dokuz8 TV

Yıkılan mahallelerin avukatı Onur Cingil: Türkiye'de artık mülkiyet hakkı diye bir hak yok

İstanbul'un pek çok mahalle ve semtinde yaşanan kentsel dönüşüm projeleri, önemli mağduriyetler de yaratıyor. İnsanlar tapulu, imarlı, iskanları evlerini terk etmeye zorlanıyor. Terk etmeyenlerin evlerinin kapıları koçbaşlarıyla kırılıyor, insanlar itirazları dinlenmeden sokağa atılıyor. Aylardır İstanbul'un gündeminde olan ve daha çok İstanbul'un kent yoksullarını vuran, onları mağdur eden kentsel dönüşüm davalarının en önemli avukatlarından biri olan Avukat Onur Cingil'le yaşananları konuştuk.

Abone Ol

HABER: MÜJGAN HALİS

İstanbul'un pek çok mahalle ve semtinde yaşanan kentsel dönüşüm projeleri, önemli mağduriyetler de yaratıyor. İnsanlar tapulu, imarlı, iskanları evlerini terk etmeye zorlanıyor. Terk etmeyenlerin evlerinin kapıları koçbaşlarıyla kırılıyor, insanlar itirazları dinlenmeden sokağa atılıyor.

Aylardır belki de yıllardır İstanbul'un gündeminde olan ve daha çok İstanbul'un kent yoksullarını vuran, onları mağdur eden kentsel dönüşüm davalarının en önemli avukatlarından biri olan Avukat Onur Cingil'le İstanbul'un kentsel dönüşüm mahallelerinde yaşananları konuştuk. Uygulanan politikanın deprem ve güvenli yaşam alanları yaratmak amacını taşımadığını söyleyen Cingil; amacın rant olduğunu, başta Tozkoparan olmak üzere pek çok mahallenin deprem riskinin son sıralarda olduğunu dikkat çekiyor. Cingil ayrıca; Fetihtepe, Tozkoparan, Kirazlıtepe, Elmalıkent ve Tokatköy'ün zenginlerin iştahlarını kabartan yerler olduğunu belirtiyor ve yoksulların bu mahallelere 'yakıştırılmadığını', bu yüzden kentin dışına itildiğini savunuyor.

İşte Av. Cingil'e sorduğumuz sorular ve yanıtları...

Bilmeyenler için son birkaç aydır Fetihtepe'de yoğunlaşan, daha sonra işte Tokatköy'de birden ani bir baskınla gündemimize gelen, en son Tozkoparan'da bir gece yarısı baskınıyla yine sadece aslında bazı mecraların haber değeri gördüğü kentsel dönüşüm adı altında yaşanan garip bir rant politikası izliyoruz. Bilmeyenler açısından bu mahallelerde neler oluyor?

6306 Sayılı Yasa'nın serüveni çok uzun değil aslında. Ama öyle ki Türkiye'de Kamu İhale Kanunu en fazla değişen, delik deşik edilen bir kanundur. Kendi uygulamalarını meşrulaştırmak adına çok defa değişti ama çıktığı günden beri büyük bir tartışmanın konusu. Kanun ilk çıktığı haliyle yürütmeyi durdurma kararları alınamıyordu. Bu konuyla ilgili bütün kanunlar; Gecekondu Kanunu, Tabiat varlıkları Kanunu kanunu hepsinin mülga olduğu, hepsinin buna bağlandığı benim o tarihlerden bu yana da söylediğim yani Sultanahmet Meydanı'nın riskli alan ilan edilebilecek kadar açıklık veren bir noktadaydı. O tarihlerde Anayasa Mahkemesi'nde bazı maddelerin iptal edilmesiyle bugünkü formatına ulaştı ama bugünkü formatını da diyemiyorum çünkü daha bir yıl olmadı. Mesela tapuların Hazine'ye devriyle ilgili 6A maddesi girdi.

