İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonu kesintisizce devam ediyor. Bir hastanenin vurulmasıyla 500’e yakın hasta ve sivil yaşamını yitirdi. Korkunç saldırıların kontrolden çıkmasının ve bölge geneline yayılmasının yaratacağı olası felaketlere dair örnek teşkil ediyor.

İsrail-Filistin sorunu, uluslararası ve bölgesel aktörlerin de içerisinden yer aldığı karmaşık denklem içerisinde çözülmesi kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir. Ciddi yıkımlara yol açan ve açacak olan tek yönlü savaş, belirli bir süre daha devam etse de Filistin meselesinin politik olarak gündemden çıkartılması süreci fiilen başladı. Sorunun çözümünde uluslararası ve bölgesi aktörlerin oynayacağı rol ve Filistin'in kendi iç politik dengeleri belirleyici olacaktır.

ABD'nin Hamas güçlerinin İsrail’e saldırmasından itibaren Tel Aviv yönetimine en üst düzeyde destek vermesi, sanıldığı gibi sadece İsrail'in korunmasına veya uluslararası alanda desteklemesine yönelik bir hamle değildir. Hiç şüphesiz ki, bunun belirli bir önemi ve ağırlığı var. Ayrıca Amerika'da yapılacak yerel seçimlerde İsrail ilişkin politikaların belirli bir ağırlığı olacağı biliniyor. Bugüne kadar İsrail başbakan ile Beyaz Saray'da görüşmeyen Biden, Dışişleri ve Savunma Bakanlarını çok hızlı ve acil koduyla bölgeye göndermesi ve Amerika'nın en büyük uçak gemisini ve onlarca savaş gemisini İsrail’e 100 km yakına yani Doğu Akdeniz bölgesinde konuşlandırması ve kendisinin de İsrail ziyaret etmesi, Kasım 2024’deki ABD seçimlerini kazanmaya yönelik bir hamle olarak değerlendirebiliriz. Ancak ABD’nin bölgesel stratejisinde bu olasılıklar belirleyici önemde değildir.

Amerika'nın Akdeniz bölgesine son derece önemli bir askeri güç yığmasının daha stratejik nedenleri bulunmaktadır. Bunun en önemli nedenlerden bir tanesi, Doğu Akdeniz olarak tanımlanan kıta sahanlığı içerisinde çok büyük çapta doğalgaz rezervlerinin bulunmasıdır. Bu doğalgaz rezervlerinin Mısır, Filistin/Gazze ve İsrail kıta sahanı içinde olması da önem arz ediyor. ABD, Filistin’in/Gazze’nin deniz sahası içinde olan doğalgaz rezervlerinin Türkiye ve İran gibi ülkelerin kontrolüne geçmesine çok net olarak karşıdır.

ABD’ni İsrail’e askeri olarak çok aktif destek vermesi, Hamas'ın saldırılarının bertaraf edilmesi olarak yansıtılsa da bunun tali bir durum olduğu ortadadır. Dünyada herkesin bildiği bir realite var: İsrail, askeri olarak dünyanın önemli güçlü ülkelerinden biridir. Birleşmiş Milletler tarafından dahi kontrol edilemeyen yüzlerce nükleer silaha ve aynı şekilde binlerce konvansiyonel silaha ve füze sistemlerine sahiptir. Bu nedenle ABD'nin İsrail’e askeri güç konuşlandırması, Hamas, Hizbullah dahası İran'a karşı caydırıcı bir rol oynamak gibi bir misyon üstlense de, esas amaç, Doğu Akdeniz'in muazzam enerji rezervlerini kontrol altına alma politikası olup özellikle Çin’in Ortadoğu’da enerji kaynakları üzerinde artmaya başlayan etkisini kırmaya yöneliktir. Bu nedenle Pekin yönetimi, İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri operasyonlarına açıktan karşı çıkması esasen ABD’nin politikalarına karşı çıkması olarak okumak gerekir.

Hamas’ın gerçekleştirmiş olduğu saldırının ardından, küresel güç ilişkilerinde belirleyici olan İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin de İsrail'in yanında yer almış olmaları bir tesadüf olmayıp Doğu Akdeniz üzerinden yürütülen rekabetle ilişkilidir.

