Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasının gerekçelerinden biri olarak Ukrayna’daki aşırı sağ yapıların varlığı ve onların devlet içindeki örgütlenmesi gösteriliyor. Bu söylem Türkiye’de, Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasını destekleyen bir kesim tarafından öne çıkarılıyor ve batının aşırı sağ, Nazi örgütlenmesini görmezden geldiği ve hatta desteklediğini öne sürüyorlar. Ukrayna’da aşırı sağ yapıların ve Nazi yanlısı grupların varlığı bilinen bir gerçek, 2 yıl önce yapılan seçimlerde barajı aşamamalarına rağmen, devlet içinde örgütlenmeleri ve en önemlisi orduya entegre edilmeleri bağımsız gözlemciler tarafından Ukrayna için tehlikeli bir gelişme olarak görülüyor. Aşırı sağ, aşırı milliyetçi ve Nazi yanlısı hareketlerin varlığı sadece Ukrayna için değil bütün batı ülkeleri açısından kaygı verici bir gelişme. Bu kaygıyı da en çok yaşayanlar o ülkelerde yaşayan ve aşırı sağın büyümesi halinde nasıl bir ülkeye dönüşeceklerinin bilincinde olanlar. Batı’da çok sayıda aydın, politikacı ve siyasi yapının bu kaygıyı taşıdığını ve aşırı sağın yükselişi için önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklamalarına medya aracılığıyla şahit oluyoruz. Kendileri için oluşacak tehlikeyi bertaraf etmeye çalışıyorlar.
Avrupa’daki aşırı sağcılıkla ilgili birçok kitabı bulunan H.George Betz aşırı sağcılığı şöyle tanımlıyor, “Kendi ırklarının, milletlerinin, halklarının mensuplarını başka ırk, millet ve halklardan daha değerli gören kimseler en genel anlamda aşırı sağcı ya da bu eğilimde kimseler olarak görülebilir. Aşırı sağ: demokratik sistemin kurallarını, eşitlik ilkesini, bireysel özgürlüğü ve siyasi aktörlerin tamamının eşit haklardan yararlanmasını reddeder. Bunun yerine ırk, etnik köken, din gibi kişisel özelliklere dayalı otoriter bir sistemin savunuculuğunu yapan, siyasi amaçlarına ulaşmak için ‘şiddeti’ araç olarak kabul eden görüş olarak tanımlanabilir” ne kadar da tanıdık.
Avrupa’daki aşırı sağcı yapılar için yabancı düşmanlığı, İslamofobi, anti semitizm en kullanışlı propaganda yöntemlerinin başında geliyor. Popülist aşırı sağcı hareketler kapitalizm kaynaklı oluşan sorunlar ve o sorunlar nedeniyle toplumda oluşan endişeyi yabancı düşmanlığına tahvil etmeye çalışırlar. Sorun/kriz varsa sorumlusu sistem değil, ötekidir. Bu da epeyce tanıdık.
Yazının girişinde Ukrayna’daki aşırı sağ, Nazi varlığını savaş için haklı bir gerekçe olarak dillendiren bir kesimden söz etmiştim. Türkiye’de özellikle batı ülkelerindeki aşırı sağ yapıların varlığından endişe duyan garip kesimler var. Örneğin Türkiye’deki aşırı sağcı olarak tanımlanabilecek kesimler ve İslamcı hareketler, batıdaki aşırı sağcı yapıların varlıklarını ve özellikle İslam karşıtı eylemlerini sanki o ülkeler toptan İslam düşmanıymış gibi yansıtarak, batı düşmanlığı propagandasını kendi aşırı sağcı yapılarını büyütmek için kullanmaktan çekinmiyorlar. Aşırı sağcılığın öteki düşmanlığını, kendi aşırı sağcılığını inşa ve ötekine düşmanlık için kullanmak, tam da aşırı sağ dayanışması ve aşırı sağın amaçladığı şey: Karşılıklı nefreti büyütmek ve bunun sonucu olarak karşılıklı büyümek. Bu kesimlerin AB karşıtlığının gerekçeleri de tam aşırı sağcı refleks ve korkusu; Çoğulculuk, eşitlik ve demokratikleşmek bölünme getirir.
