TBMM Adalet Komisyonu'nda, AKP’nin “etki ajanlığı” düzenlemesinin de yer aldığı torba kanun teklifinin görüşmeleri yapıldı.

CHP İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer, teklife tepki göstererek, Torba kanunun hazırlanmasının kurnazca bir yöntem olduğunu ifade ederek, teklifin Anayasaya aykırı olduğunu söyledi.

Ayrıca, Özer, casusluk düzenlemesinin sınırlarının belli olmadığını, düzenlemedeki suç tanımının ne olduğunu anlayamadıklarını savundu.

Özer’in yaptığı konuşmanın satır başları ise şöyle;

9. yargı paketinde getirmeyi planladığınız ancak kamuoyunda ve özellikle basında çok büyük eleştirilere neden olan “etki ajanlığı” maddesini bu düzenlemeyle yeniden komisyona sundunuz. Kamuoyunun başka bir gündemi var ama madde maddeyi apar topar geçirme niyeti var.

Her ne kadar, yasa maddesinden etki ajanlığı ifadesi yer almasa da açıkça bir etki ajanlığı düzenlemesidir.

Siyasi bir bakışla, bazı tutuklamaları yapamadığınız daha uygun ifade ile bir kılıfa uydurulamadığı için, bazı hükümleri bir kılıfa uydurup veremediğiniz için böyle bir yasal düzenleme istediğinizin de farkındayız.

Bu farkındalıkla birlikte bu maddeyi hukukçu olarak tartışmak gerekir.

Öncelikle, teklif edilen madde kanun yapma tekniği ve Anayasa’ya uygunluk açısından da son derece sorunlu bir maddedir.

Hukuki güvenlik ilkesi ile belirlilik ilkesi, hukuk devletinin önkoşullarındandır.

Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur.

Doktrin açısından bakarsak davanın taraflarının medeni şekilde savunacakları adil yargılanma koşullarını sağlayacakları mekanizmaları sahip bir hukuki kesinlik….

Hukuki kesinlik ilkesinin geniş şekilde anlaşılması gerekir. Bu şekilde hukuk kuralları da kesin olmalıdır. Hukuk aracılığı ile kesinlik sağlanmalı, temel hak ve özgürlüklerin içerikleri kesin olmalı hukuk önünde kesinlik sağlanmalı ve hukukun kendi içerisinde tutarlı ve kesinliği sağlanmalıdır.

Önümüzdeki kanun teklifinin bu koşullarının hiçbirisini taşımadığı açıkça görülmektedir.

Anayasamız açısından hukuki kesinlik ilkesine bakarsak Anayasa’nın 2’nci madde düzenlenen hukuk devletinin temel ilkelerinden birisidir.

Hukuk kurallarının belirliliğinin sağlanması yalnızca kanunla düzenleme yapılması anlamına gelmemektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, öngörülebilir, bilinebilir gibi niteliksel gereklilikler karşılaması koşuluyla mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleriyle hukuki belirlilik sağlanmalıdır.

Nasıl bir öngörülebilirlik olmalı? Hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.

Birey belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın bağlandığını bunların kamu otoritesinde hangi müdahale yetkisini doğurduğunu kanundan öğrenebilme imkanına sahip olmalıdır. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri ön görüp, davranışlarını düzenleyebilir.

Bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

Böyle mi davranılmış kanun metninde? Hayır.

Bugün AİHM bir karar verdi. Kararda ifade ve örgütlenme özgürlükleri üzerinde kısıtlama oluşturduğundan ve sözleşmenin 10, 11, 8, 14, 18 maddelerine aykırı olduğunu söylüyor.

Burada bizim önümüze gelen madde metni gibi bir düzenleme 2022 yabancı ajanlar yasası…

AİHM hükümetin buna ilişkin tüm itirazlarını reddetmiştir. Oybirliği ile sözleşmenin 8’inci maddesine ihlal kararı vermiştir.

Biz siz bu maddeyi geçirdiğiniz taktirde, AYM’ye taşınacak. Daha ileri gitmesi gerekirse AİHM’e gidilecek bu da yeni sorunların ortasına çıkmasına sebebiyet verecek. AİHM bizi bu anlamda mahkum edecek. Burada emsalini görüyoruz.

Dolayısıyla teklif edilen bu madde sınırları belli olmayan, soyut kavramlar üzerine inşa edilmiştir.

“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler”

“Devletin güvenliği”, “iç veya dış yararı”, “yabancı bir devletin veya organizasyonun stratejik çıkarı”…. Bu kelime gruplarının şu anda ne anlama geldiğini açıklayabilecek teklifte imzası bulunan bir tane milletvekili var mı? Hadi bu teklifi siz hazırlamadınız diyelim Adalet bakanlığı temsilcileri, siz bu kelime gruplarının anlamalarını söyleyebilir misiniz?

