriyet Halk Partisi, DEM Parti ile kent uzlaşısı yaptı. Önce şunu söyleyelim. ‘Kent uzlaşısı’ bizim değil, DEM Parti’nin bir tanımlamasıdır. Reddettiğim için değil, doğrusunu herkes bilsin diye söylüyorum. Biz İttifak yapmak için bütün partilere gittik, baktık. Hatta sonra şöyle dedik, ‘Partilerle siyasi ittifak yapamadık ama milletimizle sandıkta ittifak yapacağız.’ Bu süreçte DEM Parti de kendi adaylarını belirlerken, şöyle bir yaklaşımda bulundu: ‘Seçimleri kazanacağımız yerlerde aday çıkaracağız. Seçimi kaybedeceğimiz, kazanamayacağımızı düşündüğümüz yerlerde kente karşı suç işlemeyecek, dürüst çalışacak, Kürtlerin de hak ve menfaatlerini gözetecek, insanca hizmet verecek, onların yoğun yaşadığı mahallelere kimliklerinden dolayı ayrımcılık yapmayacak adayları destekleriz. Ama buna uygun görmediğimiz adayları desteklemez, hatta istemediğimize kaybettirecek reflekslerde bulunuruz.’ Cumhuriyet Halk Partisi’nin bazı adaylarının olduğu yerlerde aday göstermeyerek, desteklediler. Bazı yerlerde ise kendi değerlendirmeleriyle kaybettirmeye çalıştılar. Ancak kent uzlaşısının olduğu yerlerde DEM Parti’nin tanımlamasıyla onların adayı olmayan yerde, onların seçmenlerinin Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verdiğini bilmeyen de yok, bundan utanan da yok. Bunun ne utanılacak, ne saklanılacak bir tarafı var. Ama bu tanımlama bizim değil, çünkü bizim tanımlamamız ‘Türkiye ittifakı’, ‘İstanbul ittifakı’, ‘Şişli ittifakı’. Yani sadece Kürtlerin değil, hep söylüyoruz ya Kürt demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, sosyal demokratların bir araya gelmesiyle biz İstanbul ittifakını, bir araya gelmesiyle biz Türkiye ittifakını oluşturmuşuz.”
“BELEDİYE BAŞKANLARIMIZA SORULACAK TEK SORU YOK”
“İstanbul’da resmi yazım var, ilçe başkanlarına yollamışım. Soruşturma dosyalarına mutlaka konmalı. Mutlaka mahkemelere gösterilmeli. Resmi yazımız var: ‘Biz siyasi ittifaklar yapamadık. Yukarıda anlaşamadık. Çünkü 14-28 Mayıs’ın depresyonu, oradan buraya artık bir ittifak haline tarafların soğukluğu var. Ama biz sandıkta ittifak yapacağız. Bunu yapmak için listelere konmak üzere genel merkez düzeyinde AK Parti, MHP, İYİ Parti ve DEM Parti’de geçmişte siyaset yapmış ya da camialarında iyi bilinen, dürüst, temiz, oy getirebilecek, bugün AK Parti ve MHP ile bağı kalmamış, DEM Parti ise partiyle bağı olmayan, çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’ne gelip aday olabilecek ama kanaat önderi pozisyonundaki isimler listelerinize dahil edilebilir. Buna itiraz etmeyin. Çünkü bu isimler üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi, merkezi bir anlayışla Türkiye’de 47 yıl sonra birinci parti olmayı, çok sayıda belediye kazanmayı ve haramilerin saltanatını yıkmayı amaçlamaktadır.’ Buradan Ekrem İmamoğlu’na, Resul Emrah Şahan Başkan’a veya herhangi bir belediye başkanımıza sorulacak tek soru yoktur. Ama bakın, savcılığın sorgu tutanağında da var, basın açıklamasında da var. Daha önce oluşturulan iddianamelere koymaya utanmıyorlar, emin olun bundan sonra çıkacak iddianamede de olacak. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tutuklama talep evrakı. ‘Kent Uzlaşısı formülü ile Batı il ve ilçelerdeki Kürtlerin belediyeleri kazanamasalar da uzlaşılacak ve desteklenecek aday karşılığında, belediye meclisinde belirli sayıda kota elde edilmesi sonucunda belediye meclislerinde söz sahibi olmalarının, yerel yönetimlerde yer almalarının siyasi bir denge olmalarının amaçlandığı anlaşılmıştır.’ Kardeşim bak ben bu cümleyi ‘Kent Uzlaşısı’nı ya da İstanbul’u İttifakı’nı suçlamak, kriminalize etmek, hapsetmek için değil, takdir etmek için yazarım. Tam da yapılan budur. Batı’daki Kürtlerin yönetimde temsil edilebilmeleri için belediye meclis üyeliklerine yazılmaları, terörse, ben terörist olayım kardeşim. Demokrasi bunun adı, demokrasi. Demokrasi bu.”
