PKK tarafından yapılan eylemin askeri ve politik yansımaları

Abone Ol


PKK tarafından gerçekleştirilen ve son derece ciddi ve sarsıcı etki yaratan saldırıda 12 asker yaşamını yitirdi.  Saldırı, Türkiye'de hem devlet ve iktidar cephesinden hem de muhalefet ve toplum cephesinden ciddi tartışmaların yaşanmasına yol açtı. Hiç şüphesiz ki bunun bölgesel yansımaları da olacaktır.

İktidar’ın PKK'nin askeri olarak çok önemli düzeyde tasfiye edildiğine dair açıklamaları sıklıkla kamuoyu ile paylaşılıyordu.  MİT, Savunma, İçişleri hatta Dışişleri Bakanlıkları tarafında yapılan açıklamalarda ‘terörün tamamen bitme aşamasına geldiği,  ‘teröristlerin çok önemi bir kesiminin etkisiz hale getirildiği’ ve bunun da ‘iktidar için son derece önemli bir başarı’ olduğu belirtiliyordu.

12 askerin yaşamını yitirmesiyle ve çok sayıda askeri personelin yaralanmasıyla tartışmalar yeniden başladı. Özellikle emekli askerlerin katıldığı tartışmalarda "Pençe-Kilit’ gibi isimlerle yapılan operasyonlar politik bakımından ne gibi sonuçlar doğurdu?

Türkiye'nin yaklaşık olarak 2 yıldan beri Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde olan bölgelerde fiili karakollar oluşturarak kalıcı bir konumda kalmak istediğine dair bir kısım analiz ve değerlendirmeler yapıldı. Askeri uzmanlara göre operasyon denilen hareket planı: belli sınırları olan ve somut hedeflere yöneliktir.  

 Bazı emekli subayların Pençe-Kilit harekâtlarını hem taktik hem de stratejik olarak yanlış görüyor.

Bölgeyi çok iyi bildiğini söyleyen Emekli Albay Orkun Özeller: "Ben o Irak Kuzeyi bölgesini gezmiş dolaşmış bir subayım. En iyi bildiğim bölgeler de o bölgeler. Bu harekatla ilgili olarak stratejik olarak da taktik olarak da yanlış… Hulusi Akar, o birlikleri o bölgeye soktu, şu anda ceremesini çekiyoruz…O kadar derine inilmiş bir bölge ki, orada arkadaşlarımız, silahlı kuvvetlerde görev yapan arkadaşlarımız var. Onlarla da görüşüyoruz, bize anlattıklarını biliyoruz. Belki komutanlarına anlatamıyorlar veya anlattıkları komutanları bunları dinlemiyor."

Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk de: "Askeri harekatta şehit verebilirsiniz ancak iki yıla yakın süredir devam eden bir operasyon var. Bu süre normal değildir. Operasyon dediğimiz sınırlı süreyle, sınırlı hedeflere yönelik askeri harekattır. Daha ne kadar süre şehit vermeye devam edeceksiniz ve ne amaçla? Siz TSK olarak bir yıl 8 ay kaldığınız bölgede bu kadar şehit veriyorsanız burada bir sorun vardır… Askeri harekatın başarı kriteri kaç tane adam öldürdüğünüz değildir."

Pence Kilit gibi Operasyonların stratejik bir hedefi var mıydı?

‘Pençe-Kilit’  adıyla başlatılan operasyon ise yaklaşık 2 yıldır devam ettiğine göre daha stratejik hedeflerin olduğu sonucuna varabiliriz. Birincisi, Askeri bakımdaki stratejik hedef PKK tarafından ‘Medya Savunma Alanları’ olarak tanımlanan bölgelerde etki gücünü kırmak, hareket alanını daraltmak ve asker eylem yapma kapasitesini minimum düzeyi indirmekti. Böylelikle İran sınırına kadar olan bölgelerin önemi ölçüde askeri olarak kontrol edilmesi amaçlandı. PKK askeri güçlerinin en az 40 kilometre içeride tutularak sınırlardaki girişin kontrol altına alınması planı vardı. Türk askeri birlikleri özellikle insansız hava araçları ile önemli bir inisiyatif sağladı ve etkili olduğu görüldü. Irak Kürdistan Bölgeyi Yönetiminin verdiği lojistik destekle Türk askeri birlikleri bölgede kendilerine belirli  bir alan açtılar.  

