Ne enflasyon, ne NATO, ne Rusya… Bunca olan biten sırasında iktidar ve muhalife muhalif tayfa için ilk akla gelen sorun: CHP Genel Başkanlığı. Naçizane kıt aklımla olasılıkları değerlendirmek istedim, ilk ve en güçlü ve en çok desteklenen Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı.
EKREM İMAMOĞLU
Seçimin hemen ardından, bir ya da iki günden bahsetmiyorum, sonuçların kesinleşmesinden birkaç dakika sonra, histeri halinde bir kampanya başladı: Kılıçdaroğlu istifa et!
Siyaset bilimi akademisyenleri, siyasetçiler, iktidar mensupları, kimi muhalifler ve en tepede de bırakın sert eleştiriyi, hakaret düzeyini çoktan aşmış sözlerle, yazılarla gazeteciler... İki grup var ki bunların çıkışları artık anlamsızlık boyutunu aşıp arkasında başka gerekçeler aranmaya açık hale geldi: İktidar mensupları ve yandaş ya da muhalif denen medya mensupları.
Herhangi bir ülkede, herhangi bir seçimde, kazanan herhangi bir adayın, seçimden birkaç dakika sonra, kaybedene “istifa et” dediğine bunca yıl şahit olmadım. Belki gözümden kaçtı, yazımı okumak zahmetine katlanan birinin aklında örnek var ise bana da hatırlatmasını şükranla karşılarım.
Hatırlayın; Erdoğan henüz tebrikleri kabul etmemiş, taraftarlarına şükranlarını sunmamışken, ilk yaptığı “Kılıçdaroğlu ’nun istifasını istemek.” Yalnız o da değil, iktidar siyasetçilerinin korosuna, yandaş dediğimiz medya korosu da katılıyor, üstüne onlardan da cevval bir grup ortaya fırlıyor, kendine “muhalif gazeteci” diyen tayfa. Sebep?
Siyasi ya da ahlaki mantık şunu gerektirmez mi? “Yıllardır sayesinde kazanıyoruz” dedikleri Kılıçdaroğlu hakkında aklı başında yapılacak ilk açıklamanın “Seçim dönemini geçirdik, bu dönemde yaşananlar seçim gereğidir, Sayın Kılıçdaroğlu’nu da halkımızdan aldığı %48 oy için tebrik ediyorum” olması gerekmez mi? Tam tersi oluyor; Erdoğan, Bahçeli, Yıldırım, Varank, Çelik… Hepsinin ilk demeci “İstifa et Kılıçdaroğlu”
Peki ya gazeteciler, medya mensupları! İşleri nedir? Seçimi değerlendirmek! Kim kaybetti? Nasıl kaybedildi? Seçim sürecinde yapılan hatalar, muhalif liderlerin tavırları… Hayır, bunları da görmüyoruz. YouTube yayınlarından, köşe yazılarından hakaret akıyor. Kusmuklara bulanmış aynı kelime yağıyor: İstifa et!
Değişim gerekli mi? Evet! Değişimin iki yolu var:
1-İstifa, ardından olağanüstü kongre
2-Genel Başkan seçimli olağan kongre.
Peki, aradaki fark nedir? Örneğin; Cumhurbaşkanlığı seçimi, Mart’24 Yerel Seçimleri’nden sonra yapılsa bu kadar gürültü çıkar mıydı? Kişisel olarak çıkmayacağı inancındayım.
Kılıçdaroğlu’nun, ısrarla, planlı bir kongrede, adil bir seçimle genel başkanlığı devretmesi, neden sorun olarak görülüyor? Sakın yerel seçim endişesi demeyin, bu durumda Cumhur İttifakı’nın istifa talebi tamamen havada kalacaktır. Ortada çok açık bir mantık hatası olduğunu nasıl reddedebiliriz? CHP’nin yerel seçimlerde Kılıçdaroğlu ile başarısız olacağını düşünen bir AKP ve bundan korktuğunu belirten siyaset şürekâsı (!) aynı noktada buluşuyorsa, ikisinden biri hatalı demektir.
Peki, ikisini birleştiren nokta yok mudur? Var!
Hem iktidar ve yandaşları hem de muhalif görünen tayfayı istifa etme baskısında birleştiren, Kılıçdaroğlu‘nun simgelediği “blok muhalefet” görüşüdür. Seçimi kazanamamıştır, yeterli olamamıştır, Alevidir, teröristtir, pasiftir, hitabet yeteneği yoktur… Hepsi söyleniyor ama bir tek özellik es geçiliyor: Muhalefeti birleştiren siyasetçi olması. Blok muhalefet olmadığı sürece yerel seçim zaferinin olanaksız olduğunu bilen muhalif (!) tayfanın, blok muhalefeti kıramadığı sürece zafer kazanamayacağını bilen iktidar ile iş birliğinden şüphe duymamak nasıl mümkün olabilir?
