ÖZEL DOSYA

Tunç Soyer dokuz8HABER'e konuştu: Popülist siyasete teslim olmamayı seçtim

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, kentte alt yapı çalışmalarına yaptığı yatırımları anlattı. Soyer, çalışmadığı algısı yaratılmaya çalışıldığını ama buna rağmen popülist siyasete teslim olmadığını vurguladı.

Abone Ol

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, dokuz8HABER Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Biçici'ye konuştu. Tunç Soyer, Türkiye'de artık bir 'seçim siyaseti'nin hakim olduğunu dile getirdi. Soyer, ilkesiz ve değeri olmayan bu anlayışın iktidarın gücüne güç kattığını ifade etti.

"Demokrasiyi de sadece 5 yılda bir sandığa gidilen bir sistem olarak görmemek gerekiyor" diyen Soyer, Seferihisar ve İzmir Büyükşehir Başkanlığı dönemlerinde bu anlayışla çalıştığını ifade etti.

"DEPREMDEN BİR AY SONRA SON ÇADIRIDA SÖKTÜK"

Soyer, Biçici'nin 'kendinizi başarılı buluyor musunuz' sorusuna, "Somut bir tane örnek verebilirim şu anda aklıma gelen. . İzmir depreminden sonra insanlar bizim toplanma alanlarında kurduğumuz çadırlara taşınmışlardı. Tam bir ay sonra, depremin gerçekleştiği 30 Ekim'den tam bir ay sonra, 30 Kasım'da biz son çadırı da sökmüştük.. İşte bu tam da kastettiğim hikayenin somut bir göstergesi, yerel demokrasinin, birlikte yaşama kültürünün, dayanışmanın ortaya konduğu bir somut örnek ve bu hayatı iyileştiren, kolaylaştıran, güzelleştiren bir sonuç" dedi.

Soyer,  vaatlerini gerçekleştiren en yüksek belediye olduklarını vurgulayıp yeniden aday gösterilmemesine değindi.

"SEÇİM SİYASETİ ERDEMLERİ GERİDE BIRAKAN BİR YAKLAŞIM"

Soyer, vaatlerinin gerçekleştirme oranının verilerle ortaya koyulduğunu belirtip, "Seçim siyaseti meselesi. Bu seçim siyaseti maalesef çok sağlıklı bir siyaset etme biçimi değil. Çünkü bütün değerleri, bütün erdemleri aslında geride bırakan bir yaklaşım. sadece bir parmak kaldırma hesabı üzerinden ortaya çıkan bir yarış ve bu yarış aslında biraz da kirlenmiş bir yarış. Şimdi siyaseti eğer sadece bunun üzerine kurgularsanız o zaman örneğin belediyenin bütçesindeki başarı kriterlerinin bir kıymeti kalmıyor" yorumunda bulundu.

Soyer, aday belirleme kriterinin sadece anketler üzerinden olmasını doğru bulmadığını dile getirdi. Soyer, yapılan tüm anketlerde önde olmasına rağmen bunu söylediğini, ilkesel bir tartışmanın olması gerektiğini ifade etti.

Soyer, başarısız olduğu algısı yaratılmaya çalışıldığını ifade etti. Soyer, belediyenin bütçesini alt yapıya ve metrolara ayırdığını vurguladı. Alt yapıya önem vermeyip sorunları halı altına süpürse 'populist siyaset' teslim olmuş olacağını ve bunu seçmediğinin altını çizdi. Soyer, şunları dile getirdi:

"BAŞARISIZ ALGISI YARATILMAYA ÇALIŞILDI"

