CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl seçim süreci ve gerçekleşen saldırılar üzerine, Gazeteci Sibel Hürtaş'ın sorularını yanıtladı.
CHP'li Ayrıçal'a saldırı nasıl gerçekleşti?
CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl seçim sürecindeki saldırıları değerlendirdi. Bingöl "Bizim bu seçimlerde çok dikkatli olmamız gerekiyor. Saldırılar bununla sınırlı kalmayacak. Kaybetmeye yüz tutmuş bir siyasi iktidar provokatif eylemleri artıracaktır. Bizim de temel anlayışımız, örgütlerimize, gençlik kollarımıza her fırsatta söylediğimiz “Asla bu provokasyona gelmeyin, provokatif hareketler sizi bu provokasyonun içine çekmesin”. İktidarın beslendiği alan burası. .ok dikkatli davranıyoruz. Ama maalesef bütün dikkatlerimize rağmen bu tür saldırılara maruz kalıyoruz. Bu 12 günü sabırla, sükunetle, provokatif eylemlerin dışında kalarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu çok net biçimde iktidarın seçimi kaybettiğinin göstergesi" dedi.
“14 Mayıs batının darbesidir”
Seçim maratonu devam ederken iktidar cephesinden gelen açıklamaları değerlendiren Tekin Bingöl; "Uzun süredir Ak Parti yetkilileri çok ilginç, akıllara zarar açıklamalar yapıyorlar. Binali Yıldırım, işgal kuvvetlerine karşı istiklal mücadelesi diye nitelendirdi bu seçimi. Binali Yıldırım çok ciddi anlamda yanılıyor. Bu çirkin açıklamasının yanında şunu unutuyor. Bu ülkede işgal kuvvetlerine karşı mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları. Emperyalizme karşı mücadele veren Mustafa Kemal bizim partimizin kurucusu. Biz işgalci değiliz, istiklalciyiz. Biz istiklalden, özgürlükten, bağımsızlıktan yana bir partiyiz. Yıllardır süren şiddet ortamını, ayrıştırmayı ilke edinen bir siyasi partinin asla istiklalden bahsetmeye hakları yok. Sokakları işgal etmeye çalışan Ak Partililer. Urfa’da Bekir Bozdağ çıktı. 14 Mayıs günü için “Şampanya patlatanlarla alnı secdeye gidenlerin” bir karşılaştırmasını yaptı. Bu da son derece trajikomik bir açıklamaydı. Bir siyasi parti kendisini kitlelerin bir tarafına hapsedemez. Bekir Bozdağ bu açıklamayı yaptığında kendilerini dar bir alana hapsediyor olabilirler. Bu da siyasetin doğasında yok. Kaybediyor olmanın hezeyanı içerisinde bu açıklamaları yapıyorlar. Sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu devreye girdi. “14 Mayıs batının darbesidir” dedi. 14 Mayıs tarihini seçim tarihi olarak belirleyen kendisinin genel başkanı. Recep Tayyip Erdoğan bu tarihi belirledi ve YSK’ye bildirdi. Eğer böyle bir darbe söz konusuysa, batıyla işbirliği içinde darbe yapacaklarsa bu darbenin sorumlusu Erdoğan ve kendileri. Darbeden hep beslendikleri için akıllarına hep darbe geliyor ki oradan nemalansınlar. Oysa seçimler demokratik ülkelerin vazgeçilmezidir. Siz bu seçimi darbeyle özdeşleştirirseniz demokrasiye en büyük darbeyi vurmuş olursunuz. Tarafsız olması gereken, güvenliği sağlaması gereken bir bakan taraf, yanlış, yandaş duygularıyla bir açıklama yaptı. Sonra da Ömer Çelik dedi ki “Bunlar Recep Tayyip Erdoğan’ı, Ak Parti’yi, Cumhur İttifakı’nı götürmek istiyorlar”. Günaydın. Gelip size destek verecek halimiz yok. Partiler ortaya bir iddia