EMEK DÜNYASI

Polonez işçileri: Kendi ülkemizde sığınmacı olduk

Polonez işçilerinin, Çatalca Adliyesi önündeki açlık grevi sürdüren Polonez işçileri, zor koşullarda ve soğuğa rağmen direnişlerini sürdürüyor. İşçilerden biri fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Yaşanan duruma tepki gösteren işçiler, "Sığınmacı olduk ya! Kendi ülkemizde sığınmacı olduk. Sınır kapısında bile böyle bir eziyet yok. Tek suçumuz anayasanın bize sunduğu hakkımızı kullanmak" dedi.

Abone Ol

Haber: Hakan Kaya

Sendikalı oldukları gerekçesiyle işten çıkartılan ve 146 gündür hakları için mücadele eden Polonez işçilerinin, Çatalca Adliyesi önündeki açlık grevi sürüyor. Zor koşullarda ve soğuğa rağmen direnişlerini sürdüren işçilerden biri fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Yaşanan duruma tepki gösteren işçiler, "Sığınmacı olduk ya! Kendi ülkemizde sığınmacı olduk. Sınır kapısında bile böyle bir eziyet yok. Tek suçumuz anayasanın bize sunduğu hakkımızı kullanmak" dedi.

Sendika üyesi oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan 146 Polonez gıda fabrikası işçisi, 146 gündür hakları için mücadele ediyor. Fabrika önünde haftalar süren eylem sonrası işçiler, seslerini duyurmak için Ankara’ya yürümek istemiş, Ankara’ya hareket etmelerine izin verilmeyince Çatalca Adliyesi adliye önünde kefenli açlık nöbetine başlamışlardı.

İşçilere moral için türkü söyledi

Açlık grevine devam eden işçiler, giydikleri beyaz kefenle bekleyişini sürdürürken; çevik kuvvet ekipleri de adliye çevresini barikatlarla kapatarak geniş önlem aldı. Açlık grevi sürdüren işçilere destek ve moral için sanatçı Ekrem Ataer ve Cumhuriyet Kadınları Derneği üyeleri, direniş çadırını ziyaret etti. Sanatçı Ekrem Ataer, direniş gösteren işçilerle birlikte türkü söyledi, onlara moral verdi.

İşçiler ANKA mikrofonuna konuşarak, adalet ve işlerine geri dönmek istediklerini söyledi.

"Adalet sarayının karşısındayız ama adalet diye bir şey yok"

Kalp hastası olduğunu söyleyen Temam Önal, "Açlık grevindeyiz, direniyoruz. Yardım bekliyoruz ama bize uzanan hiçbir el yok. Hiç kimsenin umurunda değiliz. Adalet sarayının karşısındayız ama adalet diye bir şey yok. Hiç kimse sesimizi duymuyor. 146 arkadaşımızla sokaktayız. Buralarda yatıyoruz, sabahlıyoruz. Suçumuz sendikaya üye olmak. Başka bir suçumuz yok. Devlet büyüklerinden yardım bekliyoruz. Adalet varsa, anayasal hakkımız varsa bize bu hakkı versinler. Yolumuzu açsınlar. Burada bulamadığımız hakkımızı yollara düşerek bulacağız artık. Kalp hastasıyım. Bypass ameliyatlıyım. Yerlerde, betonlarda yatıyoruz. Bizi kimse görmüyor. Gözler kör olmuş sanki, kulakları duymuyor" dedi.

"Ben çocuğumun ameliyatını erteledim"

20 yıldır Polonez fabrikasında çalıştığını belirten Aynur Şengül ise "Hakkımızı arıyoruz, adalet istiyoruz. Bizim ailede 3 kişi orada çalışıyordu. Üçümüzü de kapıya koydular. Biz anayasal yürüyüş hakkımızı istiyoruz. Bize izin versinler yürüyelim. Bizzat kendim Çalışma Bakanının yanına gittim. Bize, 'burası çadır devleti değil' dedi. Ama biz halen çadırın altındayız. Bize hakkımızı verdiklerini söylüyorlar. Yalan söylüyorlar. Bize kimse hakkımızı vermedi. Ben çocuğumun ameliyatını erteledim. Neden? Çünkü hakkımı alamadım. Ben hakkımı istiyorum" diye konuştu.

