Serre-moi la main, Céline: Elimi sık, Céline

Abone Ol

Kokular, fotoğraflardan, ses kayıtlarından, tatlardan daha muğlak, soyut ve cisimsiz gelir çoğu insan için. Diğer duyularımızla kıyaslandığında burnumuzun çıkardığı iş ve teneffüs ettiğimiz hava moleküllerinin karakteri, yetimizi yitirmediğimiz sürece pek fark edilmez ve silik kalır. Ölçülmesi ve boyutlandırılması, betimlenmesi güçtür içimize çektiğimiz havanın. Oysa kokular, görünmez oluşlarının aksine hafıza bahçemizin en belirgin patikalarıdır. Dört bir yanımızı saran görüntü ve seslerin gölgesinde, unuttuğumuzu sandığımız ıtırlar, anıların, zamanla söküp atılması kolay olmayan parçalarıdır. Proust’un edebiyat terminolojisinin sınırlarını aşıp psikolojiye de sıçrayan Proustyen anı kavramı, çaya batırılmış Madeleine kurabiyesinin kokusu ve tadıyla, mazinin kuytu köşelerinde kalmış ya da öyle bir yaşanmışlığın varlığından bile bilinç düzeyinde habersiz; istemsiz belleğimize (involuntary memory) kaydedilen hatıralarımızın beklenmedik bir şekilde gün yüzüne çıkabileceğine işaret eder. [Appellation]

Le Passé (2013, Asghar Farhadi) filminin son sahnesinde olan tam da kokuların zaman üstündeki galibiyetidir. Komada yaşamsal faaliyetleri durma noktasına gelmiş karısının onu ve oğulları Fuad’ı sevmekten vazgeçtiği için intihar ettiğini düşünen Samir, iki evliliği geride bırakmış Marie ile bir gelecek düşler. Céline’in intihar sebebinin Marie’yle yazışmalarını okuması veya beraber işlettikleri kuru temizlemecide çalışan Naima’yla bir ilişkisi olduğunu düşünmesi olabileceğini öğrendiğinde Marie ile kurdukları düşler geçmişin muammalarıyla bulanıklaşır. Komadaki eşini ziyarete gittiğinde doktorun tavsiyesi üzerine hayati bir tepki alabilmek için evlerindeki parfümlerden götürür yanında. Céline, Samir’in denediği parfümlerden hiçbirine reaksiyon vermez ilkin, ümitsizlikle hastaneden ayrılıyorken Samir bir kez daha Céline’in odasına döner. Kendi parfümünden boynuna sıkar ve Céline’e doğru eğilerek kokuyu duyumsadıysa elini sıkmasını fısıldar. Kısa bir süre sonra Celine’in yanağı bir damla yaşla ıslanır ve eli Samir’in başparmağını sımsıkı kavramıştır. Céline, Samir’le ve birlikte geçirdikleri nice anla kenetlenen kokuya ölümün kıyısından ses verir. 

Sebebiyse, kokuların beynimizde duyguların ve hafızanın işlenmesinde önemli rolleriyle bilinen amigdala ve hipokampüs bölgelerini kapsayan limbik sistemle doğrudan bağlantılı olması. Rahimde fetusun gelişimini tamamlamış yegâne ve çocukluğun ilk 10 yılında en çok gelişen duyu organı olması da kokuların bizdeki güçlü tesirini açıklar nitelikte. Nitekim, koku zevkimizin ve repertuvarımızın zemini çocukluk yıllarına dayanıyor, anneannenizin balkonunda bir çiviye asılı duran sarımsağın veya ilkokulda sıra arkadaşınızın çilek kokulu silgisinin limbik sisteminize kazınan izleri gelecek yıllarda başka kokularla kuracağınız ilişkileri de etkiliyor. [The Harvard Gazette]

