Haber: Fatoş Erdoğan
Kürt yazar ve gazeteci Musa Anter, 20 Eylül 1992 tarihinde Diyarbakır Seyrantepe Mahallesi'nde saldırı sonucu öldürüldü. Yıllar süren soruşturma ve kovuşturmaların ardından Anter'i öldürenlerin bulunamadığı açıklandı ve dosya kapatıldı. JİTEM tarafından yapıldığı iddia edilen saldırıya yönelik eksik yargılama itirazları her seferinde reddedildi.
Gazeteci ve Yazar Musa Anter, 20 Eylül 1992’de Kültür Sanat Festivaline katılmak için gittiği Diyarbakır’da katledildi. JİTEM tarafından katledilen Apê Musa’nın failleri ise verilen 30 yıllık hukuki mücadele rağmen aklandı. Musa Anter davasının tek tutuklu sanığı olan Hamit Yıldırım duruşmalarda suçlamaları kabul etmedi. 5 yıllık tutukluluk süresi dolduğu gerekçesiyle 28 Haziran 2017’de tahliye edildi. Birçok JİTEM elemanı tarafından yapılan itiraflar ardından açılan dava, cinayetin üzerinden 30 yıl geçtiği ve davanın zaman aşımına uğradığı belirtilerek, düşürüldü.
BİR AH ÇEKSEM KARŞIKİ DAĞLAR YIKILIR
Musa Anter cinayeti davası failleri bilinmesine rağmen cezasızlıkla ödüllendirilerek düşürüldü.
1992 yılında katledilen gazeteci yazar Musa Anter'in kızı Rahşan Anter ile babasının öldürülmesi, İsveç'e zorunlu olarak gitmeleri ve 30 yıl süren davanın zaman aşımından düşürülmesini konuştuk.
"Biliyor musunuz? Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır"
"Biliyorsunuz 1992’de vefat etti babam. Ondan önce ve ondan sonra da birçok canlarımızı öldürdüler. Ve oyalıya, oyalıya 30 seneye getirip ondan sonra da takipsizlik kararı vererekten meseleyi bitirdiklerini zannediyorlar. Ama o mesele bizde daha da büyüyor. Sağ olsun gençlerimiz daha fazla sahip çıkıyorlar ve bunu kabul etmiyorlar. Bunların hepsi bizim üzerimize gelip kapatmak isteseler biz kendimizi o kadar açıyoruz ve açılıyoruz. Çok güzel bir gençlik çıkıyor. Sahip çıkan bir gençlik çıkıyor. Direnmek yani bizim adımız direnmek. Babamın da böyle bir lafı var 'direnmek adımız' diye yani kendi acımızdan daha çok bir çok gençler, kayıp gençler faili meçhul olmayan gençler yok olan gençlerin aileleri burada yaşlandılar ve öldüler. Kaç sene oldu? Ve hala bir yere gelemedik. Hala bir yere getirmek için uğraşıyorlar. Aslında gayet iyi biliyoruz. Aslında kimin öldürdüğünü! Mesela babamın olayı, devletin pardon dediği cinayet. Yeşiller, Hogirler, ortalıkta cirit atıyorlar. Bunları mutlaka çıkartmak gerekiyor.
"CİNAYET YAPTIK AMA ONLAR MERT CİNAYET'LERDİ"
UTANÇ DUYUYORUM!
Dehşet içindeyim. Hani adaletsizlik vardı ama hep ümidimiz vardı. Bir gün adalet yerine gelecek diye. Şimdi adaletsizliğin dibine vurduk evladım Adaletsizin dibindeyiz yani. Adalet yok. Ve adalet olmadığında küstahça suratımıza ben istersem kanunu değiştiririm. Ben istersem anayasayı değiştiririm diyebiliyorlar. Böyle bir fütursuzlukla üstümüze geliyorlar.
Biz cinayet yaptık ama onlar 'mert cinayet'lerdi. Sen hangi cinayeti, mertlikle özdeşleştirebilirsin? Kaç tane Kürdümüzü, kaç tane Kürt iş adamımızı, düşünürümüzü, onun zamanında öldürdüler. Bir de kendine bir kılıf uydurabiliyor, diyor ki ben altı ay zaten yaptım. Sen altı ay zaten yapacağını yaptın zaten. Sen zaten yapacağını yaptın. Affedilmez bir kadın yani. O böyle bir sıfatta. O da kadın ben de kadınım. Ben böyle bir kadınla aynı kadınlığı paylaşmak utanç duyuyorum.
