Stockholm Sendromu Örnekleri

1.    Ünlü Banka Soygunu

İlk kez psikiyatri uzmanı Nils Bejerot tarafından bir televizyon programında tanımlanan Stockholm Sendromu, “Celladına Aşık Olma Sendromu” olarak da bilinmektedir. Sendrom ismini, 23 Ağustos 1973 yılında Stockholm’de yaşanan bir banka soygunundan almaktadır.

Bankayı soyan kişi Olsson isimli bir İsveçlidir. Olsson, dört banka görevlisini günlerce, toplamda 131 saat rehin tutar. Bu süreç içinde dört rehine, kendilerini onları rehin alan suçluyla duygusal bir bağ kurmuş halde bulur. Olsson’ a karşı bu sempatileri daha sonra da devam eder ve rehinelerin hemen hepsi dava sürecinde Olsson lehine ifade verir. Hatta Olsson’un avukat tutmasına bile yardımcı olurlar.

Bu olayda soygun anına baktığımızda dikkatimizi çeken başka şeyler de mevcuttur. Öncelikle, polis çok kısa bir süre içerisinde binayı sıkı bir ablukaya alır. Olsson ise polisle yaptığı bütün görüşmelerde kaçmaya çalışmaları halinde bile rehinelerden kimsenin canına kast etme niyetinde olmadığını birçok defa ifade eder.

Olsson’un bu tavrından dolayı olacak ki arabulucuyla konuşan bir rehinenin tanıklığına göre Olsson’un ve rehinelerin ortak kaygısı polisin rehin alınma olayını şiddet kullanarak çözmeye teşebbüs etmesi. Böyle bir ihtimale karşı bütün rehineler, Olsson’ın barikat kurmasına bile yardımcı olmak ister ve olurlar da.

Olayın sona erdiğinde gazeteler “Soyguncular bankadan para çalamadılar ama bazı insanların kalbini çaldılar.” şeklinde manşet bile atar. Hatta rehinelerden bir görevli, serbest kaldıktan sonra nişanlısını terk ederek olay sırasında bankada ilgi duyduğu soyguncunun hapisten çıkmasını bekler ve onunla evlenir.

Bu olaydan ismini alan Stockholm Sendromu; aslında kurban durumundaki kişinin, kendisini esir alan suçlunun duygularını kendi duygularıymış gibi yaşaması, suçluya yardım etmeye çalışması ve onunla duygusal bir bağ kurması olarak tanımlanmaktadır.

Bu noktada insanlar neden kendisine zarar verme ihtimali olan birine bağlanır, stockholm sorusu neden olur sorusu akıllara gelebilir. Stockholm Sendromu’nda kurban durumunda olan kişiler, banka soygunu olayındaki rehineler gibi, çok yoğun bir stres altındadır. Kurban konumundaki kişi, bu stresörle baş etmek için kendisini “kurban” pozisyonunda olmadığına ikna etmektedir. Böylece içinde bulunduğu koşulları meşru ve sorunsuz kılmakta, kendisini esir alan kişiyi anlamakta ve hatta onu “kurtarıcı” ilan etmektedir.

2.    Patty Hearts Olayı

Patty Hearst, ABD’de zengin bir ailenin kızıdır ve kendilerine Simbiyonez Özgürlük Ordusu diyen bir grup tarafından kaçırılır. Grup üyeleri kadını ışık geçirmeyen, ufak bir dolapta kilitli tutar ve ölümle tehdit eder. Sadece birkaç gün “ödül” adı altında dolabın kapısını biraz açık bırakırlar ve hava almasına izin verirler.

Patty Hearst, o dolapta bu şekilde iki ay boyunca yaşar. Olayın üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra Patty Hearst, San Francisco’da elinde tüfekle bir bankayı soymaya çalışırken yakalanır. Tania takma adını almış ve kendisini kaçıran örgütün silahlı bir militanı olmuştur. Avukatı Stockholm Sendromu'nu kullanarak mahkemede Patty’i aklamaya çalışsa da mahkeme savunmayı yeterli bulmamış ve Patty hapis cezasına çarptırılmıştır.

İlişkilerde Stockholm Sendromu

Banka soygunu ve kaçırılma olayında görüldüğü gibi ilişkilerde de kişinin kendisini “rehin alınmış” gibi hissettiği durumlar olabilir. Romantik ilişkilde Stockholm Sendromu genellikle istismara maruz kalınan durumlarda ortaya çıkar.

Dışarıdan bakıldığında partneri tarafından şiddet gören veya istismar edilen kişinin ilişkiyi bitirmemesi ve partnerini terk etmemesi için hiçbir sebep yoktur. Ancak mağdur olan kişi kendisini mağdur eden partnerine karşı hala empati, bağlılık ve sevgi duymaya devam edebilir. Hatta kendisi zor durumda olan olmasına rağmen partnerini korumaya çalışabilir.

İstismarın yaşandığı ilişkilerde kimi zaman durum o noktaya gelir ki mağdur, istismarcıya bağımlı bir halde onsuz bir hayatı olamayacağına inanır. Bu ilişkilerde güç dengesizliği, istismarcının kurbanı çeşitli yollarla kontrol altında tutması, manipüle etmesi, kurbanın çeşitli sebeplerle kendisini istismar eden kişiden ayrılamaması gibi birçok farklı etmen rol oynar.

