Deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, oturduğu eve deprem konusunda güvendiğini söylerken, hangi özelliklere sahip olduğunu sıraladı. Görür, Kahramanmaraş depremlerinde göçük altında kalan bir kadının kendisini aradığını ve "Kurtarın bizi" diye yardım istediğini belirtti. Görür, “6 Şubat 04.30’da benim telefonum çaldı. Ben telefonu açtığım zaman göçükte bir kadın, göçük altında beni arıyor. Yanında da bir kız çocuğu. 'Hocam bizi kurtar' diyor. Siz düşünebiliyor musunuz ben ne hale geldim ben. Sonra telefon kapandı, anlamadım ne oldu ne bitti falan. Yani insanlar bu durumda. Binlerce insan göçük altında öyle bir şey. O bizi daha etkiliyor” dedi.
Gerçek Gündem’de yer alan habere göre, Armağan Çağlayan’ın Gör Beni isimli YouTube programına katılan Prof. Naci Görür, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yaşadığı psikolojik gerilimi ve deprem korkusunu anlattı. Aman deprem lafı edilmesin, duymayayım, bu korkutucu bir şey, canım nedir bu deprem deprem konuşuluyor. Bunu söyleyen adamlar başını kuma gömmek istiyor, deve kuşu gibi.
Bunu yapmakla tehlikeyi atlasa hiçbirimiz konuşmayalım. Ama deprem geliyor, vurduğu zaman da çoluk çocuğunu öldürüyor. Aman duymayalım da gece rahat uyuyalım mantığı çağdaş bir mantık değil. Eğitimli aklı başında bir insanın tercihi değil.
Korkabilir ama bu korkuyu depremle nasıl baş edebiliriz, nasıl deprem zararlarını minimize ederiz şeklinde dönüştürüp kendi insanlarına yardımcı olabilecek bir yol çizmesi, öyle bir katkı sağlamasına dönüştürmek lazım. Yoksa elbette insani bir duygu, korkarız.
Çağlayan, sonrasında Naci Görür’e “Mesela siz oturduğunuz eve güveniyor musunuz?” diye sordu. Görür, bu soruya şöyle yanıt verdi:
Evet, benim oturduğum evin belki de bir özelliği olabilir, o da dubleks olması. Bir bina çok yüksek değilse, çok ağır değilse ve yapılırken de iyi mühendislik hizmeti almış ise, gerçi eski olmasına rağmen mesela temeli radye temel veya beton perde olarak yapılmış ise bu deprem diyelim perde ve kolonları şaşırtmacalı usulüne uygun konulmuş ise bunu teknik üniversite yaptı bizim oturduğumuz yerlerde.
Dolayısıyla orada böyle sefer tası gibi binanın bisküvi gibi yapışmasını, insanları göçük altına koymasını beklemiyorum. Belki belli yerler çatlar patlar ama önemli olan bir bina eğer sahiplerini kendi içinden sağ olarak çıkmasını sağlıyorsa en başarılı, en iyi binadır.
Bizim korktuğumuz şey tamamen göçük haline gelip insanlarının ölümüne sebebiyet veren binalardır. O binalar da genellikle büyük çoğunluğu öyle yaşla başla değil, iyi mühendislik hizmeti görmediği, iyi malzeme kullanılmadığından ötürü ve yanlış zemin ve yerde kurulduğundan dolayıdır.
Normal bir zeminde çok kötü olmadığı sürece bizim şu andaki yönetmeliklere göre yapılmış bir bina, harfiyen o yönetmeliklere uyulmuşsa, iyi malzeme kullanılmışsa, yapımı da iyi işçilik görmüşse o bina insanların ölmeden deprem esnasında veya sonrasında içinden çıkmasına müsaade edecektir çok büyük ihtimalle.
Maraş’ta büyük bir deprem olabilir, özenli olun, dikkatli olun diye uyarmasa mıydık? 60-70 bin kişi ölmüş. Bilim adamı olarak onu söyleyeceksin. Ben insani olmakla beraber eğer o tehdit, tehlike geliyor, önlemi alınmıyorsa aman duymayayım olursa o ilkel bir duygu oluyor.
Biz o ilkellikten uzak durmak zorundayız. Mesela İstanbul’u uyarıyoruz, uyarmasak yüz binler ölecek. 23 senede bir şey yapılsaydı bu böyle olmazdı. Biz üzülüyoruz tabii bunlara. Hele bizim üzüntümüz daha farklı. Emin olun, ben yani bu yaşta, o ilk hafta günde 1-2 saat ağlıyordum ya. Yani psikolojim bozuldu.