7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra fitili ateşlenen, çözüm sürecinin bittiği, çatışmalı bir sürecin başladığı döneme giren Türkiye'nin sokaklarına hendekler kazılmış, ilçeler çatışmalar ve bombalamalar sonucu yerle bir olmuş, tüm bu savaşın ortasında mağdur bir halk çaresiz bir şekilde kalmıştı. Bölgede 80'lerden bu yana en büyük göç hareketi yaşanırken birçok kişi güvenlik güçlerinin talebi veya kendilerini güvende hissetmemeleri sebebiyle evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bu sürecin halktaki karşılığı neydi? Devlet yasal sorumluluklarını yerine getirdi mi? Bu soruların yanıtını arayan Diyarbakır merkezli Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER), kadınların sokağa çıkma yasakları ve zorunlu göç sürecinde yaşadıklarına odaklanan kapsamlı bir araştırmaya imza attı. Verilerle çözüm süreci sonrası çatışmalar ve göç serimizin ikinci bölümü, ‘göç' haberimiz ile karşınızdayız.
dokuz8HABER/Zana Kibar (@zana_kibar) Göç İzleme Derneği’nin (GÖÇİZDER) kadınların perspektifinden yola çıkarak hazırladığı araştırma,Diyarbakır, Şırnak, Hakkari, Mardin, Van, Mersin ve İstanbul illerinde her yaş grubundan 480 kadınla yüz yüze görüşme yöntemiyle hayata geçirildi. Araştırmaya katılan 480 kadının tamamı, yaşadıkları bölgede sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini belirtirken yüzde 94'ü son çatışmalarda; yüzde 36,9 gibi ciddi bir bölümü ise 2015 öncesi de göç yaşadığını beyan etti. Yani sokağa çıkma yasakları ve abluka süreçlerini yaşayan ve göç etmek zorunda bırakılan nüfusun ciddi bir bölümü 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren gerçekleşen köy boşaltma veya yakma olaylarından kaynaklı yerinden edilen ve kentlere göç etmek zorunda bırakılanlardan oluşuyor:
İnsanları göçe iten etmenlerin başında silahlı çatışmaların yanı sıra doğrudan maruz kaldıkları fiziki veya sözlü şiddet de yer alıyor. Bu durumu katılımcılar çok net bir şekilde ortaya koymuş. Katılımcılar abluka sürecinde yaşanan ya da tanık olunan şiddet türleri arasından en fazla yüzde 63 ile kolluk kuvvetlerinin fiziki ve sözlü şiddeti; yüzde 31’i ise aile içi şiddettin artması ya da ortaya çıkması şeklinde ifadelendirmiş. Hangi bölgeden gelmiş olursa olsun, katılımcılar korucuların da fiziki şiddeti ve yağmalama girişimlerinden söz etmiş. Özellikle uzun süreli sokağa çıkma yasaklarının son günlerinde korucuların alana girdikleri ve yağmalama olaylarına karıştıkları, rapora göre sıklıkla ifade edilmiş. Katılımcılar, kolluk kuvvetlerinin fiziki ve sözlü şiddetine maruz kalmayı yüksek bir oranda dile getirse de aile içi şiddetin artması ya da bu süreç ile beraber ortaya çıkması da dikkat çekici. Aile içi şiddetin bu süreçte ortaya çıkmasının çatışmanın doğrudan bir sonucu olduğu, birçok kadın anlatısında yer almış.
Katılımcıların yüzde 94’ü sokağa çıkma yasakları sürecinde zorunlu göç yaşamışlar. Yapılan görüşmelerde katılımcılar abluka sürecinde birden fazla göç yaşadıklarını dile getirmişler:
Göç alan iller tablosuna bakıldığında İstanbul, Mersin ve Van kentlerine göç eden 53 katılımcının yerleşim yeri bilgisine göre oluşturulan tabloya göre İstanbul’a göç edenlerin yüzde 43’ünü Yüksekova; Mersin’e göç edenlerin yüzde 36’sını Cizre; Van’a göç edenlerin yüzde 86’sını Yüksekova’dan gelen göçler oluşturmakta.
