Metrobüste sallanan, metroda maskeli eldivenli uyuya kalan işçiler, motor üstünde başını koyup dinlenen kuryeler, kargo işçileri, belediye ilçeleri sokakta ilaçlama yapan... Günlerdir sokakta gördüğümüz fotoğraflar bu.
Bu zorlu süreç uzadıkça uzayan belirsizlik ve kaygı da eklenince, geniş halk kesimleri çok derin bir depresyona itiliyor. Açılmayan dükkanların sahipler, çalışanları. Kapanan fabrikaların ücretsiz izne yollanana işçileri. Duran yaşamın aralarından ekmeğini çıkartan işportacısı, atık toplayıcısı, güncelik işlerle yevmiyesini kazan emekçileri… Zorlu bir süreç bu. Evlerde erzak azalıyor. Süreç uzuyor salık kaygısı ile açlık kaygısı çatışmaya başlıyor. Başında beri halkın bu günler için devlet aygıtının nasıl bir hazırlığı olduğun merak edildi. Üç basit soru soruldu. İhtiyat akçesi paraları nerede? İşsizlik fonu için her ay çalışanlardan toplanan paralar nerede? Varlık Fonu için kamu mallarına el kondu, bu fon nerede? Yanıtı yoktu. Aksine ortaya çıkan krize önlem paketi olarak, “iç hatlarda vergi düşüren, ev kredisi faizi düşüren” bir hazırlıksızlıkla karşılaştık. Sonrasında maske kriziyle büyüdü bu yönetememe hali. Önce PTT eliyle dağıtılacak idi bir adres ilan edildi. Çöktü. Sonra e- devlet dediler, eczanelere iş verildi. Aradan geçen bir aya rağmen hala maske krizi sürüyor. Sokağa çıkma yasağı sürecinde bu beceriksizlik artık halk sağlığını açıktan tehdit eden bir hale geldi. Bir aya yakın süre eve kapatılmış insanları ani bir kararla sokağa döken iktidar, istifa gerilimiyle faturayı muhalefete kesti. Bir bakan istifa etti, Cumhurbaşkanı kabul etmedi. Bazı iktidar grupları istifayı destekledi, bazıları karşı çıktı ama suç toplumsal muhalefetin oldu. Birlik mesajları verip konuyu kapattılar ama büyük bir sökük daha aldılar… Şimdi bu söküğü kapatmak ve açılmayı önlemek, Ankara’ya kendilerini beğendirmek için agresif bir yöneteme geçtiler. Önce üst üste kararname ile sokakta kamu yönetiminin tek gücü olan belediyeleri süreçten düşürmeye çalıştılar. Bu yolla valilikleri ve kaymakamlıkları sürecin odağına koymak isterlerken, örgütledikleri “Vefa koordinasyonu” halkın istek ve şikayetlerinin yanıtını vermekten çok uzağa düştü. Olmuyor olmuyordu… Sokağa çıkma yasağında ekmek, sokağa çıkmak zorunda kalanlar için maske, evinde kapalı olan yaş grupları için hizmet üretemeyen bir devlet aygıtı var karşımızda. Belediyeler olmasaydı, emin olun bu salgın süreci çok daha ağır geçiyor olurdu. Engellemelere rağmen, sınırlı imkanlara rağmen her biri büyük işler yapıyor. Bu işleri önce havuz basını ile gölgelediler, bu yetmedi engellemeye geçtiler. Adana’da sahra hastanesi mühürleyip, Mersin’de ücretsiz ekmek dağıtımı engelleyip, Kadıköy’de halka moral veren bandoyu durduruluyorlar. Bir yapı neden ekmek dağıtımına engel olur, neden sıcak yemek vermesini engeller, neden aş evi kapatıp, neden yardımlara el koyar, hastane mühürler diye sorarken yeni bir aşamaya geçtiler. Ellerindeki maaşlı “troll ordusu” ile kurgusal senaryolar kurup belediyelerin halktan yana tutumları üzerinde baskı kurmaya çabalıyorlar. Önce bir şikâyet oluşur. Savcı Sayan birdenbire tweeti görür, aman yarabbi dikkate bak. Hani yeğenini göreve gelir gelmez işe alıp inkar edip rezil olan belediye başkanı. Sonra Ağrı'daki belediye başkanının yazdığını Tevfik Göksu görüyor, ona yollanan pası hemen alıyor. Başka bir ilçenin sınırlarındaki ev için hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyor. "Hizmet" aşkını arşivlerden takip edebilirsiniz. Sonra çember kapatılıyor. Kişisel hanelerin ilaçlanmasının hayli zor olduğunu, yetişmenin güçlükleri belliyken, sanki Esenler'de her ev ilaçlanmışken, şikâyet sahibi tavırla konuyu kapatıyor. Konu kapandı mı? HAYIR. Makine işliyor. Sonra dört başı mamur çalışmanın geniş alana yayılması başlıyor. Melih Gökçek bile işin içine giriyor. Sonra basına haber, TV'lere haber yaptırma. Günlerdir ellerine yüzlerine bulaştırdıkları süreçte üstünlük kazanma sistematiği işliyor. Sonra bu çalışma yankılarlar büyütülüyor. Melih Gökçek bile koroda. Hani Ankara’da partisi tarafından kovulan, yolsuzlukları AKP içinde dahi rahatsızlık yaratan belediye başkanı… Sevda Hanım durur mu hemen başkanına pas etmiş. Oysa biraz araştırsa, ilçe sağlık müdürlüklerinin bu sürecin karar vericisi olduğunu bilirdi. Sonra Kartal'a geçtiler. Şikâyet değil "ihale" anlatacaklar. Bir ülkeyi ihale ile peşkeş çekmiş adamlar, onların çanak yalayıcıları her gün Sayıştay denetiminde olan hizmet alımlara laf söylüyor. Günlerdir salgını, halkın erzak, sağlık talebini karşılamayan yapılar. Lüks içindeki yaşamlarının bedeli olan bu türlü yalanları üretiyor. Hasılı … 1 aydır bir kullan- at maskeyi dağıtmayan insanlarsınız siz. Koca devlet elinizde, halk kaygı içinde aç biilaç yardım bekliyor. Bu ekipler nasıl çalışıyor. Salgına bağışıklığımız yok ama haberlerine bağışıklık kazandık, yorulduk bile. Bu süreç içinde vergi verdiğimiz yapıların mafya babalarını ”af etmek” dışında bir işlevi olsun istiyoruz. Onlar ise kurdukları “falsus ex machina’sı”* çalıştırmakla meşgul. · Yalan üreten makine