Şuradan başlamak lazım: Ortada bir kentsel dönüşüm yok, bir deprem riskini azaltma gibi bir amaç yok. Türkiye'nin her yerinde bu böyle ama özellikle İstanbul'da şu iki başlıkta ilerliyor her şey: Birincisi ranta açılacak boş alan kalmadı, dolayısıyla üzerinde bina olan yerlerin boşaltılması lazım ki rant alanları oluşturulsun. İkincisi de Türkiye'nin ekonomisi sadece inşaata dayalı bir noktada. Dolayısıyla ekonominin yani daha doğrusu Hazine'nin dolması için, Hazinenin dolması için birilerinin inşaat ekonomisini canlandırması lazım. Ayrıyeten de çokça yakından takip ettiğimiz üzere ihalelerin hep aynı yerlere verildiği noktalarda birilerinin de zengin edilmesi mevzubahis. 

Bu noktada birçok başlık sayabilirim size. Ama asıl önemli olan iki başlık, yani insan ve deprem faktörü ise en sonlarda gelen, hatta hiç anılmayan hususlar. İşte o yüzden kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm diyoruz.

Kentsel dönüşüm deyince ya depreme dayanıksızlık ya da ta 80'lerden gelen bir bellekle gecekondu yani kamuya ait araziye birilerinin gelip konduğu ve daha sonra kendisine  mülkleştirdiği bir yer bir alanlar olarak sanılıyor, böyle biliniyor. Ama aslında bu bu sözünü ettiğimiz mahallelerdeki yaşayan insanlar buraların tapulu sahipleri değil mi? 

Evet doğru bir noktadan geldiniz aslında. Ben de bunu her defasında söylüyorum. Çünkü bununla ilgili bir bilgi kirliliği var. Biz de her açıklamamızda bunu ortaya koyuyoruz. Buradaki insanlar yani ben de birazdan mahalleleri de sayacağım. İstanbul'un birçok yerinde saldırıya uğrayan mahallelerdeki insanlar tapulu, imarlı birçok yerde iskanlı,  yani parasını vermiş, tapusunu almış binası bir müteahhitlik hizmeti görmüş. Buralar böyle metruk alanlar gibi aklımıza gelmesin. Tozkoparan'dan örnek vermek gerekirse İmar İskan Bakanlığı'yla belediyelerin yapmış olduğu sosyal konutlar var mesela. Bizzat devlet eliyle yapılmış konutlara saldırı yapılıyor şu anda. Dolayısıyla buradaki insanlar herhalde hak sahibi değil, ondan bu kadar pervasızca sabahın 5'inde kapıları koçbaşlarıyla kırılabiliyor gibi bir algılama olmasın. 

İkincisi de her şeye rağmen herkes sağlam binalarda oturmak, çünkü deprem bir realite ve buradaki insanlar deprem riskini bertaraf etmek adına kentsel dönüşüm istemiyor da değiller. 

Sanki gerek Fetihtepe gerek Tozkoparan gerek Tokatköy'deki  eski yıkık evlerde yaşamak istiyor gibi bir algı da var. Bu insanlar kentsel dönüşüme karşı mı? 

Kanunun ilk uygulama yeri Üsküdar Kirazlıtepe'ydi. Üsküdar Kirazlıtepe beş parselde büyük bir alanda yapılan bir kentsel dönüşüm söz konusuydu. Riskli alan dediler, ama riskli olduğu söylenen yerin tam dibinde Çamlıca Cami yapıldı yani aynı anda 60-70 bin kişinin girip çıktığı Çamlıca Cami ve onun altı riskli değildi ama aynı mahallede olan Kirazlıtepe'nin alanı riskliydi. 

Sonradan Ümraniye Elmalıkent kentsel dönüşüm alanı ilan edildi. Ümraniye Elmalıkent metro güzergahında, Şile otoyolunun kenarında büyük AVM'lerin büyük merkezlerin olduğu, Kazım Karabekir Mahallesi'nde rezidansların olduğu bir alanda. Alanın yüzde 80'i boş olmasına rağmen,  yani deprem riski var diyor ama alanda bina yok. 