"Tunç Soyer'in başarısız olduğuyla ilgili bir algı yaratılmaya çalışıldı bunun üzerinden. Bunu bir parça irdelemek isterim. Biz 5 yıl boyunca İzmir'de belki 50 yıldır halı altında süpürülmüş bütün meselelerin üzerine gittik ve gövdemizi ortaya koyduk. Örneğin yüz senedir dokunulmayan Kemeraltı’nın altyapısını altüst ettik. Bizim söktüğümüz borularda Osmanlıca, Fransızca yazılar var. Yani hiç dokunulmamış. Fakat biz Kemeraltı’nı İzmir'in kalbi olarak görüyoruz. Bütün dünyada bir kenti marka yapacak, bir kentin bilinirliğini çok arttıracak bir yer aslında Kemeraltı ama altyapısı çökmüş, çok yaşlanmış, çok yıpranmış ve kimse buna el atmaya cesaret edememiş, geçiştirmiş. Ufak tefek makyajları, tuşları, vizyonlarla hayatı devam ettirmeye çalışmışlar. Ama bu sürdürülebilir bir şey değil. Yaklaşık 15.000 esnaf var Kemeraltı’nda ve 15.000 esnaf yağmur yağdığında “Dükkanımı su basacak mı?” endişesi içinde. Bunu gideriyoruz. Şimdi bu mesele çok ağır bir faaliyet. Çünkü günlerce, haftalarca, aylarca o esnaf çamur, çukur içinde hayatını geçirmek zorunda. Birinci etapı bitirdik, aydınlatmasıyla, kent mobilyalarıyla. İkinci etapta da sona geldik. Beş etapta tamamlandığında Kemeraltının tamamı kurtarılmış olacak. Bizim İzmir'de beş yıl boyunca yaptığımız çalışmaların tamamı Kemeraltı gibi çalışmalar.

"BUNU YAPARKEN BEDELLER ÖDEYECEĞİMİZİ  BİLİYORDUK"

Bir diğer örnek koku sorunu. Biz orada son bir senedir bunu tamamen bitirdik. Çünkü 20 milyar liralık bir büyük dev yatırım yaptık. Çok ayrı başlıklarda sürdürülen çalışmaydı bu. Orada toplanan çamurun çürütülmesi, kaldırılması...Son 15 yılda orada 2,5 milyon ton çamur birikmiş mesela. Bunun temizlenmesi, üç faz halinde çalışan arıtma tesislerine hiç bakım yapılmamış onların revizyonu, dördüncü fazın 13 senedir ihalesi yapılıp bir türlü gerçekleştirilmemiş o ihalenin gerçekleştirilerek dördüncü fazın başlatılması ve sonuna gelinmiş olması. Drenaj yatağının değiştirilmesi ve iç körfeze değil, dış körfeze arıtma tesisinin, deşarj suyunun pompalanmaya başlanacak olması. Bütün bunlar dev yatırımlar ve bu dev yatırımlar tabii ki çok ağır maliyetlerin yanı sıra vatandaşın da kent içindeki konforunu, rahatını bozan şeyler. Biz üç metro inşaatını aynı anda sürdürdük İzmir'de. Çiğli Tramvayı, Narlıdere Metrosu, Buca Metrosu. Bunların hepsi inşaat demek, şantiye demek, toz demek, çamur demek. Yani bunlar insanların hayatının konforunu bozan şeyler. Ama bunları yapmazsanız da işte o zaman kentin geleceğine dair bir umut veremiyorsunuz ve yıllarca halı altına süpürmüş olan meseleleri siz de halı altına süpürmeye devam ediyorsunuz. Buna vicdanım el vermez, buna benim yaptığım belediye başkanlığının ilkeleri, kriterleri elvermez. Biz o yüzden bunu yaparken bu bedelleri ödeyeceğimizi biliyorduk. Ama ben İzmirli'nin son tahlilde yaşadığı bütün sıkıntıya rağmen meselenin farkında olduğunu biliyorum. Yani İzmirli bunu ayırt edebiliyor. Makyaj belediyeciliği, popülist belediyecilik yapmadığımızı ve gerçekten bu şehrin geleceğini kurtarmak adına bir gayret içinde olduğumuzu biliyor.

"POPÜLİST SİYASETE TESLİM OLMAMAYI SEÇTİM"

Bu popülist siyaset çok yükselen trend ama korkunç bir şey aslında. Yani bir tür hırsızlık bence. Yani sizin malınızı mülkünüzü çalan insanla ilgili yasalar bir düzenleme getirir ve onu cezalandırır. Ama sizin geleceğinizi çalan bir hırsızlık türü yani popülizm hiçbir şekilde cezalandırılmaz. Hatta mükafatlandırılır, ödüllendirilir yani. Ama bu bir hırsızlıktır. Yani insanların, gelecek nesillerin, çocukların, gençlerin geleceğini çalmak anlamına gelir. Çünkü siz makyajla, süsle, günü kurtarmakla onları memnun edebilirsiniz ama geleceklerini karartabilirsiniz, çalabilirsiniz. Ben işte o popülist siyasete teslim olmamayı seçtim"

"İZMİRLİLER FARKINDA"

