Bağımsız Seçim İzleme Plaftormu'nda yer alan Eşit Haklar Derneği'nden Nejat Taştan, derneğin 2010 yılında kurulduğunu ve temel olarak izleme raporlaması yaptıklarını söyledi. Derneği oluşturduktan sonra Türkiye'de seçimlerin sağlıklı izlenmediğini farkettiklerini belirten Taştan 2015'ten bu yana seçim izleme çalışmalarını yaptıklarını ifade etti. Dünyada seçim izleme ağlarına bağımsız olarak kabul edilen tek örgüt olduklarını vurgulayan Taştan, "Türkiye'de artık hukuk özgürlüğünden yargı bağımsızlığından söz edilemiyor. İnsanlar seçimler için çok ciddi kaygı ve edişe duyuyorlar.
Nejat Taştan 2023 seçim hazırlıklarını ve olası riskleri dokuz8HABER Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Biçici'ye anlattı.
Seçim deyince akla özellikle güvenlik meselesi geliyor. İnsanlar kaygılı. Bağımsız Seçim İzleme Platformu olarak bu alanda çalışma içindesiniz. Siz Eşit Haklar Derneği’ni temsil ediyorsunuz, öncelikle dernekten biraz bahsedebilir misiniz?
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, 2010 yılında kuruldu. Farklı alanlarda çalışan bir grup insan hakları aktivisti tarafından kuruldu. Temel olarak, izleme ve raporlama yapıyor. 2010 yılında ilk kurduğumuz zaman “Türkiye’de ne izlenmiyor ve raporlanmıyor” diye bir tartışma yürüttük. Ve gördük ki seçimler, seçme ve seçilme hakkı ve seçimler izlenmiyor Türkiye’de. Ben uzun yıllar İnsan Hakları Derneği’nde de görev yaptım. Biz, daha çok baskıyı İHD’de çalışırken, baskı ortamını gözlemlemek üzere seçimlerde heyetler kuruyorduk. Ama bununla sınırlıydı. Dolayısıyla bir Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı ile bir diyalog kurduk ve uluslararası standartlar çerçevesinde seçimler nasıl izlenmeli üzerine bir çalışma yaptık. Çok yakın tarihte de 2011 milletvekili genel seçimleri yapıldı. Onun için de Türkiye’de sivil toplum örgütlerine bir çağrı yaptık. Ve o günden beri 2011 seçimlerinden başlayarak seçim izleme faaliyetini yapmaya çalışıyoruz.
Türkiye’de artık hukukun üstünlüğünden yargıç bağımsızlığından ya da bağımsız olması gereken kurumların bağımsızlığından söz etmek mümkün değil. Dolayısıyla insanlar hem gelecekleri adına hem de verdikleri oyların sandıktan da verdikleri gibi çıkması adına ciddi kaygı ve endişe taşıyorlar.
Bu alandaki ilk girişimsiniz, değil mi?
İlk girişim, evet. Bizden daha sonra Oy ve Ötesi, İstanbul’un Oyları, Oy Güvenliği gibi bir takım platformlar oluştu. Ancak ilk uluslararası standartlar bağlamında izleme yapan Bağımsız Seçim İzleme Platformu’nun yaptığı izlemedir. Bu arada belirtmemde fayda var. Dünyada Yerel Seçim Gözlemcileri Ağı’na Türkiye’den üye olarak başvurup kabul edilen bir örgütüz biz. Yani bağımsız ve tarafsız seçim izlediğimize ilişkin böyle bir kabul de var. Açıkçası giderek tabii Türkiye’de şimdi daha çok gündem haline geldi. Çok da doğal bu. Türkiye’de artık hukukun üstünlüğünden yargıç bağımsızlığından ya da bağımsız olması gereken kurumların bağımsızlığından söz etmek mümkün değil. Dolayısıyla insanlar hem gelecekleri adına hem de verdikleri oyların sandıktan da verdikleri gibi çıkması adına ciddi kaygı ve endişe taşıyorlar.