Hemen yan mahalle Ümraniye Hekimbaşı bir başka alan. Ümraniye Elmalıkent ve Üsküdar Kirazlıtepe bizim tarafımızdan durdurulunca bu riskli alan bizim başımıza bela oluyor dediler ve rezerv alanı ilan ettiler. Rezer valanı, riskli alanların taşınacağı boş alanlar demek. Ama tabii böyle boş alanlar kalmadığı için 120 yapının olduğu yeri zorla yıkarak boş hale getirdiler. Şu anda halen oradaki mücadelemiz 10 yapıyla sürüyor. Peki Hekimbaşı nasıl bir yer bilenler bilir, ormanın hemen kenarında gerçekten çok güzel bir yerde. Okmeydanı Fetiptepe, metrobüsle Okmeydanı durağında inerken Avcılar yönüne doğru yüzünüzü dönüp sol tarafa baktığınızda Cemal Kamacı Spor Salonu'nu görürsünüz. Hemen orası Fetihtepe mahallesi işte. Tam E5'in kenarında hani affedersiniz ama cillop gibi yer derler ya, çok güzel bir yer, kılçıksız bir yer. 

Ve aynı zamanda bir önceki belediye başkanı Ahmet Misbah Demircan uluslararası mimarlık, mühendislik, inşaat fuarında buranın sunumunu yapıyor. Ve diyor ki Galatatoprt, Haliçport ve burada Okmeydanı projesi diyor. 

Ve yine Tozkoparan Merter'in yanında. Yani tekstilin yanında. Metrobüs, metro güzergahında. Öte  yandan Kadilli Rasathanesinin raporuna göre Güngören'in 11  mahallesi içinde 9'uncu sıradaki riskli alan. Yan bir değil,  iki değil, üç değil, sekiz değil, dokuzuncu sırada.

Tokatköy'e biz gönüllü olarak destek verdik. Beykoz'un en güzel köylerinden biri Tokatköy. İnanın oturmak için yani çok istekli olursunuz. Her yeriniz orman vesaire. 

Bağcılar Şahintepe, Kanal İstanbul güzergahında. Şimdi Avcılar'dan Beylikdüzü'nden zeminin tartışmalı olduğu ilçelerden Tuzla'dan bahsetmiyoruz bakın dikkat ediyorsanız. Hep böyle metronun, metrobüsün yanında sanayinin tekstilin ormanın AVM'nin onun bunun yanındaki yerlerden bahsediyoruz. 

Peki insanlar neden karşı çıkıyor?

İnsanlar onları düşündükleri için bu mahallelere gelmediklerinin farkındalar. Ve bir güven problemi var. Sen eğer ben riskli değilken benim mahalleme geliyorsan demek ki sen burada ev satmayı, burayı ranta açmayı, inşaat yapmayı düşünüyorsun diyor bunun başka bir karşılığı olamaz zaten. Ve böyle düşünüldüğünde de, 
güven duygusuyla bir şey başlıyor, olumsuzluk başlıyor.

İkincisi; bakanlık, TOKİ ve yetkililer herhangi bir şekilde şeffaf süreçler yürütmüyor ve insanlarla diyalog kurmuyor, yani istişare yapmıyor. Ve en önemlisi de burada hiçbir şekilde sözleşme sunmuyor. Sözleşme sunmadığı için de ne hukuki güvence var ne de burayla ilgili olarak bir güven duygusu var. 

Yani devlet bu yurttaşlara ne diyor? 

Aslında çok bir şey denmiyor. Bir toplantı yapıyorlar. Burası riskli alan ya da rezerv alanı diyorlar. Projeyi görmek istediklerinde, teknik şartnameyi, sözleşmeyi görmek istediklerinde ilk önce yıkımların yapılacağı, yıkımlar yapıldıktan sonra projelendirmenin yapılacağı kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde teslimatla beraber yapılacağını söylüyorlar. Şimdi böyle olunca bu aslında şu anlama geliyor. Bir yerde göstermemenizin nedeni, buradaki çıkacak daire sayısını, burada yapılacak projeyi görmesinler ki buradaki insanlar kendi hak ettikleri talepleri istemesinler. Buralarla ilgili olarak tek tip muvafakatname uyguluyorlar. Bu tek taraflı bir onay metni. Yani karşı tarafta bakanlık, belediye ya da TOKİ hiçbir şeyi taahhüt etmiyor. Sadece insanlardan bu alanları boşaltacağını, yıkıma muvafakat ettiğini. her türlü tapu devri parsel düzenlemesi bunları yapacağını taahhüt ettiriyorlar insanlara. Akabinde insanlara açtığı davalardan vazgeçeceğini ama bu anlaşmadan vazgeçmeyeceğini vazgeçerse ev alamayacağını, bir bedelin hesaplarına yatırılacağı gibi vatandaşa yük yükleyen ama diğer yönden devletin hiçbir şeyi yüklenmediği bir durum var. 

