Haber: Atilla Yoğurtçu
Şehit Hamdibey Meydanı’nda toplanan platform bileşenleri, siyasi partiler,stk'lar Cumhuriyet Meydanı'na kadar bir yürüyüş gerçekleştirdi. Meydan da Edremit Kadın Platformu bir açıklama gerçekleştirdi açıklamada;
8 Mart’ın ilan edilmesinin üzerinden 100 yılı aşkın zaman geçmesine rağmen kadınların yaşam koşullarında neredeyse değişen hiç bir şey yok. Fakat dünyanın neresinde olursa olsun kadınlar, bu gidişatı değiştirmek için mücadele ediyorlar. Bugün milyonlarca kadının hayatını belirlemeye çalışanlar, bizim hayatlarımızı hiçe sayarak bize dair politika üretmeye devam ediyorlar. Kadınların, çocukların yaşama hakkını dahi göz ardı ederek aileyi kutsallaştırıyorlar. En çok da kadınlar, o ailelerin içerisinde en yakınları tarafından öldürülüyor. Gerici politikalarıyla kazanılmış tüm haklarımızı elimizden almak için tüm mekanizmalarını devreye sokuyorlar.
HAKLARIMIZA SALDIRANLAR CİNAYETLERE SUS PUS
Medeni Kanun’a el uzatarak boşanma hakkımıza, nafaka hakkımıza gözlerini dikiyorlar. Bunları, “kadınlar için” yaptıklarını iddia ediyorlar. Gerçeği biliyoruz. Kadın düşmanı politikalarıyla hayatlarımızı karartmaya devam ediyorlar.
İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çeken tek adam, kadınlar adına karar alma cüretinde bulunuyor.“6284 tartışmaya açıldıkça failler cesaret buluyor, kadın cinayetleri artıyor. Mücadele eden kadınları ise cezalarla yıldırmaya çalışıyorlar. 2 günde 8 kadın; boşandığı erkek, babası ve de boşanmak istediği erkekler tarafından öldürüldü. Sadece geçtiğimiz Şubat ayında 36 kadın katledildi.
Kadın ve halk düşmanı AKP başta LGBTİ+’lara yönelik şiddet ve her türlü saldırıyı doğrudan örgütlüyor. Kadınların hayatlarını aile ve erkeğe bağlamanın ifadesi olan “kutsal aile”, LGBTİ+’ların eşit yaşama hakkına yönelik saldırının da doğrudan ifadesi oluyor. LGBTİ+’lara yönelik şiddet ve cinsel saldırılar hızla artıyor.
Haklarımıza saldıranlar bu cinayetlere sus pus! Erkek şiddetine karşı sokakları, alanları terk etmeyeceğiz!
Diğer yandan kadınlar, esnek ve güvencesiz işlerde çalışmaya mahkum ediliyor. AKP-MHP iktidarı, kadınları daha da ucuz iş gücü haline getiriyor. 10 milyon kadın işgücünden dahi sayılmıyor. Bu ekonomik planları ise “aile ve iş yaşantısının uyumlu hale getirilmesi” olarak meşrulaştırmaya çalışıyor. AKP-MHP iktidarı “kutsal aile”sini kadınların ekonomik sömürüsü için de kullanıyor. Ancak işçi ve emekçi kadınlar bütün bu emek sömürüsüne karşılık; Özak’tan Agrobay’a, Corning’ten Burda Bebek’e, Sputnik’e eşit işe eşit ücret ve sendikalaşma hakları için direnişi örgütlüyor. Kadın emekçiler mücadeleleriyle yanındaki işçileri, emekçileri, ailelerini değiştirip dönüştürüyor. Kadınlar, sömürü çarklarını kırabilmek için en önde, mücadeleyi yükseltiyor.
GÜVENLİ KAMPÜS, EŞİT YURTLAR, BİLİMSEL EĞİTİM
Devlet yurtlarında kalan üniversiteli kadınlar ve LGBTİ’ler parasız ve bilimsel eğitim talepleri ile birlikte erkek şiddetine ve eşitsizliğe karşı da mücadele etmek zorunda kalıyorlar. KYK yurdundaki asansörün düşmesi sonucu Zeren Ertaş hayatını kaybetti. Tarikat yurtlarındaki sistematik şiddet nedeniyle Enes Kara yaşamına son verdi. Gençlerin temel ihtiyaçlarını karşılamak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı’na bütçe aktarılmasına ve ÇEDES protokolü ile bütün okulları imamlara, vaizlere açıyorlar.
EŞİT YURTTAŞLIK TALEBİMİZDEN ASLA TAVİZ VERMEYECEĞİZ
Son 15 yılda gündeme gelen müftü nikahı, 4+4+4 ile kız çocuklarının eğitimden uzaklaştırılması, gündelik yaşamın sistematik bir şekilde dinselleştirilmesi “küçüğün rızası” gibi söylemlerle çocuk yaşta zorla evlendirmelerin ve çocuk istismrının önü açılmıştır.