Bağımsız Seçim İzleme Platformu bünyesinde sadece Eşit Haklar İzleme Derneği yok. Kaç kurum var? Hangileri var?
Biz platformu her seçim öncesinde bölgesel toplantılarla yeniden harekete geçirmeye çalışıyoruz. Farklı seçimlerde farklı sayılara ulaştık. En az ilgi gösterilen seçimler referandumlar oldu. En fazla ilgi gösterilen seçimlerse yerel seçimler oluyor, bizim bugüne kadar ki deneyimlerimiz. 56 örgütün katıldığı bir seçim izlemesi yaptık. Ama bunun yanında 35’e düştüğü zamanlar da oldu. Dolayısıyla aslında seçimi insanlar kendi hayatlarını ne kadar etkileyeceğine bakarak, işte referandum daha teorik bir yerde algılanıyor galiba, daha kendilerine etki etmeyeceklerini düşünüyorlar. Dolayısıyla aslında tabii çok etkili, çok önemli yasal çerçeveyi çiziyor ama yerel seçimlerde daha fazla örgütün katılımı ile gerçekleşiyor.
30’lu 50’li sayılardan bahsediyorsunuz. Bunların içinde ne tür kurumlar var?
İnsan Hakları kurumları, engelli hakları alanında çalışan kurumlar, kadın hakları alanında çalışan kurumlar, LGBTİ+ hakları alanında çalışan kurumlar var. Dolayısıyla geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Yani ülke yönetimine azınlık hakları alanında çalışan örgütler katıldı. Belki bir tek istisnası çocuk örgütleridir, seçimle ilgisi olmayan. Onun dışında, sivil toplum örgütleri ilgi gösteriyor seçimlere.
2023 seçimleri için daha yoğun bir ilgi bekliyorsunuz değil mi?
Hem daha yoğun bir ilgi bekliyoruz hem de daha zor bir seçim bekliyoruz. İkisi bir arada. Çünkü hakikaten saha araştırmalarına baktığınızda insanlar kaygılı. Biz en son Bulgu Araştırma’nın Türkiye’nin gündemi ile ilgili yaptığı araştırmaya iki tane soru verdik. Aldığımız cevaplar çok ilginç. Bu arada daha erken başladık biz, Eylül ayında platformu topladık. Bir genel değerlendirme yaptık. Biliyorsunuz, Türkiye’de bir seçim yasası değişikliği oldu. Hem seçim yasası değişikliğini hem 2023 seçimleri için nasıl bir yol izleyelim üzerine bir görüş alışverişi yaptık. Şimdi süreci örgütlemeye çalışıyoruz.
2023 seçimlerinde bu yeni seçim yasası yürürlüğe girmiş olacak. Bir önceki yasa ile bu yasa arasında ne tür farklılıklar var? Özellikle neden iktidar böyle bir yasa değişikliği yapma noktasında ısrar etti? Ne bekliyor? Ve bu yasa kaygı uyandırıcı ne tür tehdit noktaları barındırıyor sizce?
Türkiye’de bütün iktidarlar, gelmiş geçmiş bütün iktidarlar seçim yasalarıyla oynarlar. Ama bu iktidar kadar herhalde oynayan olmadı. Son değişiklik, ilk yapılan değişiklik değildi. Kaygılanmamız gereken şey şu; giderek seçimin bağımsız ve adil yapılmasına ilişkin yasal güvenceler ortadan kaldırıldı. Örneğin eskiden İçişleri, Ulaştırma ve Adalet Bakanlığı biliyorsunuz, seçim takvimi ilan edildiğinde bağımsız isimlerden atanıyordu. Bu kalktı. Bu iktidar döneminde kaldırıldı. Arkasından Yüksek Seçim Kurulu’nun atanmasıyla ilgili değişiklikler geldi. Arkasından Sandık Kurulu’nun başkanları ve üyeleri ile ilgili değişiklik geldi. Son seçimde de il ve ilçe seçim kurulu başkanlarının en yüksek kıdemli hakimler olması değiştirildi. Şimdi bizim açımızdan şöyle bir şey, çok net, biz başından beri Türkiye’de barajın -%7 filan değil tabii ki- çok daha düşük oranlara çekilmesini savunan bir hareketiz. Yani, en minimum düzey 0.1 midir, oraya gitmeli baraj. Dolayısıyla barajın düşmesi olumlu ama yeterli değil.