Haydi, senaryoları koyalım ortaya. Birincisi “hemen istifa”, ikincisi “olağan kongrede değişim” olsun.
Diyelim ki 30 Haziran 2023, Kemal Kılıçdaroğlu kameraların önüne çıkıp, “Yaşım ve sağlığımın gerektirdiği özen nedeni ile bunca; baskı, hakaret, saldırı karşısında istifa etmeyi uygun gördüm. Parti yoldaşlarıma ve seçmenlerime teşekkür ediyorum” demiş olsun.
Prosedür nedir?
Tüzük, Madde 24, 2. Bent: Genel Başkanlık boşaldığında, Parti Meclisi yeni Genel Başkanı seçmek için kurultayı en geç (45) gün içinde toplantıya çağırır. Bu süre içinde Genel Başkanlık görevleri, Parti Meclisinde belirlenen Genel Başkan Yardımcısı tarafından yürütülür.
En geç 15 Ağustos 2023 günü Genel Başkan Seçimi için olağanüstü kurultaya gidilecekti.
Ne olurdu? Siyasetçi ve parti ilişkisi açısından (Kendi kişisel düşüncem).
Çıkan gürültüye bakılırsa; CHP’den bihaber seçmen grubu İmamoğlu’nun kazanacağından emin. CHP’yi biraz tanıyanlar ile “istifa et” baskısı yapan muhalif görünümlü medya tayfası ve muhalif siyasetçi ise bugünkü delege yapısı ile bunun hayal bile edilemeyeceğini biliyor. Evet! Değerli, iyi niyetli seçmenlere söylemekten üzüntü duysam da, ne yazık ki, hiçbir şansı bulunmuyor. Ha bir gerçek daha var ki sosyal medyada, yandaş ve muhalife muhalif tayfanın hakaretlerle süslü yazılarının etkisi ile çok çıkan sesin, genel seçmen sesini bastırdığını düşünseniz de o kadar da baskın değiller. İşin daha da garip yönü bunu İmamoğlu’nun da bildiğine eminim.
Peki, İmamoğlu aday olup partinin başına geçebilir mi? Evet, geçebilir ama bir şartla: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden istifa ederek. Yani; CHP örgütü, en önemli gücü, “kaybedilirse Türkiye kaybedilir” denen İBB ’yi AKP’ye teslim etmeye razı gelecek inancındasınız.
Türkiye Cumhuriyeti Belediye Kanunu, 3. Bölüm, Belediye Başkanlığı. Madde 37- Belediye başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Belediye başkanı, ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilir. Belediye başkanı, görevinin devamı süresince siyasî partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde bulunamaz.
Demek ki bu İmamoğlu seçeneğini iyice bir düşünmek gerekecek. Sakın AKP, yandaş ve bir kısım muhalif (!) tayfadan gelen ısrarlı “Kılıçdaroğlu istifa et” talebi, Erdoğan’ın “ne olursa olsun İBB alınmalı” talebinin görünen yüzü olmasın.
Kılıçdaroğlu istifa ettiğinde. Elde 45 gün var. İmamoğlu için aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık bir adaylık fırsatı. İki olası sonuç var:
1-Kazanır, İBB Başkanlığı’ndan istifa eder. Tevfik Göksu İBB başkanı olur. 6 ay boyunca bütün yandaş medyada İmamoğlu’nun; hırsız, beceriksiz, Kılıçdaroğlu’nu arkadan vuran bir hain olduğuna dair yalanları dinlenir. Yeni Genel Başkan olduğu CHP İBB’yi kaybeder. 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimini bekler.
2-Kaybeder, İBB Başkanlığı devam eder ama artık partinin arkasında olmadığı bilinen adaydır. 2024’ü kazanması olanaksızdır.
İkisi de İmamoğlu için yok oluşun başlangıcıdır.
Şimdi İmamoğlu Genel Başkan olacak diyenler bir daha düşünsün.
-İBB’yi bırakıp, her şeyi mi kaybetsin?
-İBB’yi 2. kez kazanmış, belediye meclisinin muhalefete geçtiği bir İBB’den ayrılarak mı Genel Başkan olsun?