Laikliğe emeğimize, haklarımıza ,özgürlüğümüze, geleceğimize ve yaşamlarımıza sahip çıkmak için ;
Buradayız! Biraradayız.
Ülke gerici bir abluka altında tarikat ve cemaatler dört bir yanda kol geziyor.İktidar fiili bir şeriat rejimi altında tüm ülkeyi ama en çok da biz kadınları teslim almaya çalışıyor .
22 yıllık iktidardan sonra ülkeyi her anlamda çöküşe sürükleyen AKP,seçimleri kazanmasıyla birlikte ülke tarihinin en gerici,en karanlık cephesiyle yola devam ediyor.
Ülke lime lime dökülürken dinci faşist rejimin altında,emeğimizle,bedenimizle,yaşamlarımızla en çok da biz kadınlar eziliyoruz.Hedef alınıyoruz .
Onlar da biliyor ki baskı ve zorbalıklara karşı en güçlü sesi hep kadınlar çikarıyor.Ülkemize geleceğimize yaşamlarımıza yönelen her türlü sadırıda karşılarında kadınları buluyorlar . Bu yüzden her fırsatta karşımıza dikiliyorlar,sesimizi kısmak istiyorlar.
Ne yaparlarsa yapsınlar buradayız!
Karşimızdakileri iyi tanıyoruz.
Onlar da bizleri barikatlarda yıktıgımız korku duvarlarından tanırlar!
Bu ülkenin her sokağında,her köşe başında,kampüsünde,fabrikasında evinde,meydanında varolduğumuz her yerde;
inatla laiklik, eşitlik özgurlük diyen kadınlar var.
Biz varız.
Hayatlarımızi saran dinci,gerici karanlığa karşi buradayız.
Haklarımızı ve hayatlarımıza sahip çikmak için bir aradayız.
Fabrikalarda, tarlalarda, kamu binalarında Alevi kadınlar erkek egemen sömürü düzeninde katmerli bir şekilde eziliyorlar. Başta cinsiyet kimliği olmak üzere, inancına ve alevi yaşam tarzına dair saldırılar hız kesmeden devam ediyor. Başta Eğitim alanında olmak üzere, İktidarca doğrudan ve dolaylı olarak beslenen gerici uygulamalar, taciz, tecavüz, baskı, sürgün, mobbing olmak üzere en ağır haliyle Alevi kadınları etkiliyor, devlet eli ile beslenen ve ajite edilen “Sünni İslam” koridoru her geçen gün diğer inanç biçimlerine baskı kuruyor. Alevi kadınlar diğer kesimlerden ezilen kız kardeşleriyle birlikte hakları için mücadelede biz de varız diyorlar. Eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı birlikte kuracağız.
Dilleri, kültürleri yasaklanan, iradeleri kayyumlarla gasp edilen Kürt kadınları, herşeye rağmen eşitlik ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmiyorlar. Kadın siyasetçileri, gazetecileri baskılarla, gözaltılarla tutsak ediliyor. Kürt sorununu baskıyla çözmek isteyenlere karşı biz kadınlar halkların eşit, özgür, bir arada yaşamını savunmaya devam edeceğiz. Yaşasın halkların eşitlik mücadelesi.
DEPREM BÖLGESİNDE KADINLAR İHTİYAÇLARINA ULAŞAMIYOR
Deprem bölgesinde halen barınma sorunu, sağlığa ulaşım, temiz su gibi ihtiyaçlar çözülmedi. Deprem bölgesinde şiddete uğrayan kadınların yargı kurumlarına ve adalete erişimi yok. Devlet, en temel ihtiyaçları dahi karşılayamıyor. Dayanışma kolektifleri olmasa, deprem bölgesinde neredeyse günlük yaşam sürdürülemez halde. Kadınlar depremin bir felaket haline gelmesinin sorumlularını ve insanları terk edenleri çok iyi tanıdılar.Depremin ağır sonuçlarının sorumluları yargılanması gerekirken aday oluyor, deprem olduğunda Çevre ve Şehircilik Bakanı olan, İliç katliamını onaylayan zat hiçbir şey olmamış gibi İstanbul’a belediye başkan adayı oluyor.
Dağlarının, ovalarının madenlerce delik deşik edilmesine karşı kadınlar tıpkı Akbelen'de olduğu gibi çevre mücadalesinin en önünde yer alıyorlar. Kazdağlarından Akbelen'e, Cerratepe'den Ege'ye, Toroslara kadınlar dağlarımızı vermeyeceğiz diyorlar. Kadınlar tüm baskı ve saldırılara rağmen dağına, taşına, ovasına, suyuna, ağacına sahip çıkmaktan vazgeçmiyorlar, vazgeçmeyecekler.
Kadınlar olarak eşit ve özgür bir hayat için sözümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz! Yoksulluğa, şiddete, savaşa, emek sömürüsüne karşı sokakları terk etmeyeceğiz!
Haklarımız, hayatlarımız için mücadelemizi büyüteceğiz.
Tüm saldırılar karşısında mücadelemiz var.
Yaşasın 8 Mart!
Yaşasın Kadın Dayanışması! denilerek açıklama bitirildi.