Kürt siyasetçi Altan Tan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iç cephe” vurgusu, Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle el sıkışması ve Ortadoğu’da yaşanan son çatışmaların Türkiye’ye etkisi üzerine konuştu.
Amidahaber’in Tan ile gerçekleştirdiği söyleşiden öne çıkan soru ve cevaplar şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “iç cephe” çıkışı, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşması ve barıştan bahsetmesi… Neler oluyor, Türkiye bir yumuşama iklimine mi giriyor?
Lafı fazla uzatmadan söyleyelim; Erdoğan ve Bahçeli’nin bu çıkışını ‘günü kurtarma operasyonu’ olarak değerlendiriyorum. Ama bu çıkışlar aynı zamanda önemlidir de. Siyasiler arasında diyalog bir ülke için şarttır. Örneğin, İngiltere’de Almanya’da, Fransa’da öyle her gün birbirleriyle bizimkiler gibi kavga etseler hiçbir şey yapamazlar. Türkiye’nin barışı olsun, tamam bu güzel olur. Hele hele Tayyip Erdoğan’ın son konuşmasında dediği ‘İsrail’in Siyonistlerin esas hedefi Türkiye’dir, vatan topraklarıdır, Anadolu’dur’ bir dönemde iç barış tabii ki çok önemlidir. Ama nasıl bir iç barış, nasıl bir iç anlaşma, nasıl bir iç uzlaşma olmalı?
Nasıl olmalı?
Yani gelin sarılalım, kokteyl verelim, sabahleyin Devlet Bahçeli, Özgür Özel’e küfretsin, akşamleyin de desin ki vallahi kusura bakma, bunlar siyasetten olan şeylerdir, hadi gelin birbirimizi öpelim ve barışalım dese olur mu? Bu ülkede ciddi sorunlar var; dindarla gerilim var, Kürt sorunu var, Alevi sorunu var, eğitim sorunu var, sağlık sorunu var, kentleşme sorunu var, büyük bir İstanbul sorunu var. Bütün bu sorunların hepsinin üzerinde büyük bir ekonomik sorun var. Siz bunları doğru düzgün rayına sokmadan, yani kısaca ülkeyi demokratik bir hukuk devleti haline getirmeden barışı nasıl sağlayacaksınız? Gel seni öpeyim de hadi barışalım demekle barış olmaz.
Erdoğan, İsrail’in hedefinin Türkiye olduğunu söyledi. İsrail- Filistin savaşında Türkiye’yi etkileyecek bir risk var mı?
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından bu yana Ortadoğu’da dengeler değişti. Bugün Suriye ve Irak’tan bahsedebiliyor muyuz? Ellerini kaldıracak parmaklarını oynatacak güçleri yok. Paraları yok, iş yok, vatandaşlarının büyük kısmı yurtdışına göç etti. 7 milyon Suriyeli, 7 milyon Iraklı başka ülkelerde. Amerikan işgalinden sonra bunlar kademe kademe oldu. Ortadoğu tabii ki Türkiye’yi de etkileyebilir. Bütün bu gelişmeler değerlendirildiğinde sıranın Türkiye’ye de geleceğini kestirmek mümkün. Ancak o gün geldiğinde Türkiye’nin iç durumu çok önemli.
‘O gün geldiğinde’ nasıl bir Türkiye, sorunlarla karşılaşır?
İç barış sağlanmamışsa, halk memnun değilse, Türkiye de çevresindeki ülkeler gibi parçalanma riski taşıyabilir. Bu riski artıran en önemli faktör, Kürt meselesinin çözülememesi. Ailevi sorunun çözülememesi. İç barışı sağlamanız için öncelikle iç sorunlarınızı çözmeniz gerekiyor. İç barışını sağlamamış bir Türkiye’ye de sıra geldiğinde neyle karşılaşacağını düşünmek lazım. Türkiye, 1923’ten bu yana iç barışını tam olarak sağlayamamış ve ekonomik olarak güçlü bir ülke olamamıştır. Bu yüzden bu tehlike her zaman var. Kötümser cümleler kurmak istemiyorum ama iktidarın ve devletin bu sorunlara yaklaşımındaki sicili temiz değil. Bunu kadrolarında ve uygulamalarında görüyoruz. Günübirlik, palyatif çözümler olmaz. Bizim de gönlümüzden geçen iç barışını kalıcı hale getirmiş, programı ve kadrosuyla güven veren bir hükümet ve devlet politikasının olmasıdır. Umudumuzu korumak istiyoruz ancak köklü değişim lazım.
Köklü değişimin ilk adımları atılıyor gibi. Yeni Anayasa tartışmaları var gündemde. Mevcut parlamento yeni bir anayasa yapabilir mi?
En sonda söyleyeceğim lafı başta söyleyeyim; bu hükümetten, bu Meclis’ten yeni bir Anayasa çıkmaz. 2011 seçimlerinden sonra iki yıl boyunca Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in başkanlığında anayasa uzlaşma komisyonunda yer aldım. Şu an Türkiye’de belli başlı sorunlar var, din-devlet ilişkileri, Kürt meselesi, Alevi meselesi, hukuksal düzenlemeler… Bunlar düzeltilmedikçe yeni bir anayasa olmaz.
Kapsayıcı bir anayasa nasıl olmalı?
Diyorlar ki; ‘Kenan Evren anayasasını değiştireceğiz ama ilk dört maddeye dokunmayacağız.’ Peki siz bu konuları tartışmazsanız neyi değiştireceksiniz? Kenan Evren’in en belirgin özelliği, dördüncü maddeyi koymuş olması. Bu maddeye dokunmadıktan sonra hangi anayasa değişikliği olacak? Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesi için siyasi rüşvet niteliğinde düzenlemeler peşindeler. Sadece kandırmaca! 4’üncü madde daha önceki Anayasalarda yok. ‘4’üncü maddeyi Kenan Evren koydu. 1921’de yok, 1924’te yok, 1937’de yok, 1961 darbe Anayasasında da yok. Peki ne zaman olmuş, Kenan Evren geldiğinde. İlk 1,2,3’üncü maddeyi yazmışlar sonra da 4’üncü maddeyi eklemişler. Bu maddelere asla dokunamazsınız diyorlar, peki o zaman siz neyi değiştireceksiniz?
İlk 4 madde değiştirilmeden yapılacak değişiklik gerçekçi mi?
Bence Erdoğan’ı tekrar aday yapmak için bazı düzenlemelerin peşindeler. Veya bunu siyasi bir rüşvet olarak kullanmak istiyorlar ki tekrar parlamenter sisteme geçsinler. 42’nci ve 66’ncı maddeye dokunmayan, Kürtçe anda dil meselesini, eğitim meselesini, vatandaşlık meselesini çözmeyen yeni bir Anayasa yeni bir Anayasa olmaz.
Kürt meselesinde nasıl bir çözüm öneriyorsunuz, ‘Çözüm Süreci’ne benzer bir sürecin başlaması mümkün mü?
Ben hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kanaatindeyim. Yenisinin nasıl olacağıyla ilgili hükûmetten ve devletten hiçbir işaret yok. Sadece gündemi sıcak tutmak ve oyalama taktiği izleniyor. Kalıcı bir adım atılmıyor.
Röportajın tamamı…