ABD ve İngiltere başta olmak üzere küresel dünyanın önden gelen güçlerinin İsrail'i desteklemeleri aynı zamanda bölge ülkeleri üzerinden dolaylı bir baskı oluşturmaya çalıştıkları söylenebilir. Ancak Bölge ülkelerinin sadece ABD'nin askeri ve politik baskısıyla İsrail'in yanında yer alacaklarını veya tarafsız kalacaklarını söylemek de tek başına doğru olmaz. Bölgenin önemli aktörlerinden biri olan Mısır'a ait Akdeniz kıta sahanlığı içerisindeki bölgede doğalgaz rezervlerinin tespit edilmiş olması, Kahire yönetiminin bölgesel ve uluslararasında alandaki etkinliğini arttırmada önemli bir faktör olacağı biliniyor. Bu nedenle Mısır ile İsrail arasındaki ilişkilerin çok daha önem arz ettiğini söylemek yanlış olmaz. İki ülkenin askeri ilişkilerinden çok özellikle Mısır-Gazze-İsrail’i kapsayan hatta Suriye ve Kıbrıs’ı da içine alan Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarına dair ortak politika oluşturmaları jeo-stratejik çıkarların birbirlerine yaklaştığı anlamına geliyor. Bunun politik yansıması Filistin/Gazze’de görülecektir.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelere yaptığı ziyaret sonrasında ortaya çıkan politik tablonun da doğru okunması önemlidir. Mısır ve Suudi Arabistan Arap dünyası adına bölgenin yeniden dizayn edilmesinde sorumluluk alacaklardır. Bu bakımdan Gazze'nin geleceğini ilişkin ne İsrail, ne Arap dünyası tek başına karar verebilir. ABD, bölgedeki bütün güçleri bir araya getirerek ‘birlikte’ karar vermeyi ön plana çıkartacaktır. Bugün çok karmaşık bir süreç yaşansa da, ilişkilerdeki gelişme eğiliminin ‘ortak’ bir çözüme doğru evirileceğine dair çok sayıda veri ortaya çıkmış bulunuyor.

ABD'nin bölgede fiilen İsrail adına başlattığı diplomatik çalışmalarda varılan ortak uzlaşma noktası şudur: İsrail'in Hamas'ın askeri gücünü esastan tasfiye etmesine yüksek düzeyde bir itiraz gelmeyecek. Hamas'ın askeri olarak tasfiye edilmesi, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler için de son derece önem arz ediyor. Gazze’nin asker güçlerden arındırılmasından sonra bölgenin tamamının Mahmud Abbas’ın liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü(FKÖ) yönetimine bırakılması üzerinden genel bir anlaşmanın sağlandığı belirtiliyor.

Washington Enstitüsü’nden Ortadoğu üzerine yaptığı analizleriyle tanınan David Makovksy, “İsrail ve ABD, Hamas’ın Gazze’de önümüzdeki dönemde bir rolünün olmadığını net şekilde ifade etti. Bunun realitede nasıl olacağı çatışmanın seyrine bağlı” olacağını belirtti ve ABD’nin de ‘İsrail’in Gazze’de kalıca olmayacağına’ dikkat çekti. ABD Başkanı Joe Biden CBS televizyonunda yayınlanan 60 Minutes programındaki röportajında, “Hamas ve Hamas’ın aşırı unsurları tüm Filistin halkını temsil etmiyor. İsrail’in Gazze’yi bir kez daha işgal etmesinin bir hata olacağını düşünüyorum. Ama oradaki aşırıcıları etkisiz hale getirmek bir gereklilik” biçimindeki açıklaması, İsrail’in Hamas iktidarına son verip, Gazze’den çekilmesi ve FKÖ’nün bölgeye yerleştirilmesi olarak yorumlandı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in de Abbas’ı kast ederek, ‘Filistin liderliğini üstlenme zamanı geldi’ biçimindeki açıklaması, hazırlanan senaryoya dair bir fikir veriyor.

Gazze ve Batı Şeria olarak ikiye bölünmüş bulunuyor. Bu süreçten sonra Filistin'in tek merkezden yönetilmesi yani birleştirilmesi ve ağır silahlı güçlerinden arındırılmış bir Filistin devleti, İsrail tarafından kabul edilecek. Yani Hamas'ı ve İslami Cihat örgütü askeri olarak yerle bir etme hedefini gerçekleştirmede kararlı olan İsrail, sanıldığı gibi Gazze'de kalıcı olmayacaktır ve bölgenin Filistin yönetimine teslim edilmesi planını resmi olarak kabul edecektir. Şiddete karşı olduğunu tekrar eden ve Hamas'ın Filistin halkını temsil yetkisinde olmadığına işaret eden Abbas’ın yapmış olduğu açıklama bu bakımdan dikkat çekicidir: “İşgali sonlandıracak olan, siyasi çözümün zorunluluğudur. Filistin halkının tek meşru temsilcisi, kararları, programları ve politikaları ile Filistin Kurtuluş Örgütü'dür. Başka bir örgütün politikaları değildir.” Bu açıklama esasen hem ABD merkezli Batıya hem Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerine hem de İsrail’e yönelik bir mesaj içermektedir.

