Haber: Atilla Yoğurtçu
Nisan 2024, sanat dünyası için zor bir dönem oldu. Tiyatro oyunları yasaklandı, müzisyenler gözaltına alındı, kitaplar toplatıldı, öğrenci etkinlikleri engellendi ve belgesel film yönetmenleri hapis cezalarına çarptırıldı. Sanata yapılan baskılar, ülkenin dört bir yanındaki yaratıcı özgürlükleri tehdit etmeye devam ediyor.
Yasaklarla, engellemelerle, saldırılarla bir sanat sezonunun sonuna daha geliyoruz. İşte Nisan 2024 de sanat alanının başına gelenler:
* Teatra Jiyana Nû ekibi tarafından sahnelenen “Bêrû” adlı tiyatro oyununun birçok kentte yasaklanmasına dair başvuruyu değerlendiren mahkeme, “Devletin birliği ve bütünlüğüne tehdit” gerekçesiyle talebi reddetti. Bunun üzerine Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü İdari Dava Dairesi’ne başvuru yapıldı. Başvuruyu değerlendiren İstinaf Mahkemesi, yasak kararının Anayasa’da yer alan “ifade ve düşünce özgürlüğüne” aykırı olduğunu belirterek, yasak kararını kaldırdı.
* Flüt sanatçısı Bahar Kurt Kızılatun’un 2024 yılında bir Şubat gecesi evi polislerce basıldı. Bütün ev altüst edildi. Bir suç unsuru bulunamadı. Ancak Bahar Kurt gözaltı kararı olmamasına karşın gözaltına alındı. Ardından tutuklanarak İzmir Yeni Şakran Cezaevi’ne kondu. 70 gündür suçunun ne olduğunu bilmeden yatıyor. Bahar’ın annesi Nagehan hanım cezaevine kızını ziyarete gittiğinde kolunun kırılmış olduğunu gördü. Gördüklerini şöyle anlatıyor: “Kocaman, kendinden önde giden alçılı bir kolla geldi görüşe kızım. Arkadaşının biri kolunu tutuyordu, bir diğer arkadaşının elinde kocaman bir yastık; Bahar oturduğunda kolunun altına koysun diye. Arkadaşlarının desteği olmaksızın tek başına günlük yaşamını sürdüremiyor Bahar. Onlar giydiriyor, onlar saçını tarıyor, onlar banyosunu yaptırıyor.” Bahar Kurt Kızılaltun müzik çalışmalarını sürdürmek için ailesinden bir gitar istiyor ailesi de yolluyor. Bir de akort aleti. Cezaevi idaresi anlaşılmaz bir nedenle akort cihazının cezaevi koğuşunda durmasına izin vermiyor. Akord cihazı cezaevinde özel bir yerde muhafaza ediliyor. Gitarın akordu bozulduğunda tutuklu idareye bir dilekçe yazıyor. Dilekçe işleme koyulursa gardiyanlar gelip tutukluyu alıp akord cihazının yanına götürüyorlar ve orada gardiyan gözetimi altında akord yapılıyor. Cezaevinde her zaman bu dilekçe verip akord etme işi de yürümüyor. Cezaevi müdürü “Burası cezaevi. Stüdyo değil. Müzik çalışmalarını azaltsınlar” diye gardiyanlara emir veriyor. Bahar Kurt Kızılaltun’un kolundaki kıık kemikler günler geçmesine rağmen kaynamadı. Bahar İzmir’de ameliyata alındı. Cezaevinde sık sık müdür emriyle koğuşlarda aramalar yapılıyor. Bunlardan birinde Bahar’la kalan başka bir tutuklunun yazılar yazdığı defterine zorla el koymaya kalkıyorlar. Bahar da onu savunmaya kalkınca onlarca gardiyan Bahar’ın üstüne çullanarak kolunu kırıyorlar. Bir başka tutuklu Zeynep Gonca’nın belini tekmeliyorlar. Zeynep “Belime vurmayın ameliyatlıyım” deyince özellikle beline ağır darbeler indiriyorlar. Bu olayların sonunda da dayak yiyen onlarca tutukluya “ağır darp ve kasten yaralama” suçundan dava açıyorlar. Bu yaşananlar cezaevlerindeki korkunç işkence ortamının birer belgesi.
* Emek Partisi (EMEP) Milletvekili Sevda Karaca; İzmir Kitap Fuarı’nda kitapları toplatılan ve stant görevlisi gözaltına alınan Pirtukakurdi’nin 2015’ten bu yana faaliyet gösterdiğini ve kitaplarında Kültür Bakanlığı bandrolü olduğunu belirterek, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tarafından cevaplandırılması talebiyle bir soru önergesi verdi ve bu ayrımcılığı sordu: “1- Pirtukakurdi standına yapılan kolluk muamelesinin gerekçesi nedir? 2- Bu uygulamanın sebebi Pirtukakurdi’nin Kürtçe yayıncılık yapması mıdır? 3- Bakanlığınızın bandrolü bulunan kitapların toplatılmasının hukuki gerekçesi ve izahı nedir? 4- Bu toplatma kararı için Savcılık ya da Hakimlik kararı bulunmakta mıdır? 5- Bakanlığınız kolluk görevlilerinin kitap toplatma ve stant görevlisini gözaltına alma fiillerinden haberdar mıdır? 6- Bu emirler Bakanlığınız ya da Bakanlığınıza bağlı İl Müdürlüğü tarafından mı verilmiştir? 7- Hukuka aykırılığı çok açık olan kitap toplama, gözaltına alma ve yayıncılık faaliyeini engelleme gerekçesiyle kolluk görevlileri hakkında adli ve idari bir soruşturma başlatılacak mıdır?”
