Suriye'de ki gelişmeler öylesine hızlı ve değişken bir şekilde ilerliyor ki, dün yapılan bir yorum ve analiz, bugün anlamını yitiriyor. Esad, Suriye’yi terk etti ve Suriye’de yeni bir dönem başlayacak. Esad’ın iktidardan uzaklaştırılması tek başına sorunu çözmüyor, Suriye’nin geleceğine dair çok yönlü senaryolar konuşulacak. Şam’da kurulacak iktidar nasıl olacak? Ülkeyi kim yönetecek? Ülke bölünecek mi? Federatif bir yapı mı oluşacak? Bunlara benzer sorulara cevap bulunmadan Suriye’de ne olacağını kestirmek zor. Bu nedenle süreci çok dikkatli takip etmek önemli. Özellikle karmaşık askeri ve politik denklem içerisinde bir kısım değerlendirmeler yapabilmek için çok daha dikkatli olunması gerekiyor. Çünkü birkaç ay önceki politik ve askeri denklemin tamamen ters yüz olduğu bir süreç yaşanıyor. Ortaya çıkan yeni durumda kimin nerede konumlanacağını, kimin kiminle ittifak yapacağını, kimin kiminle savaştığını tespit etmek de zorlaşıyor.
Son 2 haftadır ortaya çıkan gelişmeler sadece Suriye’de değil Ortadoğu'nun güç ilişkilerini bütünüyle değiştirmiş bulunuyor. Bu değişim süreci esasen 6-7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail,'e yaptığı saldırıyla başladı denebilir. Bugün de Suriye’de haritanın değişebilme ihtimali oldukça çok yüksek bir olasılıktır.
ABD ve İngiltere Planı
Suriye'nin bu düzeyde hızlı bir şekilde değişim sürecine girmesi İngiltere ve ABD'nin belirlediği stratejiye uygun olarak ilerlediğini söyleyebiliriz. Bu stratejinin bir yanı hem Rusya'nın Ortadoğu'daki etkinlik alanını çok ciddi oranda zayıflatmak hem de özellikle Ukrayna'daki rövanşını Suriye'de almak üzerine kurulu bir plan olduğu anlaşılıyor. Bu planın Londra ayağı, HTŞ’in askeri olarak desteklenerek Suriye'de yeniden konumlanmasının önünü açtı. Aynı şekilde HTŞ'nin politik olarak kendisini yenileyip geleneksel IŞİD ve El-Kaide çizgisinden koparak yine İngilizlerin deyimiyle 'ILIMLI' bir çizgiye çekilmesine, böylelikle bölgesel ve uluslararası alanda kabul görmesinin sağlanmasına yönelik sürecin ilk adımları atıldı.
ABD'nin Ortadoğu'daki stratejik planında, güç ilişkilerinin yeniden tanımlanması önemli bir rol oynayacaktır. Bu plan Londra'nın politikasıyla uyumlu olduğu söylenebilir. Ancak burada ABD'nin stratejik planında, Kürtlerin Suriye'de politik bir güç olarak kabul görmesi ve Suriye'nin geleceğini belirlemede önemli düzeyde söz sahibi olması önem bir yer tutuyor. Londra, Kürtlere ciddi bir misyon yüklemezken, Washington ise tersine Kürtlerin, ‘yeni’ Ortadoğu'da önemli bir rol oynaması isteniyor.
Washington ile Londra arasında Suriye'de ittifaka dayanan bir dengenin oluştuğu görülüyor. Bu dengede: Suriye’de Londra dolaylı olarak HTŞ’nin, Washington ise doğrudan SDG’nin asker ve politik olarak pozisyon alması sağlanacak. Bugün Suriye'deki bu kaotik ortamda HTŞ ile SDG arasında bir çatışma meydana gelmiyorsa, bunun arka planında Londra-Washington dengesinin veya ittifakının belirleyiciliğidir.
