TTB, 2. ay pandemi raporunu açıkladı. Erdoğan'ın açıkladığı 'normalleşme' sürecinin eleştirildiği raporda risklere dikkat çekildi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) COVID-19 Danışma ve İzleme Kurulu’nun Covid-19 pandemisine ilişkin 2. ay raporunu kamuoyuyla paylaştı. Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ın raporun hazırlık sürecine ilişkin TTB Merkez Konseyi’nin açıklamasını paylaştığı basın toplantısında, Prof. Dr. Kayıhan Pala da raporda yer alan tespitlere ilişkin bir sunum yaptı.

"KORONAVİRÜS SÜRECİNE BİLİMSEL BAKIYORUZ"

TTB olarak, COVID-19 salgını dönemini sadece bir tartışma ve değerlendirme dönemi olarak görmediklerini, ilk günden bu yana halkın ve sağlık çalışanlarının sağlığının korunmasının yanı sıra salgın döneminde önemi daha belirgin şekilde ortaya çıkan sağlığın sosyal belirleyicilerine vurgu yaptıklarını belirten Adıyaman, COVID-19 ile mücadelenin ancak bilimsel yöntemler ve epidemiyolojik veriler kullanılarak ciddi bir işbirliği ve koordinasyonla yürütülmesinin zorunlu olduğunu hatırlattı.

"PANDEMİ YÖNETİMİ ŞEFFAFLIKTAN UZAK"

Prof. Dr. Kayıhan Pala da raporun içeriğine yönelik sunumunda, ülkeler tarafından kullanılan bazı halk sağlığı yöntemleri, Türkiye’de benimsenen pandemi stratejisi, sağlık çalışanlarının sağlığı, olgu, ölüm bildirimi ve kayıtlar gibi çeşitli başlıklardaki tespitleri aktardı. Türkiye’de COVID-19 pandemisinin yönetiminin şeffaflıktan uzak olduğunu belirten Pala, Sağlık Bakanlığı, klinik ve epidemiyolojik olarak COVID19 tanısı konulan, ancak laboratuvar testi ile kesinleştirilmemiş olası/kuşkulu olgular ve ölümlerin sayısını açıklamadığı için meslek örgütleri ve bağımsız bilim insanları tarafından pandeminin gerçek etkisinin değerlendirilemediğine dikkat çekti.

"SÜREÇ BÜYÜK BİR EKSİKLİKLE YÜRÜTÜLÜYOR"

Sürecin toplum ve meslek örgütlerinin katılımına açık olmamasının büyük bir eksiklik olduğunu belirten Pala, alınan önlemlerin etkili olup olmadığının da Sağlık Bakanlığı tarafından değerlendirilmediğini kaydetti. Pala, Türkiye’de var olan pandemi stratejisinin salgının baskılanması değil, etkisinin azaltılması yönünde olduğunu belirterek, salgının doğru yönetilebilmesi için adımların epidemiyoloji biliminin gereklerine göre atılması gerektiğini kaydetti.

"AVM'LERİN AÇILMASI ÇOK RİSKLİ"

“Normalleştirme” denen sürecin aslında “yeniden açılma” olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kayıhan Pala, DSÖ’nün pandeminin kısa sürede sona ermeyeceği, aşı ve ilaç çalışmalarının halen sürdüğü yönündeki açıklamalarını da hatırlatarak, halen çok dikkatli olunması gerektiğini vurguladı. Pala, AVM’lerin açılması için erken olduğunu belirterek, “AVM’ler açılıyor ama parklar kapalı. Bu durum bize kararların sağlıkla ilgili veriler ışığında değil, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda alındığını düşündürüyor” diye konuştu. Pala, konuşmasını salgının başından bu yana emek veren tüm sağlık çalışanlarına teşekkür ederek ve yaşamını bu mücadelede kaybedenleri anarak tamamladı.

