Sansür olduğunu kabul etmemek de sansüre dahil mi?

Abone Ol

Sansür nedir, nasıl yapılır? Ön denetim midir sadece; sonradan yasaklamalar da dahil midir? İktidarın bile isteye destekten mahrum etmesi, görmezden gelmesi, ayrımcılık yapması, intikam alması, ölüme terk etmesi de sansür sayılabilir mi?

Biz bu yaşadıklarımızın “sansür olduğunu” nasıl anlatacağız?

Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Pak, derginin maruz kaldığı sosyal medya sansürü konusunda “en çok insanlara bunun bir sansür olduğunu anlatmakta zorluk çektiklerini” söylemişti.

Fail “devlet” değil diye “bir takım teknik meseleler” mi sayacağız?

Hatay’da oyununa birkaç saat kala salon tahsisi Hatay Valiliği iptal edilen, bunu gündeme getirince işinden de olan tiyatrocu Sertaç Demir’in yaşadığını nereye koyacağız?

“Salon tahsisi meselesi canım” diye es mi geçeceğiz?

İstanbul’un orta yerinde Fatih Kaymakamlığı’nın yine oyuna saatler kala Tiyatro İmge’nin “Ölüm Uykudaydı” oyununu yasaklamasını nasıl açıklayacağız? “Sanal tarama neticesinde kamu güvenliği bakımından uygun bulunmadığı...” denilerek yasaklanmış oyun; metne bile bakılmamış.

“Bizi niye almıyorlar, demek ki suçları var” diyen “sokaktaki adam” gibi, “Bizi niye sansürlemiyorlar, demek ki bir şey var?” mı diyeceğiz?

**

Zamane sansürü sadece yasakla, erişim engeliyle, salon vermemekle olmuyor. Özel tiyatrolara verilen/verilmeyen destekleri belirleyen komisyonda sarf edilen şu cümlelere bakalım: “...Türk örf ve adetlerine, geleneklerine aykırı oyunlar sergiliyorlar.”

Nedir bu? Yapılan tespit; başvuru yapılan oyun ile ilgili bile değil, “genel kanaat”. “Onlarda biraz şey” kadar kıymeti olmayan bir ön yargı!

Bir diğer cümle de şu; “BGST zaten Kültür Bakanlığı’nı destekler konusunda mahkemeye verdi, dava hala devam ediyor. Bu dava ortadayken onlara destek verilemez, bu nedenle onu da reddediyoruz.”

Bu ülkenin mahkemelerine başvurmuş olmayı “suç, kabahat” gibi gösteren, “intikam duygusu” ile “Destek verilemez” mührü basan bir kurul!

Bu diyalogları aktaran; Tiyatro... Tiyatro... Dergisi’nden Yavuz Pak ve Pınar Arabacı’ya konuşan kurul üyesi Prof. Dr. Nihal Kuyumcu. Diğer kurul üyesi Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Ragıp Ertuğrul da orada ve onaylıyor.

**

Kurul dediğimiz resmi adıyla “Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Özel Tiyatrolara Yardım Değerlendirme Komisyonu.” 1982’den bu yana tartışmaları yapısı ve kararlarıyla Türkiye tiyatrosu içinde “varlık” gösteriyor.

Son olarak 29 Nisan 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanan “Özel Tiyatroların Projelerine Yapılacak Yardımlara İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile son hali verildi. 15 Ağustos-30 Mayıs arası tiyatro sezonu olarak tanımlandı, kimlerin başvurabileceği düzenlendi. Tüm ayrıntılara burada girmeyelim; merak edenler ayrıntılara Resmi Gazete’den bakabilir.