BABAM AİLESİ İLE TEHDİT EDİLDİ KAPIMIZDA TOROSLAR BEKLETİLDİ
Avrupa'ya gidişim, daha doğrusu ailemizin Avrupa'ya gidişi, abim Anter Anter, 1968 yılında üniversiteye başladı. Üniversiteye başladığı zaman o biliyorsunuz işte Deniz Gezmiş olayları falan bütün üniversite gençleri dışarıda. Babamı tehdit ediyorlar. Çeneni kapamazsan oğlunu böyle bir miting falan yaptıkları zaman herkes serbest kalır ama senin oğlun yok olur. Babam abimi apar topar İsveç'e yolladı. Arkadan küçük kardeşim Dicle Anter liseyi bitirdi. Aynı tehdit kardeşime de geldi.
Babam hep ailesiyle tehdit edildi.
Ama susmayacağına göre bizi bizi terk etmek mecburiyetinde kaldı diyebilirim.
Sonra 1997’de annemi tehdit etmeye başladılar. Babam köyde gelemiyor. Annem hasta olduğu için köye gidemiyor. Böyle bir aralarında kilometre olarak bir ayrırlık oldu. Annem tek başına yaşama mecburiyetininde kaldı İstanbul'da. Arkasında sivil polisler. Böyle tüfekle, tabanca ile kocam nerede diye evi gelip evi basmalar. Bütün yatakları dipçiklemeler, hırsızlıklar, yapmadık şeyi bırakmadılar. Sonunda aile karar verdi. Annemin de İsveç'e gitmesi için. 1979'da hiç istemediği halde İsveç'e gitmek zorunda kaldı.
Ben evli olduğum için soyadımdan biraz beni rahat bıraktılar ama 1982’de benimle uğraşmaya başladılar. Çocuklarım Suadiye'de ortaokula gidiyor o zaman. Çocuklarım diyor ki anne iki tane amca geldi bize taş attı. Anne üç tane amca geldi. Gelin size pasta ikram edelim. Baktım ki olacak gibi değil. Karşımda devamlı bir Toros vardı. Komşularımız soruyor. Bu Toros niye burada diye. Suadiye'de oturuyorum. Yani söyleyemiyorsun, benim için duruyor burada diye. Çok provoke ettiler beni de. Gece, gündüz olmadık Saatlerde telefonlar çalıyor. Sonunda ben de pes ettim. Çoluğumu çocuğumu alıp ben de İsveç'e gittim.
ANNEMİN MEZARI İSVEÇ'TE BURAYA GETİRİLMEK İSTEMEDİ
Bu tamamen işte bir aile parçalanması. Babamın rahat etmesi için, babam eğer biz gitmeseydik rahat olamayacaktı. Onun üzerine ben de gittim. Hoş olmadı tabii. Güzel olmadı.
Annemin mezarı orada. Annem gelmek istemedi. Buraya getirilmek istemedi. Şimdi abim döndü. Abim babamın köyünde yaşıyor. Kardeşim Batman'da yaşıyor. Ben İzmir'de yaşıyorum. Biz üç kardeş elimizden geldiği kadar babamızın adına ebir laf, bir söz gelmesin diye elimizden geldiğini yapıyoruz.
BABAMIN GÖREMEDİM
Ben babamın yaşına geldim 75 yaşında öldürüldü babam. Ben hala babam için ağlayabiliyorum. Çünkü çok büyük bir haksızlıktı. Bizim pazar günü haberimiz oldu. O zaman bu kadar sık uçak yoktu. Biz ancak salı günü gelebildik. Ve babamla benim aramda baba kız sevgisi vardı. Onun için babamın hemen gömüldüğünü bana söylemediler. Uçakta söylediler o bana çok tesir etti. Ve babamı göremedim. Somut olarak görmediği zaman herhalde başka bir şey oluyor. Onun için ben buradaki kardeşlerimin, çocuklarının işte kemiklerini istemelerini, izlerini istemelerini eskiden çok fazla anlamıyordum. Ne zaman ki babam vefat etti. Onu görmek istiyorsun. Kafamda, beyninde, evladım gitti, babam gittiyi yaşamak istiyorsun. Bunu bize yaşatmadılar. Ondan sonra babamın vasiyet ettiği bir yer vardı. Oraya değilde annesinin köyü Zivinge doğduğu köye babamı gömüyorlar. Ama babamın istediği yer Akarsu'da, kendi bahçesinin içinde gömülmekti.
