Haber: Çetin Yılmaz
Suavi, bugün bazı medya organlarında çıkan haberlerde 8 villa inşaatı için 80 ağacı kestiği yönündeki iddiaların tamamen yalan ve mesnetsiz olduğunu ifade etti. Kendisine yönelik bir karalama kampanyası yürütüldüğünü belirten sanatçı, “Beni çevreye zarar veren biri gibi göstermek, çift kişilikli bir insan portresi çizmek istiyorlar. Ama bu iddialar bana asla yakışmaz,” dedi.
"Arazi 25 Yıldır Benim Mülkiyetim"
Kendisinin 25 yıl önce söz konusu araziyi satın aldığını, 20 yıl boyunca orada ikamet ettiğini belirten Suavi, o dönemde bölgenin bir köy olduğunu ve içinde doğal bitki örtüsü bulunan bir araziyi tercih ettiğini anlattı. “2012’de kızım burada dünyaya geldi. Dikilen her ağacın benim için ayrı bir hatırası var. Rant uğruna çevreye zarar veren birisi olmadığımı tüm dostlarım bilir,” diyerek iddiaları kesin bir dille reddetti.
"Uydu Görüntüleriyle Her Şey Kanıtlanabilir"
Haberlerde yer alan "ağaç kıyımı" iddialarına karşı Suavi, uydu görüntülerinin gerçekleri ortaya koyacağını söyledi:
“Madem bu kadar iddialısınız, 2002’den başlayarak araziye ait uydu görüntülerine bakalım. Ben, satın aldığım bu arazide tek tek ağaç dikerek, burayı adeta bir ormana çevirdim. Bahsedilen gibi bir katliam söz konusu değil. Diktiğim ağaçlar hâlâ koruma altında.”
"Kaçak İnşaatlara Karşı Verdiğim Mücadele Sonrası Hedef Gösterildim"
Suavi, iddiaların altında yatan sebebin, yan komşusunun kaçak inşaatını belediyeye şikâyet etmesi olduğunu söyledi. Bu kaçak yapının belediye encümen kararıyla yıkıldığını hatırlatan sanatçı, ardından başlatılan karalama kampanyasının sistematik olduğunu belirtti. “Beni hedef göstermeye çalışıyorlar ama benim yaptığım her şey yasalara uygun,” dedi.
"İnşaat Süreci Yasalara Uygun Yürütülüyor"
Araziye villa inşaatı yapılması konusunda bir müteahhit firmayla anlaştığını açıklayan Suavi, tüm işlemlerin belediye ve ilgili kurumlar tarafından onaylandığını ifade etti:
“2017’de arazime imar geldi ve 2023’te inşaat başladı. Müteahhit, bütün prosedürleri yerine getiriyor. Ben hâlâ Bodrum dışında yaşıyorum ve süreç tamamen yasal çerçevede ilerliyor.”
"Ağaçlarımı Budayarak Başka Bir Alana Taşıdım"
Suavi, inşaat nedeniyle arazideki ağaçların zarar görmediğini, aksine bu ağaçların özenle başka bir alana taşındığını vurguladı:
“Bütün ağaçlarımı derin budama yaparak ve köklerini koruyarak başka bir alana taşıttım. Bu süreçte uzman bir ziraat mühendisiyle çalıştım. İnşaat bittikten sonra ağaçları tekrar peyzaj düzenlemesinde kullanacağım.”
"Bu İddialar Çevreci Duyarlılığıma Yönelik Bir Saldırıdır"
Suavi, çevre konusunda duyarlılığının ve mücadelesinin herkes tarafından bilindiğini belirterek şunları ekledi:
“Ben çevreyi savunan biriyim. Akbelen’de, Soma’da, Karadeniz’de neler yaşandığını, doğanın kimler tarafından tahrip edildiğini hepimiz biliyoruz. Sizin derdiniz ağaç değil, siyasi kimlik üzerinden bana saldırmak.”