“BU DARBENİN DE BİR BİLDİRİSİ OLUR”
“Bugüne kadar ama muhafazakar olduğun için, ama biz sana sesimizi duyuramadık diye, ama bambaşka sebeplerden Kürt olup da bu AK Parti‘ye oy veren o temiz yürekli abim, ablam benim. Bak bunların işi seninle. Sadece oyunla, Kürtlüğüne bile saygısı yok. ‘Eğer Kürt olarak yönetime gelecekse, engel olunmalı, suçtur bu’ diyor. ‘Oyu bana verirsen seçmensin, ona verirsen teröristsin’ diyor. Görün bunları, görün bunları, gömün bunları, gömün, gömün, gömün. Her darbe girişiminde her şeyi düşünürler. Darbeyi planlayanlar vardır, planlamışlar. Talimatları ulaştıranlar vardır, o mekanizmayı kurmuşlar. O talimatları alıp harekete geçenler vardır. Sağ olsunlar Çağlayan’ın üst katlarını doldurmuşlar. Ama bu darbenin bir de bildirisi olur. Yani bu darbeyi duyuracak ve haklı yere koyacak. 15 Temmuz’da da okundu, 12 Eylül’de de okutmuşlardı. 12 Mart’ta da okundu. 12 Mart’ta Ecevit isyan etti. 12 Eylül’de isyan sokağa taşmadı. Ama çok ders alındı, çok acı çekilmişti, çok bastırıldı. 15 Temmuz’da, darbe Tayyip Erdoğan’a. Bütün darbeler doğası gereği iktidara yapılır. Kim yaptı? Kendi adamları yaptı. Etle tırnak gibi oldukları, ne istediyse verdikleri. Aynı hedefe farklı yollardan yürüdükleri. Biri cemaat örgütlenmesi ile biri devlet içinden siyasetle. Bir cemaat yaptı. O darbe sırasında bütün dünya döndü, ana muhalefete baktı, ana muhalefetin gözünün içine baktı. ‘Efendim darbeyi Atatürkçü subaylar da destekliyor.’ ‘Yanlış yaparlar. Darbe kimden geliyor diye bakan, darbeye karşı olamaz. Eğer Atatürkçü subay yapıyorsa bile, bin Atatürkçü subay yapıyorsa bile, hepsi birden destekliyorsa bile Atatürk’ün partisi bu darbeye karşıdır kardeşim’ dedim.”
“ALNINIZI KARIŞLAYACAĞIZ”
“Sonra küllüm yalan olduğu ortaya çıktı. Ama darbenin karşısında dimdik durduk biz. Şimdi o darbe bildirisini yazanlar, bugün televizyonlardan şu darbe bildirisini okutuyorlar. ‘İmamoğlu, yani darbe yaptık ama. Yaptığımız adam oy verdiğinize değecek bir adam değil. İmamoğlu milyonluk villada gözaltına alındı.’ İletişime bak. Utanmadan. A Haber, başta TRT, TGRT. Bütün yandaş kanallar, büyük bir tek elden verilen bilgilendirmeyle sürekli şunu yapıyorlar. Bir yalanı sürekli söyleyip, darbeyi vatandaşın zihninde meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Yapmayan kim? Bakın çok alet olanlar var, az olan alet olanlar var. Alet olmayanların başında canımın içi Halk TV var. Gözümüz, kulağımız Sözcü TV var. Kahraman korkusuz Tele1’imiz var. Buradan ona tepki buna tepki gösterecek miyiz? Hepsini konuşuyoruz konuşacağız. Ama herkes şunu bilsin. Bu darbeye direnen ve ayağa kalkan, hep birlikte bu darbecilerin karşısında dikilen bizler var ya RTÜK’e de söylüyorum, Bilgi Teknolojileri Kurumu’na da. Sakın ha sakın ne bu kanallara, ne internet sitelerine ne Twitter’da yazan çizene ne de özgür basın olarak YouTube’dan yayın yapmaya çalışanlara dokunmaya kalkmayın alnınızı karışlayacağız sizin, alnınızı.”
“DARBE BİLDİRİSİNE İNANILMASIN”
“Darbe girişimini meşrulaştırmaya çalışan darbe bildirisine inanılmasın. İmamoğlu milyonluk villada gözaltına alınmadı. İBB’nin tapulu malı olduğu bilinen AKP döneminde yandaş bir vakfa peşkeş çekilen yer, o yandaş vakıftan alındı, belediyeye başkanlık konutu olarak kazandırıldı. Bir sonraki belediye başkanına da devir teslim ile iade edilmek üzere, devir teslim yapılmak üzere kullanıyor. Milyonluk villa, millet malı. Bunlar yandaş vakfa peşkeş çekmişlerdi. Medya Kültür A.Ş. Şirketlerinden usulsüz ihaleler yapıldı. Medya A.Ş.’nin daimi çalışanı haline gelmiş yüzlerce müfettiş, bir kör kuruş bulamamış. 2019 öncesi bulunan 37 yolsuzluk dosyasının önemli bir kısmı orada bulunmuş. Onlara Soylu tarafından el konulmuş, tek bir işlem yapılmamış. Ama şimdi utanmadan sıkılmadan Medya A.Ş’ye kara çalıyorlar. ‘Terör örgütüne yardım edildi, örgüt mensupları işe alındı’ diyor. ‘İBB‘de 700 terörist var’ demişti Süleyman Soylu. ‘Açıklamazsan namertsin, ilan etmezsen, suç duyurusunda bulunmazsan namertsin’ demişti Ekrem İmamoğlu. Soylu 700’ünün ismini verdi. Bunlardan 41’i hakkında soruşturma açıldı. Yargılandı. Tamamı beraat etti, hiçbir tanesi ceza almadı. Sonra Soylu’ya bunu sordular. ‘700 tane terörist var demiştin 41’i yargılanmış hepsi beraat etmiş’ diye. Şöyle söyledi, utanmaz adam: ‘Siyasi olarak yapmak zorundaydım. Ben bunu söylerken siyaset yaptım.’ Olmaz olsun senin gibi siyasetçi de, böyle siyasetin de Allah cezasını versin. Ve ortalığı ayağa kaldırdılar. Göreceksiniz kanıtlar çıkacak. Ne bir kanıt, ne bir delil ne ortaya konulabilmiş somut bir iddia, elinde ne var. Meşe, Çınar, Ladin, İlke. Ne bunlar? Gizli tanıkların, yalancı tanıkların isimleri. Neşe’nin dediğine göre, Çınar’ın dediğine göre, Ladin‘in dediğine göre. Bunlara bir somut bir şey var mı? ‘Ben öyle olduğunu duymuştum’, ‘Ben böyle yapıldığını tahmin ediyorum’, ‘İhaleleri ben alamadığıma göre rüşvet veren birilerine verildiğini tahmin ediyorum’ Ekrem Başkan’ı bunlarla tutukladılar arkadaşlar. Onun için söylüyorum. Sakin sakin anlatalım da vatandaş bunları duysun diye. Tek söyleyeceğim şudur: Meşe’nin, Çınar’ın, Ladin’in duyumlarıyla, İstanbul’un gözünün önünde çatır çatır çalışan, vicdanıyla, imkanıyla, sile sile bitiremediği alnının teriyle çalışan birisini içerik koydunuz ya. Meşe, Çınar, Ladin adıyla. Ben sana ne lakap takayım savcı? Desem desem odun derim sana. Odun, odun, odun.”