Toaliter ve popülist siyaset arasında sıkışmışıktaçizgisini bozmadığını belirten Soyer, "Bunlar bir araya geldiğinde sizin yaptığınız tüm bu gayretler, tüm bu çalışmalar anlamsızlaşıveriyor, değerini kaybedebiliyor. Ama şunu söyleyerek tamamlayayım bunu. İzmirli bunun farkında. İnsanlar olağanüstü bir teveccüh gösteriyorlar, olağanüstü bir sempatiyle yaklaşıyorlar. Herkesin dilinde aynı şey var. Keşke devam etseydin, keşke bir dönem daha bizimle olsaydın şeklinde. Öyle bir algı var, öyle bir kabul var, öyle bir kanaat var. Yani kısacası tüm bu karamsar tabloya rağmen çizmeye çalıştığımız, konuştuğumuz İzmirliler bunun farkında" dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu'na desteği nedeniyle yeniden aday gösterilmediği ifadelerine de Soyer şunları ifade etti:

"Gerekçenin bu olup olmadığını bilemem. Bana bir gerekçe söylenmediği için akıl yürütüyorum. Anlamaya çalışıyorum. Çünkü Büyükşehir Belediye Başkan adaylığının kararlaştırılacağı MYK toplantısından 5 dakika önce bana bilgi verildi. Ve hiçbir gerekçe söylenmeden sadece anketlerde daha düşük çıktığıma dair bir cümle ifade edildi. Şimdi o nedenle benim bununla ilgili bir görüş belirtmem doğru olmaz. Ben bilmiyorum. Anketlerde düşük çıkmadığımı biliyorum. Bu kesinlikle doğru değil" -

Ekrem İmamoğlu'na desteğinin ardından İzmir'de seçim kampanyasına katılmıyor eleştirilerini Soyer şöyle yanıtladı:

"Bir kere aday gösterilmediğiniz yerde istenmiyorsunuz demektir. Yani isteniyor olsaydık aday gösterilirdik. Çok basit aslında. Aday gösterilmediğimiz ve istenmediğimiz bir yerde bize gerçekten daha çok ihtiyaç duyan neresi varsa oraya gitmek gerekir diye düşündüm. Ay sonu mesela Rize'ye de gideceğim. Rize'de de Pazar’ın kazanılma ihtimali varmış, oradan rica etti arkadaşlar. Orada da kampanyaya destek vermeye gideceğim. İzmir'de de, Çiğli'de de destek vermek için katıldım onların bir halk buluşmasına. Cemil Başkan'la da buluştuk, bizim Örnekköy Temel Atma Töreni'nde beraberdik. Örnek Köy’deki bu kentsel dönüşümle ilgili o da değerlendirmelerini sundu. Ben de değerlendirmelerimi yapmaya gayret ettim. Kısacası böyle bir şey yok ama gözden kaçılmaması gereken şu ki Beni istemedi bu parti, yani aday göstermek istemedi. Üstelik bunu anketlerde geri kaldığım gerekçesiyle yaptıklarını ifade ettiler. Şimdi ben istenmediğim yerde niye tırmalayayım? Bunu yapmıyorum ama başka bir şey yapıyorum. Bizim beş yıl boyunca emek verdiğimiz ve fakat sonlandırmadığımız birçok iş var"

"KAYYIM KANUNİ OLABİLİR AMA HUKUKİ DEĞİL"

Tunç Soyer, Diyarbakır ile olan yakınlığı hakkında konuştu. Soyer, kayyım sürecinin 'kanuni' ama 'hukuki' olmadığını, genel hukuk normlarına uygun olmadığını ifade etti. "İzmir batının Diyarbakır'ıdır, Diyarbakır doğunun İzmir'idir" vurgusu yapan Soyer şu sözlerle bu cümleyi açtı: 