Onun dışında kaygı duyduğumuz bir şey daha var. Bizim bugüne kadar seçim gözlemlerinde karşımıza çıkan şey önemli sorun alanlarından bir tanesi, kamu kaynaklarının ve kamu yetkilerinin bir parti ya da aday lehine kullanılması meselesi. Şimdi, bu yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı için seçim kampanyası döneminde bir dokunulmazlık alanı inşa edildi. Dolayısıyla bu yeterince kaygı verici bir şey. Bizim açımızdan il-ilçe seçim kurullarının hakimlerinin kura ile belirlenmesi yeterince kaygı verici bir şey. Çünkü yargıdaki kadro değişimi aslında hükümetin yönlendirdiği bir seçim olasılığını güçlendiriyor bu değişiklik ile beraber. Sandık kurulu başkanları ve üyeleri üzerinde yapılan devlet memuru olması zorunluluğu sandık kurulu başkanlarının, kaygı verici bir şey. Çünkü biz biliyoruz ki, 2015 Kasım seçimlerinde de 2019 yerel seçimlerinde de muhalif sendikalara, memur sendikalara üye memurlardan sandık kurulu başkanı atananların oranı çok düşük kaldı.
En önemlisi hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi. Herhangi bir sınırlama, kısıtlama olmaksızın, devletin bütün olanakları, bütün yetkilerini son sınırına kadar kullanma hakkıyla birlikte bir kampanyayı bizzat yürütecek. Bu da elbette ciddi bir eşitsizlik yaratıyor seçim sürecinde. Son yasal düzenleme ile ilgili de herhalde bu konuda kalan pürüzler de giderildi denebilir mi?
Bence tam taraflı bir seçim yapmak için Türkiye’de yasal mevzuat olanaklı hale geldi. Tam taraflı derken, yani uluslararası standartlar tarafsız ve adil bir seçim yönetmeyi ister. Tarafsız, adil ve şeffaf bir seçim yönetimini zorunlu kılar. Bunun aksine Türkiye’de taraflı, bütünüyle tam taraflı ve adil olmayan bir seçim yapmak için yasal zemin hazır.
Bu tablo seçimi yönetecek yargıçlar kuruluna %54’ün güvenmediğini gösteriyor. %50+1 ile biz cumhurbaşkanı seçiyoruz, ülkeyi yönetsin diye. %54 YSK’ya güvenmiyor. Seçim gözlemi meselesine olan ilgiyi arttıran etkenlerden birisi de bu. YSK’ya güvensizlik meselesi.
Bir araştırmadan söz ettiniz Bulgu Araştırma’nın. Siz de iki soru vermişsiniz bu ülke çapındaki araştırmaya. Hangi iki soruydu bunlar?
Bir tanesi Yüksek Seçim Kurulu’nun güvenliği meselesini sorduk. “2023 seçimlerinde Yüksek Seçim Kurulu’nun süreci adil ve şeffaf olarak yönetebileceğini düşünüyor musunuz?” diye sorduk. Sonuç “evet” diyenler, %38.6, “hayır” diyenler %45.3, “bilmiyorum” diyenler ise %16.1. Şöyle söyleyebiliriz, Yüksek Seçim Kurulu hakikaten Türkiye’nin en güvenilir kurumları arasındaydı bir zamanlar. İnsanların büyük çoğunluğu, yani yaklaşık %62’si gönül rahatlığıyla “Güveniyorum” diyemiyor mevcut tabloda. Şimdi bu %16.1’i aynı oranda dağıttığımızda tablo daha net ortaya çıkıyor aslında. Aynı oranda ben de dağılmayacağını düşünüyorum. ama aynı oranda dağıtırsak halkın %54’ü Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmiyor. Normal şartlarda bu durum için kabul edilebilir oranlar çok düşüktür. Yani, %5 - %6 güvenmiyorum diyebilir. Bu seçim yapacak bir ülke için ben demokratik kurallara uygun bir seçim yapacağım diyecek bir ülke için, bu tablo vahim bir tablo.