* Rektörlüğün Amfi Tiyatronun organizasyon şirketine kiralanmasına tepki gösteren Hacettepe öğrencileri, “Amfi Tiyatro rant kapısı olmamalıdır. Bütçe öğrenciler için kullanılsın” dedi. Tüm tepkilere rağmen kararı geri çekmeyen rektörlüğe karşı okul toplulukları ortak bir metin yayınlayarak, bu kararı desteklemediklerini ve taleplerini dile getirdi: Üniversitemizin yapı taşlarından biri olan amfi tiyatroyu kaç defa üniversite öğrencileri, toplulukları kullanabilmiştir? Bizler kullanamıyorken üniversite arazisinin şirketlere kiralanması bu üniversiteyi var eden bütün bileşenleri yok saymaktır. Üniversite yönetimi bu karardan vazgeçmelidir. 25 Mayıs’ta yapılacak konser için alınan kararı kabul etmiyoruz. Üniversite imkanlarının bizlerin ihtiyaçları doğrultusunda harcanmasını ve karar alma süreçlerine dahil edilmeyi talep ediyoruz.”
* Yönetmen Çayan Demirel ve Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu'nun yönettiği "Bir Gerilla Belgeseli: BAKUR" adlı filmde "örgüt propagandası" suçlamasıyla açılan davada Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği 2 yıl 1 aylık cezayı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi onadı. 'Çayan'la Dayanışma' adlı sosyal medya hesabından yapılan açıklama şöyle; "Geçtiğimiz günlerde Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi'nin istinaf talebini reddettiğini ve cezayı onadığını öğrendik. Avukatlarımız Yargıtay’a başvurarak bu kararın bozulmasını talep etti. Şimdi Yargıtay'dan bu hukuksuzluğa son vermesini bekliyoruz. #BelgeselSinemaYargılanamaz. Görme duyusunu tamamen kaybetmiş ve hayatını %99 engelle, ancak yardımla sürdürmeye çalışan Çayan Demirel’in sağlık durumu bu kadar açıkken, onu ısrarla yargılamak ve hapse atmaya çalışmak insanlığa da hukuka da aykırıdır. #ÇayanHapsedilemez"
* ODTÜ öğrencilerinin Devrim Stadyumu’nda şenlik mücadelesi sürüyor. Kayyum Rektör Verşan Kök, geçtiğimiz aylarda öğrencilere attığı mailde, okulun en büyük konser alanı olan ve tarihsel değeri olan Devrim Stadyumu’nu “güvenlik ve temizlik” sebebiyle şenlik alanı listesinden çıkarıp üstü kapalı şekilde yasaklamıştı. Ardından öğrenci topluluklarının Rektörlük ile aldığı toplantılardan da sonuç çıkmaması nedeniyle, okulda binlerce öğrencinin katılımıyla yürüyüşler gerçekleşti, tüm bölüm ve topluluklardan öğrenciler “Şenlik ODTÜ’nün ODTÜ bizimdir” diyerek stadyuma ve tarihine sahip çıktı. Bu eylemlere rağmen adım atmayan Rektörlük, bu kez direnişi kendi ön bahçesinde buldu. ODTÜ öğrencileri, “Devrimi alana kadar gitmiyoruz” diyerek Rektörlük önünü direniş ve yaşam alanına çevirdiler. Bu haber baskıya girdiğinde 8. gününe girecek olan şenlik nöbeti başladığından bu yana öğrenciler çadırları, şarkıları, pankartları ile Devrim Stadyumu’nu alma kararlılığını, yaratıcı şekillerde ortaya koydu. Siyaset bilimi öğrencisi Alp Yankı, “Şenliğin yasaklanmasını şuna bağlıyoruz: ODTÜ öğrencisinin kendisini var ettiği sahiplendiği ve ODTÜ kültürü yeniden yaratan alanlardan biri. Ve iktidar da Rektör de bu kültüre düşmanlar. Bu sebeple yasaklamak istiyorlar. ODTÜ öğrencisi de buna karşı direniyor” diyor. Alp Yankı direnişin öğrencilerin ortak kararı olduğunu ve karşılarında Rektörlüğün “düşman hukukunu” bulduklarını söylüyor: “ODTÜ’de şenliğin yasaklanmasından itibaren bölümlerde forumlar düzenlendi. Bu forumlarla birlikte direniş kararı alındı. Bunu her yerde tartıştık. Kitlesel eylemler örgütledik, yürüyüşlerle bu taleplerimizi dile getirdik. Ancak Rektörlük bize konuşmayı görüşmeyi dahi kabul etmedi, bizi düşman yerine koydu. Buna karşı tepkimizi göstermek için bu sene başında zaten Rektörlüğün bu alanı yasaklamasına da tepki olarak bu alana çadırlarımızı attık, burayı bir direniş mevziisine direniş çizgisine çevirdik. Buradaki direniş ruhu ve kültürü hiçbir zaman geri adım atmayacak ve kazanacaksa da burası kazanacak şenliği."
Seçim sonuçlarının iyimser havası sanat alanından teğet geçti. Sanata yapılan baskılar 2024 Nisan’ında da sürdü gitti. Kitap toplatma rezaleti, öğrenci şenliklerini baskılama, belgesel film çekti diye yönetmeni hapsetmenin yanına bir de müzisyeni gerekçesiz hapse atıp kolunu kırma eklendi. Ülkede yirmi yıldır adım adım her yanı baskılayan rejim son bulmadıkça sanatın da soluk alamayacağı ortada, denildi.