İkincisi Politik hedefler bakımından Kerkük-Musul bölgesi ve özellikle Irak Kürdistan Bölge Yönetiminin denetimde olan alanlarda kalıcı askeri üsler oluşturarak fiilen De-Facto bir durum yaratmaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği ‘ya büyüyeceğiz ya küçüleceğiz’ tezinin ‘sınırların fiziki olarak büyümesi’ olarak kabul görmesiydi. Yan Kerkük, Musul, Halep, Erbil gibi yerlerin tarihsel olarak Türkiye’nin bir parçası olarak görülmesi nedeniyle sınırlara dahil edilme  arzusu ve isteği vardı.  Genelkurmay ‘büyüme’ stratejisine uygun olarak kalabalık askeri bir güçle girdiği alanlarda kalıcı olmaya başladı.

PKK, gerçekleştirmiş olduğu bu eylemle kime nasıl bir mesaj veriyor.

İki yıldan beri bölgede önemli çatışmalar yaşanmasına rağmen PKK'nin ilk kez bu düzeyde etkili bir eylem gerçekleştirmiş olması, bölgedeki askeri ve politik denklemin yeniden kurulması, tartışılması ve sonuçları bakımından yeniden analiz etmeyi gerektiriyor.

PKK açısından özellikle ülke sınırları içerisinde son iki yıldır eylem kapasitesindeki bir düşüşün gözle görülmüş olması, psikolojik üstünlüğünün kaybedilmesine ve politik inisiyatifin zayıflamasına yol açmıştı. PKK'nın kış koşulları içerisinde gerçekleştirdiği bu eylem öncelikleri kendi sosyolojik tabanına verdiği önemli bir mesaj olarak değerlendirilebilir. PKK oldukça güçlü bir toplumsal tabana sahip olmasına rağmen, özellikle Hendek olaylarından sonra tabanını harekete geçirmede ciddi sorunlar yaşıyordu. Askeri eylem kapasitesinin düşmesi, tabandan bir kırılmaya yol açmasının ötesinde, bilinç altında bir güven sorunu yaratmaya başladığı görülüyordu. Yapılan bu eylemin, PKK’nin askeri gücünü koruduğunu ve eylem yapma kapasitesini kaybetmediğini göstermesi bakımından, hem kendi sosyolojik tabanına hem de devlete verilen bir mesaj olarak değerlendirilmesi yanlış olmaz. PKK açısından, kendi sosyolojik tabanıyla adeta güven tazelemesi ve harekete geçirebilmesi bakımından önemli olduğu söylenebilir.

Devletin askeri teknolojiyi en üst düzeyde kullandığı bir ortamda PKK tarafında böyle bir eylemi gerçekleştirmesi tersten askeri olarak da kendisini yenilediği mesajını veriyor. PKK yöneticilerinin yaptığı açıklamalar dikkate alındığında savaş stratejisinde bir kısım değişiklikler yaptıkları, yeni nesil silahlar kullanmaya başladıkları geçmişe oranla daha donanımlı bir konuma girdiklerini gösteriyor. Askeri bakımdan bu tür eylemlerin süreklileşmesi, önümüzdeki dönemde çatışmaların hangi boyutlarda gelişebileceğine dair ip uçları veriyor. Saldırıların yeniden Türkiye sınırları içerisinde yoğunlaşması olasılığı çok ciddi siyasal sonuçlar doğuracağı açıktır.  

Bu eylem, Ortadoğu’daki askeri ve politik gelişmelerden bağımsız değildir.