Rusya'nın Suriye politikasındaki belirsizlik
Hem uluslararası hem de bölgesel alanda Rusya'nın Suriye politikasındaki ani değişim belki de tartışılan önemli hususlardan biridir. Kişi olarak birçok kez belirttiğim üzere Rusya'nın Esad'dan vazgeçmesi demek esasen Latikiye ve Tartus'taki üslerden vazgeçmesi anlamına gelir. Bunun başka bir anlamı da Rusya'nın Ortadoğu denkleminde önemi ölçüde geri plana düşmesi olarak tanımlanabilir. Öyle görünüyor ki Rusya'nın Ukrayna'da kendi koşulları doğrultusunda bir anlaşma yapabilmek için Washington’un ve Londra'nın Suriye politikasını fiilen kabul etti. Aynı şekilde hem bu iki ülkeyle hem de dolaylı olarak HTŞ liderleri ile Latikiye ve Tartus üsleri için bir anlaşmanın yapılmış olabileceği de konuşulmaktadır. HTŞ askeri güçlerinin Tartus ve Latikiye şehirlerine yönelik hiçbir saldırı girişimde bulunmaması oldukça dikkat çekicidir. Bunun bir nedeni Rusya’yı çok daha fazla sürece dahil etmemek, bir diğer nedeni de Rusya ile dolaylı olarak yapılan anlaşma olabilir. Rusya'nın kendi planını esasen Trump'a göre yaptığı söylenebilir. Ancak 20 Ocak 2025'te görevi devre alacak olan Trump'ın fiilen görevi başlama sürecine kadar Suriye'de denklem tamamen değişecektir. Gerçekçi olmak gerekirse, 2012'den itibaren sürece müdahil olan ve Esad'ın Suriye’nin önemli bir kesimini kontrol etmesini sağlayan Rusya, Suriye’deki iddiasını ve pozisyonu önemi ölçüde kaybetti.
Esad’ın nereye gittiği bilinmemekle birlikte, İran, Moskova hatta Rusya’nın denetiminde olan Latikiye’ye gittiğine dair bir iddia da var. Bu nedenle, Rusya’nın Ak Deniz sahilini esas alarak ‘Latikiye ve Tartus’u kapsayan’ özel/özerk statülü bir bölgenin kurulmasını hatta Alevi bölgesi olarak tanımlanması talep edileceği de iddia ediliyor.
İran’ın Suriye’de bir iddiası kalmadı
Tahran Molla rejimi bölgede bütün gücünü kaybederek kendi kabuğuna çekilecek. Tahran'ın uzun yıllar önce belirleyip uyguladığı ve önemli ölçüde başarılı olan Ortadoğu'ya yayılma stratejisi son bir yıl içerisinde çöktü denebilir. Suriye’de kaybeden İran, bölgede denklemin dışına düştü. Öyle ki Esad’a yönelik diplomatik açıklamalar dışında en küçük bir destek sunma cesaretini gösteremedi. Tahran Molla rejiminin önümüzdeki dönemde kendi iç politik kriziyle daha fazla meşgul olacağını görüceğiz, İç çatışmaların çok daha fazla arttığı bir İran'la gerçeğiyle karşılaşacağız.
Heyeti Tahrir Şam(HTŞ)'ın Geleceği
HTŞ, Şam’ı kontrol etmeye başladı. Esad’ın Başbakan’ı yönetimi barışçıl bir şekilde devretmeye hazır olduğunu belirtti. HTŞ'nin tahmin edilenden çok daha hızlı bir şekilde Şam dahil olmak üzere Suriye'nin önemi bir kesimini kontrol altına alması özellikle Londra'nın doğrudan, Washington'un dolaylı desteği desteğiyle sağlandı.
COLANİ, Halep'te ilk röportajını ABD'nen CNN kanalına verdi. Röportajda gelecekte izleyeceği politikalara ilişkin önemli ipuçlarını verdi; “Her insan 20 yaşında farklı 30 yaşında farklı 50 yaşından farklı bir duruma gelir dedi. Yani demek istiyor ki ben eskisi gibi değilim değiştim. Uluslararası güçler Bana şans verirse bunu gösteririm. HTŞ'nin bir amaç değil araç olduğunu söyledi Yani önümüzdeki dönemde HTŞ rolünü oynayarak sürecin dışında tutulur dedi. Sanıldığı gibi Suriye'de tek adam rejiminin kurulmayacağını, insanların geçici olduğunu esasen bir sistemin kurulması gerektiğini belirtti. Suriye'deki etnik ve dinsel grupların bir zenginlik olduğunu ifade etti ve bunların hassasiyetinin korunacağını belirtti. Tek hedeflerinin İran ve Hizbullah gibi güçlerin bir biçimiyle Şii güçlerinin denklemi dışına çıkartılacağını başka kimseyle herhangi bir düşmanlık yapmayacaklarını belirtti. İsrail'e karşı bir düşmanlık beslemeyeceklerini ve iyi komşuluk ilişkiler içerisinde kalacaklarını” deklare etti.
