Emek Partisi İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, Marmara Denizi'nin son 50 yılda kentsel ve endüstriyel kirlilik, aşırı avlanma ve iklim krizi nedeniyle maruz kaldığı ciddi ekolojik dönüşümleri, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü'nün iki bilim gemisiyle gerçekleştirdiği son araştırma ışığında Meclis gündemine taşıdı. Özellikle 2021 yılının Ocak ayında başlayıp Haziran ayına kadar devam eden müsilaj (deniz salyası) oluşumunun, deniz ekosisteminde yıllarca süren tahribatın somut bir göstergesi olduğunu ve Marmara Denizi'nin kırılgan ekosisteminde uzun vadeli ve yıkıcı etkiler yarattığını vurgulayan Bayhan, denizin 30 metrenin altındaki tabakalarında ciddi bir oksijen azalmasının gözlemlendiğini ve bu durumun deniz sıcaklıklarındaki artış, oksijen eksikliği ve kirlilikle birleşerek deniz ekosistemini adeta komaya soktuğunu belirtti.
Bayhan, Marmara Denizi'nin doğusunda, özellikle İzmit Körfezi çevresindeki sanayi tesisleri, Gemlik, Bandırma ve Tekirdağ gibi limanlar, yoğun deniz trafiği ve endüstriyel-tarımsal atıkların yarattığı kirliliğin boyutlarını bir kez daha gözler önüne seren bu araştırmaya dayanarak, ekosistemin denge eşiğinin aşıldığını ve Marmara Denizi'ndeki büyük avcı balık türlerinin neredeyse tamamen kaybolduğunu ifade etti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a soru önergesi veren Bayhan, “Marmara Denizi havzasındaki sanayi bölgelerinin büyük çoğunluğu, atık sularını herhangi bir arıtma işlemine tabi tutmadan doğrudan denize veya akarsulara boşaltmaktadır. Bu durum, Marmara Denizi’nde aşırı kirliliğe yol açarak deniz ekosistemini ciddi şekilde tahrip etmekte ve halk sağlığı açısından da ciddi tehlikeler yaratmaktadır. Bu sanayi atıklarının kontrol altına alınması için Bakanlık olarak hangi somut adımları atmayı planlıyorsunuz?” diye sordu.
22 MADDELİK EYLEM PLANI NEDEN HAYATA GEÇİRİLMEDİ?
Marmara Denizi Çevresel İzleme Projesi (MAREM) başta olmak üzere, Marmara Denizi'ndeki kirleticilere dair yapılan birçok çalışma ve meslek odalarının uyarılarına rağmen, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın somut bir adım atmadığını belirten Bayhan, müsilaj krizinin ardından kirliliğin azaltılması ve izleme çalışmalarının yürütülmesi amacıyla 6 Haziran 2021'de açıklanan 22 maddelik eylem planındaki adımların bile hayata geçirilmediğini vurguladı. Ayrıca Bayhan, "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ilgili kurumlar, üniversiteler, sanayi odaları ve STK'ların katılımıyla oluşturulan koordinasyon kurulu tarafından yayımlanan Deşarj Standartlarında Kısıtlama Genelgesi, Trakya’nın en önemli su kaynaklarından biri olan Ergene Nehri'ndeki derin deşarj sistemini neden kapsamamaktadır? Marmara Denizi’ne büyük ölçüde kirlilik taşıyan bu sistemin genelge dışında bırakılmasının sebebi nedir?" sorusunu yöneltti.
‘YEŞİL DÖNÜŞÜM’ ADI ALTINDA FELAKETTEN RANT ELDE ETMEK
TÜSİAD ve TÜRKONFED gibi kuruluşların "yeşil mutabakat" ve "dijital dönüşüm" ekseninde geliştirdiği Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı gibi projelerin, "sürdürülebilirlik" ve "yeşil dönüşüm" adı altında aslında sömürü ve talan politikalarını örtmeye çalıştığını belirten Bayhan, bu kuruluşların felaketlerden rant elde etmeye devam ettiğinin altını çizdi. "Marmara Denizi’ndeki kirliliğin artış trendi içerisinde olduğuna dair birçok bilimsel rapor ve makale mevcutken, bu eylem planı çerçevesinde organize sanayi bölgelerine (OSB) yönelik herhangi bir cezai yaptırım ya da uyarı yapılmış mıdır? Yoksa bu felaketle baş etme stratejiniz, 'Yeşil OSB' adı altında Avrupa Birliği’nden fonlar alarak, çevresel yıkımdan rant elde etmeye dayalı politikalarınızın bir parçası mıdır?" sorusunu Bakan Kurum’a yöneltti.
