Sosyal medya hayatımızın tam merkezine gelip yerleşti. Çeşitli sosyal medya kanallarına kim olduğumuzla ilgili haddinden fazla ipucu veriyoruz. Artık bir insanın kim olduğunu öğrenmek için onunla vakit geçirmek gerekmiyor. Sosyal medya işe alımlardan, sosyal ilişkilere kadar ilk başvurulan kaynak haline geldi. Kişinin kim olduğuna ilişkin kamuya açık bir alan. Tabi, kutuplaşmanın can sıkıcı derecede baskın olduğu ve Türkiye gibi ülkelerde özellikle siyasi konularda fikir ifade etmenin yakıcı sonuçları olabiliyor. Bu yakıcı sonuçlar soruşturmalar, mahkeme ve cezaevi tehlikesi dışında toplumda da ‘mahalle baskısı’na maruz kalınmaya neden olabiliyor. Üst komşunun paylaşımlarına göz atıp onun “hain”, yan komşunun paylaşımlarından onun bir “terörist” olduğu sonucu varıla biliniyor. Sosyal paylaşımları nedeniyle binlerce insan ihbar ediliyor, yargılanıyor. Birkaç yıl önce Muğla’da komşusun facebook hesabına göz atan biri, onun geleneksel Kürt kıyafetleri giydiği bir fotoğrafından, onun vatan haini olduğu sonucuna varıp mahalleliyi de kışkırtıp komşusuna linç girişiminde bulunmuştu. Yetmemiş meydanda bulunan Atatürk büstünü öptürmüşlerdi. Haberlere konu olan ve sosyal medyadan edinilen kanaat sonucu fiili saldırıya dönüşen böyle onlarca saldırı/olay var. Kutuplaşmanın ana politik söylem/hedef olarak belirlendiği yerde kavramların asıl anlamlarının bir önemi yok. Terörist, vatan haini olmakla aranızda ramak var. Kimse yaftalanmaktan azade değil.
Sosyal medya, çoğu insan için gündemde olan bir durumla ilgili fikir edinmek ve o fikri dolaşıma sokmanın da ana mecrası haline dönüştü. Dolaşıma sokulan fikirleri belirleyenler ise taraftar olunan ideolojik kesim. İnsanlar çoğu sosyal medyada ideolojik yakınlık gösterdikleri insanları takip ediyor ve onların fikirlerini önemseyip dolaşıma sokuyor. Onların hain dediklerini hain sanıyor, onların kahraman dediklerini kahramanlaştırıyor. İdeolojik yakınlık gösterdikleri ve fikirlerini fikirleriymiş gibi dolaşıma soktukları kesimler, taraftarı oldukları siyasi yapılar veya sosyal medya lugatıyla; sosyal medya fenomenleri. Gündemde olan bir konuyla ilgili fikri dolaşıma sokulan ve nasıl konum alınacağını belirleyenler, doğal olarak durumu konumlandıkları yere göre yorumluyor ve fikre biçim verip dolaşıma sokuyor. Milliyetçiliğin egemen olduğu siyasi atmosferde oluşan kanaat önderliği, doğal olarak onu oluşturan siyasi atmosfere göre şekil alıyor. Örneğin Türkiye’deki sığınmacı düşmanlığı bu atmosferim üretimi/eseri. Milliyetçi atmosferin var ettiği kanaat önderleri, milliyetçilik ile ırkçılık arasında mekik dokumakta sakınca görmüyor, hesap verme ihtimalleri olmadığı için oluşacak kötü sonuçları da önemsemiyorlar. Yalan haber, dezenformasyonun haddi var hesabı yok. Birçok yalan haber taraftarın kanaatini şekillendirmek için bilinçli olarak dolaşıma sokuluyor.
Natocu musun? Rusçu musun?
Kişisel olarak sosyal medyada yorumlanan ve alıcısı çoğalıp dolaşıma giren olağanüstü gündemler arasında ırkçılık dışında canımı en çok sıkan konu savaşlar. Bir yere bomba yağdırılır ve cümle canlı tehdit altındayken kurulan cümleler bu tehlikeyi durdurmaya yönelik değil ise önemsizleşiyor. Sosyal medya’da Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açması üzerine iki temel siyasi yaklaşım öne çıktı. İlki, ‘Rusya’nın emperyalist Nato kuşatması ve yayılmasına karşı başka seçeneği olmadığı’nı öne sürenler. Diğer ise ‘Diktatörlükle yönetilen Rusya’nın yayılmacı emelleri var ve batı, Rusya’yı mutlaka durdurmalı’ diyenler. Hızla dolaşıma giren bu iki baskın fikir, kısa süre sonra karşıt fikrin savunucularına suçlamayla sonuçlandı: Rusçusun, Natocusun! Aynı tartışma Suriye savaşında da yaşandı. Savaşta insanların ölümle burun buruna kaldığı dışında bir yığın ayrıntı daha. Çoğu insan 2 günde haritada yerini dahi bilmediği bir ülke hakkında uzmana dönüştü, sonra ideolojik konumlanış.
Dünya’daki bütün ülkeler bir diğerine savaş açmak için gerekçe üretebilir. Güçlü ülkeler başarılı bir diplomasiyle zarar görmeden bir diğer ülkeyi işgal edebilir. Kimi ülkeler silah satmak için savaşları kışkırtabilir. Bir ülkenin stratejik önemi veya kaynakları işgal edilmesine sebep olabilir. Bu dünya yüzyıllar süren din savaşları gördü. Ortadoğu’da mezhep temelli çatışmalar ve gerilimler halen sürüyor. Doğrusu bana her çatışma ve savaş haline karşı yedekte tutulan kalıplaşmış katı soğuk siyasi şablonla kurulan cümleler pek de insani gelmiyor. Üstelik duruma da uymuyor ve üstelik aynaya da bakmadan…
Eğer bir silah veya uluslararası bir petrol/gaz şirketinin sahibi veya savaştan pay kapacak bir devlet görevlisi değilseniz, yani savaştan nemalanmıyorsanız bir savaşı savunmanın gerekçesi yok. Putin veya Joe Biden ile empati kuracağınıza, mesleğiniz işiniz her neyse savaşa maruz kalan ülkedeki benzerinizle empati kurun. İşçiyse işçiyle, gazeteciyse gazeteciyle, farz edin ki oradasınız, burada değil.
Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasından sonra kurulan soğuk hamasi siyasi lafazanlık bir yana, Rusya sokaklarından bu cendereden çıkış için yol gösterici sesler yükseldi. En onurlucası da oydu. Binlerce insan her şeyi göze alıp savaş açan devletlerine sokaklardan seslendi: Bu suça ortak olmayacağız! Çıkış da orada.