Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek, teknik imkanlara erişimde sorun yaşamayan aileler, çocukları için acil durum şartlarına daha çabuk uyum sağlıyor. Bu çocuklar, dijital altyapılı eğitim fırsatlarından, sınırlı imkanlara sahip çocuklara nazaran daha fazla yararlanırken Covid-19 sürecinde eğitimde fırsat eşitliğinden nasıl söz edebiliriz?
Her birey doğarken yasalar önünde eşit olarak doğar kuşkusuz. Fakat diğer yandan da bu eşitliğin çok sürmediğini, yaşamı deneyimleyerek öğrenmeye başlarız. Çünkü içine doğduğumuz ailenin sosyo-ekonomik durumu, eğitim düzeyi, yaşam şartları ve lokasyonlar arası eğitime ulaşmada yaşanan dengesizlikler ve olanaksızlıklar aslında bize bu eşitliğin, büyürken sadece yasalar önünde kaldığını hatırlatır durur. Halbuki fırsat eşitliği bize ortak bir girişime veya sınava-oluşuma-seçmeye katılanların eşit koşullarda varlığını göstermesi gerekliliğini hatırlatıyordu. Malum Koronavirüs pandemisi birçok alanda etkili hasarlara neden olduğu gibi aynı oranda eğitime de büyük bir darbe indirdi. Türkiye’de okulların kapatılmasıyla birlikte online eğitim süreci başladı başlamasına ama yine fırsat eşitliği kavramı ailenin sosyo-ekonomik durumundan ve bölgesel imkansızlıklardan kopamadı. TÜİK, Hanehalkı Bilişim Teknolojileri (BT) Kullanım Araştırması, 2019 raporuna göre İnternet kullanımı 2019 yılında 16-74 yaş grubundaki bireylerde yüzde 75,3 oldu. Hanelerin yüzde 49,1'i sabit genişbant bağlantı yani ADSL, kablolu İnternet, fiber vb. ile İnternete erişim sağlarken, yüzde 86,9'u mobil genişbant bağlantı ile İnternete erişim sağladı. Masaüstü bilgisayar bulunan hane oranı yüzde 17,6; taşınabilir bilgisayar bulunan hane oranı yüzde 37,9 düzeyinde. Benzer şekilde, tablet bulunan hane oranı yüzde 26,7; cep telefonu bulunan hanelerin oranı ise yüzde 98,7. Sabit genişbanta sahip yani evinde kablolu interneti, ADSL’i bulunmayan hanelerin oranının en düşük olduğu bölgeler ise, yüzde 25,6 ile Ortadoğu Anadolu, yüzde 25,8 ile Kuzeydoğu Anadolu ve yüzde 27,2 ile Güneydoğu Anadolu olarak karşımıza çıkıyor. Bu oranlar kuşkusuz ki online eğitimde fırsat eşitliğinden söz etmemizi mümkün kılmıyor! Bu aşamada sizlere şunu sormak isterim. Bugün gerçekleşen Liselere Geçiş Sınavı (LGS) tüm bu imkansızlıklarla mücadele ederek sınava hazırlanmaya çalışan, verilen EBA eğitimlerine katılamadan, aylardır pandemi stresine rağmen bir de kendi imkanlarıyla çalışmak zorunda kalan çocuklarla tüm teknik ve mekânsal imkanlara sahip çocuklar arasında nasıl bir eşitlik doğuruyor dersiniz? “Bilgisayarı olmayan televizyondan izlesin” diyenler için de şunu soracağım. Mekânsal sınırlılığa sahip, kalabalık aile ortamında yetişen kendi özel alanı olmayan bir çocuk için sizce her zaman bu mümkün olabilir mi ve ne kadar verimli bir çalışma süreci geçirir? Bu anlayış, soruna gerçekten bir çözüm olabilir mi? Objektif olun! Elbette hayır! Bu sorun aslında sadece Türkiye gerçeği olmaktan öte bir dünya sorunu ve Covid-19 ile alışılması gereken yeni yaşam biçimine uyum aşamasında da yine çözülmesi gereken en büyük sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü pandeminin daha ne kadar süreceği öngörülemediği için eğitim sistemindeki bu “acil uzaktan eğitim” planı da işleyişsel anlamda pek yeterli görünmüyor. Öyle ki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Covid-19 ile mücadele kapsamında uzaktan eğitime geçilirken dünya genelinde öğrencilerin yarısının bilgisayara erişimi olmadığını duyurmuştu. 826 milyon öğrencinin evinde bilgisayar bulunmadığını açıklayan UNESCO, yanı sıra 1,5 milyar öğrencinin yüzde 43'ünün öğretmenleri ve arkadaşları ile görüşmek ve ders çalışmak için internete erişimi olmadığını ifade etmişti. Eğer eğitimde fırsat eşitliğinden bahsediliyorsa şayet aslında hep var olan fakat koronavirüs ile birlikte daha da derinleşen dijital uçurum kapatılmaya çalışılmalı. Aksi halde bu sistem, yeni normal sürecimizde sürdürülebilir bir eğitim modeli gibi durmuyor. Fırsat eşitliği modern demokrasilerin en yaygın eşitlik türü olsa da; toplumsal, siyasal ve ekonomik kökene, sınıfsal konumlara bakılmaksızın, herkesin yetenek ve becerileri ölçüsünde yarışabileceklerini öngörse de ve hatta bu yarışın kuralları yasalarla düzenlenmiş olsa da uygulamaya geçildiğinde maalesef sosyo-ekonomik durum, eğitim düzeyi, ailenin bölgesel konumlanışı ve daha bir çok faktör çocuğun bu eşitlikten yararlanmasının önüne geçiyor. Bu çerçeveden bakıldığında sosyo-ekonomik düzeyi yüksek, teknik imkanlara erişimde sorun yaşamayan aileler çocukları için acil durum şartlarına daha çabuk uyum sağlıyor. Bu çocukların dijital altyapılı eğitim fırsatlarından sınırlı imkanlara sahip çocuklara nazaran daha fazla yararlandığı söylemek mümkün. Bir diğer değişle Koronavirüsün öncesinde de var olan eşitsizliğin pandemi ile birlikte oldukça sert hissedildiğini ve aşılması gereken önemli bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor. Bu konuda 105 maddelik bir çalışma yayınlayan EĞİTİM-SEN’in Uzaktan Eğitim Raporu da sizinle yukarıda paylaştığım bilgilerin detaylı bir dökümünü sunuyor. İlgililer için buraya bırakıyorum. Son olarak, eğitim dahil hayatın her alanında uygulanabilir bir “fırsat eşitliği” anlayışının yaratıldığı, bir kısmın değil herkesin her şartta çıkarının gözetildiği o güzel zamanları görebilmek dileğiyle. Hoşça kalın.