Evet, Avrupa’da aşırı sağcı, aşırı milliyetçi ve Nazi yanlısı yapılar var. Fakat o yapılara karşı güçlü anti-faşist refleks de var. Tarihsel olarak faşizm kaynaklı enkazdan yeniden doğrulan Avrupa’da, ikiyüzlü siyasal iktidarlar ve onların politikaları sonucu palazlanan aşırı sağcı yapılara karşı anti-faşist ve anti-kapitalist hareketler, geçmişten gelen deneyimle bu aşırı sağcı yapılar için ciddi engel ve hedef. Söz konusu tehlikeye maruz kalan kendi ülkeleri olduğu için endişe duyma ve önlem alma çabasındalar. Eğer samimi bir şekilde başka bir ülkedeki aşırı sağcı, Nazi yapılanmaları dert ise, yapılması gereken aşırı sağın eylemlerini yine o topluma karşı düşmanlığa çevirmek değil, aşırı sağcı ve Nazi yapılanmalarına karşı o ülkelerde mücadele sürdürenlerle dayanışma içinde olmaktır. Tabi dert eğer Naziler veya aşırı sağcılıksa.
Peki ya Türkiye, peki ya Türkiye’deki aşırı sağcılık? ABD/Nato Sovyetler birliğinin genişlemesini engellemek için birçok ülkede aşırı sağcı, milliyetçi, İslamcı yapılar kurdu veya 2. Dünya savaşı döneminde Nazilerle paralel şekilde kurulmuş ve varlığını sürdüren antikomünist yapıların büyümesine katkı sundu. Anti-Komünist sağcı yapılarla paralel olarak Gladio yapılanmaları inşa edildi. Binlerce operasyon ve binlerce cinayet işlendi. Afganistan’daki mevcut enkaz da ABD/Nato’nun Sovyetlere karşı tetiklediği aşırılığın sonucudur. Avrupa, Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra kendi Gladio yapılanlarını tasfiye etti. Soğuk savaş döneminden kalan Gladio yapılanmasını tasfiye etmeyen, aksine devlete eklemleyen ve yine soğuk savaş döneminde Komünizme karşı desteklenen aşırı sağcı, İslamcı yapıların iktidar olduğu yegâne ülke Türkiye kaldı. Fethullah Gülen dahil birçok İslamcı kadro ve iktidara eklemlenmiş aşırı sağcı yapıların tamamına yakını ABD/Nato’nun kurduğu veya desteklediği anti-Komünist hareketlerden gelme.
Özellikle 2015 seçimlerinden sonra AKP iktidarının varlığını sürdürmek için Türkiye’deki aşırı sağcı partilerin tamamını iktidar şemsiyesi altına toplaması, aşırı sağcı eğilimler de gösteren iktidarı mutlak bir aşırı sağ iktidarına dönüştürdü. İktidar her ne kadar kendi gücünün bilinciyle dış politikada pragmatist bir yaklaşım gösterse de, iç politika tamamen yabancı, batı, öteki düşmanlığı üzerine inşa ediliyor. Devletten kaynaklarla desteklenip, büyütülüp egemen hale getirilen aşırı sağ medya için iktidarın politikasına eleştiren kesimlere yönelik hain sözcüğü sıradan bir sözcük haline geldi. İktidara muhalif olan siyasi partiler ve kesimler tarafından Medya’dan, film, dizi sektörüne, eğitimden ibadethanelere ve bütün devlet kurumlarına egemen olan aşırı sağcı yapılanları dert edinen yok gibi. İktidara muhalif partilerin aşırı sağa yönelik ciddi bir programları yok. Aşırı sağdan ziyade, o politika sonucu oluşan enkazla ilgililer. İktidar varlığını sürdürmek, muhalefet iktidara gelmek için aşırı sağcı propaganda ve aşırı sağcı partilerle işbirliği yapmaktan çekinmemekte. Toplumun tamamıyla militarizeedildiği, sığınmacı /yabancı düşmanlığının sıradan/normal bir siyasal söylem olarak hoş görüldüğü “millilik” diye pazarlanan ve aşırı sağcılık tanımının birebir karşılığı olan bu sözcüğe aykırı davranmanın suç sayıldığı, aşırı sağcı olmanın karın doyurmak için bile önemli bir referans sayıldığı ülkede, başka ülkelerin büyüyen aşırı sağı nedeniyle üzülmek fazla lüks değil mi?