"Hukuki Süreç Başlatıyorum"
Karalama kampanyasına karşı yasal haklarını kullanacağını açıklayan Suavi, sürecin hukuki zeminde devam edeceğini söyledi:
“Bu kampanyayı yürütenlerle mahkemede görüşeceğiz. Hukuki haklarım saklı. Ben alnı açık bir insanım ve çevreye verdiğim değeri kimse sorgulayamaz.”
"Doğaya Saygım ve Mücadelem Sürecek"
Açıklamasını “Yaşasın çevre, yaşasın dayanışma” sözleriyle bitiren Suavi, çevre duyarlılığından asla taviz vermeyeceğini vurguladı ve destek veren dostlarına teşekkür etti.
Açıklamanın tam metni:
"Herkese merhaba, sizlere bu mesajı iletme ve bu videoyu sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum. Nedenini çok iyi biliyorsunuz. Yine son iki gündür bir karalama politikasıyla, yalan haberlerle, asılsız ve mesnetsiz bir yaygara ile hedef haline getirilmiş durumdayım. Karşınıza böyle çıkmayı gerçekten istemezdim ancak son aldığım mesajlara baktığımda benim çevremde benimle bağlantılı olan birçok insan bu duyduklarına üzülmüş durumdalar. Kuşkusuz onların üzüntülerini de dikkate alarak, kafasında soru işareti olan bazı dostlarımı en azından rahatlatmak adına da bu videoyu sizlerle paylaşmayı bir sorumluluk olarak gördüm.
Haber net iki başlık altında konuşulmalı bence. Bunlardan bir tanesi benim çevrede yarattığım bir katliamdan bahsediliyor: ağaçlara kıymış, ortalığı talan etmişim. İkinci ise, en yasal hakkım olan bir inşaat sürecinde, inşaatı yapan müteahhidin kural dışılıkları üzerine vurgular yapılıyor. Ama dahası, işte benim çevreci oluşum ama burada çevreye verdiğim zarar üzerinden de adeta çift kişiliğim varmış gibi, insanları kandırıyormuşum gibi bir imajın yaratılmaya çalışılması.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Bu ne bana yakışır ne de böyle bir hedefin muhatabı olmak durumundayım. Çünkü benim kim olduğumu, ne olduğumu bütün dostlarım yeteri kadar tanıyorlar. Ben çevreyle olan duyarlılığımı ve mücadelemi zaten sürdürmeye devam edeceğim.
Değerli dostlar, söz konusu arazi evet bana aittir ve ben 25 yıldır benim mülkiyetim. Yani o araziyi bundan 25 yıl önce satın aldım. O günkü koşullarda Yakaköy bir köyü ve ben içinde imarı da olmayan masum bir tane evi olan, maki topluluğuyla, bodur maki ile, doğal bitki örtüsüyle içerisinde bir dokusu olan, kademeleri teraslı bile yapılmış bir araziye talip olmuştum. Çünkü daha sakin, daha böyle gürültüden uzak bir köy dokusu içerisinde hayat yaşamayı hedefliyordum ve bu hedefime 2005 yılında da ulaştım. Göçümü İstanbul'dan aldım, ailemi yanıma aldım. Eşimin de yaşamış olduğu bir tablo üzerinden Bodrum'a geldik ve Yakaköy'ün muhtarlığına kayıt yaptırarak yaz kış ikamet eden bir aileye dönüştük. Yani tam 20 yıl önceden bahsediyorum. Mülkiyet 25 yıldır ama ben 20 yıl önce orada yaşamaya başlamış bir arkadaşınız, bir kişiyim. Benim küçük kızım da orada dünyaya geldi 2012 yılında. Dolayısıyla oradaki her şey bizim hatıralarımızın toplamıdır.