HERHANGİ BİR TARTIŞMAYA YA DA KATKIYA YER BIRAKMAYACAK ŞEKİLDE AÇIK VE NET VE SOMUT OLARAK BU MADDENİN KAPSAMI NEDİR !!!

Biz hukukçular olarak anlayamadık. BURADA SUÇ TANIMI NEDİR? Bilmiyoruz.

Örneğin Dışişleri Bakanlığı'nın dış politikasını eleştirmek, gündeme getirmek, haber yapmak suç teşkil edecek midir?

Ben açıkçası bu maddeye baktığımda bunun cevabını veremiyorum.

Burada cevap verebilecek olan kimse de yok.

Maddenin özellikle muhalif kesimler açısından yeni bir baskı ve tehdit aracı olacağına, basının özgürlüğüne, özellikle yabancı basın kuruluşlarına ciddi sınırlamalar ve kısıtlamalar getireceğine, halkın haber alması adına çalışan gazetecilerin “ajanlıkla” suçlanacağına kuşku yoktur. 

Mevcut düzenlemeler ile AKP gibi düşünmeyenlerin büyük çoğunluğu terörist ilan ediyordunuz, yeni düzenleme ile de terörist diyemediklerinize ajan diyeceksiniz.

Dün Esad'a Esed diyordunuz. Bugün Esed dediğiniz kişiye Esad diyorsunuz.

Dün darbeci dediğiniz Sisi'yi bugün turkuaz halılarda Saray'da karşılıyorsunuz.

Yani iktidarın siyasal yararları günlük olarak değişiyor. Pragmatist dış politika anlayışınız, bugün düşman dediğinizi yarın dost görebiliyor.

O zaman kimi, hangi siyasal yararlar aleyhine davranmakla suçlayacaklar?

Bu maddenin Türkiye'deki muhalifler, gazeteciler, aktivistler için hazırlanmış bir madde olduğu o kadar açık ki.

Geçtiğimiz dönemde yürürlüğe konulan Dezenfermasyon Yasası ile iktidar politikalarını eleştiren haberler yazan çok sayıda gazeteci hakkında dava açıldığını hatta gazetecilerin bu yasa ile cezaevlerine girdiklerine tanık olduk.

Önümüze getirdiğiniz bu düzenleme çok daha vahim, çok daha tehlikelidir.

Sadece gazetecileri değil, insan hakları savunucularını, aktivistleri de çembere almaktadır. Hatta eşleştiren bakışını özgürce ifade edebilecek vatandaşı dahil dolaylı olarak hedefe almaktadır.

Uluslararası kuruluşlar adına insan hakları gözlemleri yapanlar, Vakıflar adına hareket edenler de "casus" olarak adlandırılacak, cezalandırılacaktır.

Bunların hiçbiri de niyet okuma değil.

SETA raporunuzu unutmadık…

SETA Vakfı "Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları" adı altında bir rapor yayınladı. İfade ve basın özgürlüğüne yönelik bir ciddi bir tehdit olan bu rapor aynı zamanda bir fişleme, ihbar raporuydu.

Raporda Avrupa'dan fon alanlar vatana ihanetle suçlandı. Yabancı basın kuruluşlarında çalışan gazeteciler tek tek fişlendi. Sosyal medya hesaplarından paylaştıkları haberler ve yorumlar hatta 8 Mart Kadınlar günü eylemleriyle ilgili attıkları tweetler konuldu rapora.

Tam anlamıyla bu kanun maddesi için hazırlanmış bir rapor

Ama bu raporda kimleri görmedik, kimler yok sıralayayım…

TRT, TÜGVA, TÜRGEV, SETA Vakfı, İHH, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği ve Dünya Etnospor Konfederasyonu, ENSAR Vakfı...

Gençlerin kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olmasını ve farklı kültürlerle tanışmasını amaçlıyoruz diyerek hepsi yurtdışı fonlara başvurmuş.

SETA Vakfı’nın kurucusu kim?  Şimdinin MİT başkanı.

Koordinatörlerden biri kim? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun.

Bu tam anlamıyla ikiyüzlülüktür.

Madde teklifiyle, kovuşturma yapılması izninin Adalet Bakanlığı’na bağlanması da işte tam bu yüzden. İktidara yakın dokunulmadan “sizden olmayan” STK’lara basın mensuplarına, aktivistlere yönelik çok ciddi bir tehdit içeriyor.