Kimin ne kadar oy aldığı meselesi değil. Bu tablo seçimi yönetecek yargıçlar kuruluna %54’ün güvenmediğini gösteriyor. %50+1 ile biz cumhurbaşkanı seçiyoruz, ülkeyi yönetsin diye. %54 YSK’ya güvenmiyor. Dolayısıyla bu hakikaten vahim bir mesele ve üzerinde düşünülmesi gereken bir mesele. Aslında bu bir yandan da en başta konuştuğumuz seçim gözlemi meselesine olan ilgiyi arttıran etkenlerden birisi de bu. YSK’ya güvensizlik meselesi.
Araştırmadaki bir diğer veri, “2018’deki seçimlerin adil ve şeffaf olarak yönetildiğini düşünüyor musunuz?” sorusuna hangi partiye oy verdiğine göre alınmış cevaplar var. Buna göre YSK’ya en yüksek güven iktidar bloğu partilerinden AKP’de %65, MHP’de %63, ama aynı partilere güvenmiyorum diyen AKP seçmeni %21, MHP seçmeni %28 olarak görünüyor ve bu da ciddi bir güvensizlik oranı. Dolayısıyla aslında kabul edilebilir sınırları aşan bir miktarda AKP ve MHP seçmeninde de bir güvensizlik var. Ama muhalefet bloğunun parlamentoda temsil edilen partilerine baktığımızda CHP’de %75, İYİ Parti’de %68 ve HDP’de &69’a yakın bir oranda YSK’ya güvensizlik olduğu görülüyor.
Burada iki eğilim ortaya çıkabilir siyasal psikoloji açısından. Bir teslimiyet hali, bir geri çekilme, bir dağılma hali. Bir de “İş başa düştü, madem görevini yapması gereken kurumlar görevini yapmıyor o zaman görev sivil topluma ve yurttaşlara düşer” diyerek son seçimlerde giderek artan oranda olduğu gibi seçim güvenliği meselesi bir halk hareketi konusu haline gelebilir. Bununla ilgili de bir soru sormuşsunuz, onu da değerlendirebilir misiniz?
2011 seçimlerinden beri her seçim dönemini YSK’ya bağımsız gözlemcilik yapmak üzere akredite edilmek için hem Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, hem İnsan Hakları Derneği başvurular yapıyoruz. Yaptığımız bütün başvurular, her iki örgütün yaptığı başvurular da reddediliyor. İtirazlarımızı yapıyoruz. Daha önce değindik, YSK kararlarına karşı kanun yolu yok. Dolayısıyla itirazlarımızı yapıyoruz, o itirazlarımızı da reddediyorlar. Dolayısıyla bir de bunu ölçmek istedik. Vatandaş, sivil toplum örgütlerinin başka ülkelerde yaptığı bağımsız seçim gözlemciliği yapmasını nasıl karşılıyor diye. Orada daha iyi bir tablo ile karşı karşıyayız. Yapmalı diyenlerin oranı %71.7. Yapmamalı diyenler %18.5, %9.8 oranında da fikrim yok diyor. Bunun ilginçliğini 2018 seçimlerinde oy verdikleri partilere baktığımızda daha net göreceğiz. Bu %9.8’i dağıttığımızda da halkın %79.5’i sivil toplum örgütlerinin, seçimlerde gözlemcilik yapmasından yana görüş beyan ediyor.
Sivil toplum örgütlerinin de bunu bir görev çağrısı, harekete geç çağrısı olarak, vatandaşın bu görüşünü kabul etmesi gerekiyor. Ve hakikaten kimin kazanacağı vs.. ile uğraşmak yerine kim kazanırsa kazansın ama Türkiye’de demokratik, adil, şeffaf seçimlerin yapılması için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini söylüyor vatandaş bize.
