Geçmişle bağı kopmuş insanın, insanlıkla da bağı zayıflıyor. Binlerce yıllık insanlık tarihiyle, kentiyle, doğasıyla, birbirleriyle. Yoksa insanlar neden binlerce yıllık kentlerinin yıkımına göz yumsun? Anılarını yap sat karşılığı müteahhitlere satsın? Kendini insanlık tarihinin bir parçası saymayıp onun var ettikleriyle bağ kurmayıp definecilik denen yaygın bir yağmacılıkla talan etsin?

Beton ölümlüdür, hafızasızdır, sonraki nesillere anı aktarmaktan yoksundur. Kısa bir ömre sahiptir, duygusuzdur, insani değildir.

Yaşadığım kentte çocukluk anılarımda bölük pörçük hatırladığım bir şehir sineması vardı. Şehir sinemasının yıkılıp yerine bir iş hanı yapılması da çocukluk yıllarıma denk geldi. Sonra o yeni iş hanının dördüncü katında bulunan pastanede neredeyse gençliğimin tamamına şahitlik etti. Sadece bana değil, nitelikli mekân yoksunu kentte yüzlerce insana daha. Birkaç gün önce mekânın bulunduğu binanın önündeki caddeden geçince o binanın da yıkıldığına şahit oldum. Nereler yıkılmadı ki? Kentin ilk yerleşim yeri. Semtimizde bulunan müthiş demir ve ahşap işçilikle yapılmış ön kapılara sahip görkemli evler. Önünde buluştuğumuz cumbalı ev. Birkaç yüz yıllık kıraathane. Mahalleler, semtler ve kent baştan baştanbaşa. Yetmedi; bağlar bahçeler. Yap sat…

1990’ların başından itibaren yavaş yavaş hızlanan ve özellikle iktidarın son yirmi yılda ülke ekonomisinin ana motoru olarak belirlediği inşaat sektörü, kentlerin karakterlerini değiştirmekle kalmadı. İnsanların geçmişle bağlarına ve anılarını da yok etti. Ara ara dikey ve yatay mimari tartışması başlayıp bitiyor. Kentlerin siluetlerini bozan inşaatlar(bozduğu siluet tarihi bir yapıya aitse) kısa süreliğine gündemi meşgul edip unutuluyor. Oysa hemen hemen bütün kentlerin karakterini tümden değiştiren bir sürece tanıklık ettik. Kentler neredeyse baştanbaşa yıkılıp betona büründü. İnsanlar gönüllü şekilde kat karşılığı anılarını sattı. Bir önceki yüzyıldan kalan ev neredeyse yok gibi. Binlerce yıllık tarihe sahip kentler yeni kurulmuş gibi. Geçmişe ait anıların üzeri betonla kapatılmış. Elde kalan betona direnen birkaç kent ve turistik gezilerin yapıldığı ve dizilerin çekildiği Mardin ve Safranbolu gibi bir iki film platosu…

Devleti temsil eden saraylar ve yapılar ve onun resmi inancını temsil eden birkaç yüz yıllık ibadethaneler ayakta, fakat aynı yıllara ait sivil mimariye ait evler ortada yok. O görkemli resmi yapıların bulunduğu yıllarda insanlar yaşamamış gibi. Oysa en yoksul toplumların bile krallarına ait sarayları ve inançlarına ait görkemli mabetleri bulunur. Görkemli saraylar ve devasa mabetler o topluma ait bilgi vermez, yansıttığı devletin kudretidir ve neredeyse bütün devlet ve imparatorlukların görkemli yapıları birbirlerine benzer ve aynı mesajı aktarır. Aslolan o topluma ait sivil mimari ve özellikle sivillere ait barınma ve yaşam alanlarıdır. Geçmişe ait çok şey aktarırlar, gelişme evrelerini, kültürlerini, estetik anlayışlarını, insana dair çok şeyi, hatta aşklarını bile.

Evet, beton ölümlüdür, ömrü kırk yıldan başlıyor. Ellili yıllarda hem kendi ölüyor ve hem deprem gibi afetlerde barındırdıklarını öldürüyor. Elli yıllık bir binanın yıkılıp başka bir binaya dönüşmekten başka şansı yok. Fakat betonun ömrünün test edildiği ve kendi ölümüyle insana dair birçok şeyi de yok ettiği alan binlerce yıllık tarihe sahip kentler olmamalıydı. Test edildikleri yer, önceki yüzyıllara ait evler, sokaklar ve bulvarlar olmamalıydı. Kentlerin siluetleri ve karakterleri yok oldu. Kentlerin ve insanların geçmişle bağları koparıldı.

İnsanların geçmişle ve en önemlisi yaşadığı coğrafyada daha önce yaşayan insanlarla/kültürlerle bağlarını ideolojik motivasyonla koparmak belki onları daha kolay yönetilebilir bir kıvama getirebiliyor. Fakat geçmişle bağı kopmuş insanın, insanlıkla da bağı zayıflıyor. Binlerce yıllık insanlık tarihiyle, kentiyle, doğasıyla, birbirleriyle. Yoksa insanlar neden binlerce yıllık kentlerinin yıkımına göz yumsun? Anılarını yap sat karşılığı müteahhitlere satsın? Kendini insanlık tarihinin bir parçası saymayıp onun var ettikleriyle bağ kurmayıp definecilik denen yaygın bir yağmacılıkla talan etsin? Hasankeyf gibi insanlık tarihine ait binlerce yıllık önemli bir yeri 60 yıllık bir baraja feda etsin?