Global sorunumuzla ulusal mücadelemiz tatlı tatlı devam ederken ne canlı ne cansız olduğu belli olmayan süper güç Covid-19’un bizlere verdiği en acı derslerden biri de ellerimizi 20 saniye sabun ve su ile yıkamamız gerektiği. Bunu 21. Yüzyılda henüz yeni yeni kavraya dursun insanlık, tüm dünyada hükümetlerin sağlık politikaları sorgulanmaya başlandı bile. Bu haklı eleştirilerin muhatapları her ne kadar birer birer karantina karanlığına bürünse de aydınlık çağrılarının duyulup duyulmadığını önemsemeden düşünme yetisinden faydalanan her birey ve toplumsal unsur, seslerini yükseltmekte kararlı görünüyor. Alınmakta geç kalınmış önlemler, hesaplanmamış yarınlar, kapitalist balonun eşik zorlayan uçucu halleri; bu sorgulamanın haklılığını gün be gün ortaya seriyor. Dolayısıyla insanların aklına da “Peki, bu durum ilânihâye devam mı edecek?” sorusunu getiriyor. Elbette devam etmeyecek, elbette mücadele sürdüğü sürece çözüm de geliştirilecek. Çözüm için farklı yöntemler denenecek, binlerce insan yaşamını yitirecek, yüzbinlerce insan işsiz kalacak, toplumsal ruh sağlığı problemleri baş gösterecek ve istisnasız her hükümetin övünerek savunduğu sürdürülebilir kalkınma sekteye uğrayacak ancak problem gittikçe büyüdüğü gibi zamanla zayıflayacak ve doğal akışıyla ortadan kalkacak. Bu kez de insanların aklına “Peki, kim kurtaracak bizleri?” sorusu geliyor. Bu soruyu, ölüm oranlarının en yüksek olduğu Avrupa ülkesi olan İtalya; üç ülkenin sağlık emekçilerinden yardım isteyerek yanıtlandırıyor: Çin, Küba ve Rusya. Çoğu ülke yönetimi tarafından sosyolojik ve kuramsal kamu yönetimi problemleriyle eleştirilen, katı tedbirlerle, insan hakları ihlalleriyle, toplumsal adaletsizlikle suçlanan komünist politikaların egemen olduğu bu ülkeler; nasıl oluyor da tıp diplomasisi söz konusu olunca akla ilk gelen, muhtaç olunan ülkelere dönüşebiliyor? İtalya’ya giden Kübalı ekibin lideri 68 yaşındaki yoğun bakım uzmanı Leonardo Fernandez’in sözleri aslında durumu açıklar nitelikte: “Hepimiz korkuyoruz ama yapmamız gereken devrimci bir görev var. Dolayısıyla korkumuzu bir kenara bırakıyoruz. Korkmadığını ancak süper kahramanlar söyleyebilir. Biz süper kahramanlar değil, devrimci doktorlarız!" Ülkelerin yoğum bakım yatak kapasitelerinin, kişi başına düşen doktor sayılarının ve tıbbi teçhizat stoklarının mukayese edildiği bu olağanüstü dönemde İtalyanlar, korkudan ziyade devrimci bir görev üstlenen ötekileştirilmiş ülke doktorlarına halk sağlığını emanet ediyor. Bu durumun altında yatan sebepleri anlayabilmemiz için komünist yönetimler özelinde projeksiyonlarımızı 1959 Küba’sına çevirmemiz gerekiyor. Castro hükümetince Sağlık Bakanı olarak atanan kendisi de tıp eğitimi almış olan Ernesto Che Guevara’nın önderliğinde “Tıbbi Enternasyonelizm” politikaları oluşturuluyor. Bu doğrultuda Küba yönetimi tarafından 1960’ta deprem nedeniyle Şili’ye ve 1963’te Cezayir’e ilk sağlık personeli destek ekipleri gönderiliyor. Bu bağlamda Küba hükümeti tarafından, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre 1960-2014 yılları arasında 103 ülkeye, 130 bini aşkın Kübalı sağlık görevlisi gönderilirken aynı yıl itibariyle, Küba dışındaki ülkelerde görev yapan Kübalı sağlık personelinin sayısı ise 25 bini hekim olmak üzere yaklaşık 50 bin kişiye ulaşıyor. Küba’nın sağlık hizmetleri götürdüğü ve bu alanda iş birliği yaptığı ülkeler arasında; Amerika kıtasında Bolivya, Venezuela, Guatemala, Nikaragua, Dominik Cumhuriyeti, Haiti, Honduras, Paraguay, Belize, Surinam, Antigua ve Barbuda, Jamaika; Afrika kıtasında Cezayir, Botswana, Burkina Faso, Burundi, Çad, Eritre, Gabon, Gambia, Gana, Gine-Bissau, Gine Cumhuriyeti, Ekvador Ginesi, Kongo Brazzaville, Mali, Namibya, Nijer, Ruanda, Sierra Leone, Swaziland; Okyanusya kıtasında Doğu Timor, Solomon Adaları; Asya’da Vietnam ve Pasifik Okyanusu’nda Kiribati gibi düşük gelirli oturumun çok yaygın olduğu ülkeler yer alıyor. Bunlar da yetmiyor ve Küba hükümeti, La Mission Barrio Adentro (Mahalle İçi Misyonu Projesi) kapsamında Afrika’da 12 tıp fakültesinin kurulumuna da yardım ediyor. Daha sayılamayacak birçok proje ve halk sağlığı politikası yürüten Küba Devleti, bugün de bilgi birikimini, tıbbi enternasyonalizmin kızıl şafağında dünya ile paylaşıyor ve bizlere bazı çıkarımlar için fırsat tanıyor: Belki de ülke sınırları, göçmenler, düzenli- düzensiz mülteciler gibi kavramların sıkça tartışıldığı günümüz dünyasında küresel güç olmanın ne anlama geldiği yeniden masaya yatırılmalı. Belki de Birleşmiş Milletlerin, Dünya Sağlık Örgütü’nün, ülkelerdeki sağlık bakanlıklarının misyonu ve vizyonu yeniden oluşturulmalı. Belki de dünyanın küçük bir köy olduğu lakırdısından çok bu köyde nasıl insanca yaşarız fikri korkak siyasetlerle değil de cesur enternasyonalist politikalarla şekillendirilmeli. Belki de toplumlar temel insan hakları üzerinde kapitalist sistemin iflasını kabullenmeyen, kabullenmek istemeyen hükümetlerin varlığına rağmen yeniden uzlaşmalı. Belki de ülkemizde ve dünyada devrimci doktorları gördükçe, Lev Troçki’nin “Bırakın din adamları başka bir dünya vadetsinler. Biz cenneti yeryüzünde kuracağız!” sözleri daha sık hatırlanmalı…