Kokunun sırrına vakıf Türkiye’nin ilk kolonya imalatçısı Eyüp Sabri Tuncer, 1920’li yıllarda müşterilerine aile isimleriyle özdeşleşecek esanslar üretirken [Agos], 1800’lerden beri tiyatrolarda vantilatörlerden salınan kokular, 1950’lere gelindiğinde, televizyonların Amerika’daki 10 evden 9’una girmesinden gişeler zarar edince, seyirciyi sinema salonlarına geri çekmenin bir yolu oldu. Film esnasında filmin içeriğiyle uyumlu kokuların, patlama sahnesinde yangın kokusu gibi, salınmasıyla izleyicileri filmlere ve salonlara bağlamak amaçlanıyordu. Kokuların cazibesini markete entegre etmek isteyen Dawn Goldwarm’ın şirketi ise günümüzde Nike kramponlarını çim ve çamur aromasıyla sentezliyor. Kokular yeni teknolojilerle buluşmaya devam ediyor, belki yakın gelecekte, en sevdiğiniz meyveden kokan kazak gibi, personalize edilmiş kokularla donatılmış metalar yer alabilir hayatımızda.

Peki, belleğimiz ve olduğumuz kişiyle bağı edebiyatta ve bilimde kanıtlanmış kokuları, uçucu ve hapsedildikleri hatıraların bir parçası olmaktan kurtarmanın bir yolu var mı? Onları saklayabilir, özlediğimizde geri çağırabilir veya iç içe geçtikleri hatıraları ziyaret edebilir miyiz? Bağımsız araştırmacı Amy Redcliffe’in 2013 yılında icat ettiği makine bunları mümkün kılmayı amaçlıyordu. Madeline ismini verdiği ( Mevzubahis kokular olduğunda Madölen kekleriyle yine yollar kesişiyor anlaşılan. ) seramik prototip cihazıyla kokuların moleküler yapılarını yakalayarak kapsüllere dönüştürmeyi başardı. [Wired]

Aslında, Madeline, 1980’lerden beri bilim insanlarının yağmur ormanlarına ait kokuları analiz ederken yahut parfüm imalatçılarının çeşitli esansları cam ve zarif şişelere doldururken kullandığı headspace (bir analitik kimya yöntemi olan gaz kromatografisi) teknolojisine dayanıyor. [Wired] Madeline’in çalışma prensipleriyse oldukça basit, birkaç adımda nihai çıktı yani koku kapsülü elde edilebiliyor. Saklamak istenen kokuyu taşıyan obje, koku absorbe haznesine kablolarla bağlanmış cam kubbenin içine yerleştiriliyor. Koku absorbe haznesi, kubbede sıkıştırılan havayı kablolar vasıtasıyla çektikçe emici özelliğiyle bilinen sentetik reçine kaplı bir tüpe hapsediyor.

Mucidi Radcliffe, bazı kokuların, örneğin turunçgillerin kokusunun dakikalar içinde absorbe edilebilecekken, ten kokusunu ele geçirmenin daha uzun süreceğini not düşüyor. Tüpün içinde sıvı durumdaki konsantre koku, kaynağı ortadan kalksa veya uzaklaşsa dahi sahibini geçmişle buluşturabiliyor. (Madeline'in nasıl çalıştığını görmek için bu videoyu izleyebilirsiniz.) Madeline yalnızca uzmanların ve geniş çaplı imalatçıların değil, cihazı edinen her bireyin kullanabileceği kadar sade tasarlanmış görünüyor. Türkiye’de yaygın olmadığı âşikar, fakat yurt dışında da patentli bir ürün olarak seri üretimine geçildiğine dair bir bilgiye ulaşamadım. Piyasada kendine bir yer bulamadıysa bile, Madeline kokularla ve anılarla aramızdaki diyaloğa çok değerli bir katkı.

