Bazen gerçekleri kabullenmek zordur. En son cümlemi baştan söyleyeyim. Ülkenin bulunduğu koşullarda, başka bir iktidar da olsa, YRP dahil, İsrail ile süren ticari ilişki kesilemez. Ticaret, mali boyutundan çok uluslararası ilişki boyutu ile önemli. Unutulmamalı ki bu ticaret ünlü "van minüt" sürecinde de elçilerin çekildiği dönemde de sürdü.
Türkiye, Suriye'ye karşı yürütülen operasyona katılıp, burnumuza kadar Orta Doğu bataklığına gömüldüğümüzde, bu yalpalamanın geleceğini, gerçekçi dış politika analizi yapan herkes biliyordu.
4-6 hafta arası dayanır denilen Suriye devleti yıkılmayıp, Rusya'nın desteği ile varlığını sürdürdü. İktidar o kadar kendinden geçti ki uçak düşürüp, Rusya'ya da mahkûm hale geldi. Ardından Çin'i sallayayım derken Ukrayna'yı Rusya'ya teslim edecek Ukrayna savaşı da başlatılınca o meşhur "her masada varız" iddiası "her belada debeleniyoruz" gerçeğine dönüştü.
Şimdi NATO ile Rusya arasında canbaz politikamızla; ip üstünde, dengeyi Gazze-İsrail çıtası ile sağlamak zorundayız. Rusya, Gazze savaşı bitmesin, silah ve para yardımları Ukrayna-İsrail arasında bölünsün derken, İsrail; Ukrayna savaşı bitmesin, bütün oklar bana dönmesin diye dua ediyor.
Türkiye ise, nefes alabilmek için, "bu iki savaş bitsin de ben izlediğim denge politikasının meyvelerini yiyeyim" beklentisinde. Hesaplar biter diye yapılmıştı ama belli ki ikisi de sürecek.
Şimdi; kesemiz tamtakır, gıda fiyatları düşen dünyada gida enflasyonu ile yaşayan, emekçisi-emeklisi açken her yıl Forbes'in milyarderler listesine daha fazla iş insanı sokan, yerel seçim kaybettiğinde dökülen rezaletleri, merkezi kaybettiğinde dedikodu düzeyinde kalacak haldeyiz.
Batı, doğuda yükselen ekonomik gücü kırmak için, sermayesini topraklarına çağırıyor. Dövizi düşürsen ihracat göçüyor, yükseltsen enflasyon patlıyor. Umudun, o dönen sermayenin kuş kadar kısmı bizde kalsın. Yıkılan şehirlerin inşaat işlerinden bir parça kapayım.
Başka ne var? Yiğidin kamçısı borç. Hani kimsenin güvenip vermediği, sırf mülteci tuttuğun için yenilemek zorunda kaldığı borç. İşte bu noktada bankalar ve fonların hâkimi Musevi sermayesi ile takışmamak zorundasın. Ha onlar İsrail hayranı olduğu için değil, senden koparılacak parça daha büyük olsun diye bekliyorlar.
Seçenekler ne? Esasında, alışık olduğumuz ve RTE'nin de sık başvurduğu bir seçenek; hızla Suriye ile barışmak, Rusya baskısını azaltmak. Kürt sorununu şeffaf bir süreçle çözüm yoluna sokmak, en azından iç huzuru sağlamak. Olur mu? Olur!
Ülkenin iki büyük partisi AKP-CHP ortaklığı ile olur. Gülebilir, nefret edebilir, boş diyebilirsiniz ama Türkiye, çekişme ile aşılabilecek sorunların çok üstünde bir dar boğazın içinde. Sosyal patlamanın verebileceği hasarı ölçebilecek durumda değil.
İktidar-Muhalif, İktidar-İktidar, Muhalif-Muhalif kavgalarının olduğu bir siyasi ortamda, uç siyasi görüşlerin ortaklığı, pazarlığı ile bu çapta bir varoluş sorununun altından akılla kalkmak mümkün değil. Hızla makul bir siyasi ortama dönmek zorundayız. Olur ama yapılır mı? Ne yazık ki kolay görünmüyor.
Mehmet Uçum ‘un çıkışı İktidar içi mücadelede; tuttuğu burcu bırakmamak için kaleyi yakmaya hazır bir grubun varlığını işaret ediyor. En basit ve geçerli yol aklın yoludur. Fakat ne yazık ki bu ülke, her şeyi denedi de bir tek makulü, aklın yolunu denemedi.