"Sesimizi duymuyorlar"

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'a sesini duyurmak isteyen işçilerden Emine Güner ise şöyle konuştu:

"15 yıldır Polonez'de çalışıyordum. Biz bireysel olarak haklarımızı savunamadığımız için sadece sendikaya üye olmak istedik. Ertesi gün kapının önüne konduk. Devletin her erkanına gittik sesimizi duyuramadık. Yürüyüşe karar verdik, yürürken de buna izin verilmedi. Adliye sarayının önüne geldik. Buradan öte gidemiyoruz. Açlık grevine başladık. Arkadaşlarımız patır patır dökülüyorlar. Sesimizi duymuyorlar. Biz Cumhurbaşkanımıza sesimizi duyuramıyoruz. Biz yollara dökülemiyorsak, Cumhurbaşkanı bize gelsin."

İşçiler fenalaştı, sinir krizleri geçirdi

İlerleyen saatlerde açlık grevindeki işçilerden fenalaşanlar oldu. Fenalaşan işçilere sağlık görevlileri müdahale etti. Bir işçi sedyeye konularak hastaneye götürüldü.

"Bir köylü üretmezse sen orada ne yiyeceksin?"

İşçiler, yaşanan durumu şu sözlerle isyan etti:

"Yeter ya! Köylünün elinde bir şey bırakmadınız. Ne yapsın bu köylü? Hırsızlığa mı çıksın? Her şeyi elimizden aldınız. Orman işi yapıyorduk ormanları aldınız. Hayvancılık yapıyorduk, hayvancılık yapamaz hale geldik. Fabrikalara girdik, fabrikaları elimizden aldınız. Patronun yanında olmaya başladınız. Nedir bu ya! Nasıl düzen bu, nereye gidiyor Türkiye. Köylü resmen sessiz. Şehirdekiler ne yiyeceksiniz? Ben üretmezsem, bir köylü üretmezse sen orada ne yiyeceksin? Koltukları mı kemireceksin?"

"Bana bakan terörist gözüyle bakıyor"

"Kim ister ya burada durmayı? Kim ister gecenin ayazında burada yaşamayı? Ben kod 46 ile neden atılıyorum? İspatlasınlar o zaman, hırsızlığımı göstersinler ondan sonra beni işten çıkarsınlar. Niye sormuyorlar niye attın 46 ile diye? Kaymakamlık kalkmış bana terörist muamelesi yapıyor. Bütün arkadaşlarımızı, Çatalcalılara öyle söylemişler. Bana bakan terörist gözüyle bakıyor ya. Ben hakkımı arıyorum. İşimi arıyorum. Sadece isteğim o. Ben işimi sendikalı bir şekilde geri dönmek istiyorum."

"Sınır kapısında bile böyle bir eziyet yok"

"Buradan birinin ölmesini istiyorlar. Biri ölecek cenazesini kaldıracaklar sonra çözecekler. Hakkımızı helal etmiyoruz onlara. Bize yaptıklarınızla gurur duyun. İyi izleyin. Sığınmacı olduk ya! Kendi ülkemizde sığınmacı olduk. Sınır kapısında bile böyle bir eziyet yok. Tek suçumuz anayasanın bize sunduğu hakkımızı kullanmak. Tek suçumuz oydu. Başka bir şey yapmadık biz. Gece yarısı bir mesajla işten attılar. Sığınmacı olduk ya! Kendi ülkemizde sığınmacı olduk. Sınır kapısında bile böyle bir eziyet yok."