Hepimiz biliyoruz ki; Kürt, din-mezhep, emek-sermaye sorunlarının hiçbiri çözülmüş değil. Korkunun birleştirdiği bir muhalif grubuz biz. Koşulların, parlamenter sistemin geleneksel(!) normaline dönmesi, bu birlikteliğin bir anda sona ermesine zemin hazırlayacaktır.
Tarihi geçmişi, kuruluşu, büyüklüğü, nüfusu, batı ile bağları ve bulunduğu bölge itibariyle Türkiye Cumhuriyeti, İslam dünyasının en önemli ülkesidir. 2022, yapılması muhtemel bir erken seçimle; yalnızca otokrasinin yıkılması olarak değil, öncü bir grup olmadan, halk eli ile yeni bir devlet kuruluşu açısından da İslam dünyasındaki demokrasi deneyiminin en kritik yıllarından biri olabilir.
Belli ki başkanlık sistemine getirilen bütün eleştiriler gerçekleşti. Bu, endişelerin içindeki “Başkan ile parti arasındaki ilişkilerin ayrılması, tabanla bağımızın kopmasına yol açacaktır” görüşünün sahibi AKP’lilerin de haklı çıktığını gösteriyor.
Tek adam yönetiminin ülkeyi getirdiği korkutucu nokta, kuruluştan beri sürmekte olan ekonomideki pay dağıtımı sorunlarının ve yarattığı sosyal çatışmaların göz ardı edilmesine de yol açtı. Hâlbuki hepimiz biliyoruz ki; Kürt, din-mezhep, emek-sermaye sorunlarının hiçbiri çözülmüş değil. Korkunun birleştirdiği bir muhalif grubuz biz. Koşulların, parlamenter sistemin geleneksel(!) normaline dönmesi, bu birlikteliğin bir anda sona ermesine zemin hazırlayacaktır.
Gitsen olmaz, kalsan olmaz durumudur halimiz. Değişim şart ve elimizde bir asırlık tecrübe var. Kuruluş dönemini ve kurucuları hak ettikleri saygı ve sevgiyi göstererek hatırlamak, ama yeni bir devlet şekillendirmek zorundayız.
Vatandaşlık tanımı hakları ve sorumlulukları ile baştan yapılmak zorunda. Bağın bir tarafında birey, diğer tarafında tek tek bireylerin güç birliği ile oluşturduğu devlet var. Devlete atfedilen kutsallığın, vatandaş haklarını ezdiği bir ortamda gelinen nokta, şimdikidir. Sosyal medya baskısı ile sağlanan göstermelik adalet, devletin, şirketlerin elinde oyuncak olmuş bir halk, keyfe keder davranan, savcılar, yargıçlar.
Kendini “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak tanımladığı sürece, devlet karşısında, bireyin alt kimliklerinin önemi olamaz. Irkının, inancının, anadilinin, cinsel yöneliminin devleti ilgilendiren bir yönü yok. Devlet, kendine verilen hizmet görevlerini yerine getirmek dışında bir hakka sahip değil. Devletin hakkı yok, ödevleri var. İlk ödevi de vatandaşın, birbirine ve kendine karşı eşitliğini sağlamak.
Yeni bir sistem kurulacak ise talep; vatandaşlık hakkının kutsallığı üstüne olmalıdır. Yargının; devletin parçası değil, kendi kendini kontrol eden tam bağımsız bir yapıya kavuşturulduğu, tek ölçütünün evrensel hukuk olduğu bir sistem kurulmak zorundadır. Yargı bağımsız değilse, devletin herhangi bir kurumunun kontrol edilmesi, diğer alanların düzene kavuşturulması mümkün değildir.
Eğer başlayacaksak bundan başlamalıyız: Vatandaşından kutsallığına saygı göstermesini bekleyen değil, vatandaşının kutsallığına saygı duyan bir devlet. Ve hep birlikte bu kadar saygısızlığı yaşadığımız bir dönemin sonunda bunu sağlayamaz isek, bir daha bu şans elimize uzun süre geçmeyecektir.
Mutlu yıllar olsun.