Ben rant için dün bir arazi almış, hemen içindeki ağacı börtü böceği kesmiş, ondan sonra da orada böyle kural dışı filan bir imalat yapıyormuş gibi işaret ediliyor mu? Ya bunların hepsi yalan! Bunların hiçbirine inanmayın lütfen. Çünkü ben şeffaflık ilkesi üzerinden konuşuyorum, konuştuğum her şeyi belgelemeye hazırım. Hodri meydan! Madem uydu görüntüleri var elinizde, kamuoyunu böyle manipüle etmeye çalışıyorsunuz. Hadi gelin 2002 yılında, 2003 yılında, 2004, 2005 yılında, 2006 yılında, 2007 yılında söz konusu arazi, lütfen uydu görüntülerini yüreğiniz varsa ortaya koyun bakalım. Bahsettiğiniz gibi orası bir ormanlık, ağaçlık doku mu yoksa Suavi oraya yerleştiği andan itibaren kendi emeğiyle satın aldığı ağaçları bir peyzaj kültürü üzerinden milim milim bir kaneviçe gibi dokuyarak orayı adeta bir ormana mı çevirdi? Gelin birlikte görelim. Ben buna hazırım. Eğer bu noktada bir sorumluluğum varsa buradan özür dilemek kültürüne de sahibim ben ama bana işaret ettiğiniz suç bana yakışmaz. Çünkü ben ne ağaç katliamcısıyım ne de doğa tahripçisiyim. Üstelik Akbelen de dahil doğayı kimin tahrip ettiğini, Soma'da nelerin olduğunu, Bergama'da nelerin olduğunu, Karadeniz'de İkizdere'de, Ovit yaylasında neler yapıldığını herkes biliyor. Ben kendime yangınlar çıkarıp otel yapmak için rant yaratmak için bir havza kurmadım. Beni böyle işaret edemezsiniz. O sizin çetelerinle ilgili bir konudur. Dolayısıyla çok net olarak söylüyorum, orayı ben mülkiyet olarak 25 yıl önce aldım. Yaklaşık 5 yıl kadar sonra orada bizzat yaşamaya başladım, köyün nüfusunda kayıtlı olarak ve birinci adresim olarak 10 yılın üzerinde bir süre orada ikamet ettim ve 2012 yılında çocuğum orada dünyaya geldi. Ve ben çocuğuma doğum günlerinde o sizin işaret ettiğiniz ağaçların bazılarını doğum günü hediyesi olarak diktiğim çocukla birlikte. Yani o ağaçların hepsinin bende hatırası, anısı var.
Dolayısıyla ikiye ayırarak konuşmakta yarar görüyorum. Birincisi, bir müteahhit grup benim irademin dışında oralara imar geldi yıllar sonra. 2017'de yanılmıyorsam, 2016'da ama ben zaten 2018'de hayatımı artık başka yerde yaşayan birisi olarak oralardan ailemle birlikte ayrılmıştım ve bahse konu arazi adeta atıl halde kalmıştı. Bir çalışanımız vardı, hepsi bundan ibaretti. Zamanla önümüze belli öneriler gelmeye başladı. İmar geçmiş bir arazi, 25 yıldır benim mülkiyetim ve 20 yıl sonra oradan imar geçtiği için cazip bir alana dönüşmüştü. Bu benimle ilgili bir konu olmasa gerek, kendi mülkiyetimle ilgili bir konuydu bu ki benim mülkiyet edinme hakkım herkes gibi vardı. Herhalde bana öneri getiren müteahhitlerden bir tanesiyle onun önerisini dikkate alarak mutabakat sağladık, bir protokol imzaladık. Bu protokol de kat karşılığı dediğimiz bir uzlaşıya işaret ediyordu. Yani araziyi ben verecektim, müteahhit de o arazide bir yapı yapacaktı, yapılar yapacaktı, evler yapacaktı. Projeler çizildi, izinler alındı, harçlar yatırıldı. Bodrum Belediyesi ile yaşanması gereken bütün süreçler tamamlandı, Muğla Büyükşehir Belediyesi ile de süreçler tamamlandı. Dolayısıyla bütün bu izinler alındı. Sonra 2023 yılının başlarında, hafızam beni yanıltmıyorsa inşaat başladı. Ben inşaat sürecinde de oralarda değildim çünkü ben hala hayatımı Bodrum'dan uzak bir yerlerde sürdürüyorum ama projenin ne olduğunu, izinlerin nasıl alındığını, noter mevzuatlarını, ilgili imar mevzuatlarını birebir yaşadım. Ve ben müteahit arkadaşımızın da firmasının da bu tür ayrıntılara titizlikle yaklaşan ve Bodrum'da prestij sahibi birçok iş de yapmış olan güvenilir bir firma olduğunu bildiğim için onun önerisini dikkate almıştım. Şimdi ikiye ayrılarak devam edelim. Birincisi müteahhitin sorumlulukları. Müteahhit sorumluluklarını bence hala taşıyor ve inşaatın ikinci etabı daha geçtiğimiz günlerde inşaat yasağı kalktığı andan itibaren devam ediyor. Yani ben 2023'te başladığım inşaatın birinci etabını tamamladım, müteahit arkadaş tamamladı. Şimdi inşaat yasağı sonrasında, yaz sezonu sonrasında ikinci dönemi başladı.
