Herkesin ve hiç kimsenin partisi CHP, Olağan Kongresine doğru koşar adım gidiyor. Herkesin dilinde “Değiş, değişmeli, kesin değişir, değişeceğiz, değişecek…” Gençliğimde bir çizgi film repliği diye hatırlıyorum: Değiş Tonton! Biri bunu söyler ve hooop değişiverir tonton.
Yine herkes “değiş” diyor ve fakat kimsenin ne istediği de belli değil. Tamam, haydi istenenleri sıralayalım:
“Tabi ki senin değişmeni istiyoruz ama bil ki bu bizim değişeceğimiz anlamına gelmez. Mesela; sen biraz daha dinbaz olabilirsin ama biz kesinlikle biraz daha seküler olmayacağız. Evet, senin daha milliyetçi olmanı istiyoruz ama Zafer Partisi ile dirsek teması kuracak kadar da değil. Tamam, sosyalist olmanı istiyoruz ama yani öyle ikinci evimize vergi alıp, grevlere izin vermeni ve temizlik işçileri grev yapınca da sokaklarımızın çöp içinde kalmasını istemiyoruz. Sen Atatürkçü, sosyalist, milliyetçi, dindar, liberal ekonomiye inanan, özgürlükçü, Kürtleri dışlamayan ama onlardan uzak duran, Alevi olduğunu gizleyen ama Cuma namazına gitmekten çekinmeyen, özelleştirme yanlısı ama devletçi bir parti olmalısın. Evet bunu istiyoruz. Bunun karşılığında biz de seni alkışlayıp, kendi partimize oy vereceğiz.
Nasıl anlaşmıştık? Sen muhalefeti birleştirecektin, biz de sana destek verecektik. Hadi İyiP ’ye vekil verip onu meclise sokmanı destekledik ama biz sana Saadet’e de vekillik verebilirsin dedik mi? Hayır, MHP’den ayrılanlara bu iyiliği yaptın diye, kendinde HDP’ye terörist dememe hakkı mı buluyorsun? Hem biz; başkan adaylığı istemiyoruz, mütevazı insanlarız başbakanlık yeterli dedik diye, genel başkanınızın kendini Cumhurbaşkanı adayı olarak görmesi de hiç hoş olmadı.”
Ucuz espri niyetine yazılan şu paragrafların; ciddi, çok ciddi siyasetçiler, akademisyenler, yorumcular tarafından tartışıldığı günleri yaşıyoruz. Hepimizin gözü önünde yaşanan bir seçim sürecinde, hepimizin bildiği oy oranları ile kıl payı kazanılabileceği koşullarda, asırlık bir partinin genel başkanının nasıl yerden yere vurulduğunu seyrettik ve hala seyrediyoruz. %48 oyun beğenilmeyip, içindeki %10 Kürt oyundan neden vazgeçmedin diye hain ilan edilen, cesaretin varsa Alevi olduğunu söylersin diyenlere “evet Aleviyim” dediği için, dini siyasete alet etmekle suçlanan bir adam.
Seçimden hemen sonra başlayan “istifa” saldırısına direnerek, “CHP emin ellere kalıncaya kadar buradayım” dedi. Canhıraş “istifa, değişim” feryatları atanlardan, bugüne kadar; bir tane, ilaç için bir tane “şöyle değişelim” önerisi çıkmadı. Yine tek öneri; yaşlı, beceriksiz, saf… Genel Başkan’dan. Tamam değişelim. Alın size demokrat bir CHP tüzüğü. Buyurun, değişiklikleri yapalım, köklü bir gençleşmenin yolunu açalım.
Peki, gençleşelim diyen ya da akıl vermeye meraklılardan hangi öneriler geldi? Şu yukarıdaki değişim mizahına benzeyenlerden bahsetmiyorum. Öyle bir değişiklik önerisi olmalı ki CHP’ye seçim kazandırmalı. O kadar ciddi olmalı ki o adayı seçmeli ve önerisini hemen önümüzdeki Yerel Seçimler ’de yapmalıyız. Yeni başkan adayı, pompalanan “değişim harika sonuçlar verecek” rüzgarını, fırtınaya çevirecek parlak bir program önerisi ile gelmeli.
Kongrenin bu kadar yaklaştığı dönemde, adaylık ilan eden iki CHP’liden, “program” ile ilgili ciddi bir ipucu çıkmadı. Daha da garibi ikisi de pek öyle hevesli görünmüyor. Hiç öyle “delege” falan da demeyelim. İktidar ateşini yakacak programı olan bir aday, şu anda yıkar geçer.