Sokağa çıkma yasaklarının belli sürelerde yaşandığı yerlerde gerçekleşen göçlere bakıldığında göç eden insanların bulundukları yerlerden çok fazla uzaklaşmadan yatay bir hareketlilik yaşadıkları görülmekte. İl sınırı olan kentlere/ilçelere göç etmelerinin önemli bir nedeni sosyo-ekonomik nedenler olsa da yaşamak zorunda kaldıkları göç nedeniyle yerleştikleri yerleri geçici süreli yerleşkeler olarak görmeleri de belirleyici bir neden olmakta. Sokağa çıkma yasakları sürecinde yaşanan göç oranı yüzde 94'e ulaşmasına rağmen, bu kesimin çoğunluğunun geri dönmesi de bu tezi destekliyor.
GÖÇ KARARINI KİM ALDI?
Katılımcıların yüzde 36’sı yaşadıkları yerlerden ayrılmaları gerektiği bilgisinin anonsla yapıldığını; yüzde 23’ü ise bulundukları yerlerden ayrılmak zorunda olduğu bilgisinin kolluk kuvvetleri tarafından verildiğini; yüzde 30’u yaşadıkları kaygı nedeniyle göç ettiklerini ifade etmişler.
Katılımcıların yüzde 59’u göç etme konusunda tüm aile bireyleri ile ortak karar aldıklarını; yüzde 12’si kadınların kararı ile; yüzde 11’i ise ailedeki erkekler tarafından göç etme kararı aldıklarını belirtmişler. Göç etme kararının alınmasında çocukların duymuş oldukları korkuların etkili olduğu da beyanlarda yer alıyor.
NEDEN GÖÇ ETTİLER?
Sokağa çıkma yasakları sürecinde yaratılmış olan atmosfer nedeniyle en temel insani ihtiyaçların karşılanmasında bile yaşanan sorunların yanı sıra baskı ve şiddet ortamının uzun süreler devam etmesi insanların zorunlu göç yaşamalarına neden olmuş. Yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalan katılımcıların yüzde 31’i yaşadıkları mahallenin boşaltılmasıyla birlikte ortaya çıkan can güvenliğinin tehdit altında olması nedeniyle göç yaşadıklarını; yüzde 29’u sokağa çıkma yasaklarından dolayı; yüzde 19’u ise güvenlik güçlerinin baskısı nedeniyle göç yaşamak zorunda kaldıklarını ifade etmişler.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin Türkiye'nin de benimsediği, ülke içerisinde yerinden edilmiş kişilere yönelik kılavuz ilkeleri içeren bir metni mevcut. 2005 Temmuz ayı tarihli bu ilkelere göre ulusal yetkililer, kendi yetki alanları dahilinde yerlerinden olmuş kişilerin korunmasını sağlamak konusunda öncelikli olarak görev ve sorumluluk sahibidirler. Yedinci ilke özetle şu şekilde: "1- Kişilerin yerinden edilmelerini gerektirecek herhangi bir karardan önce, ilgili makamlar, yerinden olmanın tümüyle önlenebilmesi için mümkün olan bütün uygun seçeneklerin incelenmesini sağlar. Hiçbir seçeneğin bulunmadığı durumlarda, yerinden etmenin ve bunun olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için gereken bütün önlemler alınır. 2- Bu tür bir yerinden etmeyi gerçekleştiren makamlar, mümkün olan en iyi şekilde, yerinden olan kişilere kalacak uygun bir yer temin edilmesini, bu tür yerinden etmelerin yeterli düzeyde güvenlik, gıda, sağlık ve temizlik koşulları sağlanarak ve aynı ailenin fertlerini birbirinden ayırmaksızın uygulanmasını sağlarlar."
