HABER: Elif Şahin Hamidi

 

Uzun yıllardır Türkiye’deki akademik etkinliklere ve sosyal politika alanındaki çalışmalara destek veren Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Türkiye Temsilciliği, Maltepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü ve Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği ev sahipliğinde düzenlenen bu Sempozyuma da destek oldu. Akademisyenlerin, araştırmacıların ve uygulayıcıların katılımıyla gerçekleşen bu üç günlük Sempozyumda aile, afet, çocuk, kadın, toplumsal cinsiyet, yaşlılık, insan hakları, tıbbi ve psikiyatrik sosyal hizmet, yoksulluk, bağımlılık, yerel yönetimlerde sosyal hizmet, kent çalışmaları, gençlik, okul sosyal hizmeti, sosyal hizmet ve sosyal hizmet araştırmaları gibi konularda bildiriler sunuldu, paneller ve atölyeler düzenlendi.

Sempozyum, 17 Ekim’de, Maltepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Doç. Dr. Neşe Şahin Taşğın, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Başkanı ve Sosyal Hizmet Uzmanı Ramazan Yüksel, Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nurgün Oktik ve Maltepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Edibe Sözen’in açılış konuşmalarıyla başladı. 

Doç. Dr. Neşe Şahin Taşğın: “Temayı belirlerken üzerinde çok düşündük”

Doç. Dr. Neşe Şahin Taşğın, açılış konuşmasında, sosyal hizmetin ülkemiz için çok önemli olduğuna, ancak değerinin ve gerekliliğinin hâlâ anlaşılmamış olduğuna dikkat çekti. Taşğın, “Yeni Toplumsal Riskler ve Belirsizlikler Çağında Sosyal Hizmet” konulu Sempozyumla ilgili şunları söyledi: “Temayı belirlerken çok tartıştık, üzerine çok düşündük. Yeni toplumsal riskler ve belirsizlikler diyerek dünyamızda yaşanmakta olan bölgesel ve iç savaşlar, bunların tetiklediği ulusal ve uluslararası zorunlu yerinden edilme, giderek yoğunluğun daha fazla hissedildiği neoliberal ekonomik politikaların etkisiyle derinleşen yoksullaşma, iş güvencesizliği ve sınıf dayanışmasının çözülmesi gibi yapısal nedenlere dikkat çekilmek istedik.”

Prof. Dr. İoanna Kuçuradi:  “Barış ile adalet arasındaki bağ yeterince görülmemiştir”

Prof. Dr. İoanna Kuçuradi “Adalet ve Sosyal Hizmet” başlıklı konuşmasının başında, sosyal hizmet mesleğinin, haklarını koruyamayanların, hatta en başta temel haklarını koruyamayanların haklarının korunmasını sağlama mesleği olduğunu vurguladı. Bunun için de, bu mesleği yapanların, en başta bir insansal durumun doğru değerlendirilmesinin nasıl yapılabileceğini ve adalet ilkesinin neleri talep ettiğini bilmeleri gerektiğini ifade etti. Adalet özleminin insanların en eski özlemlerinden biri; adaletin ne olduğunun ise, felsefenin en eski sorularından biri olduğunu dile getiren Kuçuradi, şunları söyledi: “Ancak bu soru, postmodernizmin ‘ne olsa olur’ kabulünün, dolayısıyla herşeyin eşdeğer olduğu anlayışının yayıldığı dünyamızda daha da önem kazanıyor. Yalnız önemli değil, cevaplandırılması acil olan bir soru haline gelmiştir adaletin ne olduğu sorusu; çünkü günümüzde artık adalet özleyen değil, adalet talep edenlerin sayısı gitgide artmakta ve bu insanlar adaleti ‘elde etme’ umudunu yitirince silâha sarılmakta, rastgele insan öldürmekte, kendileri de ölmektedir. İkinci Dünya Savaşından sonra uluslararası topluluğun ana hedeflerinden biri olan ‘silahsızlanma ve barış’ın yerini, binlerce insanın pervasızca öldürüldüğü ‘küçük’ savaşlar, silahlanma yarışı ve bir ‘metot’ haline gelmiş olan terörizm almıştır. Ne var ki, barış ile adalet arasındaki bağ yeterince görülmemiştir, görülememektedir.”

Prof. Dr. İlhan Tekeli: “Her sosyal hizmetçi, hep yerelden yana olmalı”

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Tekeli, “Pratiği Kavramsal Kapsamının Gerisinde Tutulan Sosyal Hizmetler Alanı Üzerine” başlıklı konuşmasında, her sosyal hizmetçinin, hep yerelden yana bir formasyona sahip olması gerektiğini belirtti ve sosyal hizmet alanıyla ilgili şunları söyledi: “Sosyal hizmet alanı temelde bireylere yönelmiş bir sosyal çalışma alanıdır. Bireyin yaşam kalitesini/tatminini geliştirme ya da bireysel bağımsızlığını sağlamaya yönelmiştir. Kanımca sosyal hizmet sadece bireyin karşılanmayan gereksinmelerini karşılamakla yetinemez. Onun ötesine geçerek, bireyin toplumdaki bağımsızlığını sağlayarak onurlu yaşam hakkının gerçekleştirmek durumundadır.”

“Modernitenin aşıldığı bir toplumda bir insanın ihtiyaçları onun bağımlılığı sürdürülerek karşılanıyorsa sosyal hizmetlerin görevini yerine getirdiği söylenemez” diyen Tekeli sözlerini şöyle sürdürdü: “Sosyal çalışmanın amacı “bağımlı olan kişinin” toplumsal etkileşim içinde “karşılıklı bağımlı bir kişiye” dönüşmesine yardım etmektir.  Ancak bu halde bu birey toplumun bir parçası haline gelecek ve onurlu yaşam hakkını gerçekleştirmiş olacaktır. Böyle olunca sosyal çalışmanın amacı bireyi dışlanmışlığından, yalnızlığından kurtararak toplum içindeki etkileşimin bir parçası haline getirmektir denilebilir. Böyle bir sosyal çalışma birey ve toplumsal gelişme ilişkisinin önünü açık hale getirecektir. Önemli olan işte bu önün açık tutulmasıdır. Demokratik toplum önü açık toplumdur. Onun için önemli olan bireyin gereksinmelerinin karşılanması değil, o bireyin toplumun gelişme macerasının yaratıcı bir parçası haline getirebilmektir. Bir bireyin onurlu yaşam hakkının hayata geçirilmesi ancak bu halde olanaklıdır.”