Peki, sorun nerede başladı? Onu önce paylaşayım. Benim hemen yan tarafımdaki komşumun 3 ay içerisinde tamamladığı bir inşaat vardı. Bunları da uydu görüntüleriyle görebilirsiniz. 2022'nin 10. ayına uyduyla bakın, orada hiçbir bina görmeyeceksiniz, yan komşumdan bahsediyorum. Ama 2023'ün başına gelin, lütfen 1-2 ayına. 3 ayda oraya %100 kaçak olan 3 katlı bir binanın nasıl yapıldığını göreceksiniz. Bunu kimseye danışmadan, nasıl olsa imar affı çıkar diye yapan bu insanlara tabii ki ben tepki verdim ve onları CİMER'e şikayet ettim. Süreç böyle başladı. O şikayet sonrasında iş belediyeye intikal etti, belediyeden mahkemeye intikal etti. Hem mahkeme kararıyla hem de Bodrum Belediyesi'nin encümen kararıyla o %100 kaçak yapıya yıkım kararı verildi. İşte tam o zaman düğmeye basıldı: 'Sen misin bizim kaçak evimizi yıktıran, evimizi başımıza çökerten?' diye bir kamuoyu yaratıldı. Dolayısıyla benzer kaçak yapı olan insanlar adeta 'Sıra bize gelecek şimdi' diye korkarak yan yana gelip bir anlamda örgütlenerek beni hedef göstermeye başladılar. Ama benim hiçbir suçum yok. Müteahhit arkadaşımın yapmış olduğu bütün aşamaların izin dahilinde, kanıtlanabilir belgelerle, imzalarla ve mevcut mevzuata uygun olarak yapıldığına hiç kuşku duymuyorum. Zaten orada belediye oraları her zaman denetliyor.
Benim tarafıma gelecek olursak, bir ağaç operasyonundan bahsediliyor. O ağaçlar benim mülkiyetim. Çünkü o ağaçların tamamını ben birebir satın aldım ve hala kim olduğunu iyi bildiğim Bodrumlu bir ziraat mühendisine, onun şirketine sulama yaptırarak o ağaçları tek tek nereye dikeriz birlikte tartışarak orası bu hale getirildi, adeta bir ormana dönüştürüldü. Ama benim emeğimle, benim paramla, benim çabamla ve benim zamanımla yapıldı bunlar. Lütfen bir kez daha söylüyorum, uydudan bunlara bakınız. 2005'e bakınız, 2006'ya bakınız, 2003'e bakınız, sonra gelip 2015'e bakınız. 2012'da o arazide kim yaşıyormuş, hangi aile yaşıyormuş? Bunlar çok basit şeyler. Sonuçta ben bir çevre katliamcısı değilim. Bana diktiğiniz bu elbise bana oturmaz. Suavi bu gömleği giymez. Öncelikle onu bilin. Yandaş tayfa, siz kimi kirletmeye çalışıyorsunuz? Elinize bir koz geçtiğini mi zannediyorsunuz? Benim dostlarım da buna inanmaz çünkü inandırıcılığı yok. İkincisi, tabii ki burada benim hedef seçilmem tesadüf değil. Siz çevreye olan duyarlılığınızdan değil, Suavi'nin kimliğine saldırıyorsunuz. Aslında sizin derdiniz ağaç filan olamaz, mümkün değil. Sizin Türkiye'de neler yaptığınızı, ağaçlı havzalarda ormanlarda ne kadar cirit attığınızı ve sonra orasını nasıl bir rant havzasına çevirdiğinizi uçan kuş bile biliyor artık. Bunu benim söylememe gerek yok ki yani sizin derdiniz ağaç filan değil. Kaldı ki ben çevreci duyarlı bir insan olarak kendi ellerimle diktiğim ve hepsinde bizzat emeğim olan ve hatıralarım olan o ağaçları