KATILIMCILARA GÖRE DEVLET TARAF OLDUĞU BM İLKELERİNİ GÖZETMEDİ
Göç sürecinde katılımcıların yüzde 52’sine herhangi bir yardım yapılmadığı; yüzde 48’ine ise yardım yapıldığı görülmekte. Oysaki yerinden etmeyi gerçekleştiren makamlar, mümkün olan en iyi standartta, yerinden edilen kişilere kalacak uygun bir yer temin etme, yeterli düzeyde güvenlik, gıda, sağlık ve temizlik koşulları sağlama ve aynı ailenin fertlerini birbirinden ayırmaksızın uygulanmasını sağlamakla yükümlü.
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, ülke içinde yerinden edilenlerin her türlü sosyo-ekonomik haklarının güvence altına alınması ile ilgili birçok hüküm içeriyor. Ancak katılımcıların beyanına göre ve konuyla ilgili bir önceki haberimizdeki bulgulara göre devlet yükümlülüklerini yerine getirmemiş gibi gözüküyor.
GÖÇ SÜRECİNDE YARDIM İSTENEN KİŞİ YA DA KURUMLAR
Rapora göre katılımcıların yüzde 37’si yaşadıkları zorlu süreçlerde ilk olarak aile büyüklerinden; yüzde 14’ü komşularından ve belediyeden; yüzde 5’i devlet kurumlarından yardım istediklerini belirttiler. Katılımcıların yüzde 11’i hiç kimseden yardım istemediğini ifade etti. Gerçekleştirilen görüşmelerde katılımcılar çatışma süreci ve sonrasında devlet kurumlarının sosyal yardım konusunda destekleyici olmadıkları gibi gelen yardımların da iletilmesine engel oldukları yönündeki tecrübelerini aktardılar.
OHAL döneminde çıkartılan KHK'lar ile birçok sivil toplum örgütü kapatılmıştı. Bu durum özellikle göç etmek zorunda kalan aileleri etkiledi zira birçok aile kapatılan derneklerden gelen sınırlı yardımlardan faydalanır durumdaydı.
GÖÇ EDİLEN YERDE YAŞANAN AYRIMCILIK
Sokağa çıkma yasakları nedeniyle zorunlu göç yaşayan ailelerin, göç edilen yerlerde yaşadıkları maddi/manevi zorlukların başında iş ve ev bulmak yer alıyor. Katılımcıların yüzde 66’sı iş bulamakta zorlandığını; yüzde 64’ü ev bulmakta zorlandığını; yüzde 48’i komşuluk ilişkileri kurmakta zorlandığını; yüzde 43’ü ise hem insanların kendileriyle dostluk kurmaktan çekindiğini hem de çocuklarının arkadaş edinmekte zorlandığını aktardılar.
Yine katılımcıların yüzde 26’sı göç edilen yerde çocuklarının dışlanmaları nedeniyle okula gitmek istemediklerini; yüzde 16’sı kendilerine lakap takıldığını; yüzde 8’i ise isimlerinden dolayı dışlandıklarını aktardılar.
GÖÇ EDENLERİN DÖNME İSTEĞİ
Katılımcıların göç öncesinde yaşadıkları yere dair geri dönmekle yüzde 83 topraklarına her koşulda sahip çıkacaklarını ve asla terk etmeyeceklerini; yüzde 78’i güvenliğin sağlanması durumunda; şiddet, baskı ve yasakların (fiilen devam eden yasaklar) ortadan kalkması durumunda eski yerleşim yerlerine döneceklerini aktardılar.
Raporda sokağa çıkma yasakları ve yaşanan göçler sonrasında yerlerine geri dönen katılımcıların bulundukları yaşam alanları ile ilgili çözülmesi gereken sorunlarda sıklık gösteren cevaplar; temizlik, altyapı sorunu, yol/kaldırım sorunu ve ihtiyaç sahiplerine sosyal yardım desteği şeklinde ifade edildi. Tabloya da yansıdığı gibi çatışma sonrası süreçte yerel halk birçok sorunla karşı karşıya kaldı ve halen temel sorunların çözülmediği görülüyor. Rapora göre özellikle altyapı sorunlarının yetkililerce halen çözülmemesi birçok sağlık sorununun ortaya çıkmasına yol açıyor.