“İŞTE SİZE MASAK RAPORU”
“Tek derdi saraydan verilen emri yerine getirmek olan, soruşturmanın tutacak yeri olmayan bu kişinin, gizli tanıklara taktığı isimlerin ana maddesini söyleyince bir salonda ayakta alkışlanacağını tahmin etmezdim. O eser sizin Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sizin. Ve o kadar gaddarlar ki Medya A.Ş’den birikmiş yıllık iznini alıp annesiyle birlikte yurt dışına kardeşinin yanına gidene, firari deyip, soruşturmayı duyunca geri dönerken gözaltına alıp, firariler ele geçirildi diye bir kadının fotoğraflarını servis edecek kadar artık algı yönetimine muhtaç bir durumla karşı karşıyalar. Bir gerçeği daha buradan hatırlatalım. Bütün kış ne dinlediniz? Ne dinlediniz bütün kış? ‘Masak raporu var, Masak raporu var, Masak raporunda bütün para hareketleri saptanmış. Oradan oraya, buradan buraya. Büyük paralar aktarılmış.’ Bütün kış Masak raporu dinlediniz Masak raporunu Akın Gürlek Masak’tan ne zaman talep etmiş? Masak’a bir rapor istemiş, 3 Mart. Masak’ta görevlendirme ne zaman yapılmış? 10 Mart. Masak raporu ne zaman gelmiş? 17 Mart. Yani 19 Mart darbesinden iki gün önce, yani Çarşamba sabah yaptı ya Pazartesi günü geliyor Masak raporu. Oysa siz Aralık, Ocak, Şubat, Masak raporu aşağı Masak raporu yukarı. Ama operasyondan iki gün önce Masak raporu. Masak raporunda Masak Başkanı’nın imzası var mı? Mali Suçları Araştırma, yok. Başkan Yardımcıları, yok. Diğer bir yetkili, yok. Bir uzman yazmıştır, yok. Dört tane uzman yardımcısı, ayrı ayrı dört raporda birinde bile uzman imzası yok. Çünkü bu iftiraya, ki iftira da değil şimdi söyleyeceğim. Bu olmayan belgeye, savcının bütün suçlamaları dayandırmak için beklediği belgeye imza attıracak bir tane uzman bulamamışlar. Masak raporu nasıl biliyor musunuz? Uzman yardımcısı şöyle yazmış. ‘Her ne kadar bu rapor, Başkanlığımızca düzenlense de, erişim sağlanan verilerdeki haliyle yer aldığından, veri sahibi kurumlarca yanlış girişlerin söz konusu olabileceğine dikkat edilmelidir. Her ne kadar erişim sağlanan veriler tüm yılları kapsasa da bazılarının atlanmış olabileceği düşünülmelidir. Kesin ve doğru sonuçlara ulaşmak için gerekli bilgiler asıl veri kaynağına başvurularak elde edilebilmektedir.’ Ve özeti; ‘Ben suç bulamadım, sen bir bak’ demiş. Savcı Masak raporundan suç bulmuş. Bir örnek söyleyeceğim. Bir örnek söyleyeceğim, tamamı bundan ibaret. Ekrem İmamoğlu 2019’da belediye başkanı seçilir. Seçildiğinden birkaç ay sonra bir arsa satın alır. Masak raporunda tapu kayıtlarıyla banka kayıtları karşılaştırılır. Masak raporuna göre tapu kaydının yani ödenmesi gereken paranın yüzde 1’i, 2’si gibi bir paranın ödendiği, yani arsanın çok ucuza Ekrem İmamoğlu’na verildiği, bunun da daha çiçeği burnunda belediye başkanının birisinden çok ucuza arsa aldığına göre, bunun rüşvet olabileceği değerlendirilmiş. Savcı Ekrem Bey’e soruyor, ‘Masak raporuna göre bu arsayı almışsın, tapusu burada. Bak ne kadar yazıyor? Ödediğin para da burada. Çok daha azı. Nerede paranın arsa değeri?’ Ekrem Bey diyor ki ‘Ya olur mu? Ben bunu parayla da almadım hatta banka kredisi ile aldım.’ Yolluyor avukatları geliyor. Tapu doğru, az ödediği para doğru. Az ödediği para kendi hesabından oturduğu yerden kapora yollamış. Ana parayı bankadan kredi çekmiş ve resmi hesabından yollamış. ‘Ha öyle mi? Demek ki kaporayı anapara saymışlar, bunu geçelim’ diyor savcı soruşturma sırasında. İşte size Masak raporu.”