İlginç bir veri de “Sizce sivil toplum örgütleri 2023 yılında yapılacak seçimlerde bağımsız gözlemcilik yapmalı mı?” sorusuna verilen yanıtlardı. Oy verdikleri partilere göre dağılımlara bakıldığında çok ilginç bir tablo görüyoruz. AKP seçmeninin %62’si, MHP seçmeninin %74.3’ü evet yapılmalı diyor. Bu oran CHP’de %90.8, İYİ Parti’de %88.6, HDP’de ise %88.2 olarak görülüyor. Yani aslında bir anlamda YSK’ya güven noktasında AKP-MHP seçmeni de “güveniyorum ama yine de sivil toplum örgütleri de bulunsun” der noktada. Dolayısıyla bu veri de çok karşılaşmayı ummadığımız bir veriydi. Daha az çıkacağını düşünüyorduk. Çünkü bir yandan da şöyle değerlendirmek lazım bağımsız seçim gözlemciliği meselesinde devletin engellemeleri var. O nedenle en azından AKP-MHP’den böyle bir oran beklemiyorduk ama bizi heyecanlandıran, harekete geçmeye teşvik eden bir sonuç ile karşılaştık, iyi de oldu. Bence bütün siyasi partiler, bu araştırmaları önlerine koyup düşünmek zorunda. Çünkü artık Türkiye hukuksal zeminin, hukuksal güvencelerin kaybolduğu bir seçimle karşılaşmayı kaldırabilecek bir noktada değil. Bunu herkesin görmesi lazım. X ya da Y partisi kazanabilir, fakat yurttaşlar şuna inanmak istiyor ki X de kazansa Y de kazansa bu seçim adildi, bu seçim demokratikdi, bu seçim şeffafdı diye inanmak istiyor. Bu fikir her partiden büyük oranda destek görüyor.
Bağımsız Seçim İzleme Platformu aynı zamanda Seçim Güvenliği Platformu’nun da içinde yer alıyor. Seçim 2023’e dönük hazırlıklara gelecek olursak; neler yapıyorsunuz? Ne tür hazırlıklarınız var?
Biz başından beri seçimlerin demokratik, şeffaf ve adil geçmesi ile ilgili her çalışmaya güç vermeye ve içinde olmaya gayret ediyoruz. O nedenle Seçim Güvenliği Platformu’nun da içindeyiz. Yerel inisiyatifler oluşuyor, yarın örneğin İstanbul’da bir İstanbul Yerel Platformu’nun ilanı meselesi var. Az önce bahsettiğim yasal değişiklikler, aslında hiç ilgisi yokmuş gibi görünse de bağımsız gözlemciliği de etkileyen faktörler. Çünkü il seçim kurulu başkanı değişiyor. Dolayısıyla bu meselelere daha demokratik açıdan bakan insanlar, kura ile belirlenen 2,3,4 yıllık hakimler tarafından yapılacak vs..
Biz risk analizi yaptık. Bugüne kadar hiçbir seçimde, bir seçimde iki gözlemcimizin şikayet edilmesi, güvenlik güçlerine şikayet edilmesi dışında bir engel ile karşılaşmamıştık. Ama bir risk analizi yaptığımızda 2023 seçimlerinin bağımsız gözlemciler açısından, gözlem yapmak boyutuyla riskli geçebileceğini düşünüyoruz. Yani izin verilmeme, engellemenin yoğun olacağını düşünüyoruz. O nedenle bir uygulama yazdırdık. Yurttaşı katmaya çalışıyoruz. Yurttaşı katarken de tarafsızlık ve bağımsızlık meselesini de aynı oranda önemsiyoruz ve buna dikkat etmeye çalışıyoruz. Uluslararası alanda yazdığınız raporların bir etki yaratması için bütünüyle kendi tarafsız ve bağımsızlığınızı güvence altına almak zorundasınız. Bu hiçbir siyasi parti ile, örneğin bir uygulama yazdırdık ama, bir beyan alıyoruz, o uygulamaya bilgi gönderirken ben hiçbir parti adına seçim görevlisi değilim. Parti, sandık müşaiti, okul sorumlusu, il sorumlusu, ilçe sorumlusu değilim şeklinde bir beyan alıyoruz. Bir yandan da yurttaşı katmaya, bu dengeyi gözeterek, mümkün olan en fazla sayıda yurttaşı bu meselenin içine çekmeye çalışıyoruz. Şimdi o uygulamamız hem android’de hem ios’da platformlara yüklendi. Güvenlik testleri bitmek üzere. Güvenlik testlerinden sonra da bir deneme yapacağız. Yaygın bir deneme yapmaya çalışacağız. Seçim günü gittiğiniz oy verme yerinde karşılaştığınız ihlalleri bu uygulama vasıtasıyla bize bildirmenizi talep ediyoruz.
