Soramazsın!

Abone Ol

Soramazsın, ilginç bir konsepti olan bir Youtube kanalı. Programa konuk bulan arkadaş belli ki feleğin çemberinden geçmiş, "network"ünde define avcısı, medyum, bahis bağımlısı, pezevenk gibi ilginç insanlar var. Neyse ki çocuk pornosu izleyen birini henüz programa çıkarmadılar. Çok başarılı bulduğum bir kanal, bir dijital medya profesyoneli olarak o ortamda bulunmak isterdim. Sunucunun sert ve donuk tavırları bana "old laik days"* zamanlarından Kim Gitsin isimli yarışmayı hatırlatıyor. Neyse.

Bu satırları 90'larda çocuk olmam hasebiyle bolca yeğeniyle (!) tanışmakla muvaffak olduğum Sedat Peker'in, bir kamera ve bir tripod marifeti ve ne yalan söyleyeyim iyi hitap yeteneği ile Avrupa ülkelerine bir ömür boyu yetecek kadar gündem yarattığı bir ortamda, İçişleri Bakanı'nın konuk olduğu "Açık ve Net" isimli programı izledikten sonra sıcağı sıcağına yazıyorum. Aklımda kalanların kısa bir özeti:

Programın ilk yirmi yedi dakikasında "başarılarından" bahseden sayın bakanın sözünü kimse kesemedi.

Üç defa "kendinizi yalnız hissediyor musunuz?" diye soran beyefendinin kollarının şefkatli olacağına dair bir inancı mevcut olsa gerek. Sarılıp teselli mi vermek istiyordu?

Hiç kimse, bir iki cılız cümle hariç, “konudan uzaklaşıyorsunuz cevap verin” diyemedi.

Cevap vereceğim dediği 10.000 dolar sorusu üçüncü kez sorulduğunda, “cevap vereceğim, gidip savcıya vereceğim” yanıtına ikna olundu.

Biz Youtube'da “liderler işte bir zamanlar böyle tartışıyordu” minvalindeki başlıklarla Mesut Yılmaz'ın, Bülent Ecevit'in aynı ortamda medeni tartışmalarının bir daha sanki hiç gerçek olamayacağını çoktan kabullenmiş bir nesiliz, ama yüreğimiz hala karşındaki kim olursa olsun sorduğu sorunun cevabını almak için bastırmanın, ısrar etmenin, tepki göstermenin mümkün olabileceğine, Türkiye'de bile bunun mümkün olabileceğine inanıyor, inanmak istiyor. O yüzden bütün Türkiye oturduk bunu izledik, ama gördük ki mümkün değilmiş.

Şimdi üç tane (evet gerçekten sayısı üç) köşe yazısı (!) yazdım diye millete gazetecilik nutku mu atacağım, haşa ama, beyler ben mi hadsizim siz mi sınıfta kaldınız? Ortalama cesarette bir insan sözünü de keserdi, tepki de gösterirdi, sizin yanıt vermeye niyetiniz yok diyerek programı da terk edebilirdi. Yok artık demeyin, iddia ediyorum, bunun için ortalama cesaret yeterliydi. Yani en kötü ne olabilir ki? Mesela hepiniz artık süper bir çevre edinmişsiniz, telefon rehberinizde en az iki bin kişi kayıtlıdır. Bir masa bir sandalyeyle, giriş sermayesi gerekliliği epey düşük olan bir sigorta acentesi açıverir, yine aşağı yukarı aynı hayat standardını korurdunuz. Oki yazıcınızla devamlı poliçe keserdiniz. Gerçekten doğrudur, fatura kesmek bir haz verir, kendimden de biliyorum. Bizim nesil maalesef o açıdan da şanssız, elektronik fatura olduğu için, yazıcıdan o cızzt cızzzt sesini duyma keyfinden mahrum bir hayat yaşıyoruz. Neyse neyse.

Gürsel Tekin (isim olarak aklımda bir tek o kaldı) ve diğer adı geçenlerin cevap haklarını program sonunda okuyacağını söyleyen sunucu ise bunu sadece Binali Yıldırım için yaptı, Gürsel Tekin için ise “Söylediklerinize katılmıyor” demekle yetindi. Diğer cevap haklarından bahsetmedi bile.

Tüm bunlardan anlıyoruz ki yapılması gereken -ki biliyorum bu alanda çokça değerli teorik ve pratik çalışma var- medyanın ve gazetecilik mesleğinin finansmanını interneti de kullanarak yeniden modellemek ve siyasetçileri bu platformlara çıkmaya zorlayan bir zemin yaratmak. Süleyman Soylu'ya atıp tutmaya hiç gerek yok. Kimse kavgada kendini güçsüz hisseden birine lüzumundan fazla sert vurmaz, yarısı boşa gider. Dünyanın neresinde ustaca ve peş peşe sorularla sıkıştırılmamış bir siyasetçi oturup tüm soru işaretlerini gidermiş? Kendisi, siyasetçiliğin gereğini yaptı. Gazeteciler de gereğini yapsaydı, bambaşka bir program olabilirdi. Cevap almak isteyen biri alırdı. Sözünü kesmek isteyen keserdi. İsmail Saymaz'ın program başında “Çıkışta gözaltına alınacak mısınız, diye soruyorlar” esprisine gerçekten güldüm. Merak etmeyin sizleri kimse tutuklamaz.

Soramadınız ve –“açık ve net” görüyoruz ki- soramazsınız.

*Doksanlı yılların sosyo kültürel olgularını paylaşan bir Twitter hesabı. https://twitter.com/Oldlaikdays