korlar. Kazanmak ve iktidar olmak. Biz iktidar olacağız, siz kaybediyorsunuz. Ne yapacaktık? Erdoğan’ı destekleyecek miydik?" dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’dan bir Alevilik açıklaması geldi. Siz hep sahadasınız. Sizce bu tartışma var mı toplumda gerçekten. Bir inanç ve kimlik tartışması toplumda sizce var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alevilik üzerine yaptığı açıklamlara dair konuşan Tekin Bingöl "İktidar tümüyle ayrıştırmacı bir politika izliyor. Toplumu ayrıştıran kendi kitlelerini konsolide etmek adına kimlik siyaseti, yaşam biçimi üzerinden bir politika güttüler. Bizim itirazımız burada. Biz insanların kimlikleriyle, inançlarıyla uğraşılmadan siyaset yapmakta ısrar ediyoruz. Siyaset başka bir şey insanların manevi dünyasından siyaset devşirilmez. Kimlikleri her insanın şerefidir onurudur. İnanç dünyasına da kimse girmemeli, siyasetçiyi ne ilgilendirir ki. İnsanların yaşam tarzına müdahale ediyorlar. Demokratik ülkelerde insanların yaşam tarzıyla meşgul olmazlar. Ülkenin yönetimine talipsin, o ülkenin yaşam tarzını değiştirmek adına siyaset yapmıyorsun. O ülkenin dünyayla entegrasyonunu biçimlendirmek üzere çalışmalısın. Saldırılara baktığımızda hep bunun üzerinde kurulu. Örneğin Roman açılımı dediler, Roman kardeşlerimizin evlerini başlarına yıktılar. Roman açılımı diyerek o vatandaşlarımızı dağıttılar. Döndüler Alevi açılımı dediler. Bu girişim karşılık bulmadı. Sahteci, palyatif bir takım icraatlerle sandılar ki bu Alevi toplumunu kendi yanlarına çekmeyi planladılar. Sonra Kürt açılımı. Kürt kardeşlerimiz yıllardır çektikleri büyük sıkıntılar çözülecek diye baktıklarında dünyayı Kürtlere dar ettiler. İktidar sözde açılımlarla süreci götürmeye çalıştı. Hiçbir şekilde inandırıcı değiller. Toplumun hiçbir kesimi bu iktidara güven duymuyor. Biz Türkiye’yi karış karış gezdik. Bir ilçeye, şehre defalarca gittik. Sorunları tespit ettik. Programlarımızı yaptık. Bunu yaptığımızda iktidara hazır bir parti ortaya çıktı. Sadece seçmenlerden bir yetki istiyoruz. 20 yılın sonunda hangi siyasi iktidar olursa olsun bir yorgunluk başlar. İnsanlar yıpranıyor. İktidar miadını dolduruyor. Böyle olunca yıktıkları çok şey var. Bu saatten sonra yerine koyma şansları yok. Bizim saha çalışmalarımız başta Erdoğan olmak üzere AKP yöneticilerinin kimyalarını bozdu. Bu yüzden böyle abuk subuk açıklamalar yapıyorlar. Bu hezeyan onları çok çirkin yollara yönlendiriyor. İnanç üzerinden ayrıştırma tutmuyor. Geçmişte CHP’ye oy vermeyen vatandaşlar, bu dönem değişim şart diyorlar. Genel Başkanımız’a övgüler diziyorlar. 6 farklı parti bir araya geldi ve bir masanın etrafında onları buluşturdu. Hepsi bir ortak paydada buluşmayı kendilerine şiar edindiler. Bunun mimarı herkesçe bilindiği gibi Kemal Kılıçdaroğlu. Bu süreci kırıp dökmeden bugüne kadar getirdiler. Seçimlerde de göreceğiz ki bu ittifak sonuç alacak" dedi.
Başta YSK olmak üzere devletin seçimleri adil, eşit ve güvenli bir şekilde yürütülmesine ilişkin sorumlulukları vardır. Ama cumhurbaşkanı dedi ki “Ben belirlemiyorum siz istediğinizi yapın” dedi. Ne olacak efendim bu seçim güvenliğiyle ilgili?