Galiba yakıcı soru şu: Denenmeyen ne kaldı da bir aday deneyecek ve başaracak? CHP Cumhuriyet tarihinde Türkiye’de yapılmamışı başardı. Sağ bir iktidar döneminde, yozlaşmamış olduğunu iddia edenler için parti yarattı. Ve bugün o yarattıkları tarafından yerden yere vuruluyor. Mimarı Genel Başkanı, hakaretlere maruz kalıyor.
Evet, tekrar o soruya dönelim: CHP ya da yeni Genel Başkan ne yapmalı ki CHP seçim kazanmalı?
İttifak kurmaktan mı vaz geçecek? HDP/YSP ’yi dışlayıp, yok mu sayacak? Sert laik tavra mı dönecek? Gereksinim net: Öyle bir program yapacaksınız ki, %35 oy getirecek. Ve fakat yetmediği için de muhalif %16 oy da sizi desteklemeye hazır hale gelecek.
Tartışmanın başladığı, hiçbir aklı başında insanın kabullenmediği o “kazanılacak aday” tuzağının amacını tutup “Kılıçdaroğlu’nun kişisel hırsı diye” tanımlarsan, işte geldiğimiz nokta budur. Sesi yeterince duyulmayan, duyurulmayan, fazla ses çıkartmaya korkanların dediği nokta da orasıydı: Halkın partisi mi? Sermayenin partisi mi? Sermaye, şimdi canhıraş feryatlarla CHP suçlayan Akşener’in yardımı ile bu seçimi kazandı.
Bürokrasinin ama uyarı, ama olabileceklerden kaynaklanan desteği, beşli çetenin feryatları, ortalığa salınan mafya eskileri… Devletin bir kanadında yükselen korkunun göstergeleriydi. Burnundan kıl aldırmayan devletin kanatlarından biri, ilk defa, Sermayenin bizi götürdüğü noktadan korkup, hesap sorma yetkisini CHP’ye vermeye razı gelmişti.
Sonuç: Gece gündüz “tuvalet terliği olsa ona oy vereceğiz” diyenlerin liberaller(!), akademisyenler(!), CHP’den kopan ulusalcılar tayfası; bir yıl, koskoca bir yıl boyunca aday tartışması yaptı. Kim olsa oy vereceğim diyenlerin çok küçük bir dileği vardı: Gerekirse tuvalet terliği aday olsun ama Kılıçdaroğlu olmasın.
Kimse çalınanları tartışmadı, kimse çalınmadı de diyemedi. İyiP ’den birileri, tıpkı RTE gibi(!), çalınanlar geri alınamaz dedi. Ailesini teslim edebileceği adamın, aniden, ne kadar güvenilmez olduğunu gören Akşener, ağzından köpükler saçarak masa devirdi. 3-6 Mart ne hikmetse tabu haline getirildi.
Hesap çok temizdi aslında: Kılıçdaroğlu istifa eder, ihale üstüne yıkılır, CHP Baykal dönemi gibi AKP-MHP çizgisine döner ve perde!
İstifa etmedi. Etmeyince ilk şoku atlatan bakışlar “o olmasın” ‘cı tayfaya çevrildi. Hani; içinde harika adaylar olan, başa bir geçse CHP’nin oylarını tavana vurduracak, kitapları yalamış yutmuş, devasa okul mezunlarından çıkacak harika programlara sahip adaylara.
Çıkmadı, çıkmıyor, çıkmayacak. CHP hem halkın hem devletin partisi olamaz. Kuruluş günlerine döneceğim diyen, ben daha iyisini yaparım diyen adayların kararını açıklaması gerekiyor: CHP; 1980-2010 arasında olduğu gibi AKP-MHP devletinin yanında mı duracak? Yoksa, bulunduğu yolda, inatla Halkın partisi mi olacak?
Değişim mi istiyorsunuz? Evet!
Tamam! Ne değişsin istiyorsunuz? Nasıl değişsin istiyorsunuz? Nasıl değiştireceksiniz?
Yine ucuz mizahla bitirelim: Hem mor olsun ama sarıya da çalsın, biraz pembeyi andırsın ama şeker tonu hissini de vermesin, böyle siyah çizgiler olsun ama yokmuş gibi görünsün, sağdan bakınca böyle beyaz bulutlar, soldan bakınca kırmızı güller görünsün. Öyle bir gömlek giysin CHP!
Ne kadar harika özetlediniz. Hayali bile güzel…