Seçim 2023 Yerel Medya Koordinasyonu da var, dokuz8’in çağrısıyla kuruldu. Referandumdan itibaren de iş birliği de yapıldı Bağımsız Seçim İzleme Platformu ile. İşin daha haber akışı tarafında gazeteciler, yurttaş habercileri görev alıyor, bilgi akışını sağlıyor. Bağımsız Seçim İzleme Platformu’nun bilgi akışından ya da veri toplamaktan ve raporlarmaktan anladığı biraz daha farklı bir şey. Bunu biraz somutlayabilir misiniz? Bağımsız Seçim İzleme Platformu üyeleri sahada neye bakıyor?
Seçim gününü beklemelerine de gerek yok yurttaşların. Şimdi biz seçim izleme faaliyetlerine, seçim takviminin ilan edilmesiyle başlıyoruz. Bu süreçte çıkan bütün YSK kararlarını, siyasi parti kampanyalarına yönelik engellemeleri vs.. raporlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bu uygulamaya girildiğinde, aslında diyelim ki bir bağımsız aday ya da bir siyasi parti, hangisi olursa olsun, kampanya çalışmasına yönelik, engelleme ile karşılaştığında bu uygulama içinden bize onu da gönderecek. Biz seçim gününü ve bu süreci izledikten sonra, yani seçmen kayıtları, adayların belirlenmesi, kampanya faaliyetleri, propaganda faaliyetleri, kamu kaynaklarının ve kamu yetkisinin ne kadar taraflı ya da tarafsız kullanıldığı meselesi, seçim gününü de ikiye bölüyordur. Bir, oy verme işleminin sürdüğü saatler yani sandıklar kapanıncaya kadar olan saatler, orada aklınıza gelebilecek bütün seçim ihlalleri var. Örneğin seçmene oy kullandırtmamak, seçmene birden fazla oy kullandırmak, oy verme yerinde seçmen üzerinde baskı unsuru oluşturabilecek propaganda faaliyetleri yapmak ya da oy gizliliğinin, vatandaşların toplu ya da açık oy kullanması ya da sandığına erişememek örneğin engelli ve yaşlı seçmenler için oy vereceği sandığa erişememek gibi bütün ihlallere bakıyoruz.
Sandıklar kapandıktan sonra sayım sürecinin Türkiye’deki yasal mevzuata ne kadar uygun işletildiğine bakıyoruz. Sonra da sonuçlara bakıyoruz. Tutanak toplamıyoruz, sayım süreci eğer düzgün işliyorsa o tutanak doğru çıkacaktır. Sayım süreci yasalara uygun işlemiyorsa o tutanağın doğru çıkma şansı yok. Mesele sadece oy dağılımları değil. Mesele orada halkın bulunup bulunmadığı. Açık sayım yapılıp yapılmadığı. Tutanak çok önemli, hiçbir itirazım yok. Ama sayımın yasal kuralları yerine getirilmeden yapılan bir sandıktan, en azından şunu söyleyebiliriz ki suistimale açık bir tutanak hazırlandı vs.. gibi bir şey söyleyebiliriz.