Birincisi Bağdat ve Kerkük heyetleri Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Savunma ve Dışişleri bakanlarının, İstihbarat Başkanlarının da içerisinde yer aldı heyetler arasındaki görüşmelerin önemli maddelerden bir tanesi PKK'nin askeri olarak tasfiye edilmesi meselesiydi. Yapılan ortak açıklamada; PKK için gerekli askeri ve politik önlemlerin alınacağına dair mesajlar içeriyordu. PKK'nin gerçekleşmiş olduğu askeri bu eylem,  Bağdat’a ama özellikle Hewler'e yapılan bir uyarı özelliği taşıdığını söylemek yanlış olmaz.

Irak Kürdistan Bölgesindeki güç ilişkilerini etkilemeye başlayan bir başka konu da  Kerkük ve Şengal'deki seçim sonuçlarıydı. Seçimlerde her iki bölgede de Ankara ile çok yakın politik ilişki içinde olan ve PKK’nin askeri ve politik olarak tasfiye edilmesi için aktif destek veren KDP kaybetti, buna karşın PYD ile çok yakın askeri ve politik ilişki kuran YNK ciddi oranda güçlendi. Bu nedenle PKK, askeri eylemleriyle aynı zamanda KDP’ye de bir mesaj veriyor.

İkincisi ABD, Kuzeydoğu Suriye’de Türkiye'ye ait bir hava aracını bilerek ve isteyerek düşürdü. Tarihte ilk kez bir NATO üyesi, bir başka NATO üyesinin askeri aracını bilerek düşürdü. ABD Başkanı Biden; Türkiye'nin saldırılarını Amerika'nın ulusal güvenlik çıkarlarını tehdit olarak değerlendirdi. Bu açıklamanın Türkiye tarafından politik ve askeri olarak doğru okunmadığı görülüyor. Türk askeri yetkililerinin yaptığı açıklamalarda anlaşılacağı üzere PKK'nın bu saldırıda yeni nesil silahlar kullandığı belirtildi. Peki, bu yeni nesil silahlar PKK'nin eline nasıl geçti? Bu soruya doğru cevap verildiğinde ABD'nin bölgede geliştirmek istediği stratejinin mantığı anlaşılır. Türkiye’nin bölgeye yönelik gerçekleştirdiği saldırıların cevabını başka biçimlerde alabileceğine dair bir kısım mesajlar ortaya çıktı.

Üçüncüsü, İsrail ile HAMAS arasında devam eden savaşta, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Hamas'ı Mücahit örgüt olarak ilan etmesinin” politik ve askeri yansıması önümüzdeki süreçte Türkiye'nin karşısına çok daha ciddi olarak çıkacağını vurgulamıştım. Ankara’nın Hamas’ı Mücahit olarak görüp desteklemesinin karşılığı, Kürt coğrafyasında çok daha güçlü bir şekilde çıkabileceğine dair verilerden bahsetmek mümkün, İsrail’in dolaylı ve doğrudan Kürtlerle askeri ve politik ilişki kurması kimseye sürpriz gelmemelidir.

Ankara’nın, PKK saldırılarına karşı Kuzeydoğu Suriye’yi hedeflemesi

Ankara’nın PKK tarafından yapılan her eylemden sonra askeri cevabını daha çok Kuzeydoğu Suriye'deki hedefleri vurarak vermesi, Türkiye açısından çözüm değil tersine sorunun çözümsüzlüğünü güçlendirecektir. ABD, Kuzeydoğu Suriye üzerinde belirlediği planı sabırla hayata geçiriyor. Demokratik Suriye Güçlerinin Kuzeydoğu Suriye'yi kapsayan bir anayasa taslağını hazırlayıp kabul etmesi, ABD’nin bölgesel politikalarından bağımsız değildir. Amaç, mevcut Özerk Yönetiminin fiilen bağımsız bir devlet gibi konumlanmasının alt yapısının oluşturulmasıdır. Öyle ki bir Anayasa Mahkemesinin kurulması dahi kabul edildi. ABD’nin bilgisi dahilinde geliştirilen bu sürecin Türkiye’nin tarafından yapılan hava saldırılarıyla engellenmeye çalışıldığı görülüyor. Ancak burada dikkat çeken husus ise Ankara’nın askeri saldırılarına cevabın Qamışlı'dan değil Kandil'den geleceğine dair ortaya çıkan verilerdir, PKK'nin askeri olarak çok daha güçlenmesi ve önümüzdeki süreçte saldırılarını çok daha fazla arttırması kimseyi şaşırtmamalıdır. Bunun politik anlamı, ABD’nin kontrolünde olan ve askeri üsleri bulunan Kuzeydoğu Suriye’nin Ankara tarafından istikrarsızlaştırılmasının karşılığı Türkiye’nin de aynı süreçle karşılaşmasıdır.

