Baykal döneminde anlayışlı tavır gösterildi. Ardından gelen Kılıçdaroğlu, bir süre bu politikayı sürdürse de zaman içinde, giderek artan sertlikte bir genel başkanlık dönemi geçirdi. Şimdilerde bu iki tavrı birlikte göstererek genel başkanlık yapmaya çalışan Özgür Özel ile karşı karşıyayız.
Son günlerde Erdoğan’ın “ticareten dost, siyaseten Gulyabani İsrail” çıkışı ile MHP’nin aniden değişen DEM politikasının hedefinin ne olduğunu bilemiyoruz. Özel’in, İsrail kapalı oturumundan sonra “ekonomik sıkıntıları gündemden düşürmek için körüklüyorlar” iddiası akla yatkın olmakla birlikte, Bahçeli’nin her değişime uyum sağlayan siyasi kişiliğinin, Orta Doğu karmaşasına karşı zorunlu bir tavır gösterip göstermediği net değil.
NATO üyesi bir ülkeye İsrail saldıracak iddiasının arkasındaki gerçeğin “savaşın genişleyip, bölge ülkelerinin kontrolü yitirildiği bir durumda, Kürt hareketinin zemin kazanması” korkusu olduğu çok açık. AKP-MHP iktidarının, bölgenin en organize Kürt nüfusuna sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerle anlaşma sağlamadan, olası bir karmaşayı göğüslemesi de çok zor. Hem mevcut dış konjonktür hem de içeride tüm vatandaşlarla yaşanan toplumsal-ekonomik gerginlik, el sıkışmayı zorunluluk haline getirdi.
Yıllar önce Özal tarafından dillendirilen, “bölgedeki diğer Kürtlerle birlikte büyüyen bir Türkiye ya da çatışmayı sürdürerek küçülme tehlikesini göze alan bir Türkiye” tercihine karar verme noktası yakın zamanda önümüze çıkabilir. Her iki seçeneğin bölge ülkeleri ve bölge dışı müdahiller; NATO, ABD, Rusya, Çin… tarafından olumlu karşılanacağı beklentisine girmek de kolay değil.
İşte bu noktada tekrar karşımıza o soru çıkıyor. AKP-MHP’den yeni bir Çözüm Süreci yaratacak kadar keskin bir tavır bekleyebilir miyiz? Yoksa, özellikle son 5-6 yıldır gösterilen, iktidarı elde tutmaya yönelik bir “siyaseten manevra” ile mi karşı karşıyayız?
CHP -özellikle SHP ara döneminde- bazen alçak bazen yüksek sesle, Kürt hareketi ile parlamento ve halk arasındaki ilişkilerini canlı tutmaya devam etti. Gerek Mayıs’23 gerekse Mart 24 seçimlerinde, Kürt seçmen de bu ilişkiye onay verdiğini oylarıyla gösterdi. Bu birlikteliğin sınanacağı bir ortamın yaklaşmakta olduğunun belirtileri var.
Hâl böyle iken, CHP yine bir yol ağzında: AKP-MHP’nin tavrı Siyaseten mi? Zorunluluk mu? Hedefin ne olduğunu ancak zamanın göstereceği bir “iktidar-Kürt nüfus” barışmasına tavrı ne olmalı? Diyelim ki “zorunlu olduğu” seçeneğinden yürüdü ve destekledi. Tekrar bir yol ağzı: Bu durumda iktidarın anaysa değişikliği talebine uyması gerektiğinde, kendi seçmeninden alacağı tepki ne olacak? Sorular sonsuz seçenekte. Şu andaki konumu ile CHP ve lideri Özel yapılabilecek tüm denemelerinin keskin bıçaklarla doğrandığı 22 yıldan sonra, hangi yeni yolu bulabilecek?
Sonuç olarak CHP’yi, ben dahil, eleştirmek gerçekten kolay ve kuşkusuz demokratik hakkımız. Diğer yandan “herkesin ve hiç kimsenin” partisi olarak tüm diğer partilerden çok daha zor seçimlerle karşı karşıya olduğunu da kabullenmek gerekir.