Tutanak toplamak gibi bir derdimiz yok diyorsunuz. Bugüne kadar ki seçimlerde Bağımsız Seçim İzleme Platformu gözlemcileri ne yapıyordu? Bir ihlal tespit etti diyelim bunu nasıl belgeliyordu?
Bizim gözlem heyetlerimiz vardı ve gezici gözlem heyetleri oluşturuyorduk gözlemlerde. Bu saydığım çerçevede ihlal gördüklerinde, bu ihlalin hangi sandıkta olduğu, hangi okulda olduğu bilgisi ile birlikte bize gönderiyorlardı yerel gözlemciler. Ama aynı zamanda tutanak tutulması gereken konular olabiliyor, o durumda da arkadaşlarımız tutanak tutarak bize gönderiyorlardı.
Bu tutanakların neyi içerdiğini de dinleyelim. Ve bu tutanakların geçerliliği var mı?
O tutanaklar neyi içeriyor? Bir, okula gidiyorsunuz ve seçim yasakları başlamış olmasına rağmen partilerin afişleri asılı okulun içinde. Dolayısıyla seçmen etkilemeye yönelik bir faaliyet yürüyor. Biz bunu sandık numarasıyla ya da okul ismi ile nerede yapılıyorsa raporumuza yazıyorduk. Ya da örneğin sandığına erişemeyen bir seçmen var. O seçmen ile görüşüp neden sandığına erişemediği bilgisi alınıp tutanakla, şu okulda, şu sandıkta sandığına erişemeyen seçmen var. Şu sandıkta güvenlik güçlerinin baskısı var, şu sandıklarda siyasi partiler kampanya çalışması yaptılar, şu sandıkta birden fazla oy kullananlar oldu veya örneğin huzurevlerinden getirilen yaşlılara aynı huzurevi görevlisi 20 yaşlıya birden eşlik ediyor gibi. Bunları tutanağa bağlıyoruz. Yani ihlal bakımından değişen bir şey yok. Bu tutanaklar bizim raporumuzun alt malzemesi.
Bizim raporumuzun etkisine gelirsek, bir defa YSK alehine İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nde verilen bir kararda bir seçmenin sandığına erişememesiyle ilgili bir kararda bizim rapora mahkeme kararında atıf yapıldı ve YSK tazminata mahkum edildi. İki, AGİT’in bütün raporlarında bizim gözlem çalışmasındaki bulgularımıza yer verildi. Üç, YSK tarihinde ilk defa, biz seçmen eğitimine bakıyoruz seçim gününden önce, yani seçmen bilgilendirilmesi hangi dilde yapılıyor. Bununla ilgisi YSK’ya Türkçe bilmeyen iki kadın için başvuru yaptık ve YSK kendi anadillerinde bu kadınlara sandık başında tercüman sağlanması ile ilgili 1064 no’lu kararı verdi. Dolayısıyla bir değişim yaratmaya çalışıyoruz. Ya da bakın, 2010 referandumunda Türkiye’de konuşulan dillerde, siyasi partilerin propaganda yapması serbest ve yasal hale geldi. Oysa YSK 135 sayılı genelgelerinde hep bu resmi propagandanın Türkçe yapılması ile ilgili zorunluluk koydu. Biz bunu her koyduğunda itiraz ettik. Nihayet 2019’da değiştirdiler. Bir etki yaratmaya ve aslında vatandaşı bu demoktratik etkiye ortak etmeye çalışıyoruz.
Seçimden bir süre sonra bunları toparlayarak bir rapor yayınlıyorsunuz. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği teşkilatı da Türkiye’de seçimleri izliyor. Bu hazırladığınız raporların Avrupa Birliği raporlarında, insan hakları alanında hazırlanan uluslararası raporda bir etkisi, bir sonucu oluyor mu?