Stockholm Sendromu Belirtileri

Resmi olarak bir tanı kriteri olmayan ve DSM-V’te (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) yer almayan Stockholm Sendromu, yine de belirli olayları açıklamak için kullanılan psikolojik bir kavramdır ve genel olarak kabul edilmiştir.

Kimi uzmanlar, bu sendromun bilimsel açıdan çok ciddiye alınmaması gerektiğini savunurlar. Kimilerine göreyse bu durum DSM'nin bir sonraki versiyonunda yer almalıdır ve alabilir de.

Stockholm Sendromu’nun belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

●       En ufak bir iyilik için bile çok yoğun bir şekilde minnet duygusu beslemek

●       Şiddeti ve şiddet içeren tehdidi kabul etmemek

●       Şiddet ve tutsak edilme düşüncesini akılcılaştırmak, mantığa uydurmak

●       İstismar eden kişi kendisini öldürmediği için ona minnettarlık duygusu hissetmek

●       Kötüye kullanımı önleme yeterliliğine sahip olduğu düşüncesi geliştirmek

●       İstismar için kendini suçlama eğilimi göstermek

●       Şiddet davranışından etkilenmemek için istismarcıyı memnun etme çabasında olmak

●       Dünyayı istismarcı gözünden değerlendirmek, kendi duruşunu yok saymak, kendisini alıkoyan kişinin fikirlerini benimsemek

●       Alıkoyan kişiyi iyi biri olarak kabul etmek veya onu da aslında bir kurban olarak görmek

Stockholm Sendromu’nun Sık Görüldüğü Gruplar

Stockholm Sendromu, sadece soygun ve rehin alma olaylarında değil, eşinden şiddet gören kadınlarda, istismara uğramış çocuklarda ve yetişkinlerde, savaş esirlerinde de ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanı sıra yoğun dini veya siyasi baskılar uygulanması durumunda, uzun süren hapishane deneyimlerinde ya da ev hapsine maruz bırakılma durumlarında da görülebilir.

Stockholm Sendromunun Etkileri

Stockholm Sendromu’nun belirtilerini gösteren ve psikolojik olarak rehin alınmış şeklinde tanımlanan kişilerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun (TSSB) geliştiği görülür. Bu kişiler günlük hayata uyum sağlamakta zorluk yaşarlar ve çeşitli fiziksel ve ruhsal değişimler yaşarlar:

●       Uykusuzluk

●       Kâbus görme, çığlık atarak uyanma

●       Güvensizlik hissi

●       Herhangi bir sebebe bağlı olmayan sinirlilik hali, ajitasyon

●       Konsantrasyon bozukluğu, odaklanamama

●       Gerçek olmayan duyguların sebep olduğu duygu durumu değişikliği

●       Tekrar tekrar travmaya sebep olan olayı hatırlama, geriye dönüşler yaşama

●       Her şeye şaşırma

●       Hayattan zevk almama hali

Stockholm Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

 

Genel popülasyona bakıldığında çocuklardan ziyade yetişkinlerde, erkeklerden çok kadınlarda görülen Stockholm Sendromu tedavisi için bir psikiyatriste başvurulmalı ya da uzman bir psikolog tarafından psikoterapi desteği alınmalıdır. Psikoterapi desteği yüz yüze olabileceği gibi online psikolog çevrimiçi terapi yoluyla da gerçekleşebilir.

Hiwell online terapi uygulaması, 500+ uzman online psikolog ile Stockholm Sendromu da dahil olmak üzere çok çeşitli başlıklarda online terapi ve psikolojik danışmanlık hizmeti sağlamaktadır.

Stockholm Sendromu, danışanın öyküsü dikkate alınarak teşhis konulan bir durumdur. Yapılan çalışmalar, herhangi bir testi olmadığı için ölçüme dayalı bir veri kullanabilmenin mümkün olmadığını söyler. Bununla birlikte vakanın klinik bulgularından yola çıkılarak tedavi başlar.

Stockholm Sendromu’nun psikolojik etkilerini ortadan kaldırabilmek için mağdurun duygusunu tanıması ve değişen duygu durumuyla baş etmeyi öğrenmesi hedeflenir. Psikoterapi sürecinde danışan yargılanmadan var olan yanlış inançları üzerine çalışılır ve savunma mekanizmaları ele alınır.

Tedavi sırasında danışanın hikayesi dikkate alınarak uygulanan psikoterapi yöntemi, anksiyete düzeyini azaltmayı, depresyonu gidermeyi ve farkındalık oluşturmayı amaçlar. Amaç, Stockholm Sendromu’ndan mustarip olan danışanın, kendisini rehin alan (Rehin almak, semboliktir; şiddet uygulamak, kötü muamele göstermek de olabilir.) kişinin asıl niyetinin farkında olmasını ve buna göre davranmasını sağlamaya çalışmaktır.

Kurtarıcı rolünde görüğü insanın gerçekte aklındakiyle bir ilgisi olmadığını fark etmenin ardından danışanı kolay bir süreç beklemez. Belirli bir süre yas sürecine bile girebilecek olan danışanın hayatla yeniden bağ kurabilmesi için zamana ihtiyacı olabilir. Uzman tarafından verilen terapi ve sağlıklı bir sosyal destekle hastanın normal hayatına dönmesi sağlanabilir.