“KİMSE BUNLARI EKONOMİST SAYMASIN”
“19 Mart darbe girişimi ekonomiye büyük zarar verdi. 2018’den beri fakirleştirdikleri, seçim kazanmak için dünya kadar, 128 milyar doları yakmışlar, enflasyonu fırlatmışlar, sırf ‘Milletin elinde biraz para olsun, seçime rahat gidelim’ diye gidip, seçimden sonra rasyonel politikalara dönmüşler. Kemerleri sıktırmışlar, milletin anasını ağlatmışlardı ya. Yani rezervler biriksin diye Mehmet Şimşek yurtdışında gezip Türkiye’ye yabancı para davet ediyordu. Ve Türkiye’de de insanlar 14 bin 500 lira emekli maaşına, 22 bin lira asgari ücrete katlanıyorlar. Geçen sene 10 bin lira emekli maaşını Temmuz’da 12 bin 500 lira yapmışlardı. Bu Ocak‘ta 14 bin 500 yaptılar. Asgari ücret 17 binden 22 bin oldu. Enflasyon 80’ken emekliye yüzde 15, asgari ücretliye yüzde 30 zam yaptılar, para biriktirdiler. Yurt dışına gidip dünyayı davet ettiler, rezerv biriktirdiler. Ve biriktirdikleri toplam rezervin yüzde 60’ını, 48 milyar rezerv biriktirdiler, Ekrem Başkan’ı alıp gözaltına koydular, 26 milyar doları üç günde yaktılar. Bu işi yapan Mehmet Şimşek, ‘Bu işte masumum’ diyor. Mehmet Şimşek diyor ki ‘Ben uğraşıyorum, iğneyle kazıyorum, kürekle kapatıyorlar’ diyor. ‘Vallahi istifa edeceğim’ diyor. Söyleyince de ‘Görevimin başındayım’ diye tweet atıyor. Şurada buradan Mehmet Şimşek sen bu darbe girişiminin dışında değilsin. İçindesin. Aparatlarından birisin. Bu Mehmet Şimşek’i dünyanın neresinde iyi ekonomist bilen varsa ve bundan sonra bu görevi bitince Londra’da işe almaya kalkan olursa, hepsine söylüyorum ki ‘Üç aydır var’ denip olmayan, darbe girişiminden 10 gün önce istenen, iki gün önce gelen Masak Raporu var ya, o Masak Mehmet Şimşek’e bağlıdır, Mehmet Şimşek’in yönettiği kurumdur. Bu rezalete kurumunu alet etmiştir. Bu adama ekonomist olarak da insan olarak da güvenilecek hiçbir yeri yoktur. Dünya bunu böyle tanısın. Dünya Mehmet Şimşek’i bir ülkenin ekonomisini bir kişinin korkuları için feda edebilecek yalancı bir davaya, yalan raporu ürettiren kurumun başında biridir. Mehmet Şimşek budur. Kimse bunlara adamdan, ekonomistten ve gerçekten bu işleri bilen birinden saymasın. Yarın şirketin başına oturtursun, birinden korkar, birinden talimat alır. Seni de yakar, her yeri yakar. Bu Mehmet Şimşek’in itibarı bundan sonra yerin dibindedir. Bu Mehmet Şimşek’in bu yaptıklarını, MASAK’ın yaptıklarını… Bütün dünya Ekrem İmamoğlu’na yapılan siyasi darbeyi konuşuyor. Dünyanın bütün televizyonları sırada. Dün anlattım CNN International’a, bugün BBC’ye. Teker teker anlatacağım bütün dünyaya ve ekonomistlerden, dünyada sözü geçen bilim insanlarından bunu kanıtlı kanıtlı, makale makale alıp, bu Mehmet Şimşek’i dünyadaki bütün ekonomi çevrelerine gerçek yüzünü göstermeyen namerttir.”
“SADECE PARTİMİZE DEĞİL TOPLUMUN TÜM KESİMLERİNE SALDIRI BAŞLATILDI”
“Önümde 19 Mart başarısız darbe girişiminin kronolojisi var hep beraber yaşadığımız. 9 Ekim’de başladı her şey. Çünkü ekim başında geldi elimize raporlar. CHP, yüzde 38 olan yerel seçim oyunu, bugün yerel seçim olsa yüzde 49’a çıkarıyor. Tayyip Bey, yüzde 51 ölçtürmüş. Bunun üzerine ‘Bunlar belediyelerde kaldıkça biz kaybetmeye devam edeceğiz’ diyerek, ‘Haydi bakalım Akın, sana ihtiyaç var. İstanbul’da rezilliklerin dibi yakın’ diyerek yolladılar buraya. Geldi, oturdu. 30 Ekim günü Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’e, 13 Ocak’ta Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’a… 17 Ocak’ta kumpasın planlayıcısı olan Recep Tayyip Erdoğan, ‘Turpun büyüğü heybede’ dedikten sonra gizli tanığa ifade aldırtarak ve o gün Ekrem Başkan’a kurulan kumpasta gizli tanığın ifade verdiği gün. Yani Ekrem Başkan’ın bileğini bükemiyor, söylediği söze sinirleniyor ve dönüyor Rıza Akpolat hakkında yaptığı konuşmaya diyor ki, ‘Kızmasın Rıza Akpolat’ı aldık diye’ diyor, ‘Turpun büyüğü heybede’ diyor. O gün çağırıyor Neşe’yi, Ladin’i çağırıyor bizim odun. ‘Ver bakalım ifadeyi’ diyor. 20 Ocak’ta bu sefer ‘turpun büyüğü’ ifadeleri ve tartışmalar üzerinden Gençlik Kolları Başkanımız Cem Aydın’a, hem de Ekrem İmamoğlu’na Akın Gürlek’i ‘tehdit ettiği’ için… Sabah Cem’i aldılar, dedi ki ‘Evladımızı tehdit ediyorsun, biz sizin evladınıza bu muamele yapılmasın diye iktidar olacağız.’ Buradan tehdidi çıkarıp, geldiler. 27 Ocak’ta bu sefer Satılmış bilirkişi üzerinden bir soruşturma. Ocak ayı boyunca yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi’ne değil toplumun tüm kesimlerine, akademisyenlere, tek tek sayamıyorum, gazetecilere ve tüm partilerden çeşitli figürlere saldırılar başladı. En nihayet Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’a da Antalya’da attığı bir tweet, Ankara’da otururken tamamen yetkisiz olduğu sonradan ortaya çıkacak şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı tarafından tutuklanıp Silivri’ye yollandı. Halk TV’ye operasyonlar yapıldı. 12 yıl önceki Gezi eylemleri üzerinden cadı avı başlatıldı. Hem televizyonlara, hem gazetecilere, hem akademisyenlere, hem de sanatçılara gözdağı verecek operasyonlar yapıldı.”