HTŞ için şunları belirtebiliriz
Birincisi, Esad ülkeyi ülkeyi etti. HTŞ'nin güçlerinin eline geçti, ABD başta olmak üzere Avrupa Birliği ve bölge ülkeleri HTŞ'yi terör örgütleri listesinde çıkarma girişiminde bulunabilirler. Dahası bu süreç başladı denebilir.
İkincisi, Eğer HTŞ lideri COLANİ(Ahmet El Şara) Şam’in yeni lideri olarak kabul görürse, özellikle uluslararası alanda kabul görmesi için HTŞ feshedilebilir. Yani HTŞ'nin Suriye'de yeniden politik denklemin içine girmiş olması aynı zamanda HTŞ'nin kendi içinde de bir yol ayrımına gitmesi kaçınılmazdır. Özellikle Suriyeli olmayan bütün radikal İslamcı örgütlerin Suriye'den çıkartılması yönünde, beklenilenden çok daha sert ve güçlü bir baskı oluşacaktır. Böyle bir olasılık yaklaşık 30 farklı gruptan oluşan HTŞ’de iç çatışmaları tetikleyebilir.
Üçüncüsü, HTŞ Lideri COLANİ'nin gerçek ismi AHMET EL ŞARA'dır. Yani Suriye'nin ünlü Dışişleri Bakanı TARIK EL ŞARA'nın yeğenidir. Yani COLANİ, sanıldığı gibi Esad rejimine ve yönetimine yabanca biri değil. Esad gitti, Ama Şam yönetimi kurumsal olarak yerinde duruyor. COLANİ, Şam yönetimini tamamen tasfiye etmek yerine Şam bürokrasisiyle çalışabilir ve geçici bir denge hükümeti kurabilir.
Dördüncüsü, Bu gelişmelere bağlı olarak COLANİ'yi terörist gören ve başına 10 milyon ödül koymuş olan ABD bu kararından vazgeçebilir. Ya da ABD’ye uyumlu bir politika oluşturmazsa gerekçesiyle öldürülmesi gündeme gelebilir.
Beşincisi, SDG’nin Kuzeydoğu Suriye'yi kapsayan güçlü federatif merkezli bir sistemin oluşturması kabul edileceği belirtiliyor. Suriye'nin geleceğinde 'ılımlı' bir çizgiye çekileceği belirtilen yeni bir Şam yönetimi ile Qamışlı yönetimi arasında doğrudan diyalog bir süreci başlayabilir.
Altıncısı, Oluşturacak olan yeni Şam yönetiminin koşulsuz bir şekilde İsrail ile tam uyumlu bir siyaset izlemesi konusunda garanti verecektir.
Yedincisi, COLANİ (AHMET EL ŞARA), CNN'ye verdiği röportajda esasen Washington, Londra ve Brüksel'e mesajlar verdi. COLANİ, kendisinin önüne konulan plana göre hareket etmediğinde fiziki tasfiyesi çok kısa sürede gündeme gelecektir. Bu da kendisine büyük bir olasılıkla hatırlatılmıştır.
Suriye'de Demokratik Güçleri'nin(SDG) artan rolü
Suriye'de ortaya çıkan yeni politik denklemin merkezinde bulunan en önemli güç hiç şüphesiz ki SDG'dir. ABD tarafından askeri ekonomik ve politik olarak aktif bir şekilde destekleniyor.
Bugün gelinen aşamada ABD'nin Suriye politikasının stratejisinin içerisinde SDG önemli bir yer işgal ediyor. Doğal olarak SDG'nin Suriye'de atacağı her adım zorunlu ve kaçınılmaz olarak ABD'nin oradaki stratejik ve taktik politikalarıyla uyumlu olmak zorundadır.
SDG’nin 100 binin üzerinde çok özel eğitilmiş ve ağır silahlarla donatılmış ve ordulaşmış bir gücün varlığı çok yönlü bir stratejinin parçasını oluşturuyor. SDG, ABD ile uyumlu biçimde geliştirdiği Suriye politikası önümüzdeki dönemlerde çok da etkili bir şekilde kendisini hissettirecektir.
