Şimdi ne olacak?

İlk iki bölüm gibi bu bölüm de yalnızca kendi gözlemlerimdir.  Bir değişim gerçekleşti. Kişisel olarak tam da olması gibi değişti diye düşünüyorum. Demokratik, kısıtsız, kavgasız gerçek bir parti kongresiydi ve değişimci olarak adlandırılan, başını Genel Başkan Özgür Özel ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun çektiği grup tarafından hak edilerek kazanıldı.

Konuşmaların parti içini kapsayan bölümlerini özetlemiştim. Yönetim biçimi ile ilgili olarak yaşanan itirazları ve gençleşme iddialarını yansıtıyordu. Parti dışına yönelik söylemler ise çok açık şekilde paraleldi. CHP’nin ittifak politikasını sonlandıracağını belirten bir cümle iki tarafça da edilmedi. Ki bu aynı zamanda Özel ve Kılıçdaroğlu arasında bir kopmanın olanaksızlığını da işaret ediyor. Belki ittifak kapsamı değişebilir, İyiP tarafından ipler koparılabilir ama bunun CHP tarafından yapılmayacağı belli.

Şu anda CHP’nin parti çekirdeğinde iki ayrı güç olduğu fikrindeyim. Örgüt ayağına Özel’in, kitle ayağı İmamoğlu’nun liderlik ettiği ikili parçadan oluşan bir yapı. En azından kısa veya orta vadede bu ikilinin birbirlerine gereksiniminin sona ermesi düşünülemez. İttifak politikasının zorunluluğu nedeniyle de Kılıçdaroğlu’ndan bağımsız hareket etmeleri çok zor.

Peki değişim neresinde?  Değişim; partinin danışmanlar aracılığı ile değil Özel liderliğindeki örgüt ile yönetileceği, yerel yönetimlerin de kitle desteği ile sürükleneceği bir döneme açılmasıdır. Doğru mudur? Kongre süreci pek de yanlış olmadığını gösteriyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar Kılıçdaroğlu desteğinde, kitle gücüne sahip bir CHP’ye çok ihtiyaç duyulduğunu dayatıyor. Yerel seçimlere kadar partinin ufak tefek savrulmaları, yanlış beyanatlar, uyum sorunları görülebilir fakat seçim başarısının 2019’dan yukarıda olacağını görmek de müneccimlik sayılmaz. İşte o günlerden sonra durgun suların altında hangi akımların hızlandığını anlayacak, bazı unsurların yüzeye çıkıp, bazılarının boğulduğunu göreceğiz.

CHP’nin daha sola kayacağı konusundaki görüşlere katılmıyorum. İyiP’ye verdiği destekle ortayı paylaşmayı hedefleyen Kılıçdaroğlu, yine İyiP’nin, nedeni saha sonra anlaşılacak ittifakı yıkma hamlesi ile, başarısız oldu. Son günlerde yaşanan fırtınaya bakarak İyiP’nin de zeminini kaybettiğini, bu aşamadan sonra ortaya ulaşmasının çok zor olduğunu görüyorum. Bu durumda İmamoğlu’nun İyiP’nin rolünü üstlenerek, partiyi orta siyasi bölgeye çekmesi daha büyük olasılık olarak görünüyor. Yerel seçimlerde %30’ a yakın bir oy alınması halinde, genel seçimlerde %35 bandına ulaşmak, CHP’nin ülke siyasetinin ortasını işgal etmesine yetecektir. Yerel seçimlerde ortaya çıkan aday belirleme çekişmesi kısa süreli kırgınlıklar yaratsa da fazla sürmez. Seçim sonrası gerçek iktidar mücadelesi başlayacaktır. Ha çılgınca gelebilir fakat bir CHP-AKP koalisyonunun gündeme gelmesi de beni şaşırtmaz.

Sonuç:

CHP, koşulların getirdiği bir üçlü yapıya dönüştü. Kitle ile bağı güçlü Ekrem İmamoğlu, örgüt ile ilişkisi güçlü Özgür Özel ve (seçim sürecinde dikkat çeken belge ve bilgileriyle) devlet ve diğer partilerle ilişkisi güçlü Kemal Kılıçdaroğlu. Kötü müdür? Hayır! Naçizane fikrim olması gerekendir. Türkiye Cumhuriyeti’nin onarımı için geniş çaplı bir eyleme gereksinim var. CHP kurucu parti olarak şartların gerektirdiği yaklaşımı gösterme yükümlülüğü altındadır. Umalım ki başarılı olsun.

Tekrar hatırlatayım. Bunlar; emekli muhasebeci, basit bir CHP üyesinin fikirleridir. İngilizce “whishful thinking” kendi deyimimle “isterim ki olsun” çıkış noktasından hareketle yazılmıştır.