“DARALTILAN ÇEMBERİ GÖRDÜK”
“Biz Cumhurbaşkanı adayımız belirleme kararı alarak, bu saldırıların, daraltılan bu çemberin, hedefin, teker teker nereye yürüdüklerini gördük. Dedik ki, ‘Teslim olmayacağız, ayağa kalkacağız. Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyip, erken seçim talebimizi yenileceğiz.’ Bunun üzerine 10 Şubat’ta Kurultayımız hakkında, 11 Şubat’ta CHP’li belediyelere kent uzlaşısı operasyonuyla soruşturmalar başlatıldı. Ekrem Başkan ön seçime girmek için evrak teslim etti, ertesi gün 22 Şubat’ta diploması hakkında soruşturma açıldı. 27 Şubat’ta Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’e, 3 Mart’ta İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik’e, 4 Mart’ta İstanbul İl Kongremiz hakkında soruşturma açıldı. 10 Mart’ta Ekrem Başkan’ın çalışma arkadaşlarının mal varlığına tedbir kondu. 12 Mart’ta Ataşehir, Şişli, Sarıyer, Maltepe belediyelerimizin eski başkan ve yöneticilerine operasyonlar yapıldı. 18 Mart akşam saatlerinde diploma iptal edildi. 19 Mart planı devreye sokuldu. Sabahın köründe 20 araçlık ekiple İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, Beylikdüzü Belediye Başkanımız Murat Çalık’a, Şişli Belediye Başkanımız Resul Emrah Şahan’a saldırılarda bulunuldu.”
“SAATLERİ DÖRT GÜN ÖNCESİNE KURMUŞLAR”
“Bütün amaçları 23 Mart tarihinde yapacağımız ön seçim… Bir çırpıda okudum. Bütün her şey, bizim artık oyumuzu yerelde yüzde 38’den 48’e çıkarmamız, Ekrem Başkan’ın Tayyip Erdoğan’ı her şartta yeniyor oluşu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yerel yönetimleriyle, genel merkeziyle kenetlenerek, bu iktidarı değiştiriyor oluşu, 1977’den beri tam 48 yıl sonra ilk kez birinci parti oluşu. İktidara yürüyüşünü engellemek için onlar bu saldırıları yaptılar. Biz de buna karşı ön seçim sürecimizi başlattık. Aynı noktada buluştuk görüyorsunuz. Yani biz ön seçim için 23 Mart değil, ‘30 Mart’ desek, 30 Mart’a yetişecekler. ‘Bir hafta önce’ desek, o güne yetişecekler. Saatleri dört gün öncesine kurmuşlar. 19’u sabahı saat 06.20. Tam 23’ünde oy kullanma saatine denk getirip, adayımızı alıp, ‘Bunun diploması yok. Zaten aday olamaz. Beş tane dava orada. Şimdi de gözaltında…’ Televizyonu açacağız, Ekrem İmamoğlu mahkeme önünde. ‘Ön seçim mi olur kardeşim? Ne seçimi? Başka aday yok. Olanın diploması yok. Başka aday yok. Beş tane davası var. Bak aldılar, götürdüler, bugün de tutukladılar, hapse koydular o yüzden sabahın erken saati. Neyse bakalım işimize…’ Böyle bir hesap yaptılar. Böyle bir hesabın sonucu, bu takvim. Biz hızlanıyoruz, onlar hızlanıyor. İstanbul Üniversitesi’ne ‘Diplomayı iptal et’ diyor. Üniversiteye diplomayı iptal yazısı anlaşılmadı, akşam açıklık getiriyor, ‘Diploma iptali istiyoruz.’ Dört gün sonra ‘Acele acele’ diyor. Çarşamba olacak, ‘Salı topla, iptal et’ diyor. Çarşamba sabahı bunu yapıyor.”
“GELDİLER, SEÇTİLER VE TARİHE GEÇTİLER”
“Tek mesele: ‘Aday kalmadı, olmadı. Ekrem İmamoğlu’na 1 milyon 750 bin seçmen oy kullanacaktı. 300 bin kişi bile sandığa gitmedi. Zaten İmamoğlu’nun arkasında halk desteği de kalmadı.’ Öyle mi? Onlar o işi yapınca biz de dedik ki, ‘Artık Ekrem İmamoğlu Cumhuriyet Halk Partisi’nin aday adayı değil, milletimize emanet bir Cumhurbaşkanı adayıdır.’ ‘Haydi bakalım’ dedik. Bunu söylediğimiz gün, 19 Mart öğle saatiydi. Akşam Saraçhane’ye çağırdık, 155 bin kişi geldi. Öbür akşam; ikinci gün, 200 bin kişi geldi. Üçüncü gün, 550 bin kişiyle Türkiye’ye ‘Bir sandık bize emanet ama dayanışma sandığı size emanet’ dedik. Demiştik ki üyelerimize ‘Gel, seç, tarihe geç.’ Biz ‘Gel, seç, tarihe geç’ diyeceğimiz gün, onlar bunu yaptıktan sonra dedik ki üyelerimize, ‘Elbette gidin, seçin tarihe geçin. Ama adayı millete emanet ettiğimizi, milleti haberdar edin. Onları ikna edin. Teşvik edin. Sandığa kadar eşlik edin.’ Ne oldu biliyor musunuz? Bakın arkamda bildiğiniz Cumhuriyet Halk Partililer yok. Cumhuriyet Halk Partililerin koluna girdiği, izah ettiği, teşvik ettiği, 15,5 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. Geldiler, seçtiler ve tarihe geçtiler.”