ABD öncelikli olarak SDG'nin mevcut alan hakimiyetini koruması ve özellikle Deyre Zor bölgesindeki alan kontörününün genişletmesine dair bir sürecin başladığı görülüyor. ABD'nin belirlediği politikanın merkezinde öncelikli olarak enerji yataklarının kontrollünün planlandığı görülmektedir. Bu nedenle Tel Rıfat gibi bir yerden çekilmeye hatta Menbiç'ten çekilme olasılığına stratejik bir misyon biçmezken, Deyre Zor'un kontrol altına alınması enerji kaynakları bakımından çok daha önemsemektedir. Aynı şekilde Fırat'ın Batı ve Doğu yakalarını kontrol ederek Suriye'nin en önemli verimli tarımsal arazilerinin SDG denetimine girmesi çok daha ciddi bir şekilde önemseniyor. Bu nedene Menbiç, stratejik olmaktan çok psikolojik üstünlük bakımından bir önem arz ediyor.
Bugün SDG Suriye topraklarının yaklaşık olarak %40'ını kontrol ettiği iddiası yine SDG tarafından % 40 gibi kavramlar doğru görülmüyor. Çünkü Suriyeli olduklarını ve Suriye’nin bütününü temsil ettiklerini belirttikleri gibi, SGD’nin yerine ‘Demokratik Suriye Ordusu’ gibi yeni bir kavramın kullanılmaya başlanması dikkat çekiyor. Kavramlardan farklı olarak SDG’nin ne kadar alanı kontrol ettiğinden çok, kontrol ettiği bölgelerin gelecekteki stratejik pozisyonu çok daha önemlidir.
SDG yöneticilerin yaptığı açıklamalar dikkate alındığında:
Birincisi, Hiçbir şekilde uluslararası güçlerin özellikle ABD'nin Suriye'de belirlediği stratejinin dışında kendi başına bir hareket planı devreye koymaz.
İkincisi, SDG'nin kendim misyonunu yeniden tanımladığı anlaşılıyor. Örneğin Demokratik Suriye Ordusu, ilk kez kullanılmaya başlandı. Yani SDG kendisini dar bir alan içerisinde değil, bütün Suriye için konumlandırmaya başladığı anlaşılıyor.
Üçüncüsü, ABD, SDG'yi askeri olarak çok ciddi düzeyde donattığı artık net bir şekilde anlaşılıyor.
Dördüncüsü, SDG, çok zorunlu olmadıkça HTŞ ile bir çatışmaya girmez. Tersine HTŞ de, SDG ile bir çatışmaya girmeyecektir. SDG, Milli Suriye Ordusu ile çatışma olasılığı çok daha fazladır. Menbiç bunun somut bir örneğidir.
Beşincisi, HTŞ’nin Şam merkezini kontrol etmesiyle, SDG arasında doğrudan diplomatik-politik görüşmeler süreci önümüzdeki kısa bir dönem içerisinde başlanabilir.
Altıncısı, Uluslararası güçlerin yönlendirmesi HTŞ ile SDG arasında Federal bir Suriye üzerinden bir anlaşmanın sağlanması kimseye sürpriz gelmemeli.
Ankara yeni Suriye’de nasıl bir rol oynar
Ankara öncelikli olarak Şam’ı kontrol eden HTŞ üzerinde politik bir baskı kurarak özellikle kendisine bağlı olan MSO’yu iktidar ortağı yapmaya çalışarak fiilen Şam’ın yönetilmesinde rol alamaya çalışacaktır. Ankara’nın önceliği veya merkezinde olan belki de tek husus; SDG’nin askeri ve politik olarak tasfiyesini sağlamaktır. Bu konuda HTŞ’yi etkilemeye ve yönlendirmeye çalışacaktır. Menbiç’i almak Kuzey Doğu Suriye için COLANİ üzerinden baskı kurmaya devam edecektir.
HTŞ Ankara’yı dışlamaz ama küresel güçlerin desteklediği planları uygulamayı esas alır. Bu plan da Ankara’nın çıkarlarıyla pek uyumlu olmayacaktır. Örneğin SDG’nin denklemin dışına itilmesi gibi bir talebe olumlu cevap verilmeyecektir. Bu nedenle iktidar merkezli medyanın iddia ettikleri veya yazdıklarıyla Suriye gerçeği bir birinden farklıdır.
Suriye’de istikrar sağlanır mı? Yoksa Kaos artarak devam mı eder? Bunun için şimdiden somut bir şey söylemek oldukça zor. Suriye’de ve bölgede ortaya çıkan yeni dengelerin doğru okunması ve buna uygun politikaların oluşturulması süreci belirler. Kim gerçekçi olur ve buna uygun politikalar geliştirirse kazanır.