İnsanlar borçlandırılıyorlar da kendi tapulu malları üzerinden değil mi, yanlış bilmiyorum. 

Kesinlikle öyle. Ortada bir şey de yok. Bir ölçüm birimi de yok. Mesela siz geliyorsunuz 100 metrekare yerim var diyorsunuz, sana diyor seksen metrekare diyor. Başkasına  diyor ki sana 110 metrekare diyor. Niye birine fazla, birine az veriyorsun? Yani bir teknik ve bilimsel bir çalışma yok, şeffaf bir çalışma, bir proje yok. Benim zaten tapulu yerimi alıyorsun, metrekaresinden düşüyorsun, üstüne bir de beni borçlandırıyorsun. Ve bu 15-20 on beş yıllık borçlandırmalar halinde yapılıyor. 

Tozkoparan'a Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum geldiğinde biz bazı şeylere itirazlar edilince, "beğenmeyen varsa satsın buradaki hakkını gitsin Güngören merkezden iki tane daire alsın" dedi. Benim depreme dayanıklı evde yaşamamı istemiyor muydun sen? Bir Güngören merkezdeki ev dönüşmedi ki, sen depreme dayanıklı bir yerden hakkımı sattırıyorsun, depreme dayanaksız bir yere git diyorsun.

Aslında bir tür itiraf bu.

Kirazlıtepe sürecinde orada çok güzel bir şey başarılı bir iş yürüdü açıkçası. Bakanlıkta bu kadar mevzuat değişikliği yapmamıştı, biraz Kiraztepe'deki mücadelemiz bizim. Onlara yol gösterdi. Niye? Hırsıza kilit vurulmaz. Biz orada Kanun'un ilk haliyle yürütmeyi durdurmaları aldık, hiçbir yeri yıktırmadık ve oradaki 900'ün üzerinde binaya koçbaşlarıyla girilmedi, geldikleri zaman hemen kararlar aldık. O zaman idare mahkemelerinde namuslu insanlar vardı. Ve Kirazlıtepe'de Türkiye'de ilk defa bir kentsel dönüşüm mücadelesi yerinde dönüştü. Oradaki insanlar oradan bir yere gitmedi, sosyal konutlar yapıldı, üstelik bilabedel. 

Kentsel dönüşüm genel müdürü hala görevde, bir toplantıda bana "Siz devleti zarara uğrattınız" dedi bana. Siz orada bilabedel iş yaptırdınız. Devletin kasasından çıktı. Tam o dönemde 128 milyar dolar nerede konuşuluyordu? Ben de şunu sordum. Orada üç beş garibana ev yaptı devlet, bu çok mu? Siz 128 milyar doları ne yaptınız? Bakın bugün Ukrayna Devlet Başkanı iki gün önce açıklama yaptı. Rusya silindir gibi geçti Ukrayna'nın üzerinden. 55 milyar dolara biz imar ederiz diyor Ukrayna'yı dedi. 128 milyar doların ne kadar büyük bir rakam olduğunu gösteriyor bu açıklama.

Kentsel dönüşüm matematik formülü gibidir, öznesine insanı, amacına da deprem riskini koyarsak, çok basit. Çünkü o zaman bu özne ve amaçla zaten senin arkandan koçbaşıyla falan kırmana gerek yok. Vatandaşa şunu demen lazım. Deprem geliyor özne sensin. Ne istiyorsan onu yapalım. Bu devlet dünyada on büyük ekonomiden biri olduğunu söylüyor ama daha üç beş mahallede proje gösteremiyor. Bu nasıl büyük devlet? Daha üç beş mahallede insanları affedersiniz kedi yavrusu gibi dışarı atmadan diyalog kuramıyor. 

