Sürgün Asla Bitmez, Altın Koza’da evdeydi

Abone Ol

                                        ‘ Sonunda herkes evine döner’

                                                                      Atilla İlhan

Bahar Bektaş’ın yönettiği Sürgün Asla Bitmez belgeseli Türkiye prömiyeri ile 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin Belgesel Film Yarışması’nda yaptı Burçin Yalçın, Korkut Akın ve Necla Algan’dan oluşan seçici kurulun değerlendirmesi sonucu bu yıl festivalde jüri karşısında birincilik  ödülünü aldı.

Bahar Bektaş,  dokuz yaşında Almanya'ya göç eder. Oyunculuk, resim, müzik ve dans derken sonra sosyal hizmet görevlisi olarak çalışır Senaryo yazımı üzerine aldığı eğitimin ardından Konrad Wolf Babelsberg Film Üniversitesi'nde yüksek lisans yapar.

Sürgün Asla Bitmez’in kameramanlığını Antonia Kilian, Meret Madörin, Sesi Lara Brose, kurgusunu Arash Asahi, filmin yapımcılığını ise Antonia Kilian ve bağlı olduğu Pink Shadow Films üstlendi. Bektaş, senaryo yazarlığını yaptığı Crazy Blood; Baba, Senden Korkuyorum gibi filmlerle de ödüllere layık görüldü. 

Sürgün ve yabancılaşmaya odaklanan filmin yönetmeni Bektaş, “kendi hikayemi çektim” dedi. Bahar’ın kardeşi Taner Almanya’da hapistedir ve Türkiye’ye sınır dışı edilmek üzeredir. Bahar, kardeşinin sınır dışı edilmesini beklerken kamerayı aile üyelerine doğru tutar. Sakin ve hassas görüntülerle, ailenin köklerinden koparılma ve Almanya ile Türkiye arasında yeni başlangıçların duygusal ve coğrafi dünyalarını keşfeder. Bu filmle Bahar, iki ülke ve arada kalmışlık arasında sıkışmışken ailesi için bir toprak talep eder.

Anne, babası ve  kardeşleri Taner ve Onur ile yaptığı konuşmalarda geçmişe doğru acı dolu bir yolculuğa çıkar.

Neresidir ev?  ‘Ev, oraya gitmeniz gerektiğinde, sizi içeri almaları gereken yerdir’. “Anlaşılmak için savaşmak zorunda olmadığınız bir yerdir.Yönetmenin ailesinin evi neresidir. Aile artık göç ettikleri eve de yabancılaşmıştır.

 
Türkiye’deki Alevi-Kürt aileye yönelik siyasi zulüm ailenin maruz kaldığı zulüm,  kaçış, ırkçı saldırılar ve ebeveynlerin aşırı yüklenmesi - bunların hepsi  kardeşini olumsuz etkilediğini düşünür yönetmen.Sonrasında zamanda ve mekanda yönelimi kaybedeb hayatlar.

Sürgün idealize edilemez bir gerçeklik içerir. Sürgünden kazanılacaklar yok gibidir, tersine, her şeyi kaybediliebilir. Sürgünde insan özellikle kendisine yabancılaşır. Burada kazanan tek taraf, o çaresiz durumdan kendine yeni üyeler çıkartan milliyetçilerdir. Sürgünlerin tek milliyetçiliği ise, artık herhangi bir topluluğa ait olmayışlarının kederinden kaynaklanır.

Sürgün, Büyük grup kimliği ve travmanın onarım duygularını sonraki nesillere aktardığı bilinmektedir. Göç, doğası itibariyle kompleks bir fenomendir. Bireysel boyutta olabileceği gibi kitlesel boyutlarda da gerçekleşmektedir. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliğine göre dünya üzerinde 100 milyonun üzerinde mülteci statüsünde olmak üzere zorunlu göçe tabi tutulmuş kişi bulunmaktadır. Bir kısmı başka bir ülkeye yerleşme şansı bulurken kalanlar haymatlos olarak yaşamlarını sürdürmektedir . Göç ve sürgün sürecinde kişiler hem evlerini hem
de sevdikleri kişileri kaybetmekte, bunun sonucunda kendilerine yönelik oluşturdukları imgelemler ve çekirdek kimlikleri doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmektedir. Özellikle, sürgün edilen ve göç etmek zorunda bırakılan kişilerde süreçten kaynaklı görülen travmatik etkiler yaşamlarının sonraki dönemlerinde de devam etme ihtimali bulunmaktadır.

Yönetmen sürgün sinemasının etkisinde kalmanın ötesinde sürgünü haykırmıştır Adana Altın Koza’da.