Türkiye, 14 Haziran’da Brüksel’de düzenlenecek olan NATO zirvesini ABD Başkanı Joe Biden ile doğrudan iletişim kurma olanağını yakalama konusunda oldukça önemsiyor. Görüşmenin en iyi ihtimalle 30-40 dakika süreceği tahmin ediliyor. Ancak görüşmenin içeriği kadar, öncesi ve sonrasında verilecek Erdoğan-Biden fotoğrafı da özellikle Türkiye iç siyaseti açısından önem taşıyor. Nitekim Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle ABD Başkanı Biden’ın iktidarı devralmasıyla ABD ile ilişkilerin yolunda gittiğine dair iç siyaset alanına vereceği görüntü önemli.
Elbette Türkiye’nin bu kısa görüşmeden beklediği sadece bir fotoğraf karesinden ibaret değil. Türkiye’nin Biden ile ittifak kanalını açmak istediği görünen bir gerçek. peki beklentileri yüksek tutmak lazım mı? Öyle ya da böyle, yine de Türkiye’nin elinden geleni yapacağı, yaptığı hazırlıklardan belli görülüyor. Özellikle de, Biden ile görüşmeye gitmeden önce Türkiye’nin dış politikasında yaptığı önden yaptığı bazı düzenlemeler göze çarpıyor.
HANGİ HAZIRLIKLAR YAPILDI
Bu kısa süreli buluşmaya hazırlık olarak önceki bazı iddialı dış politika hamlelerinden ödün verileceği öngörülebilir. Bu ödünler her ne kadar çok zor olsa da S-400 konusu, Doğu Akdeniz meselesi, NATO ile ilişkileri en üst düzeyde onarma ve ABD’nin bölgesel müttefikleriyle ilişkileri tazeleme olarak ele alınabilir. Ancak hiç bir beklenti ABD’nin özellikle önem verdiği, fakat Türkiye’nin bu konuyu duymazdan geldiği insan hakları meselesine yönelik değil.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın birkaç gün önce sarfettiği Türkiye’ye yönelik çok da şaşırtıcı olmayan sözleri, bu kritik görüşmenin ana çerçevesini belirliyor. Blinken ilk olarak Türkiye’nin birçok bakımdan bir NATO müttefikinin davranması gerektiği şekilde davranmıyor ifadelerini kullanmıştı. Öyleyse kuşkusuz, Rusya’dan alınan S-400 sistemlerinin gelinen aşamada ne yapılacağına dair ABD ile bir görüşme gerçekleşecek. Ancak, öyle ilginçtir ki, Türkiye milyon dolarlar harcayarak ABD’ye karşı bir koz olarak satın aldığı bu füze sistemlerinin akıbetini yine kısacık görüşmede ABD ile tartışacak. ABD’nin S-400 konusunda ödün vermeyeceğini öngörürsek, Türkiye nasıl bir ödün verebilir?
Çok değil, bir kaç ay öncesine kadar Rusya’dan büyük politik skandallarla satın alınan S-400 füze savunma sistemleri, Türkiye ve NATO arasında gerilimli tartışmalara da yol açmıştı. NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği ifadelerinden, NATO’dan çıkmalıyız iddialarına kadar tartışmalar büyümüştü. Bugün ise Türkiye NATO’nun en kıymetli müttefiki olduğunu hatırlatmaya çalışmakta. Bu husus da Biden’a verilmek istenen mesajın ana içeriğini oluşturuyor.
Peki Türkiye ABD çizgisinden kopmadığını göstermeyi niçin bu kadar istiyor? Türkiye için buradaki kilit unsur, ABD Başkanı Joe Biden’ın Türkiye’yi dış politikasında nereye konumlandırdığı üzerine kurulu gibi görünüyor. Erdoğan’ın görüşü, Biden’ın izleyeceği politik güzergahın Transatlantik İttifakına yönelik olduğu yönünde. Nitekim Biden’ın ziyaretlerinin çoğunu Avrupa’ya gerçekleştirmesi, Demokrasi ittifakına yönelik söylemler kullanması, Türkiye’nin yaptığı analizler arasında.
YENİ STRATEJİK İLİŞKİ BİÇİMİ
Bu bağlamda Türkiye, ABD’nin müttefikleri ile arasında sorun olmadığı görüntüsünü verme konusunda da oldukça kararlı görünüyor. Nitekim, Blinken’ın ifadesinde altını çizdiği unsurlardan bir diğeri de geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin izlediği politikaların da NATO müttefikliğine uymadığına yönelikti. Ancak Ankara'nın Akdeniz'de geri adımlarla NATO ve AB zirveleri öncesinde Batı'yı memnun ettiği de hatırlanmalı. Türk hükümeti, Doğu Akdeniz'de askeri alanda hamlelerle geçen 2020 yılının ardından Yunanistan ile oturduğu istikşafi görüşmelerle Batı’ya göz kırpmış oldu. Doğu Akdeniz’de daha uyumlu tavır sergilemeye başlayan Türkiye, Yunanistan ile de ilişileri onarma peşinde.
Diğer taraftan, 6 Haziran tarihinde Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Fransız gazetesine yazdığı köşe yazısında kendisiyle en sorunlu Avrupa ülkesi olan Fransa ile ilişkileri son derece onarıcı cümleler sarf etmişti. Aynı zamanda son dönemlerde tartışılan Mısır, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerin onarılması da Türkiye’nin son dönem attığı diplomatik adımların bir parçası. Bu adımlar hiç kuşku yok ki, ABD’nin müttefikleri ile arayı sıklaştırma adımlarından başka bir şey değil. Dahası, ABD ile sıkı bir işbirliğinin devam ettiği Karadeniz bölgesinde de Türkiye Gürcistan, Ukrayna, Polonya hattı üzerinden yeni bir stratejik ilişki biçimi kullanmaya çalıştığı görülüyor.
Türkiye’nin ABD’ye sunmak istediği şey de tam olarak bu. ABD için önem arz eden bölgede, ABD’nin müttefikleri ile ilişkileri onararak kendisini bu hattın kilidi olduğunu göstermeye çalışmak. Nitekim bunu yaparken, Türkiye’nin söylemek istediği, askeri ve diplomatik krizlerin minimuma indiği bir hat kurulması ve iki ülkenin bu hat içinde ortak işbirliğini çalıştıracak yeni bir mekanizmada buluşması.
Anlaşılıyor ki, Türkiye’nin son dönemde içine girdiği stratejik yalnızlıktan kurtulmasının bir ayağı, izlediği dış politikasında geri adım atması ve özellikle ABD’nin bölgesel müttefikleriyle arayı sıklaştırması. 14 Haziran’da gerçekleşecek olan Erdoğan-Biden görüşmesinden ne çıkacağını ise Türkiye’nin vereceği ödünlerin boyutundan anlamak mümkün olacaktır. Tabi hemen akabinde 16 Haziran’da Cenevre’de gerçekleşecek olan Biden-Putin görüşmesinin sonuçlarını da bu bağlamda düşünmek gerekir.