Seçim güvenliği ile ilgili görüşlerini belirten Bingöl "Deprem süreci bize gösterdi ki bu iktidar bu tür afetlere hazırlıklı değil. Önemli açıklamalar yapıp birkaç gün sonra unutuyorlar. 6 Şubat depreminde bu ülkenin afet yönetiminin ne kadar başarısız olduğunu gördük. Kızılay, AFAD gibi kurumların ne kadar başarısız olduklarını gördük. Kızılay çok önemli bir kurum. Dünyanın birçok ülkesinden afetleri göğüsleyen kurumlardan biriydi. Skandallar üzerine skandallar gördük. Kanı, gıda maddelerini, çadırları parayla sattıklarını gördük. Başındaki şahıs Kerem Kınık orayı kendi ailesine ait bir şirkete dönüştürmüş adeta. 12 tane şirket kurmuş, hepsinin yönetim kurulu başkanlıklarını yapıyor. Her yönetim kurulu üyesi huzur hakkı altında maaşlar alıyor. Bir de bir holding var, hepsinin başkanı Kerem Kınık. Burası bir şirket. Kınık’ın yönettiği, hırsızlığın gırla gittiği bir kuruma dönüşmüş. AFAD da öyle. İyi ki vatandaşlarımız var, iyi ki belediyelerimiz var. Hala orada aşevlerimiz var, çadırlarımız var. Hükümetin yapmadığını CHP’li belediyeler, vatandaşlar yaptı" dedi.
Kılıçdaroğlu’nun bir açıklaması oldu iktidara gelince Kızılar ve AFAD başkalarını görevden alacağım dedi. Bu konuda görüşleriniz neler?
Kılıçdaroğlu'nun Kızılay ve Afad'a dair açıklamalarını değerlendiren Tekin Bingöl "Çok ilginçtir Kızılay’ın onursal genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan.. Bir ülkenin cumhurbaşkanı böyle bir kurumun başkanıyken kılını kıpırdatmıyor. Kınık’ın grevden alınması gerekirdi. Ama hiç tınmadı. Hiçbir AKP’li yönetici Kınık’la ilgili bir kelime sarf etmedi. İktidar değiştiğinde, bu tür kurumları işlevsizleştiren insanlar uzaklaştırılacak. O kurumu gözünün ışığı gibi koruyup kollayan insanları oralara getireceğiz" dedi.
Evet liste uzun. Fahrettin Altun, Egemen Bağış, Metin Feyzioğlu var listede. Seçim güvenliği ile ilgili düşüncelerinizi alalım?
Seçim güvenliğine dair konuşan CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl "Bu ki başlı bir olay. Bir, partilerin yapacakları bir de devletin kurumların yapacağı işler var. Güvenliği sağlayacak olan devletin kolluk kuvvetleridir. Ama ne acı ki o kuvvetlerin başında Soylu var. Bu işleri ne kadar yapar soru işaretleri var. Geçmiş seçimlerde üç bakan istifa ederdi. Şimdi bakanların tamamı görev başında ve milletvekili adayları hepsi. Bakanlıkların imkanlarını kullanıyorlar. Cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf tutuluyor. Devletin tüm imkanlarını kullanabiliyor Böyle olduğunda diğer adaylar kendi imkanları ile seçim sürecini götürüyorken, burada bir adaletten, eşitlikten söz edilebilir mi? Bakanlık koltuklarını işgal etmişler. Partilerin yapacakları var. Müşahitler ve sandık görevlileri var. Hazırlılarımızı tamamladık. Uzun süredir sandıklardaki problemlerin tespitlerini yaptık. Herkesin eğitimleri, olumsuzluklara karşı ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Bine yakın avukat arkadaşımız seçimin yapıldığı alanlarda orada olacaklar. Bir usulsüzlüğe anında müdahale edecekler. Hükümetin, ilgili kurumların üzerine düşen görevi tarafsız bir şekilde yapmaları gerekiyor. Aksi taktirde yaşanacak olumsuzluklar onların üzerine yapışıp kalacak. Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu sorunların tamamını yaşayan vatandaşlarımız ülkenin büyük bir kısmını temsil ediyor. Sorunu olmayan sadece iktidar yandaşları. 20 yıllık iktidardan nemalanan bir mutlu azınlık var. Toplumun her kesimi sıkıntı içinde. Toplumun büyük kesiminin bu düşüncelerle sandığa gidip oylarını kullanmalılar. 13. Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu. İlk yüz günde adaleti, hukuku, insan haklarını güçlü kılmak için parlamentoyu güçlü kılmak gerekiyor. O açıdan yurttaşlara sesleniyorum. Cumhurbaşkanı seçiminin yanında CHP’ye vereceğiniz oy parlamento çoğunluğunu da sağlayacak ve Türkiye’nin huzuru açısından bu ikisi çok önemli. Şunu demeliyiz. Bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy partisine. Bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy Cumhuriyet Halk Partisi’ne. 15 Mayıs’ta yeni bir güne uyanacağız hepimiz" dedi