"Yani Diyarbakır'da ben hep şunu hissederim ve söylerim. İzmir batının Diyarbakır'ıdır, Diyarbakır doğunun İzmir'idir. Çok ortak faydamız vardır Diyarbakır'la. Şimdi onlara girmeyeyim. Şöyle söyleyeyim, her ikisi de iktidarın gazabına uğramış şehirlerdir. Her ikisi de iktidarın gazabına uğramış olmalarına rağmen inandıklarından, değerlerinden, erdemlerinden taviz vermemeyi, ona bedel ödeseler de ondan vazgeçmemeyi kabullenmiş insanlardır. Daha çok örnek sayılabilir ama Bunlar kıymetli. Yani bunlar bizi birbirimize yaklaştıran, bizi birbirimizle buluşturan özellikler. Çünkü değerler ortak. Çünkü o peşinden koşulan ve hayali kurulan gelecek ortak. Şimdi bu mesela çok kıymetli. Benim Diyarbakır'la olan yakınlığım aslında şeyden başlar. İlk kayyum atandığında Türkiye'de Sur'a ilk kayyum atandığında Sur Seferihisar'ın kardeş belediyesiydi. Ben de ertesi gün konak meydanında bu kayyum atamasının yanlış olduğuna dair bir basın açıklaması yapmıştım. Onlar çok vefakar insanlar, bunu asla unutmadılar. Bu da beni hem şaşırtır hem çok gururlandırır.

Yani Diyarbakır'da ben hep şunu hissederim ve söylerim. İzmir batının Diyarbakır'ıdır, Diyarbakır doğunun İzmir'idir. Çok ortak faydamız vardır Diyarbakır'la. Şimdi onlara girmeyeyim. Şöyle söyleyeyim, her ikisi de iktidarın gazabına uğramış şehirlerdir. Her ikisi de iktidarın gazabına uğramış olmalarına rağmen inandıklarından, değerlerinden, erdemlerinden taviz vermemeyi, ona bedel ödeseler de ondan vazgeçmemeyi kabullenmiş insanlardır. Daha çok örnek sayılabilir ama Bunlar kıymetli. Yani bunlar bizi birbirimize yaklaştıran, bizi birbirimizle buluşturan özellikler. Çünkü değerler ortak. Çünkü o peşinden koşulan ve hayali kurulan gelecek ortak. Şimdi bu mesela çok kıymetli. Benim Diyarbakır'la olan yakınlığım aslında şeyden başlar. İlk kayyum atandığında Türkiye'de Sur'a ilk kayyum atandığında Sur Seferihisar'ın kardeş belediyesiydi. Ben de ertesi gün konak meydanında bu kayyum atamasının yanlış olduğuna dair bir basın açıklaması yapmıştım. Onlar çok vefakar insanlar, bunu asla unutmadılar. Bu da beni hem şaşırtır hem çok gururlandırır.

Şimdi kayyum süreci kanuni olabilir ama hukuki değil. Tekrar söyleyeyim. Kayyum süreci kanuni olabilir ama hukuki değil. Ne demek istiyorum? Evet bir kanun var ve bununla kayyum ataması mümkün hale geliyor. Ama kanunlara meşruiyetini veren kamu vicdanıdır. Kamu vicdanını zedeleyen bir uygulamayı başlattı kayyum atamaları. Nedir o? Siz belediye başkanını görevden alıyorsunuz. Görevden alınan belediye başkanının yerine onun meclisinden biri seçilir. Bu vefat hali olabilir, tutuklanma hali olabilir, sağlık gerekçesi olabilir. Her ne gerekçeyle olursa olsun bir belediye başkanı görevden ayrılıyorsa meclisten biri seçilir. Yani seçilmişler arasından biri başkanlığa seçilir. Şimdi siz kayyum atadığınız belediyede meclisten birini seçmiyorsunuz, bir bürokratı oraya kayyum olarak gönderiyorsunuz. Bu kanuni bir düzenleme olabilir. Ama bu yerel yönetim anlayışına, ruhuna aykırı bir uygulamadır. O nedenle de genel hukuk normlarına uygun değildir. Demokrasiye de uygun değildir, hukuka da uygun değildir. O nedenle karşı çıktım ve bunun yanlış olduğunu söyledim. O günden beri de bu inancımı, bu fikrimi koruyorum. Şimdi Diyarbakır'la başlayan bu gönül bağı tam bir gönül bağına, yani gönül bağı perçinlenerek, güçlenerek devam etti. Bizim siyasi partiler arası müzakerelerden filan tamamen bağımsız, tamamen onun dışında İzmir'de bir gönül bağımız vardır. Doğudan, Güneydoğudan, İzmir'e gelmiş, yerleşmiş vatandaşlarımızla, Kürtlerle bir gönül bağımız vardır. Ve bu gönül bağı öyle siyasi ittifak konusu olacak falan bir şey değildir. O yaşamaya devam eder. Çünkü gönül bağı öyle kolay kolay bozulmaz"