“TAYYİP BEY SİYASET TUZAKLA DEĞİL YÜREKLE YAPILIR”
“Tayyip Bey siyaset öyle tasarlamakla, planlamakla, tuzak kurmakla, kumpas kurmakla, hendek kazmakla, çalışan belediye arabasının tekerine çomak sokmakla, yürüyen merdivene taş sokmakla, belediye otobüsünü kiralayıp ‘Reklam filmi çekiyoruz’ diye arkasını yakmakla, Ekrem Başkanıma kötülük yapmakla değil yürekle yapılır kardeşim, yürekle. Bu adamda yürek var. Bu adamda bükemeyeceğin bir bilek var. Onun bileğini bükmek için önce bizim bileğimizi bükeceksin. Onun sırtını yere getirmek için önce Türk milletine diz çöktüreceksin. Yok öyle yağma. İşte artık bu süreç; bütün aciliyetiyle, adayıyla, niyetiyle, kararlılığıyla, motivasyonuyla, sokaklardaki milyonlarıyla bir erken seçimi ve bundan sonra bu ülkedeki değişimin yapılmasını kaçınılmaz kılıyor. Bunun için tabii ki serbest, sakin, doğru, dürüst, asla davranmayacaklar. Bu süreci lekelemek için nelere kalkıştılar. Daha ilk başta ön seçim dediğimizde, ‘Takvime uygun değil’, ‘Tüzüğünüzde yok’, ‘Tek adayla olmaz, katılım düşük olur’, o olur bu olur. Millet 15,5 milyon kişi sandık başına koşana kadar her şeyi uydurdular. Şimdi dut yemiş bülbüle döndüler.”
“HESABA KATAMADIĞI ŞEY, SOKAKTAKİ MİLYONLARDI”
“Bu sefer Ekrem İmamoğlu’nun 15,5 milyonu arkasına geçiren, Pazar gününe kadar sürdürdüğümüz ve şimdi de devam ettirdiğimiz Saraçhane’deki toplantıları, büyük buluşmaları, öyle miting falan değil, demokrasiye sahip çıkma eylemimizi lekelemeye çalışıyorlar. Polisle gençleri karşı karşıya göstermeye, bizim oradaki bütün toplantımız bittikten sonra dağılsın diye gençler 80 milletvekili seferberken, biz otobüsün üstünde meydan boşalsın diye beklerken, polise verilen emirlerle, gaz bombalarıyla, kanunsuz emirlerle meydan provoke edilmeye çalışılıyor. Buna karşı günlerdir tedbir alıyoruz, uyarıyoruz, büyük bir mücadele veriyoruz. Bir yandan tabii ki hep uyardığımız, sözümüzü dinlemeyen ve doğru yerde konumlanmak yerine bir başka telaşla, bir başka hedefe yönelen arkadaşlara hep anlattım, bir kez daha buradan özellikle anlatmak istiyorum. Bundan yıllar önce Tayyip Erdoğan Taksim’de Gezi Parkı’nda, Taksim’in tek kalmış yeşilliklerini kesip onu Topçu Kışlası yapmak için, 31 Mart vakası üzerinden, Topçu Kışlası inşa etmek için niyetlendiğinde, güzelim Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkıp yerine AVM yaptırmak istediğinde, o gün savunulması gereken yer Taksim’di. Hep birlikte gittik, Gezi Parkı’na girdik, ağacı savunduk. Başımızdaki arkadaşlar halen daha bedel ödüyorlar. Sadece sözcü oldukları için. Bu sabah kendisini de ziyaret ettim Tayfun Kahraman’ı. O parka barış içinde girdik, barış içinde çıktık. Son zamanlarda çıkmak istemeyenlerle olan bir iki görüntü üzerinden bir sürü manipülasyon da yaptılar. Ama Tayfun ağaçların kesilmemesinin sözünü alarak, Topçu Kışlası’nın yapılmamasın sözünü alarak, mahkemenin beklenmesinin, olumsuz çıksa bile ki çıkmadı, referandum yapılmasının garantisini alarak, AKM’nin yıkılıp AVM yapılmamasının, yıkılsa bile yine Atatürk Kültür Merkezi diye kültüre, sanata yönelik bir bina yapılmasının sözünü alarak ve bu dediklerinin hepsini şu ana kadar başararak o süreci sürdürdü. Ama maalesef şimdi hepimiz adına Silivri cezaevinde yatıyor. Benim adıma yatıyor, sizin adınıza yatıyor. Tayfun da öyle yatıyor, Can da öyle yatıyor Osman Kavala da öyle yatıyor, Mine Özerden de öyle yatıyor ve bütün arkadaşlarımız bizim yerimize orada yatıyorlar. Bugünün gerekliliği, biraz önce anlattığım bütün kronoloji ile maalesef ve maalesef, Tayyip Erdoğan kazanamadığı İstanbul’u, ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ inancıyla, ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi de kazanacak’ inancıyla İstanbul’un iradesine darbe yapmaya, kayyım atamaya kalktı. Hesaba katamadığı şey sokaktaki milyonlar, Türkiye’deki on milyonlardı. Onların sahiplenmesiydi. Hesaplamadığı şey ‘Geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler’ dediğimiz 15 milyonun yüreği ve imkanı olsa, haberi olsa sandığa koşacak daha on milyonların artık bu süreçten, yaşananlardan bıkmışlığı, bu sürece olan inancıydı. Şimdi gün, o iradeye sahip çıkma günü olduğu için biz Saraçhane‘deyiz. Ben o yüzden ilk andan itibaren Saraçhane‘de, arkada bir küçük dinlenme odasında, bir çekyatın üzerinde ‘Burayı kayyıma değil de İstanbul’un bir seçilmişine, Belediye Başkanı Ekrem Bey gelene kadar ona vekalet edecek bir başkan vekiline emanet edene kadar ben o odadayım, yüz binler de meydanda.”