Kokuları kalıcı kılmaya dair yukarıda sorduğum sorulara bir yanıt da 2015’te yas ve kaybın girdaplarından geliyor. 52 yaşındaki bir sigorta satış temsilcisi, annesinin ölümle başa çıkabilmek için vefat etmiş eşinin yastık kılıfına sarılarak kokusuyla avunmasından ilham alan bir  hayalin peşine düştü: sevdiklerimizin kokusuna hep yakın olabilelim istedi. Yıllarca hayalini gerçekleştirmek gayesiyle pek çok kapı çaldıktan sonra Katia Apalategui’nin yolu, insan kokusu üretmeyi başarmış Havre Üniversitesi’yle kesişti. Havre Üniversitesi, Kimya Bölümü’nden Geraldine Savary, The Guardian’a kişinin yüze yakın molekül içeren kıyafetinden kokuyu çıkarıp dört gün içinde parfüm formuna getirebildiklerini anlatıyor. Fransız Kalain şirketi projeyi üstlenirken, müşterilerini 609 Dolar tutarındaki 10 mililitrelik şişelerin parfüm gibi kullanmaya dayanmayacağı ancak arada koklamaya yeteceği konusunda uyarmayı ihmal etmiyor. [abc13] Anlam veremediğim bir biçimde kadın tüketicilere yönelik hazırlanmış ürün tanıtım videosunda babasını kaybeden kıza, işteyken bebeğini özleyen anneye, uzaktaki sevgilisini, eşini veya hayatını kaybeden köpeğini hatırlamak isteyen kadınlara bir teselli kabilinden sunuluyor bu pahalı şişeler. Kadınların “daha duygusal” olduğu varsayımına dayanması muhtemel bu pazarlama stratejisinin kaçırdığı nokta, kadınların daha duygusal olduğu sonucuna bizi yönlendiren gözlem, hakikatte kadınların hislerini erkeklerden daha fazla açıklamaya eğilimli olması.

Madalyonun diğer yüzünde erkeklerin duygularını paylaşmaktan kaçınmaya daha meyilli olması var. İkili cinsiyet anlayışına dayalı toplumsal beklentilerle biçimlenen yatkınlıklar, erkekleri kayıp ve yası yaşamaktan alıkoyan sebeplerden biri. Oysaki artık hayatta olmayan ya da uzaktaki bir sevdiğimizin kokusunu içimize çekmeye her birimiz ihtiyaç duyabiliriz; Kalain’ın müşteri kitlesinin genişliğini göz önünde bulundurarak reklam yapmasında yine kendine faydası var, tabi. Umarım, Türkiye’de de bu teknoloji erişebilir fiyatlarla hayatımıza girer. Öte yandan, insan kokusunu saklayabilmek için üniversite ve şirketlerin devreye girmesi gerekse de sevdiğimiz meyvelerin, çiçeklerin kokusunu damıtmak çocuk oyuncağı. Laboratuvar kurdu değilseniz bile her evde bulunabilecek malzemelerle mis kokulu esanslar üretebilirsiniz. ScienceFriday’in deney yapmaya teşvik etmeye yönelik hazırladığı video  birkaç adımda herkesin kendi parfümünü elde edebileceğini gösteriyor. 

Videoda tarif edildiği üzere, önce iki bardak suyu çelik bir tencereye boşaltmak gerekiyor. Tencereyi ocağa orta ateşte koyup kokusunu çıkartmak istediğiniz şeyden tarçın veya portakal kabuğu birkaç adet/dilim suya bırakın. Tencerenin ortasına bir kavanoz yerleştirin. Tencere kapağını ters çevrilmiş hâlde üstüne kapatın. Sonra, birkaç buz parçasını tencere kapağının üzerine koyun. Suyun 10 dakika kaynamasını bekleyin. Ocağı söndürün. Dikkatle tencerenin kapağını açıp içindeki kavanozu çıkarın. Kavanozu soğumaya bırakın ve içine biriken sıvıyı bir cam şişeye doldurabilirsiniz. İşte, bu kadar. Farklı malzemelerle deneyinizi tekrarlayabilirsiniz.

Uzun sözün kısası, zaman nehrinin içinden akıp giden çakıl taşlarının serüvenine karışan kokular kişisel tarihimizde güçlü çağrışımların muhafızlığını üstleniyor. Çakıl taşlarını gözden yitirsek bile bir anlamda yeniden bulmanın kapısını aralıyor Madeline ve Kalain, ve kokular elbette hayatı daha hissedilir kılıyor. Bu yazıda değinmeye fırsat bulamadıysam da kokuların herkes tarafından aynı algılanmaması, bu duyumuzun kişiler ve kültürler arası nasıl deneyimlendiği, üzerine gitmeye değer görünüyor. Tekrar tekrar solumak isteyeceğimiz kokuların anılarını biriktirmek dileğiyle.