müteahhit firmanın da hassasiyetiyle (ki kontratım da vardır) bir başka bölgeye derin budama yaptırarak ve devşirme usulüyle köklerini zedelemeden taşıdık ve şu an hala bizim denetimimiz ve bakım halinde. Üstelik onların sulamasını yapan, bakımlarını yapan, aranın içerisinde her türlü elinden geleni yapmaya çalışan bir işçiye de teslim edildi onlar. Yani sizin bir şey işaret etmenize gerek yok, benim çevre duyarlılığım bana yeter. Dolayısıyla ben sizin yok ettiğinizi söylediğiniz o ağaçları çoktan kendi mülkiyetime taşımış, yeniden inşaat imalatı bittikten sonra aynı yerde peyzaj amacıyla kullan üzere bakımda ve denetim altında tutuyorum. Bunu da kanıtlayabilirim, öbür bütün belgeler de ortada. O halde konu ne ya? Kendi diktiğim ağaçları, yasal hakkım olan inşaatları yaparken bir yere taşıyacağım sonra onları tekrar birtakım yerlere peyzaj kültürü içerisinde dikeceğim ve siz buna 'talan' diyorsunuz öyle mi? Siz buna talan diyemezsiniz ama ben buna kocaman bir kuyruklu yalan diyorum. Hadi meydan! Ki bu anlamda savaş açan, bu anlamda beni itibarsızlaştırmaya çalışan herkesle zaten avukatlarımızla hukuki anlamda, hukuki platformlarda görüşeceğiz ve göreceksiniz hatalı olduğunuzu. Dilerim bir gram onurunuz vardır da özür dilemek gibi, teksip gibi bir olgunluğa gelirsiniz. Çünkü etik diye bir kavram var biliyor musunuz? Gazetecilik ve basın etiği diye. Siz bu etikten de yoksunsunuz. Çünkü siz benim şahsıma ve benim şahsımda Bodrum ve Muğla Belediyesi'nin Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları tarafından yönetiliyor olmasına düşmansınız. Sizin derdiniz ağaç değil, sizin derdiniz politik kimlik üzerinden birtakım insanları ve kurumları yıpratmak. Ama buradan bir kez daha söylüyorum, o ağaçlar benim mülkiyetim, bizim 25 yıllık mülkiyetim. Şu an bizim derdimiz değil, biz de orada yaşamadığımız için atıl duran bu araziyi bir müteahhitin önerisi doğrultusunda ev yaptırarak bir inşaat sürecine girmişiz. Buraya kadar anlaşılmayan bir şey olmadığını düşünüyorum. Geriye kalan, ellerimle diktiğim ve büyüttüğüm zaman zaman meyvesini yediğim, altında oturup gitar çaldığım, çocuğumun beşiğini salladığım o ağaçlar da benim hatıralarım olduğu için onların hepsi Suavi titizliğiyle bir yerde saklanıyor. Saklamak derken gizlilikten bahsetmiyorum, muhafaza altında demek istiyorum. Onu da hemen gösterebilirim ilgili insanlar varsa. Ki bunları zaten bir süre sonra Twitter'da küçük küçük böyle görseller olarak da paylaşacağım. Derdimi YouTube'da anlatıyorum çünkü bunların hepsini bu kadar ayrıntılı olarak Twitter'da bir flot olarak sizlerle paylaşma şansım adeta yoktu. O nedenle yazıyı değil, benim gözlerimin içine bakarak beni dinleyin istedim değerli dostlarım. Öncelikle sizler üzülmeyin çünkü ben üzülmüyorum. Ben haram yemedim, alnımda da bir kara leke taşımıyorum. Dolayısıyla benim