ENSEMDE TÜFEKLE İZLEDİLER
Nusaybin'e geldiğimiz zaman helikopterler, uçaklar, dışarıda bekleyen tanklar, askerler bildiğin gibi değildi. Kimliğinizi istiyor pasaportumu verdim Niye geldiniz buraya? Arabayı aradılar taradılar falan. Sonra biri hanımefendiyi istediği yere götür ve gezdir dedi. Dedim bir bakacağım ben Nusaybin
çarşısına dedim. Her yere götür dedi. Kızım şöyle şöyle bir şey bir ana caddesi var. İnanır mısın? Neredeyse yirmi beş, otuz metrede bir bizi durdurdular. Tamamen sinir bozucu yani. İstediği yere götür rahat rahat gezin falan. Hanımefendi deyip her köşede bizi durdurdular. Pasaja girdik. Pasaja girmeden evvel dediler sakın arkanı dönme. Niye? Dedim. Sonra merak ettim arkamı döndüm baktım.
O şey var ya hani tabancayla tüfek arası böyle kısa bir şey. Böyle ensemde duruyor. Böyle bir çok şey yaşadım. Daha o kadar çok şeyler var ki.
ACI ÇEKİYORUM
Acı çekiyorum burayı böyle bırakmamalıydık. Bazen diyorum babam ve babamın yaşındaki arkadaşları. İyi ki buraları bu durumu görmediler. Zaten içeride devamlı tutarlardı, göremezlerdi. Bazen de diyorum keşke hayatta olsalardı. Belki biz bu durumda olmazdık Gelgitler yaşıyorum biliyor musun? Hepimizin olduğu gibi. Ne yazsak bitmez, ne anlatsak bitmez. Acılarımız bitmiyor ama yine dediğim gibi gençler, gençler diyorum, sizler oldukça siz bize enerji veriyorsunuz, moral veriyorsunuz, iyi ki varsınız canım"
MUSA ANTER DAVASI CEZASIZLIKLA KAPATILDI
Kürt aydını, gazeteci ve yazar Musa Anter, sevenlerinin deyimiyle Apê Musa, 20 Eylül 1992'de Kültür-Sanat Festivali için Diyarbakır'daydı.
Gündüz festivale katıldı, kitaplarını imzaladı. Akşam Seyrantepe Mahallesi'nde yeğeni gazeteci-yazar Orhan Miroğlu ile birlikte silahlı saldırıya uğradı. Anter öldü, Miroğlu yaralandı. Anter Ailesi, Türkiye'de yürütülen soruşturmada sonuç alamadığı için 2000'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AIHM) başvurdu. Mahkeme ön kabulden sonra 2005'te tarafları uzlaştırmak istedi ve aileye 15 bin euro önerdi. Ama aile maddi tazminat yerine ihlal kararı çıkmasını istedi ve öneriyi reddetti.
AiHM 19 Aralık 2006'da Musa Anter'in yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayet hakkında yeterli soruşturma yürütülmediği için Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 2. maddesi'nin iki kere ihlal edildiğine ve Anter Ailesinin mahkemeye etkin başvuru hakkının elinden aldığı gerekçesiyle AİHS'in 13. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Türkiye 28 bin 500 Euro ödemeye mahkum oldu.
AİHM kararının ardından 2009 yılında Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı, eski JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan'ın itiraflarını "ihbar" kabul ederek, katliamdan 17 yıl sonra soruşturmayı yeniden başlattı. Cinayet uzun süre "faili meçhul" kaldıktan sonra 29 Haziran 2012'de tetikçi zanlısı Hamit Yıldırım Şırnak'ta yakalandı ve tutuklandı. Haziran 2017'deki duruşmada sanık Hamit Yıldırım, "tutukluluk süresi dolduğu" gerekçesiyle tahliye edildi. Davada kovuşturma aşamasında eksik kalan birçok husus tüm ısrarlara rağmen giderilmedi. lsveç'te bulunan sanıklardan JİTEM elemanı Abdulkadir Aygan'ın 2018 yılında yazılı savunması alınması talebine Adalet Bakanlığı yanıt vermedi. Zaman aşımı süresinin dolmasıyla birlikte, Musa Anter davası zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle düşürüldü.