Diğer formül ise şu değil, özne olarak insan değil müteahhit koyalım, amaca da rant diyelim. Bu denklemin sonucunda bırakalım koçbaşıyla kapı kırmay, Tozkoparan'da olduğu gibi yan dairenin duvarını delerek diğer daireye de girilir. Neyin hırsı bu? 

Tozkoparan'da böyle mi oldu?

Tam olarak böyle oldu, görüntüleri var ve o arkadaşlarımızı o arkadaşlarımızı gözaltına aldılar. Yani insanların evine zorla girdiler, içeride yatan mı var, hasta mı var, yaşlı mı var diye düşünmediler.

Zaten bu artık Tozkoparan'ın konusu değil, ellerinizdeki tapuları yırtın, atın. Bugün Türkiye'de hiçbir şekilde mülkiyet hakkı yok, yarın öbür gün bir tebligat gelir ve ve evinizi boşaltmanız istenir, siz de avukat aramaya başlarsınız. Nerede bu Tozkopara, nerede bu Fetihtepe dersiniz? 

Bu gelişmelerin seçimle bağlantısı nedir sizce?

Bir düğmeye basıldı. Yani burada bir operasyon var. Aynı anda Tokatköy, Fetihtepe, Tozkoparan, Hekimbaşı. Bunlar son çökmeler, son rant alanları. Çünkü siyasi iktidar kan kaybettiğinin farkında. Bir yandan da bir şeyler yaptıklarını göstermek istiyorlar, dğru düzgün bir iş yapmasalar da bir kepçenin girmesi, bir temelin kazılması, bir temel kotunun çıkılması biliyorsunuz tuvalet duvarını bile açar AKP zihniyeti. Bir PR aracı olacağını düşünüyorlar ama öyle olmayacak. Niye öyle olmayacak biliyor musunuz? Çünkü demin bir rant haritası çizdim size. 

Evet onu sormak istiyorum ben de; bu insanlara ne oldu, nerelere gittiler, şu anda nerelerde yaşıyorlar?

İlk önce şunu söyleyeyeyim, AKP bu mahalleleri rant olarak seçti. Ama bir sebepten daha seçti, o da sizin açılışta söylediğiniz gibi bu mahalleler gariban mahalleleri.  Bu saydığımız mahallelerde Anadolu göçü olmuş, kentleşme yeni nesilde olmaya başlamış. AKP bu insanların ensesine vurup lokmasını alacağını düşünüyor. Bu insanlar İstanbul'a gelmiş ama çeperde yaşamışlar, merkezlerde değil. Ve o çeperlerde yeri gelmiş kanalizasyon götürülmemiş, su götürülmemiş. Yani hep tozun toprağın çamurun içerisinde kalmış. Kendini değersiz hissetmiş. İnsanlar yolunu, kanalizasyonunu bile kendisi açmış. Bu ülkenin insanları iki darbe bir muhtıra görmüş devlet olgusu üzerlerine binmiş ve şimdi biz devlete karşı mı dava açacağız, diyorlar. Yani bu incelikte, bu naiflikte insanların olduğu yerleri seçiyorlar. 

Neticeye gelelim. Bu insanlar şu anda biri kızının evinde kalıyor, biri oğlunun evinde kalıyor. Eşyalar belediyenin götürdüğü yediemin depolarında. Oraların fotoğrafları da geldi. Atmışlar hepsini, kırmışlar eşyaları, yani hiçbir şekilde Allah korkuları da yok bu insanların. Yani mala zarar vermek, hakkına, hukukuna girmek, adamın bir daha eşya alacak parası var mı, yok mu, o parayı nasıl kazandı diye bile düşünmüyorlar. 
Okmeydanı Fetihtepe'den Ümraniye Ihlamurkuyu'ya taşıran var. Geçen gün beni aradılar hattımı sormak için. Tuzla'ya gitmişler mesela. Avcılar'a, Beylikdüzü'ne giden var.