“Bakanlıkça hangi özel tiyatronun projesine ve ne miktarda yardım yapılacağını” belirlemek üzere kurulan komisyonda, “Bakan Yardımcısı”, “Güzel Sanatlar Genel Müdürü”, “Devlet Tiyatroları Genel Müdürü” ile “Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nden Bakan onayı ile belirlenecek birer temsilci “devlet” adına yer alıyor. 9 kişiden 5’i bu isimler. Kalan 4 “sivil” ise, “tiyatro alanından bireysel başvurular” dikkate alınarak Bakanlıkça belirleniyor. Görev süreleri 1 yıl, ama bakanlık isterse uzatacak.

**

Tiyatro... Tiyatro... Dergisi’nin Dergisi’nin “Özel Tiyatrolara Yardımda Kriterler İdeolojik: “Türk Örf ve Adetlerine Aykırı Oyunlar Sahneleyene Para Yok” başlıklı söyleşisine dönelim. İlk defa komisyon üyeleri bu kadar açık biçimde komisyon hakkında bilgi veriyor; “içerideki tartışmalar”ı aktarıyor. Önemli bilgiler içeren iki bölümlük söyleşinin ikinci kısmı şuradan okunabilir. Kuyumcu ve Ertuğrul; tespit ettikleri 80 fason tiyatroyu, bunun üzerine Yeni Akit’te çıkan hedef gösterme haberini anlatıyor, Bakanlık’ta yapılan birebir görüşmeler hakkında bilgi veriyor. Sonuçta komisyona hiç de sağlıklı olmayan çalışma koşulları dayatılıyor, 44 tiyatro reddediliyor ve itiraz edilen 80 özel tiyatro arasında yer almayan 8 tiyatro da listeye alınıyor. Bunlar Moda Sahnesi, BGST, İkincikat, Milli Sanat Tiyatrosu, Baksa Sanat Tiyatrosu, Glow Tiyatro Topluluğu, Özkaya Yapım ve SıfırNoktaİki Prodüksiyon.

Tartışma esasen bu 8 tiyatro üzerinden dönüyor. Diğer iki “sivil üye” ret kararlarını şöyle açıklıyor: “...Türk örf ve adetlerine, geleneklerine aykırı oyunlar sergiliyorlar.” BGST için ise şöyle deniyor: “BGST zaten Kültür Bakanlığı’nı destekler konusunda mahkemeye verdi, dava hala devam ediyor. Bu dava ortadayken onlara destek verilemez, bu nedenle onu da reddediyoruz.”

Sonuçta nedense bu 8 tiyatro için ayrı oylama yapılıyor ve 7’ye karşı 2 oyla 8 tiyatro destekten mahrum bırakılıyor. Tartışmanın koptuğu nokta burası.

**

Destek açıklandığı günden bu yana komisyon da kararları da tartışılıyor. “Sanatsal yetersizlik” gibi uyduruk gerekçelerin yerini nihayet gerçek gerekçeler almaya başladı. Normalde ismi açıklamayan, ancak Yeni Akit tarafından ifşa edilen Prof. Dr. Nihal Kuyumcu ve Ragıp Ertuğrul’a yönelik eleştiriler de oldukça yoğun. Onlarsa “Biz o şartlar altında elimizden geleni yaptık” diyorlar ve “Orada ne işiniz vardı?” eleştirilerine karşı sitemde bulunuyorlar.

Bu yazının konusu bu iki kurul üyesi değil. Şeffaf olmayan, tutum farklılıkları içeren bu uzun tartışmaya dair bir “başlangıç sorusu” sormak. Yazının başlangıç noktasından hareketle aslında soru basit; “Sanat anlayışı nedeniyle devlet desteğinden mahrum bırakmak sansür müdür?”

Başlangıç sorusu çünkü; önce bu sorulara yanıt verdiğinizde “tutum” konusu birden berraklaşıyor. Desteklerin kuşkusuz “şeffaf ve adil olmasını beklemek” önemli bir talep; ama işin adını “sansür” olarak koyunca sis dağılıyor, alınması gereken tutum berraklaşıyor.

Yani demem o ki; sansür olduğunu kabul etmemek de sansüre dahil mi?