Filistin'de Hamas ve İslami Cihad Örgütünün, Lübnan'da Hizbullah'ın bölgesel denklemin dışında çıkartılması sadece İsrail'in güvenliği açısından değil aynı zamanda bölge ülkelerinin politik çıkarları açısından da önem arz ediyor. Bu güçlerin etkisizleştirilmesi, İran'ın Ortadoğu Körfez bölgesinde ve Doğu Akdeniz'de etki alanının önemi ölçüde zayıflayacağı anlamına gelir. İran, etkisizleştirilmiş bir Hamas ve İslami Cihat ile bölgedeki denklemi belirleyemeyeceğinin farkında olduğu için mevcut askeri ve politik krizin devam etmesinde çıkarı bulunmaktadır. Böylelikle hem İsrail karşısındaki pozisyonunu koruyacak hem de Körfez ülkeleri üzerinde psikolojik bir baskı kurmuş olacaktır. Bu nedenle Gazze’nin Hamas ve İslami Cihat örgütlerinin kontrolünde olması için bütün gücünü kullanacaktır. Bölgede oluşan yeni denklem içerisinde bunu başarması da oldukça zor görünüyor.

Ortadoğu'da ve özellikle Akdeniz havzasında kendisine uygun bir politika oluşturmaya çalışan Türkiye'nin İsrail-Hamas krizinde çok açıktan devre dışı bıraktırılması, ABD tarafından belirlenen planlı bir politikadır. ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in 7 Ekim 2023 krizinden bu yana bölge ülkelerine yaptığı ziyaretlerin hiçbirinde Ankara bulunmuyor. Bölge ülkelerin dışişleri bakanları ve liderleriyle yaptığı yüz yüze görüşmelerde Türkiye’nin Dışişlerine yer verilmiyor. Aynı şekilde ABD Başkanı Biden'in bölge liderleri ile yaptı telefon diplomasisinde Erdoğan'a yer verilmedi. ABD'nin bu yaklaşım sıradan bir davranış olarak değerlendirilemez. Böyle bir tercih yapmasının temel nedeni, Ortadoğu güç dengelerinde Türkiye’ye yer vermek istemediğine dair bir mesaj içermektedir. ABD ait uçak ve savaş gemilerinin Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin doğalgaz araştırması yapan geminin 10 mil uzaklıktaki bir yerde konumlanması askeri ve politik bakımdan çok net bir mesaj vermektedir.

Türkiye Dışişleri Bakanlığının ortaya çıkan krizde kendisine bir alan açıp rol üstlenmesine yönelik yoğun bir çaba içerisinde olduğu görülüyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bölge ülkelerine yaptığı ziyaretlerde sunduğu bir kısım alternatif önerilerin henüz karşılık bulmadığı açıktır. Ankara, Hamas ile olan özel bağları nedeniyle özellikle Hamas’ın elinde tuttuğu sivil rehinelerin serbest bıraktırmak için ciddi bir çaba sarf ettiği görülüyor. Böylelikle iç içe geçen politik-diplomatik krizde inisiyatif almaya çalışmaktadır. Eğer Hamas’ı ikna eder ve sivilleri Türkiye üzerinden serbest bıraktırabilirse bir adım öne çıkabilecektir. Bunun dışında mevcut pozisyonuyla beklenilen etkiyi yaratması zor görünecektir. Çünkü Türkiye’nin hem Hamas’ın silahsızlandırılması konusunda net bir düşünceye sahip olduğunu söylemek oldukça zor hem de ABD’nin Akdeniz stratejisine uyumlu bir politika izlemesi pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de ve Lübnan’da ABD’nin Türkiye’nin bölgesel politikalarına karşı daha agresif bir strateji izleyebileceğine dair verilerin oluştuğunu söyleyebiliriz.

Bugün oldukça karmaşıklaşan ve Ortadoğu’yu doğrudan etkileyen askeri-politik krizin aşılması ve dengelerin yeniden oluşturulması kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir. Çözümün somutlaşmış hali; İsrail’in çok yönlü saldırılarıyla Hamas’ın ve İslami Cihat’ın Gazze’de özellikle askeri olarak tasfiye edilmesi, politik olarak etkisizleştirilmesi, daha sonra İsrail’in çekilerek Gazze’yi FKÖ’ye teslim etmesi ve ağır silahlardan arındırılmış bir Filistin’in İsrail tarafından tanınması olacaktır. İsrail, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan dahil bölge devletlerinin kabul ettiği bu planın uygulanması için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere küresel güçler, önümüzdeki süreçte diploması trafiğini yoğunlaştırabilirler.

Özeti; Filistin kanı üzerinden biçimsel bir Filistin devletinin ilanı olacak.