Tabii ki oluyor. Şöyle, AGİT heyetleri Türkiye’ye her geldiğinde izleme için, biliyorsunuz devlet izniyle geliyorlar ve onlar aslında akredite edilmiş gözlemciler olarak her yere giriyorlar. Biz bilgi paylaşımında bulunuyoruz, süreç ile ilgili. Kendi başvurumuzla ilgili bilgilerimizi ve AGİT bağımsız seçim izleme platformlarında, Bağımsız Seçim İzleme Platformu’nun yaptıklarına da yer veriyor.
Benim topladığım veriler arasında haber değeri olanlar var. Yerel medyanın kullanabileceği, haber olarak kullanabileceği veriler var. Ama aynı zamanda yerel medyanın topladığı bilgiler arasında da seçimdeki hak ihlallerini gösteren veriler olabilir. O da benim işime yarıyor. Yani teorik olarak kesişen ekseni pratikte de kesiştirmek gerekiyor.
Siz Van’da düzenlenen “Seçim Haberciliği” eğitim programına da katılıp bölgeden; Elazığ, Bitlis, Diyarbakır, Van, Urfa ve Şırnak’tan onlarca yerel gazeteciye eğitim verdiniz, seçim mevzuatı ile ilgili. Önümüzdeki süreçte de benzer eğitim programları devam edecek. Seçim 2023 Yerel Medya Koordinasyonu, yani Türkiye çapında yerel gazetecilerin, profesyonel gazetecilerin, yurttaş haberciler ile bir araya geldiği bu platform da, hem Bağımsız Seçim İzleme Platformu’nun, hem Seçim Güvenliği Platformu’nun yakın işbirliği yaptığı platform durumunda. Siz işin bu boyutunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi söyle söyleyeyim, ben, gazetecilerin ve bağımsız gözlemcilerin birlikte yapabileceği çok şey olduğunu, bir kısmını geçmişte yapmayı başardığını, ama halen ortak yapabileceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü, aslında medyanın da uluslararası standartlara baktığımızda siyasi partilere bir mesafesinin olması, etik kuralları bakımından baktığımızda bizim böyle kesişim alanımız var. O nedenle de medya çalışmasını yerel habercilerin seçim ağı çalışmasını önemsiyorum. Türkiye’de çok fazla sandık var. Yani, bırakın bağımsız gözlem yapan sivil toplum örgütlerini, biliyoruz ki ciddi partiler, yani Türkiye’de ana muhalefet partisi örneğin 2019 seçimlerinde zannediyorum 8000’e yakın sandıkta görevli bulunduramadı. Şimdi böyle bir büyüklükten bahsediyoruz. Dolayısıyla hepimizin her yere yetişmesi mümkün değil. O nedenle benim topladığım veriler arasında haber değeri olanlar var. Yerel medyanın kullanabileceği, haber olarak kullanabileceği veriler var. Ama aynı zamanda yerel medyanın topladığı bilgiler arasında da seçimdeki hak ihlallerini gösteren veriler olabilir. O da benim işime yarıyor. Yani teorik olarak kesişen ekseni pratikte de kesiştirmek gerekiyor. Yani, biz bakış açımızı yerel medyadan doğru, yerel medya hak fazında, hakka erişemeyen, seçme-seçilme hakkından bahsediyoruz, bunun da uluslararası kriterleri var. Ve o hakka erişemeyen çok sayıda insan var.
Dolayısıyla bir yerel gazeteci, örneğin ilindeki sığınma evindeki kadınların oy veremediğini, oy kullanamadığını haberleştirebiliyorsa, bu benim için ciddi bir veri. Onun için bir haber, gidip sandık başından da bir haber yapar ama aynı zamanda sığınma evindeki bir kadına bakabiliyorsa, aynı zamanda oy kullanamayan evsiz insana bakabiliyorsa, okuma-yazma bilmeyene bakabiliyorsa bu da benim için bir veri oluşturuyor. Biz Türkiye’de egemen medya anlayışının, “Türkiye seçimini yaptı” meselesinde biz dışta kim kaldığına bakıyoruz. Biraz medyanın da buraya gelmesi lazım. Ama bizim de biraz medyaya veriyi daha haber olarak kullanabileceği şekilde gönderebiliyor olmamız lazım.