“GÜNÜ GELİNCE TAKSİM’İ DE ALACAĞIZ”
“O yüzden değerli arkadaşlar, biz Saraçhane‘yi bırakamayız. Kim diyorsa ki ‘Taksim’e gidelim’, o Taksim’e bir gün mutlaka hep birlikte gidelim de kim diyorsa ‘Taksim’e gidelim’, orayı bölmek için söylüyor. Onun için söyletiyorlar, o fikri aşılıyorlar. O yüzden gençlere söylüyoruz. Bugün Taksim’e gitmek için kemerlere doğru üç beş bin kişinin gitmesi, oradan püskürtülerek gelmesi, o bahaneyle bütün meydana gaz sıkılması, suçsuz yere boşu boşuna can yanması doğru bir strateji değil. Ama buradan söz veriyoruz. Şimdi Saraçhane’yi, İstanbul’un iradesini savunacağız. Günü gelince, nasıl beş gündür altı gündür sokakları ve meydanları bütün yasaklara rağmen geri aldıysak, o gün gelecek Taksim’i de yüz binler, milyonlar hep birlikte geri alacağız.”
“GENÇLERİ PROVOKASYONLARA KARŞI UYARIYORUM”
“Tabii bu arada dün akşam televizyon ekranlarında, sosyal medyaya yansıyan üç beş kişinin hangi ruh haliyle, hangi saçmalıkla, hangi terbiye ile yaptıkları belli olmaksızın ağızlarından çıkan bir küfrün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın annesine yöneldiğini büyük bir üzüntüyle gördüm. Attığım tweeti aynen gözünüzün içinde baka baka söylüyorum. Canlı yayınlarda söylüyorum. Tayyip Erdoğan’ın ölmüş annesine edilmiş küfrü, kendi anneme edilmiş sayıyorum. Kendi anneme edilmiş sayıyorum. Bizim işimiz temiz bir dilledir, bizim işimiz hakaretle küfürle değildir. Bu iş aynı, bakın kimler kimlere yaptırıyorsa şundan emin olun. Dünyanın en demokratik, en insancıl eylemleri olan Gezi Eylemleri’ni ‘Yok efendim camide içki içtiler, caminin içine girdiler, ya da Tayyip Bey’in annesine küfür ettiler’ diye -ki öyle bir küfrü kendi elleriyle silen Osman Kavala’nın hala cezaevinde hükümlü olduğunu hatırlatmak isterim. O küfrü kendi elleriyle silmişti.- Şimdi de benzer senaryolar uygulanıyor. Tayyip Erdoğan’ın rahmetli anneciğine küfreden de oraya buraya küfür yazan da, ya da suçsuz polise suçsuz yere saldıran da emin olun ne Taksim’in ne Saraçhane’nin ne Türkiye’nin dostu değildir. Bütün gençleri provokasyonlara karşı uyarıyorum. Amma velakin içerideki provokatörler bir yana. Onlar elbette olur, gelirler dikkat etmek lazım. Ama suçsuz, günahsız, iyi niyetli gençlerimizi marjinal diye ifade eden, onların haklı tepkilerini haksız göstermeye çalışan kirli akla da sesleniyorum. Bir marjinal varsa, farklı görüşlerden olduğu halde en soldan en sağa kadar, birbiriyle dayanışan, kol kola giren, birlikte slogan atan, demokrasiyi ve bu ülkenin yarınlarını savunan gençler dahil, onların hepsinin nefretini kazanan sizlersiniz marjinal, sizlersiniz.”
“BU AKŞAM DA BOYKOT LİSTESİ AÇIKLAYACAĞIZ”
“Biz Saraçhane’yi görmeyenlere göstermeyi hep birlikte başardık. Dedik ki, ‘Ya bizi göreceksiniz ya da yerin dibine gömüleceksiniz.’ Çok sayıda televizyon kanalı bu uyarılardan sonra kendine çeki düzen verme, birilerinin hesabına yayınlar yapmak yerine halkın haber haklarına saygı gösterme noktasında adımlar attı. Ama atmayanlar ve ilişkili oldukları üzerinden bir çalışma başlattık. Dün akşam açıkladık. Bu akşam da açıklayacağız. Bundan sonra da bu yayınları takip eden, tarafsız ve bunlarla ilişkili firmaların boykotu için gerekli bilgilendirmeyi yapan ‘BoykotVar’ sitesini hep birlikte takip edeceğiz. Ancak şu ana kadarki tutumları için A Haber ve onun gibi yandaşların tamamını ama arada kalıyorlarsa diye yani Ülke TV, TVNet’i ben zaten saymıyorum. Ama TGRT’yi, CNN Türk’ü, Kanal D’yi, Tukuvaz Medya’yı ve elbette bizden aldıkları vergileri haram zıkkım ettirecek bir iftiracılıkla yayın yapan TRT’yi protesto ediyoruz. Buradan İhlas Haber Ajansı’na ve DHA’ya abone olan bütün belediyelerimizi uyarıyorum. Aboneliklerinizi derhal iptal ediyorsunuz. Dün akşam sitesi çökmüş, pek memnun olduk. Kitap, oyuncak, kırtasiye alacaksanız çarşıya, AVM’ye gidiyorsanız D&R’ın öbür tarafından yürüyorsunuz, önünden geçmiyorsunuz. Sattığı kitabın parasını Erdoğan’a yollayan İdefix.com’a girmiyorsunuz. Mobilya, halıyı, yatağı Kilim Mobilya’dan almıyorsunuz. Oteli, uçağı, turizmi ETS’nin ötesinden dolaşarak planlıyorsunuz. İhlas Ev Aletleri’nden uzak durup, zaten alsan da çıkmıyor ama Milli Piyango’ya bundan sonra kuruş vermiyorsunuz. Futbol bahsi altında sahte bahis sitelerini arattırmayacak işlere kalkışanlar var. Milletin iliğini kemiğini sömürdüler. Misli.com ile İddia.com ile yolları kesin bir dille ayırıyorsunuz, kesin şekilde. Dün arkadaşlar liste hazırlarken ‘Milangaz, Likitgaz, Türkpetrol’ dediler, bunları 2020’de Demirören’i kurtarmak için maalesef Oyak’ın sırtına yük etmişler. Ama bunlar alınmazsa Oyak’a zararı var. O yüzden Milangaz, Likitgaz ve Türkpetrol üzerinden baskımızı, boykotumuzu çekiyoruz. Soranlar var, ‘Yahu Espressolab ile Ülker nereden çıktı?’ Vallahi nereden çıktı biliyor musunuz? Yapacaklarsa gençlerin gönlünü yapacaklar. Bütün üniversite öğrencileri ‘Ülker, Ülker’ diye bağırdılar, Espressolab’ı protesto ettiler. Biz de dedik ki, ‘Sakın ha sakın hangi kahveyi içerseniz için, ama sakın Espressolab’tan içmeyin.’ Öğrenciler de alkışladılar. Bundan sonra biz de semtine uğramıyoruz. Bir uyarı var. Demirören bu kadar kötülüğü yapıyor bize. Bütün gece CNN Türk’ten sövüyor, Kanal D’den yanıltıyor. Toplantıları vermiyor. Her türlü iftirayı atıyor. Sonra İstiklal Caddesi’nde Demirören AVM varmış. ‘Ona da girmeyin’ dedim. Diyorlar ki, ‘Orası başkası tarafından yakın zamanda satın alınmış.’ Kardeşim Demirören adı orada durdukça girmiyoruz. Tabelayı değiştir girelim.”
“İLK İCRAATLARI KENT LOKANTASINI KAPATMAK OLDU”
“Bugüne kadar büyük emekler, büyük gayretlerle, büyük hizmetler verildi. Kayyıma kalkışıldı. Sayenizde, sayelerinde, 10 milyonlar sayesinde engel olundu. Bakın kayyım olursa ne olurmuş, biliyor musunuz? Dün Şişli Belediyesi’ne sabah 08.30’da kayyım atandı. İlk icraatı ne oldu, biliyor musunuz? Şişli Kent Lokantası’nı kapattılar. Bu yüzden Türkiye’nin dört bir yanına eğer yoksullar için, öğrenciler için, dar gelirliler için, asgari ücretliler için, emekliler için, ne yapılıyorsa devam etsin istiyorsanız Ekrem Başkan’a ve yol arkadaşlarına destek vereceksiniz. Aksi takdirde bu kayyımın gelip de ne yapacağı ortadadır. Kayyımın derdi artık vatandaşın değil, uzun süredir karnı aç kalan yandaşın doyurulmasıdır. Tayyip Bey’in kayyımından başka bir şey beklenmez. Sakın ha aldanıp da Tayyip Bey’in kayığına binip demokrasinden başka bir yere gidilemez. Sakın ha sakın.”
“GENCİMİZİ, POLİSİMİZİ İFTAR SOFRASINA DAVET EDİYORUZ”
“Bugün akşam bir davet var. Sabahleyin Ekrem Başkan’a gittim. Sıkı sıkı sarıldık. Size selamlarını getirdik. Bugün akşam yedinci gün. Yarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili’ni seçecek. Biz de İBB’yi Başkan Vekili’ne emanet ederek, daha sonra bambaşka, herhalde ilk ziyareti de gelenekselleşmiş şekilde Ekrem Başkanımızın memleketinde, Ekrem Başkanımızın ilçesinde, Murat Çalık Başkanımızın büyük bir heyecanla hazırladığı geleneksel iftarı için Kadir Gecesi’nde Beylikdüzü’nde olacağız. Ama bu akşama bir davet var. Bu akşam Ekrem Başkanımız bütün İstanbulluları, İstanbul’u sevenleri ve İstanbul’u koruyanları hep birlikte bir kez daha Saraçhane’ye, yedinci günde dünya tarihine aynı meydanda, aynı saatte ara vermeksizin, yedi gün üst üste aynı direnişi, aynı kararlılıkla göstermek için davet ediyor. Öncesinde gençlerimizi, polislerimizi ve demokratik barışçıl tepki göstermeye gelen herkesi Ekrem Başkanımızın iftar sofrasına davet ediyoruz. Saraçhane’de iftarımızı yapacağız. Bundan sonra Saraçhane, Ramazan boyunca farklı etkinliklerin, bayramda dünya siyasetinin, dünya tarihinin gördüğü en büyük kucaklaşmalardan birinin yapılacağı, Ekrem Başkanımızın İstanbullularla kendi Silivri’de, gönlü Saraçhane’de olacağı bir büyük hazırlığa hazırlanacak. O İl Başkanımıza, İstanbul Büyükşehir’e, hepimize emanet olacak. Bugün akşam Saraçhane’ye veda etmeye, Ekrem Başkanımızın emanetini yine İstanbul’un bir seçilmişine emanet etmeye, kayyıma karşı verilen bu büyük mücadelenin son akşamında dünya tarihine geçmek üzere tüm İstanbulluları Saraçhane’ye bekliyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ekrem Başkan’ın selamlarını, Cumhuriyet Halk Partisi’nin teşekkürünü iletiyorum. Grubumuzu burada ağırlayan İstanbullulara, demokrasiye sahip çıkan tüm Türkiye’ye teşekkür ediyorum. Gelenlere, seçenlere, tarihe geçenlere selam olsun.”