Türkiye’nin iç dinamikleri yeniden karıştı

Türkiye’nin ‘ya büyüyeceğiz ya küçüleceğiz’ tezinin karşılığının büyüme olmadığı görüldü. Bu kez ‘küçülecek miyiz yoksa konumumuzu koruyacak mıyız? Mevcut askeri operasyonların politik sonuçlar doğurmaması özellikle 22 yıldır iktidarda olan AKP’nin dış/bölgesel politikasının bütünüyle sorgulanması ve tartışılmaya açılması kaçınılmaz görünüyor. CHP’nin parlamentoda ortak açıklamaya imza atmamış olması da bir tesadüf değil, CHP Genel Başkanının yaptığı açıklamalar ve sorduğu sorular dikkat çekicidir. Bunun anlamı özellikle ordu içerisinde CHP’ye bilgi geldiğini gösteriyor. AKP’nin CHP’nin sorularına yanıt vermesi oldukça zor görünüyor. Çünkü sorulan soruların tamamı, AKP iktidarının izlediği Irak ve Suriye politikasının başarısızlığının arka planını ortaya çıkartacaktır. Bu nedenle CHP’nin ortak bildiriye imza atmamış olması, sistemi içi dengelerin geleceğine dair bir kısım soru işaretleri oluşturuyor.

İktidarın, yaşamını yetiren askerleri iç politikanın bir aracı haline getirmek istemesi

AKP, PKK tarafından yapılan saldırıyı 14 Mayıs 2023’te olduğu gibi Mart 2024 yerel Seçimler için kullanacağına dair veriler ortaya çıkmaya başladı. Manisa’da Özgür Özel’in askeri törende katıldığı sırada yapılan provokasyonun benzerleri seçim sürecinde daha çok kullanılmaya başlanacak. Aynı şekilde DEM Parti üzerinde bir algı oluşturulması ve özellikle hem Ankara Genel Merkez hem de Batı’da il binalarına yönelik saldırıların artması olasılığını dikkate almak gerekir. İktidarın buradaki amacı,  CHP ile DEM Parti arasında illere göre olası işbirliğini engellemek için psikolojik baskıyı arttırmaya yöneliktir.

Sonuç: Kürt sorununun silah kullanılarak çözülmediği, çözülemeyeceği 45 yıllık süreçte görüldü. Kürt sorunun çözümü ‘terör’ gerekçesiyle açıklanamaz, Çünkü sorun sosyolojik ve politiktir. Türkiye’nin iç politik dinamiklerinin belirli bir istikrara kavuşması isteniyorsa; Kürt sorunun demokratik siyaset alanında parlamentoda çözümü esas alınmalıdır.  DEM Parti, parlamentonun önemli politik bir gücüdür. Birlikte çözüm üretilmelidir. Genel Kurmay ve MİT’ten başlayarak devletin stratejik kurumları, sorunu silahlarla çözülemeyeceğini artık kabul etmelidirler.

Ankara, Kürt sorununa ilişkin stratejisini politik çözüm üzerinden yeniler ve geliştirirse, bölgenin tamamından kazanır. Aksi takdirde, kendi elleriyle ‘küçülmeyi’ hayata geçirecekler.

Ayrıca politik çözüm üretilemezse,  Fatih Altaylı’nın dediği gibi: “O kerpiç, o sıvasız briket evlerden doğup, daha büyüyemeden, üç beş kuruş için, başka bir işe mülakatı aşıp giremeyeceği, Suriyeli ya da Afgan göçmenlerin arasından sıyrılıp başka bir yerde emeğinin karşılığını alamayacağı için 'sözleşmeli er' olmak zorunda kalan o evlatlar” ölmeye devam edecek.