EMEP’li Bayhan’ın Bakan Kurum’a yönelttiği diğer sorular şu şekilde oldu:
· Kıyı Kanunu'nun uygulanmasına dair yönetmeliğin 5. maddesi, kıyılardan kum, çakıl gibi malzemelerin alınamayacağını ve kıyıların doğal yapısını bozacak kazıların yapılamayacağını belirtmektedir. Bu denetimler ne sıklıkla yapılmaktadır? Sonuçları itibariyle etkisi olmayan bu denetimlerin etkinliğini artırmak için yeni tedbirler almayı planlıyor musunuz?
· Gemiler tarafından taşınan balast sularındaki yabancı türler ve kimyasal kirleticiler, Marmara Denizi'nde önemli çevresel tehditler oluşturuyor. Boğazlar ve Marmara Denizi çevresinde gemi ve içsu taşıtlarının sintine ve kirli balast sularını boşaltabileceği Liman Atık Alım Tesisleri'nin sayısı yeterli midir? Balast sularının kontrolüne yönelik yeni önlemler almayı düşünüyor musunuz?
· Gemi inşa, bakım ve onarım tesislerinde yürütülen faaliyetler sonucu ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz formundaki kirleticiler, doğrudan veya dolaylı olarak denizleri ve çevresini kirletmektedir. Özellikle Yalova ve Tuzla bölgelerindeki gemi onarım tesislerinde çalışan işçiler, bu zararlı maddelere solunum yoluyla veya temas ederek maruz kalmakta ve zamanla sağlıklarını yitirmektedir. Bunun yanı sıra, deniz ekosistemi de toksik kirlilikten olumsuz etkilenmektedir. Bu bölgelerde, iş sağlığı ve güvenliği önlemleri başta olmak üzere, işçilerin ve çevrenin sağlığını korumak amacıyla kirleticilerin etkilerini azaltmaya yönelik bir planınız var mı?
· Sanayi yatırımlarının kentsel alanlarla iç içe olması, yoğun sanayinin getirdiği çevre kirliliği, gemi inşa sanayisinin büyümesi ve dolgu taleplerinin kıyı alanları ve ekosistemler üzerinde yarattığı baskı, ayrıca Petro-Kimya tesislerinin varlığı nedeniyle İzmit Körfezi çevresinde bulunan 35 liman-iskele ve birçok sanayi tesisi, bölgedeki endüstriyel kirliliği artırmaktadır. Hava, su ve toprak kirliliğinin önlenmesine yönelik, bu bölgedeki sanayi kirleticilerinin yerel ve bölgesel bazda envanterini çıkarmayı planlıyor musunuz? Çevresel izleme ve denetim faaliyetleri hangi sıklıkta yapılmaktadır?
· 2010 yılında başlatılan Derin Deniz Deşarj Projesi kapsamında, Ergene Nehri’ndeki kirliliği azaltma adına atıklar Marmara Denizi’nin derinliklerine boşaltılmış ve bu durum, denizde biyolojik ve kimyasal birikimlere yol açmıştır. Marmara Denizi Çevresel İzleme Projesi (MAREM) kapsamında 200 istasyon ve 450 faklı noktada ölçme ve değerlendirmelerle de kayda alınmış ve özellikle Ergene deşarjının etkili olduğu Marmara’nın ortasında oksijen bulunmayan bölgeler oluştuğu ve canlı çeşitliliğinin yok olduğu tespit edilmiştir. Marmara Denizi’ni sermayedarları ihya etmek adına atıkların boşaltıldığı bir “çöplük” haline getiren bu yaklaşım, "yeşil dönüşüm" politikalarınızın bir parçası mıdır?