RAPORDAKİ ÖNEMLİ DETAYLAR

TTB'nin raporunda yer alan tespitler ise şöyle: Türkiye’de COVID-19 pandemisi sırasında olgular ‘olası’ ve ‘kesin’ olarak iki kategoriye ayrılmaktadır. COVID-19 hastalığına ilişkin klinik bulguları ve/veya temas öyküsü olanlar ‘olası olgu’, olası olgulardan örnek alınıp moleküler yöntemlerle (PCR testi) SARS-CoV-2 saptananlar ise ‘kesin olgu’ olarak değerlendirilmektedir. Ancak enfekte bireyde hasta materyalinin çok az olduğu kalitesiz örnek, örneğin enfeksiyonun çok erken ya da geç evresinde alınması, örneğin uygun bir şekilde işlenmemesi ve gönderilmemesi, PCR inhibisyonu veya virüs mutasyonu gibi testin doğasında bulunan teknik nedenler gibi faktörler negatif sonuca neden olabilir. Bu nedenle bir veya daha fazla negatif sonuç ile COVID19 virus enfeksiyonu olasılığı dışlanamaz Bunlara rağmen Türkiye’de Sağlık Bakanlığı yalnızca moleküler yöntemlerle SARS-CoV-2 saptanan kesin olguları ve kesin olgulardan yaşamını yitirenleri kamuoyuna açıklamaktadır. Türkiye’de klinik ve epidemiyolojik olarak tanı konulan olgular ile olası/kuşkulu olgular ve bunlardan yaşamını yitirenlere ilişkin herhangi bir veri açıklanmamaktadır.

DSÖ'NÜN KULLANDIĞI KODLARIN KULLANILMASI TEKRAR VURGULANDI

Oysa Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 25 Mart 2020’de yayınladığı belgede COVID-19 pandemisi sırasında olgu ve ölüm kayıtları için iki farklı uluslararası kodun kullanılması gerektiğini belirtmiştir Türkiye’de COVID-19 pandemisi ile ilgili olgu ve ölüm bildirim sorunları, yalnızca doğrulanmış olgular dışındaki olgu ve ölümlerin açıklanmaması ile sınırlı değildir. Buna ek olarak, Sağlık Bakanlığı ne olguların ne de ölümlerin epidemiyolojik özelliklerini (Yaş, cinsiyet, ikamet edilen il, eşlik eden hastalık, semptomlar vb.) halka açıklamaktadır. Bugün hala yalnızca toplam test sayısı bilinmekte, ancak toplam olarak kaç kişiye test yapıldığı bile bilinmemektedir. Bu nedenle Türkiye’de COVID-19 olgularının ve ölümlerinin dağılımı ile hastalığın Türkiye’deki kuluçka ve bulaştırıcılık süresi bilinmemekte, temel üreme katsayıs gibi bulaşıcı hastalık göstergeleri hesaplanamamaktadır. Buna bağlı olarak salgının etkisini azaltmak için uygulamaya konulan 65 yaş üstündekilere ayrı tutma (tecrit) ve büyük kentlerde hafta sonları uygulanan kapanma politikalarının etkinliği de bilimsel ölçütlere göre bağımsız bilim insanları tarafından değerlendirilememektedir. Risk gruplarına ilişkin (Yaşlılar, kronik hastalıkları olanlar, yoksullar, göçmenler, sığınmacılar, sigara içenler vb.) herhangi bir bilimsel değerlendirme de söz konusu değildir. Ayrıca enfekte olan ve yaşamını yitiren sağlık çalışanlarına ilişkin de resmi açıklama sınırlıdır. Türkiye’de COVID-19 pandemisinin yönetimi şeffaflıktan uzaktır. Sağlık Bakanlığı, klinik ve epidemiyolojik olarak COVID-19 tanısı konulan, ancak laboratuvar testi ile kesinleştirilmemiş olası/kuşkulu olgular ve ölümlerin sayısını açıklamadığı için meslek örgütleri ve bağımsız bilim insanları tarafından pandeminin gerçek etkisi değerlendirilememektedir.

RAPORUN TAMAMINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