üzerimden yürütülen bu karalama kampanyası bana asla yakışmaz ve denk gelmez, tutmaz. Bu anlamda 'Güneş bal çamurla sıvanmaz'. Buradan hareketle sonuç cümlelerimi söyleyeyim ve toparlayayım. Hukuki haklarım saklı kalmak kaydıyla, %100 kaçak olan bir binanın benim dışımda mahkeme ve belediye kararıyla, encümen kararıyla yıkılması sürecinden itibaren başlatılan bu kampanya giderek bu noktaya gelmiştir. Ama şunu sakın unutmayın: Bu kampanyayı yürütenlerin bütün muhatapları yarın mahkemede benimle yüz yüze geleceklerini biliniz. Bu hakkım saklı. İki, kaçakla olan mücadelem de devam edecek. Ben Hatay depreminde kaçaklığın faturasının nasıl ödendiğini birebir yaşayanlardan biriyim. 6,5 ay süresince kaçak imalatın ne olduğunu hepimiz biliyoruz, bedellerinin ne kadar ağır olduğunu. Ben kaçak göçek bir iş yapmıyorum, ben legal yasaların bana vermiş olduğu yetki ve olanaklar içerisinde son derece masum her vatandaşın yapma hakkına sahip olduğu bir hak kullanıyorum sadece. Elbette bir inşaat alanına araçlar girince, büyük kepçeler girince, hafriyat başlayınca, çimento makineleri girince kuşkusuz orada bir tahribat yaşanacak. Ben bunları öngördüğüm için çok önemsediğim ağaçlarımı çok önceden derin budama yapıp bir başka yere taşıdığımı söylüyorum zaten. Ama hiçbir bitkisel değeri bile olmayan, görsel efektten başka hiçbir şey ifade etmeyen bodur maki tahrip edilmiş olması yaygara koparmayı beraberinde getirmez.
Çünkü biz iskan aşamasına geldiğimizde de, tapu aşamasına geldiğimizde de zaten belediyenin öngördüğü koşulları taşımıyorsak ne iskan alabiliriz ne de tapu alabiliriz. Hal böyle olunca şuraya bağlanabilir bu cümle: İnşaatların imalatı bittiği andan itibaren söktüğü ağaçlar da dahil, o çevrenin zemin ve estetik değerleri, çevrenin diğer taraflarını kıskandıracak şekilde yeniden organize edilecektir. Bundan kimsenin kuşkusu zaten olmasın, bunu birinin işaret etmesine gerek yok. Çünkü benim adım Suavi. Duydunuz mu? Ben sizler gibi doğa katliamcısı, çevreci görünen, Akbelen'de ya da işte başka alanlarda çevreyi savunan ama kendine gelince nalıncı keseri gibi egoistçe yonatan biri değilim. Siz beni oradan işaret edip asla incitemezsiniz. Buna çapınız da yetmez, gücünüz de yetmez. Dostlar, onlarla mahkeme sürecinde konuşacağım, bu hakkım saklı. Orada yürütülen inşaat, mevzuata uygun yasal bir inşaat. İnşaattan edilen ağaçların hepsi benim mülkiyetim, mülkiyetim arazilerine büyüyüp, verdikleri arazilerine monte edilecektir. Konu bundan ibarettir. Ben bütün bunları kanıtlama gücüne sahip olduğum için son derece rahat olarak sizlerle paylaştım. Dinlediğiniz için teşekkürlerimi iletiyorum, zamanınızı aldığım için anlayışınızı rica ediyorum. Ve yaşasın çevre, yaşasın dayanışma, yaşasın anlı ak gezmek ve din din durabilmek diyerek sizleri dostlukla, saygıyla selamlıyorum. Hoşça kalın."