Türkiye, son dönemde derin bir “buhran” hâli içinde. Her ne kadar bu buhran, ekonomik alanda kendisini gösterse de yaşadığımız sorunların aslında ekonomik kaynaklı olmasından öte, siyasi istikrarsızlıktan ileri geldiğini söylemek yanlış olmaz. Gerçekten de ülkemizde hükümet istikrarı ile siyasi istikrar kavramları birbirine karıştırılıyor. Hükümet istikrarı, siyasi istikrarın sağlanabilmesi için önemli fakat tek araç değil. Siyasi istikrar, temel siyasi değerler, kültür veya siyasetin kurumsal ve anayasal yapısı gibi siyasal rejimin özünde söz konusu olan bir sürekliliği ifade ediyor. Diğer bir anlatımla bu kavram, siyasi yöntemlerin ve örgütlerin kurumsallaşmasını zorunlu kılıyor. Türkiye’de geçtiğimiz yirmi yıllık dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına hükümet etmesi nedeniyle oluşan bir “hükümet istikrarı” mevcut. Ne var ki, bu hükümet istikrarına rağmen siyasi istikrar bir türlü sağlanamıyor. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü kurumları (Merkez Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu vb.) tek kişinin kontrolüne girerek kurumsal ve idari özerkliğini kaybetti. Halk, bu kurumların siyasi baskı ve yönlendirmelerden bağımsız bir şekilde hareket ettiğine dair inancını yitirdi.

            Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile artan bu siyasi istikrarsızlık ekonomik sorunların daha da derinleşmesine neden oluyor. İşte mevcut “tek adam” sisteminin yarattığı bu belirsizlik, “erken seçim” tartışmalarının sürekli olarak gündemde kalmasına yol açıyor. Bu noktada evvela şu sorunun yanıtlanması önemli: “Erken seçim” kararı hangi şartlarda alınabilir? Bilindiği üzere 2017 Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak nitelendirilen atipik ve hiç uygulanmamış bir model olan “tek adam” sistemine geçildi. Anılan sistemde “erken seçim” değil, “seçimlerin yenilenmesi” kavramının kullanıldığını görüyoruz. Anayasa md. 116’ya göre seçimleri yenileme yetkisi, milletvekili üye tamsayısının beşte üçüne (360 milletvekiline) ya da Cumhurbaşkanına tanınmış. Cumhur İttifakı dışında kalan muhalefetin toplam vekil sayısı 247. 360 sayısına ulaşabilmek için 48 milletvekiline sahip olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin desteği dahi yetmiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin bir kısmı desteklemediği müddetçe seçimlerin yenilenmesi kararı alınması mümkün değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı olduğundan, O’nun talimatı bulunmadan bu desteğin söz konusu olmayacağını tahmin etmek çok zor değil. Kısacası, “seçimlerin yenilenmesi kararı” sürecinde ipler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinde.

            Kamuoyunda bazı çevrelerde Cumhurbaşkanının, seçimlerin yenilenmesi kararını, 2022 yılında alacağı ifade ediliyor. Hatta bu süreçte genel ve yerel seçimlerin birleştirileceği ile ilgili iddialar da ortada dolaşıyor. Ancak, bu iddiaların hukuki ve siyasi açıdan eleştiriye açık olduğu belirtilmeli. Bilindiği gibi seçimlerin yenilenmesi kararı alınmaması durumunda milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimleri Haziran 2023’te gerçekleşecek. Yerel seçimlerin tarihi ise Mart 2024. 2017 Anayasa değişikliğinden önce Anayasanın 127. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi aynen şu şekildeydi: “Milletvekili genel veya ara seçiminden önceki veya sonraki bir yıl içinde yapılması gereken mahalli idareler organlarına veya bu organların üyelerine ilişkin genel veya ara seçimler milletvekili genel veya ara seçimleriyle birlikte yapılır.”. Bu kurala göre genel ve yerel seçimler arasında bir yıl varsa, her iki seçimin birlikte yapılması gerekirdi. Geçmişte bu hükme dayanarak, 18 Nisan 1999’da genel ve yerel seçimler birleştirilmişti. Fakat Anayasa değişikliği ile bu hüküm kaldırıldı ve yerel seçimler artık beş yılda bir yapılmak zorunda. Başka bir anlatım ile yerel seçimlerin vaktinden önce yapılarak genel seçimlerle birleştirilebilmesi ancak Anayasa değişikliği yapılmasına bağlı. Anayasa md. 175 uyarınca Anayasanın değiştirilebilmesi için ise en az 360 milletvekilinin oyu gerekli. Kaldı ki, bu hâlde Anayasa değişikliği Cumhurbaşkanınca halkoylamasına sunulmak durumunda. Halkoylamasına gitmeksizin bu Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi isteniyorsa en az 400 milletvekillinin oyu şart.

            Görüldüğü gibi her durumda Anayasa değişikliğinin yapılabilmesi iktidar ve muhalefet bloğunun birlikte hareket etmesine bağlı. Bu durumda yanıtlanması gereken asıl soru şu: Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan genel ve yerel seçimleri birlikte yapmak için Anayasa değişikliğine gitmek isterse, Millet İttifakı ve diğer muhalefet partileri bu konuda destek verir mi? Şahsi kanaatim, muhalefetin böyle bir talebe mesafeli olacağı yönünde. Birincisi, ülkede şu an derin bir siyasal ve ekonomik buhran söz konusu. Halkın çok önemli bir kısmının ekonomik dar boğazda olduğu bir dönemde muhalefetin tek gündeminin, ülkenin kötü gidişatına son vermek olduğunu düşünüyorum. Siyasal hesaplarla masa başında gerçekleştirilen ve halkın gerçek sorunlarını çözüme kavuşturma iddiasından uzak olan bir Anayasa değişikliği, muhalefet bloğu tarafından kabul edilmeyecektir. İkincisi, Millet İttifakı başta olmak üzere tüm muhalefet partileri, yaşadığımız sorunların nedenini Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak görüyor ve bu çerçevede ekonomik, hukuki ve siyasi alanlarda “güçlü Türkiye” için ortak payda olarak “güçlendirilmiş parlamenter sistemi” öneriyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden geri adım atmaksızın getirilecek bir Anayasa değişikliği, sistem sorununu çözmeyeceğinden bu tür bir öneri muhalefet partileri tarafından desteklenmeyecektir. Özetle, “erken seçim” kararının Cumhurbaşkanının elinde olduğu bir gerçek, ancak, genel ve yerel seçimlerin birlikte yapılması isteniyorsa, Cumhurbaşkanı, muhalefet bloğunu ikna etmek zorunda.

                                                                                          Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK

                                                                                     Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi